23.04.2020, 14:45

23 NİSANIN 100. YILI

23 NİSANIN 100. YILI

Birçok yerin zapt edildiği, ordunun dağıtıldığı, gerekli görülen her noktanın düşman kuvvetleri tarafından işgal edildiği bir dönemde; emperayalizme resmi olarak başkaldırışın 100 yılı olan, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun!

Yıl 1920... 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Ateşkes anlaşmasını imzalamışız. Antalya’da İtalyanlar, Antep, Maraş, Urfa, Adana’da Fransızlar, Musul, Kerkük, Samsun, Afyon, İzmir’de İngilizler, hatta hiç bizimle savaşmadan İzmir’i işgal eden Yunanlılar, Amerikalılar ve tüm bu devletlerin askerinin bulunduğu İstanbul... Gerekli görüldüğü anda istediği yerleri zapt edebilme hakları da cabası. İşgal edilmeyen yerlerde ise, azınlıklar kışkırtılıp; kendilerine Kürdistan, Ermenistan ve Lazistan olarak ülke kuracakları söylenip, yüzyıllardır kardeş olarak yaşadığımız Kürt, Laz, Ermeni halklarına isyanlar çıkarttırmaları...

Bunun öncesinde de, emperyalist ülkeler aynı bugün olduğu gibi 1800’lü yılların sonundan itibaren, dilinde, dininde özgür olup, askerlikten muaf olan, her vatandaş gibi Osmanlı Devleti’nde isteği gibi, istediği yerde yaşayan, bizler gibi vergi veren kişilerdi. Girit’de başlayan isyanları, Yunanlılar, Bulgarlar, Hırvatlar, Sırplar, Karadağlılar takip etti. Bunlarla uğraşırken, 1911 yılında Trablusgarp Savaşı’na gidildi. 1912 Balkan Harbi ile, son Afrika toprağı olan Trablusgarp’dan da çekilip, Bulgaristan, Sırbistan, Karadağ ve Yunanistan’a karşı Osmanlı Devleti’nin savaştığı 1. Balkan Savaşı başladı. 1913 yılında bir de Romanya bu ülkeler eklenerek, 2. Balkan Savaşı’nda Osmanlı Devleti’ne karşı savaştılar. 1914 yılında biten Balkan Savaşı ile geçici alınan 12 ada, Rodos, ayrıca Girit, Selanik de elimizden gitmiş ve yorgun, yaralılarla, hastalarla dolu, kısa sürede çok fazla toprak kaybetmiş bir Devlet kalmıştı...  Bu yorgun devleti, kısa bir süre sonra 1. Dünya Savaşı içinde alacaktı! Kafkas, Kanal, Hicaz, Yemen, Suriye, Filistin, Çanakkale ve Sarıkamış cephelerinde savaşan ve artık bitap düşen bir millet vardı...

Senelerden beri zafer görmemiş ama tüm bu menfi durumlara karşı ülkesini savunmaktan çekinmemiş, çelik gibi Mehmetçikler, onlara destek veren Kara Fatmalar vardı. 1915 yılındaki Çanakkale Savaşı, ülkenin üzerine bir güneş gibi doğmuştu. Seneler sonra mağlup değil, galip olan bir toplum, dünyaya kafa tutan bir millet vardı. Peki artık ayağa kalkmak, ülkenin kurtulmasına yetecek miydi?     

30 Nisan tarihinde 9. Ordu Müfettişi olarak Mustafa Kemal atanmıştı. 15 Mayıs 1919 yılında İngiliz, Fransız, Amerikalı ve Yunan askerlerinin İzmir’in işgali ve İzmir Kolordu komutanına, Harbiye Nazırından, düşmana karşı konulmaması gerektiğine dair direktif gitmesi, artık Osmanlı Devleti’nin sonunun geldiğinin en belirgin göstergesi idi. Zaten Mustafa Kemal Paşa da Samsun’a İngilizlere karşı ayaklanan halkı susturması için gönderilmemiş miydi? İşte yürekli olan Hasan TAHSİN’in işgal kuvvetlerine sıktığı kurşun ile başlamıştı; ilk hareket...

Olayları görebilen, anlayabilen, aydın olan kişiler teker teker Amasya, Erzurum, Sivas Kongrelerinden sonra Ankara’ya geliyorlardı. Sayı olarak az, bilgi ve yürek olarak büyük insanlardı! Kararları tek kişi almayacaktı! Her ilden güvenilen, sözüne itimat edilen kişilerin kararları, geleceği belirleyecekti. Bir taraftan da işgal güçleri ve Osmanlı Devleti’nin, BBM’ne (Büyük Millet Meclisi) karşı çıkarttırtıkları isyanlar ve meclisin kurulmaması için çabalar. Tabi basının da o zaman kimin elinde belli ve halka, duyurulmasını istedikleri bilgileri veriliyorlardı. 30 Aralık tarihinde Ankara’ya gelen Mustafa Kemal Paşa hem ayaklanmalara karşı durmak, hem cephane tedarik etmek; hem dağılan orduyu bir araya getirmek hem de orduda hâlâ görev yapan ve işgale değil; direnişe evet diyen subaylardan ülke çapındaki gelişmeler hakkında bilgi alıyordu. İstihbarat oldukça iyi işliyordu çünkü Teşkilat-ı Mahsusa’nın da başında Mustafa Kemal olduğu için, Hindistan’dan, Yunanistan’dan bile haberler alıyordu. 

BMM açılmadan önce, 6 Nisan tarihinde, Yusuf Nadi Abalıoğlu ve Halide Edip Adıvar ile beraber, Anadolu Ajansı Ankara’da harekete geçmişti. Artık neler yapılacağına dair gerekli bilgileri basabileceklerdi. Halka ulaşabileceklerdi. Harabe gibi olan meclis binası artık tamamlanmıştı. Bir gün önce Mustafa Kemal Paşa, Cuma namazından sonra BMM’nin açılacağını duyurdu ve genelgedeki şu yazıyı okudu ‘bütün sivil ve askeri makamların ve bütün ulusun emir alacağı en yüksek kat bu Meclis!’ Artık kişi değil, Osmanlı Hükümeti değil, emperyalist ülkeler değil; yeni bir HÜKÜMET vardı. Mazhar Müfit Kansu ilk açılışta 115 milletvekili olduğunu söyler. 23 Nisanda başlayıp, 21 Mayısa kadar süren BMM’de daha sonraki süreçte gelenlerle, Yavuz Aslan ve İhsan Güneş’in belirttiğine göre, 52 subay, 42 idareci, 39 memur, 32 din adamı, 30 öğretmen, 16 sağlıkçı, 7 aşiret reisi, 4 emniyet görevlisi, 2 reji görevlisi, 1 diplomat ile toplam 102 katılmıştır. (22/4/2003 Hürriyet)     

Artık daha önceki günler gibi Osmanlı Devleti padişahına talimat vermek, emperyalistlerin  işlerini yaptırmak için yeterli değildi. Halkı örgütleyen bir güç vardı. O güç, her türlü modern teknolojiye, Hindistan, Avustralya, Yeni Zelanda sömürge ülkelerden getirilmiş geniş bir karşı cepheye karşı duran;  emperalistlerin Çanakkale’de yeniliği güçtü. O gücü örgütleyen herhangi bir komutan değil; Mustafa Kemal idi! 

Ülkemizi işgal etmek isteyen düşman kuvvetlerine karşı başlatılan hazırlıkların, fiiliyata geçtiği gündür; 23 Nisan 1920! Zifiri karanlıklardan sonra, ilk tan yerinin ağardığı gündür; 23 Nisan 1920. Kağıt üzerinde olmasına karşın, resmi olarak Osmanlı Devleti’nin ömrünü tamamlayıp, yeni bebek olarak dünyaya gelen Türkiye’nin doğduğu gündür 23 Nisan 1920. Sömürü Devletlerin, ders almaya başladıkları gündür, 23 Nisan 1920...

Yeni doğan ülkenin bu özel gününü, 23 Nisan 1929 tarihinde, yeni doğan, en genç olanlara; çocuklara hediye etmişti Mustafa Kemal Atatürk! O dönemde ilk kez 1917’de Rusya’da çocuk hakları bildirgesi yayınlanış ve 1924 yılında Cenevre çocuk hakları bildirgesi Millet Cemiyeti’nde resmiyet kazanmıştır ama çocuklar için özel çalışma, Dünya Çocuk Hakları Günü olarak 1989 kabul gördü. Ne mutlu bize ki; 1929 yılından bugüne, bizde kutlanan ve 1979 yılında, 6 ülke katılımı ile tüm dünya çocukları için ev sahipliği yapan özel bir gün bugün... Hem bizim ülkemizde dünya çocukların toplandığı, hem de diğer ülkelerde de ayrıca kutlanılan gündür; bugün... 

Senelerdir tüm ülkeden gelen çocuklarımızın, ülkemizde yaşayan çocuklarımızın ev sahipliğinde gerçekleştirdikleri Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamalarını bu sene korona virüsünden dolayı gerçekleştiremiyoruz ama kalben Anıtkabir’de olacağız. Her ne kadar çocuklarımız bu sene Türkiye’de toplanamasa da, resmi kurumlar ve halk olarak bizler Anıtkabir’e çıkamasak da; bizler camlardan İstiklal Marşı’mızı söyleyerek Anıtkabir’e duyuracağız. Yarın saat 21:00 de camlardan sallayacağımız bayraklarla, Atatürk’ün neferleri olduğumuzu göstereceğiz! İstiklal Savaşı’nda gücümüz yokmuş gibi göründüğü günler misali, korona virüsü günlerinde sesimizin çıkamayacağını sananlara, sesimizi duyuracağız!

Biz Türk çocuklarıyız; biz Atatürk çocuklarıyız. Bu sefer sadece çocuklar olarak değil, Atatürk’ün çocukları olarak 7’de 70’e herkesin olduğu, kavim, ırk, dil, din, mezhep, renk ayırt etmeksizin beraber okuyacağız İstiklal Marşı’mızı! Ses birliği, güç birliği, sevgi birliği, duygu birliği ile yarın 21:00’de 100. yılımızda tekrar kenetlenmek dileğiyle... 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun!

Sevgiyle kalın... 
Ebru ÖZTÜRK

Yorumlar (0)