ADİLE AYDA İLE İLGİNÇ BİR ANI, BİR TÜRKÇE SÖZ: TUTU-İLDENİZ TURAN YAZDI

BİR ANI, BİR TÜRKÇE SÖZ: TUTU


TUTU, TUTULU, TUTULU SATIŞ, TUTUYA KOYMAK...

Ankara - Sulakyurt ilçesi lisesinde öğretmendim. Okuldan çıktım, pazardan alış veriş yapıp eve gidecektim. Ayakkabı satan bir pazarcının önünden geçerken gür, kalın sesli bir amcanın kolundaki saati çıkarıp satıcıya uzatarak:
--- Yavrum, şu saati tutuya bırakayım da şu iskarpini bana ver! Gelecek hafta parasını getirip saati alayım! - dedi.

Karanlık, ıssız dağ eteğinde kulağına korkunç bir ses çalınmış ilkyaz çılgını at gibi ürperdim, kulaklarım dimdik oldu! Olduğum yerde öylece kalakalmıştım..
“Tutu” dedi!.. Evet, evet, “tutu” dedi, tutu!.. Üstelik, “tutuya bırakayım” da dedi!.. Sözlüklerde, ana kaynaklarda yüzlerce kez gördüğüm bu Türkçe söz, işte, dipdiri bir biçimde yaşıyor, kullanılıyordu!

Türk Dil Kurumu’nun üç büyük sözlüğü: ANADİLDEN DERLEMELER (iki cilt; 1932,1950); Türkiye’de Halk Ağzından DERLEME DERGİSİ (altı cilt; 1937 - 1957); DERLEME SÖZLÜĞÜ (on iki cilt; 1963) adlı sözlükleri almış, yaklaşık on yıldır bu sözlüklerle yatıyor, bu sözlüklerle kalkıyordum.

Yüreğimdeki “dil eyeleri (perileri)” çığırıp duruyor, buyruk üstüne buyruk veriyorlardı!.. “Durma, git tanış! Bir yerde oturup söyleşin!”.. “Daha ne sözler, ne çok deyimler derleyeceksin, kim bilir!?”

Şimdi de Sulakyurt’un bir köyünden olduğunu sezdiğim bu kişiyle tanışmalıydım, tanışıp “söz derleme tanığı” olarak kimliğini, yöresini yazmalıydım! Tanışamazsam, tanışıp söyleşemezsem!.. tanışamazsam, bu günlerdeki bunalımıma bir bunalım daha eklenecekti!..
İki ay önce Beyazıt kütüphanesinde Kazan Tatar Türk’ü Sadri Maksudi Arsal’ın kızı eski senatör Adile Ayda Hanım ile tanışmıştım. Yaklaşık iki saat söyleştikten sonra, Adile Hanımın daha adını, kim olduğunu bile öğrenmeden “kendisini kendisine tanıtarak” bir densizlik yapmıştım”:

--- Efendim, biliyor musunuz, Dilde Türkçülüğün kılavuzu Ziya Gökalp değildir, Gökalp’ın Türkçülüğün Esasları adlı kitabının “Dilde Türkçülük” bölümünde ileri sürdüğü görüşler Dilde Türkçeleşmeye de, Dilde Birliğe de aykırı, yalnız İstanbul’da, dönme devşirmelerin kullandığı ağzı ölçü alan çok olumsuz görüşlerdir. Dilde Türkçülüğün gerçek kılavuzu Kazan Tatar Türk'ü Sadri Maksudi Arsal’dır. Onun 1930 yılında yayınlanan, Atatürk’ün de önsöz yazdığı “Türk Dili İçin” adlı eseri bu konudaki en geniş, en doyurucu kılavuz kitaptır. Kızının adı da Adile Ayda, eski senatör, işitmişsinizdir.

Adile Hanım yüzüne dalga dalga dağılan bir gülümsemeyle birlikte masanın üstünde duran elime elini yavaşça bastırarak:
--- Biliyorum!-dedi: Sadri Maksudi Beğ, babamdır! Ben de Adile Ayda’yım!
Şaşkınlıktan, aşırı utanmaktan düşüp bayılayazdım! Çok aşırı bir biçimde şaşırmış, nedense çok kötü bir biçimde utanmıştım! Bu yüzden birkaç dakika boyunca bir söz söylemeden öylece kaldım. Sonra:

--- Ben artık gideyim, sizin vaktinizi almayayım!-dedim.
Adile Hanım:
--- Bunda utanacak sıkılacak ne var? Kötü bir söz söylemedin? Dur, bakalım, acıktık, daha birlikte yemek yiyeceğiz.-dedi.
Birlikte İstiklal caddesinde Hacı Abdullah adlı bir aşevine (lokantaya) gittik.
Söyleşi derinleşirken Adile Ayda Hanım ile çok sayıda ortak tanışımız çıktı. Şaman İsmail Hakkı Gökhun, Altan Deliorman, Mustafa Kayabek, Erk Yurtsever.. bu ulu kişiler benim kılavuz aksakallarım idi.

Burada Adile Hanım okuduklarımı, ilgi alanlarımı iyice öğrendikten sonra yapmam gereken araştırmalar konusunda unutamayacağım, altın gibi değerli öğütler verdi, araştırma yöntemleri öğretti. Sonra:
--- Yakında Almanya’ya gideceğim. Orada Eski Uygur Türkçesi kaynaklarından birçok kaynağı alıp sana göndereceğim..
İki aydır gönderilecek olan bu Eski Uygur kaynaklarını bekliyordum..

*** *** ***

Ayakkabı satıcısı saatini tutuya bırakmak isteyen o amcanın isteğini onamamış, saati tutuya alıp kız ayakkabısını vermemişti. Amca oradan ayrılınca satıcıya yaklaşıp o ayakkabıyı elime aldım, ederini öğrendim. On beş yaşlarında bir kız çocuğu ayakkabısı idi. Çok ucuzdu, ancak alamamıştı, işte. Ben, bu ayakkabıyı almalıyı-ıımm! O amcaya vermeli-yiiim! Ancak, nasıl?!
Amca pazarın öte yakasına doğru ağır adımlarla yürüyor. Gideceği köyün dolmuşuna binerse, bir daha onu bulup tanışmam çok güç olacak!.. Yaklaşmadan, uzaktan izleyip duruyorum.. Birden, karşıdan emekli gardiyan Yahya Yurt dayının karşıdan geldiğini gördüm. Yahya dayı üç öğrencimin babası: Arslan, Kaplan ile Ali Yurt’un. Büyük oğlu Nuri Yurt da Sulakyurt’taki en yakın arkadaşım.

Yanına yaklaştım:
--- Yahya dayı, şu amcayı tanıyor musun? Onunla tanışıp söyleşmem gerek de, çekiniyorum! Sen benden söz etmeden bir bağlantı kur da, oturup bir çay içelim.-dedim.
Yahya dayı gözlerini dikip bir göz kırpımı durduktan sonra:
--- Tanıyom hocam, Sarıgızlı köyünden Cemal dede.-dedi.
Yahya dayı o amcaya aarı ünledi:

--- Hoy, Cemal Dede, ooyy!..
Yahya dayı Cemal dede ile beni tanıştırdı. Üçümüz birlikte Duran’ın kahvesine gittik..
Dede gerçekten çok bilgili, donanımlı biriydi. Daha sonra biz birçok kez Sarıkızlı köyüne gittik, Cemal dede ile hanımı bize geldiler.
Bahri Dede, Seydiali Dede, Duran dede aracılığıyla yüzlerce Alevi Türkmen genciyle tanıştım, arkadaş oldum.
Derin bir söyleşiye dalmışken birden bire ansılayıp aydım! Bu amca Sarıkızlı köyünden Cemal Dede idi!
O köyde Türkçe öğretmeni olan Balıkesir Necatibey’den arkadaşım Avni Babacan Cemal Dedeyi uzaktan bana göstermiş, “Geniş bir zamanda seni tanıştırırım”, demişti..
Cemal dedeye: “Biz Yahya dayı ile beş dakika içinde geleceğiz. Siz bir yere ayrılmayın!” dedim. Kalktık. O saran (cimri) ayakkabıcının yanına gittik. Dedenin beğendiği kız ayakkabısını, sonra o yörede o yaşlardaki bir kız için gerekli olabilecek gözüme ne çalındıysa aldım. Bir paket yaptırdım. Bu paketi Yahya dayıya verip: “Ne yap et, bunu Cemal dedeye ver,” dedim.

Yahya dayı: “Hocanın sana bir hedayesi var, Cemal!” dedi.
Cemal Dede: “Ne zahmet ettin, hocam! Yok, olmaz, böyle!” dedi.
Yahya dayı: Kırma delikanlıyı, dede! İçinden gelmiş, almış! Bebelerimizin öğretmeni, geriye mi, çevireceksin!?
Dedenin kızılımsı yağız yüzü daha çok kızardı, ister istemez paketi aldı.
İzmirli dönercide döner yedikten sonra Cemal dedeyi Sarıkızlı dolmuşuna götürüp köyüne uğurladık..

Koşar adım postaneye gittim. Yine, yok, Adile Ayda Hanım’ın göndereceği belgeler gelmemiş. Yine gönül çökkünlüğü başladı! Postanede üç memur var. Küçük yer, geleni gideni az. Üstelediler, telgrafçı içeride kaldı, iki postacı ile bahçede çay içiyoruz. PTT bahçesinin yanından geçen Kırıkkale dolmuşunun şoförü postacılara bakıp “Posta yok” anlamında elini salladı.
Biraz daha oturup kalktım. Sulakyurt’ta haftada bir gün, Cuma günü pazar kuruluyor, “yemiş - göğerti (meyve - sebze)” alıp eve gitmeliyim..
Gerekenleri alıp eve gittim. Gezemeğe (balkona) düzeneği kurdum. İki küçük masa, yirmi dolayında kitap, küçük mangalın içindeki kızılçam kömürünü yalazladım, üç ayağın üstüne cezvemi koydum..
BİÇİM BİLGİSİ (MORFOLOJİ):

Belirlenebilmiş en eski buluntu Eski Uygur Türkçesi kaynaklarındaki “tutuġ” sözcüğüdür. Buna göre “tut- (tutmaḳ)” eyleminden “-(I)ġ [-(I)ġ / -(i)g / -(u)ġ / -(ü)g]”eylemden ad türetme eki ile türemiştir.
Eski Uygur Türkçesi döneminde:
“arı- (arımaḳ : yumak, yıkamak)” eyleminden: “arıġ (arı, temiz)”;
“bil- (bilmek: Bilmek. Öğrenmek)” eyleminden: “bilig (bilgi; bilim; *bellek)”;
“ur- (urmaḳ) [urmaḳ : vurmak, dikmek:)]” eyleminden: “uruġ (tohum).. gibi bu ekle çok sayıda sözcük türemiştir.
SÖZ KÖK BİLGİSİ (ETİMOLOJİ):

=A= ART DÖNEMLİ SÖZ VARLIĞI: ESKİ TÜRK LEHÇELERİ:

GÖKTÜRKÇE: Göktürkçe üzerine çok az sayıda, yalnız 970 Türkçe söz olduğu için “girev, rehin, ipotek, mortgage” anlamında, “tutuġ” biçiminde Türkçe bir söz olup olmadığını belirleyemiyoruz. Ancak, Göktürkçe ile Eski Uygur Türkçesi belirlenebilen söz varlığının yüzde doksan beşi ortak sayı olduğuna görü bu sözün de olabileceğini söyleyebiliriz.

ESKİ UYGUR TÜRKÇESİ [8. y. y. - 13. y. y.]
ESKİ UYGUR TÜRKÇESİ - TÜRKİYE TÜRKÇESİ
“TÜRKÇE KÖKENLİ” KÖKTEŞ SÖZLER SÖZLÜĞÜ

tutuġ (ad; savaş; alış veriş) = Tutu (rehin, girev, ipotek).: U. III. 28, 8. bkz. tutḳuġ.

IRK BİTİG “FAL KİTABI” - Türk Dil Kurumu yayınları. - 1. Baskı. 2013 yılı
Talat Tekin.
--- Açıklanarak buraya yazıldı.
tutuġ (ad; savaş; alış veriş) = Tutu (rehin, girev, ipotek).
Oyma er oġlanın kişisin tutuġ urupan oş iç oyġalı barmiş. Oġlın kişisin utuzmaduḳ, yana toḳuz on boş ḳony utmiş. Oġlı yutuzı ḳop ögirer tir.
Ança biliñler: Edgü ol.
[(Bir) sakatatçı evdeşini, çocuklarını tutu (rehin, ipotek) olarak koyup (bir yarışta, kesilen koyunların) iç (organ ile bağırsaklarını) oygalı (oymak için) varmış, gitmiş. (bu yarışta) evdeşini, çocuklarını utuzmadığı gibi (yitirmediği gibi), yana (üstüne, üstelik) doksan koyun utmuş (kazanmış). Evdeşi, çocukları çok seviniyorlar, der.
Öylece biliniz: (Bu fal) iyidir.]

tutḳuġ (ad; savaş; alış veriş) = Tutu (rehin, girev, ipotek).: URD. 131, 4. bkz. tutuġ.
tutḳu (kılış eyl. adı) (I) = Kapama.: URD. 132, 13. “Türkçesi.”
tutḳu (kılış eyl. adı) (II) = Ele geçirme, zapt etme.: URD. 132, 13. “Türkçesi.”
asḳuġ (ad) = 1. Askı. 2. Asmalık (çardak). 3. Bayrak.
--- --- ---
KARAHANLI TÜRKÇESİ [9. y. y. - 13. y. y.]

KUTADGU BİLİG - Yusuf Has Hacip - 1069 yılı;
Türk Dil Kurumu yayınları. Çeviri: Reşit Rahmeti Arat. 1. baskı 1947 yılı.
--- TDK yayınındaki bu kaynaktaki belgeleri düzenleyip aktarmaları Türkçeleştirerek aşağıdaki bilgileri yazdım.

tutuġ = 1. Tutu, tutulu, rehin. 2. Tutsak.

Sen az iwme işler ödiñe tutuġ
Ödi kelse açılur bu beklig ḳapuġ.
[sen biraz ivme (acele etme) işler zamanına tutu(lu, rehin, bağlı)
Zamanı gelince bu kapalı kapı açılır.] - 554. koşa (beyit).

Ölügli kişi barça ödke tutuġ
Yetilse ödi kör mangıtmaz butuġ.
[ölümlü kişilerin barçası (hepsi) zamana tutuludur (rehindir)
Erişince günü, bak, gör, bir adım (bile) atamaz.] - 1211. koşa.

Ḳılıçlıġ kür er kör kümüşke tutuġ
Yumutmış saw altun ḳılıça yuluġ.
[Kılıçlı, yürekli yiğit, bak, gümüşe tutulu (tutsak, rehin)
Toplatılmış som altın kılıca sunu (kurban olsun).] - 3047. koşa.

Uluġlar ḳut ol kör tilese ḳutuġ
Tapınġıl tapuġḳa turur ḳut tutuġ.
[Ulular kuttur - gelecektir, bak, dilersen kut ile geleceği
Tutulu (rehin, bağlı olarak) görevini yapmalısın kut - gelecek (için).] - 4180. koşa.

Ḳanı ol ölüg tirgürügli kişi
Ölümke tutuġ boldı aḫır işi.
[Hani, nerede, o ölü diriltici kişi
Ölüme tutu (rehin), tutsak oldu, en sonunda işi (durumu).] - 4717. koşa.
--- --- ---
DİVÂNÜ LÜGÂT’İT-TÜRK ; Kaşgarlı Mahmut; 1072 yılı.
Arapçadan çevirerek yayınlayan: Besim Atalay
Türk Dil Kurumu yayınları. 1. baskı 1940 yılı.

tutuġ (ad; alış veriş; savaş) (I) = Tutu (rehin, ipotek). Tutsak, tutu olarak elde tutulan kişi: I. 373; III. 63. “Türkçesi”; “TDK”.
Er tutuġ yoldı. : Kişi tutu, tutsak olanı kurtardı.: III. 63.
--- --- ---
ALTINORDU HAREZM TÜRKÇESİ - (13. y. y. - 15. y. y.)
HAREZM - ALTINORDU TÜRKÇESİ SÖZLÜĞÜ - Dr. Suat Ünlü:
EĞİTİM KİTABEVİ: Rampalı İş merkezi Kat: 1 No 121
Tele&fax: (0332) 351 92 85 Meram / KONYA

607. s. tutuġ (I) = Rehin, tutsak.: NF 163 / 7, KE 227v / 10, ME 34 / 2, HKT 46a / 2, HŞ 4143.
607. s. tutuġ (II) = “Örtü, siper” HKT 406 /4: tutuġ içindeki taḫt “siper içindeki taht, divan” HKT 558b/4.
--- --- ---
ESKİ KIPÇAK TÜRKÇESİ - (13. y. y. - 15. y. y.)
KIPÇAK TÜRKÇESİ SÖZLÜĞÜ
Prof. Dr. Recep Toparlı; Yard. Doç. Dr. Hanifi Vural; Yard. Doç. Dr. Recep Karaatlı.
Türk Dil Kurumu yayınları. 1. baskı 2003 yılı.

ttuttı (ad) = 1. Rehin. 2. Tutsak. (DM) bkz. tutu, ttuttu, tutuġ.
tutu (ad) = 1. Rehin. 2. Tutsak. (TZ) bkz. ttuttı, ttuttu, tutuġ.
ttuttu (ad) = 1. Rehin. 2. Tutsak. (TA) bkz. ttuttı, tutu, tutuġ.
ttuttu ḳoy- (birl. kılış eyl.) = Rehin vermek. (TA)
tutuġ (ad) = 1. Rehin. 2. Tutsak. (İM) bkz. ttuttı, tutu, ttuttu.
--- --- ---
ESKİ TÜRKİYE TÜRKÇESİ - (13. y. y. - 15. y. y.)
-TARAMA SÖZLÜĞÜ; TDK yayınları-

Dutu (I), (tutu (I), duta (I)) = Rehin, ipotek, girev, mortgage.

Rihan (ﺭﻫﺍﻦ) [Arapça] ne: tutular (ﻂﺕﻭﻞﺭ), saçılmış: merşuş [Arapça].
(FER. XIV. 36)

& Biz on kişi viribiyelim. Eğer siz dahi taşra bizim kişilerimiz içün tutu (ﻄﻭﺕﻭ) verirseniz didiler. (FÜTUH. XIV. 345)

& Her kişi kendü ameline tutudur (ﻄﻭﺕﻭﺪﺭ) yarın kıyamet gününde ameline göre ıvaz olur. (LEYS. AR. XV. 530)

& Bizden birimizi anın yerine tutu (ﻄﻭﺕﻭ) al. (ENFES. XV. 441)

& Her aldığı borcu geri vermeye ve dutusun (ﺪﺕﻭﺱﻦ) çıkarmaya hergiz ona yol vermeyeler ki makamına geçebile. (İRŞAD. XV. 129)

Pîr vâiz her nefes mescidde halkı cerreder
Mey - furuş oğlunda seccade tutudur (ﻄﻭﺕﻭﺪﺭ) çare ne. (AH. PŞ. XV. 106)

& … Ben borçlularım katında / kıtında (?) dutu (ﺪﺕﻭ) gibiyim dedi.
(TEZ. LÂ. XV. 484 - 1)

Ger cübbe vü destar kamu gitti dutuya (ﺪﺕﻭﯿﻪ)
Hem borca içe idük eğer vâm ele girse. (DÂİ. XV. 73)

& Her nefs kıyamet gününde hisap vaktında kendi ameline tutudur (ﻄﻭﺕﻭﺪﺭ).
(LEYS. MU. XV. 434. -1)

& Girev (ﮎﻴﺭﻭ) [Farsça] = Tutu (ﻄﻭﺕﻭ). (SIH. AC. XV. 62)

& Nitekim bir kişi ant içer ayruk ödünç vermeyem deyü tutu (ﻄﻭﺕﻭ) almayınca..
(CEV. ES. XV. 59)

& Ve andan dutu (ﺪﺕﻭ) alınmış idi bu ahit üzerine.. (KESİR. XV. 200)

& Bir gönlek, bir yastık yüzü, bir minder iki yüz akçaya dutu (ﺪﺕﻭ).
(SİC. B. XV - XVI. 2, 162)

[ŞER’İYYE SİCİLLERİ BURSA: Şer’iyye sicillerinden Bursa Şer’iyye mahkemesince tutulan XV, XVI. Yüzyıllarının defterlerinden Bursa müzesinde 1- 12 numaralarla kayıtlı 12 defter taranmıştır.
Tarayan: Ankara Etnografya Müzesi dahiliye müdürlüğünden emekli: Halit Ongan’dır.] (Sic. B. XV - XVI.)

OSMANLI TÜRKÇESİ (16. y. y. - 19. y. y.)

Tutu (ﻄﻭﺕﻭ) gönderdi yüz kişi içip ant
Ki ana kimi kavm ü kimi ferzent. (ŞEH. Ş. XVI. 339)

& Girev (ﮎﺭﻭ) [Farsça] = Tutu (ﻄﻭﺕﻭ), rehin mânasına. (CAF. XVI. 137 -1)

& Girev (ﮎﺭﻭ) [Farsça] = Dutu (ﺪﺕﻭ). (ŞAMİL. XVI. 496)

& Eğer bade - füruş hırka-i peşminemizi rahne almazsa yâni tutuya kabul eylemezse. (HA. Ş. XVI. 158)

& Girev (ﮎﺭﻭ) [Farsça] = Dutu (ﺪﺕﻭ) ve öç ki dutuşurlar. (Nİ’METİ. XVI. 534)

& Girev (ﮎﺭﻭ) [Farsça] = … ve tutu (ﻄﻭﺕﻭ), rehin mânasına. (DEŞ. XVI. 292 -2)

& Her kişi dünyada işlediği sâlih amel içün tutudur (ﻄﻭﺕﻭﺪﺭ).
(RAHAT. XVI. 533)
& Bir adamın bize vereceği var idi, malımıza duta (ﺪﻭﺕﻪ) verdi der. (EV. XVII. 110)

& Mürtehin (ﻤﺭﺕﻫﻦ) [Arapça] = Dutuya (ﺪﺕﻭﯿﻪ) alıcı. (MÜNTEHAB. XVII. 89 -1)

Gidip gelmek : şüd, âmed [Farsça], Girev (ﮎﺭﻭ) [Farsça] = tutu (ﻄﻭﺕﻭ);
Kötü : bet [Farsça] (GENC. XVII. 52)

rehn (ﺭﻫﻦ) [Arapça] = Tutu (ﻄﻭﺕﻭ). (CEV. KE. XVII. 102)

Satmadır : bey’ü furuhten, tutudur (ﻄﻭﺕﻭﺪﺭ) ; rehn (ﺭﻫﻦ) [Arapça] ü Girev (ﮎﺭﻭ) [Farsça]
Âşti, sulh : ki barışma, giyim : zırh u lebus. (NAZ. CEV. XVIII - XIX. 62)

& Girevgân (ﮎﺭﻭﮎﺍﻦ) [Farsça] = Tutu (ﻄﻭﺕﻭ) ve rehin mânasına, girev dahi denür.
(LÛ. ŞEH. XVIII. 70 -2)

& Girevgân (ﮎﺭﻭﮎﺍﻦ) [Farsça] = Tutu (ﻄﻭﺕﻭ) ve rehin mânasınadır, girev dahi derler.
(BÜRH. XVIII - XIX. 521)

& Er - rehn (ﺍﻞﺭﻫﻦ) [Arapça] = Bir kimseden istidâne yahut istiâre olunan nesnenin yerine vaz’olunan nesneye (şeye) denir ki… Türkide tutu (ﻄﻭﺕﻭ) tâbir olunur.
(KAM. XVIII - XIX. 3 - 641)

& Rehn (ﺭﻫﻦ) [Arapça] = Bir kimseden istidâne yahut istiâre olunan nesnenin yerine nesneye (şeye) denir ki… Türkide dutu (ﺪﺕﻭ) tâbir olunur.
(NUHBE. Ş. XVIII - XIX. 220)

KÂMÛS -I OSMANÎ - Ahmet Vefik Paşa - 1876 yılı

446. s. rehn (ad; savaş; alış veriş) (Arapça) = Ödünç veya âriyet alınan para ve yahut eşyaya karşı verilen şey ki Farisisi girav, Türkçesi tutudur (ﻄﻭﺕﻭﺪﺭ).
--- --- ---
KÂMÛS -I TÜRKÎ - Şemseddin Sami - İkdam Neşriyat; 1901 yılı
Hazırlayanlar: Yrd. Dr. Raşit Gündoğdu
Yrd. Dr. Niyazi Adıgüzel
Ebul Faruk ÖNAL
İdeal kültür & yayıncılık -4. Baskı: İstanbul 2014

695. s. tutu (ad; oyun, gelenek) (I) = Bahse konulan şey, öndül (ödül).
695. s. tutu (ad; alış veriş; savaş) (II) = Rehin, terhîn olunan şey.: Tutu vermek.
--- --- ---
ANADİLDEN DERLEMELER - I. Cilt - 1932 YILI -
Hamit Zübeyir, İshak Refet - Halk Evleri Dil ve Edebiyat gurupları mesaisine yardım için - C. H. F. Neşriyatından - Hakimiyeti Milliye Matbaası - Ankara.

& 111. s. duta, tuta (ad; akçalık; alış veriş) = Mahsuben.: Bunu hesaba duta verdim.: ANADOLU (A.). “Türkçesi”, “T. D. K.”. bkz. dutu (I), dutu (II).
--- Ek bilgi: Bu sözün bu anlamda, bu anlamla ilgili türemeleri: tutu, tutulu, tutulu satış; rehin (Arapça); ipotek (Fransızca); mortgage (İngilizce).
111. s. dutu (ad; akçalık; alış veriş) (I) = Rehin.: Kulağımdan küpemi çıkarttım, dutu koydum, faydasınan para aldım.: GÜNEY ANADOLU (C. A.), AVŞAR. bkz. duta, tuta, dutu (II) “Türkçesi”, “T. D. K.”.
111. s. dutu (ad; akçalık; alış veriş) (II) = Taahhütname AVŞAR. bkz. duta, tuta, dutu (I). “Türkçesi”, “T. D. K.”.
--- Ek bilgi: Bu sözlükte “DÖRT” ayrı yansıması olan bu söz çağdaş Türk lehçeleri içerisinde yalnız Türkiye Türkçesinde var.
--- --- ---
ANADİLDEN DERLEMELER - II. cilt- Hamit Koşay, Orhan Aydın - T. D. K. C. I. 19
TÜRK TARİH KURUMU BASIMEVİ -1952 yılı -Ankara.

& tutanak (ad; savaş; alış veriş) = Rehin. ISPARTA. “tutu”.
--- --- ---
TÜRKÇEDEN OSMANLICAYA CEP KILAVUZU
Her türlü telif hakkı Türk Dil Kurumunundur
(Telif hakkı ilmühaberi: No: 14; 19 Temmuz 1935)
İstanbul Devlet Basımevi

286. s. tuta = Mahsuben.
287. s. tutu = Rehn.
287. s. tutuda, tutuk = Merhun.
--- Açıklama: merhun, tutulu demek. Tutuda (rehinde, ipotekte, girevde, mortgage’de) olan alış veriş nesnesi (met’a).
--- --- ---
DERLEME SÖZLÜĞÜ: X. CİLT =S - T= TDK Yayınları – 1963 yılı

4000.s. tutu (I) [tutak (VII), tutanak (II), tutsak, tutsuk, tuttuk] = Bir ödüncün ödeneceğine inanca olarak, ödendiğinde geri alınmak üzere, ödünçlünün alacaklıya verdiği değerli nesne, rehin. (-Isparta; Akçaköy *Acıpayam -Denizli; Orhanlı *Seferihisar, Bergama -İzmir; *Salihli -Manisa; -Balıkesir ile çevresi; -Kütahya; *Geyve -Sakarya; *Niksar -Tokat; *Halfeti, *Birecik -Urfa; -Muş; Azaplı *Kadirli, *Bahçe -Adana; İbribey *Malkara -Tekirdağ)
[tutak (VII)] : (*Eğridir ile köyleri -Isparta; *Develi -Kayseri; *Ereğli -Konya)
[tutanak (II)] : (-Isparta)
[tutsak] : (Yılanlı *Eğridir, *Gelendost -Isparta; -Sivas)
[tutsuk] : (*Kızılcahamam -Ankara)
[tuttuk] : (Mahmutbey -İstanbul)
--- --- ---
=B= EŞ DÖNEMLİ SÖZ VARLIĞI: ÇAĞDAŞ TÜRK LEHÇELERİ:

KUMAN - KIPÇAK ÖBEĞİ:

KIRGIZ Türkçesi : kepil (< “kefil” Arapça); ipoteka (Fransızca). = TUTU.
KAZAK Türkçesi : zattay karız (Arapça + Türkçe - Arapça); ipoteka (Fransızca). = TUTU.
KAZAN Tatar Türkçesi : ipoteka (Fransızca). = TUTU.
BAŞKURT Türkçesi : ipoteka (Fransızca). = TUTU.

KARLUK - UYGUR ÖBEĞİ:

ÇAĞDAŞ UYGUR Türkçesi : dañ (< ?); görä ( < “girev” Farsça). = TUTU.
ÖZBEK Türkçesi : gäråv ( < “girev” Farsça); ipoteka (Fransızca). = TUTU.

OĞUZ - TÜRKMEN ÖBEĞİ:

AZERBAYCAN Türkçesi : girov ( < “girev” Farsça); ipoteka (Fransızca). = TUTU.
TÜRKMEN Türkçesi : girow ( < “girev” Farsça); ipoteka (Fransızca). = TUTU.

TÜRKİYE TÜRKÇESİ

Tutu, tutulu, tutulu satış.. sözleri çağımızda yalnız Türkiye Türkçesinde “şimdilik seyrek de olsa” kullanılmaktadır.
“tutu” ile türemelerinin Türkiye Türkçesindeki tanımlarını aşağıdaki biçimde belirleyerek yazdım.

tutu (ad; alış veriş) = Ödüncün ödeneceğini güvenceye almak için alacaklıya değerli bir nesnenin, taşınmazın iyeliğini geçici olarak verme, rehin, girev, ipotek, mortgage. < “tutuġ” Eski Uygur Türkçesi.
tutuya bırakmak (birl. durum eyl.; alış veriş) = Ödüncün ödeneceğini güvenceye aldığını alacaklıya göstermek için değerli bir nesnenin, taşınmazın iyeliğini geçici olarak vermek. = tutuya koymak.
tutulu (varlık neteg.) (I) = Tutulmuş. Tutulmuş durumda olan. Yakalanmış, yakalanmış durumda olan.
tutulu (varlık neteg.; alış veriş) (II) = Tutu (rehin, ipotek) olarak alınan, el altında bulundurulan. Ödüncün karşılığı verilince verilmek üzere el altında bulundurulan (nesne).
tutulu satmak (birl. kılış eyl.; alış veriş) = Satıcının alanın ödüncünü ödememesi durumunda alacaklının bu ödünce karşılık giderini karşılaması için el altında bulundurduğu nesnenin geçici olarak verildiği, bu değilse bir kuruluşta bir değerin saklandığı satış türü.
tutulu satış (ad; varlık neteg. tamlaması; alış veriş) = Satın alanın ödüncünü ödememesi durumunda alacaklının bu ödünce karşılık giderini karşılaması için el altında bulundurduğu nesnenin geçici olarak verildiği, bu değilse bir kuruluşta saklandığı satış türü.
--- --- ---
SONUÇ:

Türkçenin eski kollarında kullanılan alış veriş, üretim adalgası (terimi) çağımızda Türkiye Türkçesi dışında unutulmuştur.
Türkiye Türkçesinde dahi Eski Türkiye ile Osmanlı Türkçesi dönemlerinde sıklıkla kullanılmasına, Cumhuriyet döneminde sıklıkla kullanılan bir söz durumuna gelememiştir.
Bu durum en çok dilcilerden başlayarak kökü - eki ile birlikte Türkçe olan bir sözün kullanılmasının gerekliliğini kavrayıp kullanacak bir bilgi, bu bilgiye dayalı bir bilinç, dolayısıyla ülküsüzlük yüzünden yaşanmaktadır.
Oysa, 1935 yılında TDK yayınlarından çıkan TÜRKÇEDEN OSMANLICAYA CEP KILAVUZU adlı kılavuz kitapta bu sözler yer almış, kullanmaları için önerilmişti.
=A= DİLDE BİRLİK, DİLDE TÜRKÇELEŞME İÇİN: Tutu, tutulu, tutulu satış.. kökteş sözleri alıntı sözlerin Türkçe kökenli karşılığı, seçeneği olarak bütün Türk topluluklarında yaygınlaştırılmalıdır.
=B= Bu kökteş söz öbeği Türk topluluklarının dili üstündeki Fransızca (ipotek, ipoteka), Farsça (girev), Arapça (rehin) gibi üç alıntı sözün atılarak Türkçelerinin yerleşmesi, başka Türkçe kökenli sözlerin de “ortak olarak” kullanılması yolunu açacaktır.
=C= Türkçe kökenli sözlerde “genel olarak” söz kökünün anlamı, söz ekinin işleyişi sezdirmesi öğretimde, düşüngüde, kişiler arası düşünce iletişiminde benzersiz bir dil üstünlüğü vardır. Kullanılıp işlekleştirilerek yaygınlaştırılmasını gerekli gördüğümüz bu sözlerde bu özellik vardır.
--- --- ---
SON DURUM: Evimin gezemeğinde kahve içip “tutu” başlıklı yazımı yazarken aşağıdan aarı iki öğretmen arkadaşım Sulakyurt lisesi Türk Dili öğretmeni Sivaslı Lütfi Sönmez ile Gürünlü Sarıkızlı köyünde dilci öğretmen Avni Babacan’ın söyleşerek yaklaştıklarını gördüm. İki yerdeş, iki ülküdeş..
Avni’nin elinde ak bir torba, Lütfi’nin elinde bir paket var! Bu bana gelen paket m’ola?! Sarıldık, yanımdaki iki oturguça oturdular. Yüzlerinde gizli bir gülümseme var?.. Şaşırtı (sürpriz) yapmadan, sevince (müjde) almadan vereceklerini vermezler! Avni torbayı uzattı: - Al gardaş, Yıldız bacı sana süzme yoğurtla kurut gönderdi..

Sezgilerim yanılmaz! Bu paket benim! Uğraşa - dalaşa Deli Lütfi’nin elindeki paketi aldım. Biraz korkutma, biraz karu (pazu) gücü.. İvedilikle, komşulara, bir öğrenciye görünmeden, kolunu büküp.. Vermeyeydi, kolu bertinmişti!
Evtikle (telaşla) paketi açtım! Eski Uygur Türkçesinde altı dergi, iki kitap! Adile Ayda Hanım bana bir de mektup yazmış..

Yorumlar (0)