Arapça, Farsça ve Türkçenin Biçimbilimsel Karşılaştırılması - I

Arapça, Farsça ve Türkçenin Biçimbilimsel Karşılaştırılması - I

Güneyhan Rüzgar

Osmanlıcaya tümden giriş yapmadan önce 3 dili sözcük yapımı konusunda karşılaştıralım.

Arapçada sözcük yapımında kullanılan tüm vezinleri, üstelik bu vezinlerin tümünün kullanılmadığını da yok sayarak, değerlendirirsek okunuş bakımından toplamda 100’e yakın vezin kullanılır. 

Farsçada ise sözcük türetiminde kullanılan yaklaşık 50 kadar ek vardır. 

Türkçede ise Z. Korkmaz’ın, Türkiye Türkçesinin Grameri: Şekil Bilgisi adlı betiğindeki saptamalarına göre, 

  • addan ad yapan 60,
  • eylemden ad yapan 165, 
  • addan eylem türeten 25,
  • eylemden eylem yapan 26,
  • addan önad türeten 12,
  • eylemden kalıcı önad yapan 8,
  • ortaç (sıfat-fiil) türeten 7,
  • önadı küçülten 5,
  • addan çekim ekleriyle belirteç türeten 8
  • addan belirteç türeten 10
  • eylemden belirteç yapan 3
  • ulaç (zarf-fiil) yapan 10 tane toplamda ise 239 ek vardır. 

Bu listeye ek yığılması sonucu oluşmuş ekler, eklenmemiştir. 

Üstelik Türkçe addan eylem gövdesi yapıp eyleme gelen ekleri yeni gövdeye ekleyebileceği gibi, eylemden ad gövdesi türetip ada gelebilecek ekleri yeni türetim gövdeye yükleyebilir. 

Dolayısıyla 239 ekin tümünü isterse köklere ve gövdelere ekleyebilir. 

Ayrıca bu listede yalnızca yapım ekleri vardır. Yapım eki özellikleri gösteren çekim ekleri yoktur. 

Bu devinim Türkçeye sözcük türetme konusunda büyük bir üstünlük sağlar. 

Arapçada kök yalnızca kullanılmak istenen vezinde işleme sokulabilir. Diyelim ki, falan vezninde türettiğiniz filan bir sözcüğü tutup başka bir kalıba dökemezsiniz. Arapçada 3 sesten oluşan temel kökleri döne dolana en çok 100 vezinde kullanabilirsiniz. Bu vezinlerin de tümü Arapçada kullanılmaz. Dolayısıyla vezinlerin hiç değilse yarısı kullanımdan düşer. 

Pekiyi neden Arapçayı sanki çok çok üstün bir dilmiş gibi size anlatırlar?

Arapçada özne – ism-i fâ’il ve nesne-ism-i mef’ûl yapmak için yaklaşık 40’ar ayrı vezin kullanılır. 

Genelde Arapçacılar bunu bir varsıllık olarak görürler ve Türkçenin bu sözcükleri karşılayamadığını, karşılayamayacağını söylerler. Bu elbette yalandır. Neden mi?

İsm-i fâil adı üstünde özne başka bir deyişle işi yapan; ism-i mefûl adı üstünde nesne başka bir deyişle işten etkilenendir. Etkileyen ve etkilenen mantığından yola çıkarsak bu 40 ayrı veznin tümünün ism-i fâil’i-öznesi  “-An” ekiyle,  ism-i mef’ûlünü tümü “-nAn//-lAn” ekiyle Türkçeleştirilebilir. 

Diyeceksniz ki, 40 kalıba karşılık yalnızca 1 ek mi?

Ben de size, “Arapça ‘Kıyasi Mastar’larının öznelerini de yine ‘fâ’il’ veznine benzeterek ‘müf’il, müfte’il, münf’ail, müstef’il gibi gibi…’ , nesnelerini de yine ‘mef’ûl’ veznine benzeterek ‘müf’al, müfte’al, müstef’al gbi gibi…’ yaparken Türkçe neden bütün bu kalıpların her birine tek tek, ayrı ayrı karşılık bulmakla uğraşsın ki?” diye sorarım 

Bu Türkçenin sorunu değildir. Türkçe iki ekle bunu halleder. 

Örneğin, özde birebir Türkçeye çevirirseniz kâtib, “yazan”dır, mektûb “yazılan”… Bir Arabın kendi dilinde bu sözcüklerden anladığı budur. Yine Türkçede işteşlik bildiren müfâ’ale vezninden mukâtebe – yazışmak kökünün öznesi mufâ’il – mukâtib – yazışan, nesnesi mufâ’al – mukâteb – yazışılan demektir. İfti’âl vezninden iktitâb – ilk kez yazmak kökünün öznesi mufteil – muktatib – ilk kez yazan, nesnesi mufte’al – muktetab – ilk kez yazılan demektir. 

Dikkat ederseniz, “Kıyasi Mastarlar” Arapçada eylemlerin özel durumlar için kullanıldığı kalıplardır. 

Bu neden böyledir?

Diğer yazımıza kalsın…

Farsçada ise sözcük türetimi de zaman çekimi de birleşik yapılar üzerinden yürür. Zaman çekimlerinde Türkçedeki bir ekleşme söz konusu değildir. 

Örneğin Türkçe “Duyulan Geçmiş Zamanın Öyküsü” “-mIştI” Farsça da şöyle dile getirilir:

refte bûdem – gitmiştim 

ber horde budem – rastlamıştım 

temaşa kerde budem – izlemiştim

Burada da görüldüğü gibi Farsça parçalı, Türkçe bütünsel düşünür. 

Yeri gelmişken şunu belirtmek isterim. Benim ne Arapçayla ne de Farsçayla bir sorunum var. Benim sorunum Arapçanın ve Farsçanın, Türkçeden çok çok üstün dillermişçesine yüceltilerek Türkçenin aşağılanmasıyladır. Yoksa görüldüğü gibi ne Arapçanın ne Farsçanın Türkçeden üstün bir yanları var. Tersine Arapça ve Farsça, sözcük türetme konusunda da, düşüncelerini doğrudan duru bir biçimde aktarma açısından da Türkçenin yanına bile yaklaşamazlar. 

Türkçe Arapçayı da Farsçayı da ezer geçer. 

Osmanlıların Arpçaya ya da Farsçaya düşkünlükleri, Türkçe bilmezlikten ileri gelir. Türkçe bilselerdi Türkçeyi aşağılamak şöyle dursun, yüceltmek için ellerinden geleni yaparlardı. 

Ancak ne yazık ki, içim acıyarak belirtmek isterim ki Osmanlı saray çevresinin ve ozanlarının gerçek utancı Türk olarak doğmaktır. Türklükten utandıkları kadar hiçbir şeyden utanmamışlar, Türklüğü aşağıladıkları kadar hiçbir kimliği aşağılamamışlardır. 

Bu aşağılanmayı ortadan kaldırdığı için Atatürk’e gönül borcumuz var. Bu borcu ödemek içinse gece gündüz yurdumuz ve ulusumuz için ne kadar çalışsak az!

Yorumlar (0)