'AZERBAYCAN – TÜRKİYE İLİŞKİLERİ ÜZERİNE BİR ANI: PEZEVENK (SEMİZ, ŞİŞMAN); SÜMÜK (KEMİK):'-İLDENİZ TURAN

AZERBAYCAN – TÜRKİYE İLİŞKİLERİ ÜZERİNE BİR ANI:
PEZEVENK (SEMİZ, ŞİŞMAN); SÜMÜK (KEMİK):


Pezevenk, Türkiye Türkçesinde: “qurumsaq” anlamında;
sümük, Türkiye T.sinde “fırtıq” anlamındadır.

ORTAK SÖZLERLE BİRLİKTE SESTEŞ / EŞSESLİ SÖZLERİ DE BİLMEK GEREKİR:

Türk topluluklarıyla ilişki kurulurken yapılması gereken ilk iş: Ortak sözlerle birlikte SESTEŞ (biçimleri bir, anlamları değişik) sözlerin de çok iyi bir biçimde bilinmesidir.

Sesteş sözler içerisinde de özellikle öbür lehçede kötü, iğrenç anlamlar taşıyan sözler belirlenerek görüşmelerden önce iki kesim uyarılmalıdır.

Azerbaycan Türkçesi üzerine yaptığım sözlük çalışmamda sesteş sözleri ayrıca belirttim. Bu da yetmedi bu başlıkla bir sözlük daha yazdım. “SESTEŞ SÖZLER PEK ÇOKMUŞ! SANDIĞIMDAN, DÜŞÜNDÜĞÜMDEN DAHA ÇOK!”

Aşağıdaki görüşmeden önce Türkiye Türk’ü işverenlere otuz dolayında sesteş (eşanlamlı, homonim) sözü önce tek tek açıklayarak söyledim. Sonra bu sözleri yazdığım listeyi verdim.
Listeyi verdim, ancak!.. Sorular beklemediğim yerden geldi!..

1994 yılının Haziran ayı. Tanışım bir işveren aradı:

--- Azerbaycan’dan üç konuk gelecek. İki kişi biz, üç kişi onlar. Bizimle bir geziye gelir misiniz?-dedi.
--- Olur-dedim.

Ertesi gün iki bay, bir dilmeç uçağa atlayıp Trabzon’a gittik. Trabzon havaalanında üç Azerbaycanlı konuğu karşıladık. Önce birlikte otele gittik.

Sonra Trabzon’un gezilecek yerlerini gezmeye başladık. VAZELON MANASTIRI, SÜMELA MANASTIRI, TRABZON KALESİ, BEDESTEN, PERİSTERA MANASTIRI, UZUN GÖL...

Daha önce Azerbaycan’da kaldığım için konuklarla benim ortak arkadaşlarımız vardı: Dilci Çengiz Ahmet, Tarihçi Ereston, Abbas Abdulla, Arif Acaloğlu, Şair Refik Zeka Handan...

Bir gün akşam yemeğinde iki kesim arasında söyleşi koyulaşmıştı. Azerbaycan Türkçesi Türkiye Türkçesine çok benzer olsa da iki kesimin karşılıklı olarak anlayamadıkları sözler de pek çoktu. Özellikle ekonomi, ticaret, yönetim alanındaki sözlerin çoğu bambaşka sözlerdi. Söylenenleri aralıksız aktarıp duruyordum.

Garson yemekleri getirdi. Konuklardan biri:
--- Gardaş, men sümüklü et yemirem, mene lap et getir!-dedi
Garson:
--- Bu ette sümük yok, efendim.-dedi.

Bizim iki işveren yüzlerini buruşturdu. Ben durumu açıkladım: “Sümük, kemik demek” dedim.
Garson kemiksiz et tabağını getirirken “kemikli et (sümüklü et)” yemeyen konuk tabağını bizim iri yarı işverenin önüne koyup:
--- Bey, siz çox pezevenksiz, çox yeyersiz, buyuruz!-demez mi!

Başımdan aşağı kaynar sular döküldü! Ancak, bizim semiz (pezevenk) işveren bu sözleri anlamamıştı. Bunu söyleyen konuk çok içmiş, bayağı esrimiş idi. Bunu söylerken yine dili damağına yapışmış, ne söylediği pek anlaşılmamıştı..
Böylece bir tepki görülmeden sakıncalı bir olay yaşanmamış oldu.

 

Yorumlar (0)