“BELGİ < BELGÜ” ile SİMGE ÜZERİNE

“BELGİ < BELGÜ” ile SİMGE ÜZERİNE


BELGİ < BELGÜ, “SİMGE”, REMİZ (< REMZ), NİŞAN, SEMBOL

08.EYLÜL.2017 DİLDE BİRLİK ÜLKÜSÜ öbeğinde üleştim
 
 =Kılık (ahlak) anlayışımdan ötürü “uydurma”, “uydurukça / qondarma” sözlerini kullanmıyorum. Bu sözlerin yerine “yanlış türetme” söz öbeğini kullanıyorum.=

 Bu yazıda BELGİ ile SİMGE sözlerini değişik açılardan irdeleyeceğiz.

 Arapça: “remz (remiz)”; Farsça “nişan”; Fransızca “sembol” anlamdaş (sinonim) olan bu sözlerin Eski Türkçe kollarında kullanılan Türkçe kökenli karşılığı: “BELGÜ”; 
 Çağdaş Türkçe kollarının çok büyük bir bölümünde “BELGÜ” sözünün biçim yansıması, anlamdaşı olan “BELGİ” kullanılıyor. 
 Yakşı, peki, “BELGİ” biçiminde Türkçesi Varken, bu “simge” sözü nereden çıktı? 
Bu sözün kökü olan “sim” ne demek? Türkçe mi? Türkçede eskiden beri gelen bir anlam tabanı var mı? “Sim” sözünün Türkçede kökteşi var mı? 
 - YOK! Eski Türkçe kollarından gelen bir kökü, kökeni yok. Çağdaş Türkçe kollarında da bir anlamı yok, kökteşi yok. 
 “sim” sözü ilk adımda Farsça “tel” demek “sim (ﺱﻰﻡ)” sözcüğünü ansılatıyor. Ancak, derleme anlamına baktığımızda “tel” değil, yine Farsça olan “sima (yüz)” sözünden, “yüz imi (mimik)” benzeri bir kavrayıştan türediği açıkça belli oluyor. 
 Bu kavramın en belirgin, açık - aydın Türkçesi olan “BELGİ” sözcüğü varken, neden? Ne için “simge”?

ŞU KAYNAĞA BAKALIM

Türkiye’de Halk Ağzından SÖZ DERLEME DERGİSİ - CİLT: 3
Türk Dil Kurumu Yayınları - 1. Baskı - 1947 yılı - ANKARA

1229.s. sim (ad) = İşaret, işmar: Simle konuştum. ADANA. 

 Bir dilci, biraz Türkçe kökenli sözlerin kökleri, art dönemli dil bilim, eş dönemli dil ile uğraşmış bir aydın söz derlerken böylesine Türkçeden ayrıksı bir söze dönüp bakmaz, dinleyip belleğine almaz. 
 Türk Dil Kurumu 1936 yılında, Türk Dili dergisinde bu açıkça alıntı bir söz olan “sim” sözüne “+GA” ekini ekleyerek “simge” sözünü “BELGİ (remz, nişan, sembol)” karşılığı sunmuş.
 Sevan Nişanyan’ın bu konudaki yorumu:

SÖZLERİN SOY AĞACI - Sevan Nişanyan
EVEREST YAYINLARI - İstanbul - 1. Basım - Ekim 2009 yılı

Simge [YTü] TDili 1936 sembol II < ? Tü sim + GA [YTü] el veya yüzle verilen işaret, mimik (Adana ağzında) < ? Muhtemelen Fransızca signe < Latince signum (işaret, nişan) sözcüğünden serbest çağrışım yoluyla. Karş. imge. 
>> >> simgesel (YT)
 
 S. Nişanyan ile birçok sözün irdelenmesinde anlaşamıyoruz. Bu sözde ortak görüşe vardık. Ancak, belgi sözünde yine anlaşmazlık var!

BELGİ < BELGÜ

 Fransızca "SEMBOL"; Arapça "REMZ < REMİZ", Farsça "NİŞAN", SİMGE anlamdaş sözlerinin Türkçe karşılığıdır.
 Türk Dil Kurumunun tüzüğündeki ana görüşlere aykırı olarak yaygınlaştırılmak istenen bu “simge” sözü “TÜRKÇESİ VARKEN” Türkçeye sokulan yüzlerce başka söz gibi "DİLDE BİRLİK ile DİLDE TÜRKÇELEŞME" ülküsüne gizlice karşı çıkan "Anadolucu, Batıcı" dilcilerin bir girişimi midir? 
 Bilgisizlik midir?
 Sovyet Rus yönetiminden çekinildiği için mi? 
 --- Türk topluluklarındaki yüzlerce söz alındığı için bu görüş de pek gerçekçi değil gibi? O yıllardaki dilciler arasında, büyük çoğunluğu Türkçü olan: 
 Türkiye’den: Konyalı Velet Çelebi İZBUDAK, Kilisli Rifat BİLGE, Uşaklı Besim ATALAY, Antepli Necip Asım YAZIKSIZ, Bursalı Fuat KÖSERAİF, Maraşlı Hasan TANKUT...;
 Azerbaycan Türk’ü Ahmet CAFEROĞLU; Kazan Tatar Türk’ü Reşit Rahmeti ARAT, Sadri Maksudi ARSAL, Hamit Zübeyr KOŞAY..; Başkurt Türk’ü Abdülkadir İNAN.. gibi bilginlerin yanında “günümüzdeki bilgisiz kof Türkçülerin arasına sızıp Osmanlıcanın ses yapısını Türkçenin yapısına en aykırı biçimde kullanıp bunu da Türkçülüğün gereği gibi gösterebilen birkaç öyküntü gibi” Giritli Mehmet Ali Ağakay ile ülküdeşleri olan Anadolucu - Batıcı dilcilerin dişe dokunur bir etkileri, saptırmaları  olabilir miydi? 
 Yoksa, bizim çözemediğimiz başka bir durum yüzünden mi bu sapmalar gerçekleşti?
 Türkiye Türkçesine 1936 YILINDA sokulan yanlış karşılık: "SİMGE" sözünün eski dönemlerden beri Türkçe karşılığı "BELGİ (< BELGÜ)" sözü var, onlarca Türkçe kolunda var, kullanılıyor!
 O yıllarda “belgi” sözünü kullanan: Karaçay, Balkar, Kumuk, Özbek, Uygur.. Türklerinden binlerce kişi Türkiye’de yaşıyordu. Bu kavramın karşılığı bu söz denizi toplulukların aydınlarına sorulmadı mı?

 En önemlisi kütüphanelerimizde “Badai-ül lügat”, “Abuşka lügatı”, “Senglâh” ile Çağatay Sözlüğü [LÛGAT-İ ÇAĞATAYÎ VE TÜRKÎ-İ OSMÂNÎ - Şeyh Süleyman Efendi, İstanbul -1882 yılı] vardı? 
 Kazan Tatar, “Kazak, Karakalpak”, Karaçay - Balkar, Kumuk, Kırgız, Özbek, Çağdaş Uygur.. gibi Türkçe kollarında "BELGİ (sembol, remiz, nişan, simge karşılığı)" sözü ile yansımaları SIKLIKLA (başka anlamdaşlarına göre daha çok kullanılan), YAYGIN (kullanım alanlarının çok büyük bir bölümünde var olan) bu söz bugün olduğu gibi 1930’lu yıllarda da kullanılmaktaydı. 
 İşin gerçeği şudur: Daha çok 16. yy’da yoğunlaşan alıntı sözler 17. yy.ın ortalarına doğru İstanbul odaklı Batı Türkçesinin yazı - edebiyat dilini Türkçe olmaktan çıkarmıştı. 1932 yılında birden bire başlatılan, ancak daha yazılmamış kaynaklar, işlenmemiş Türkçe seçenekler toplumda yeni bir kopukluk ile bunalım doğurmuştu. Bu durum dilde Türkçeleşmenin de kesintiye uğramasına yol açtı. Yeterli bilgi, söz seçeneği ile bunlara dayalı yöntemlerin yetersizliği başarısızlıklara da yol açtı.   

BİÇİM BİLGİSİ (morfoloji):

 Belgi sözünün kökü “bel = İm, iz, göze çarpan, belirgin olan iz.” Türkiye Türkçesi Yöre Ağızlarında “bel” sözü çok işlek, yaygın olarak kullanılmaktadır.
 Belli, besbelli, belirmek, bel koymak.. gibi onlarca sözün yapısında “bel” sözü vardır. 
  Ancak, Türkçede “GI / Gİ” eki adlara değil, eylem köklerine eklenen bir ek. Bu durumda “*bel+i- / *bel+e-” biçiminde bir eskil eylemin olduğunu düşünmek gerekiyor. 
 Örnekleme yoluyla “-Gİ” eki “+Gİ” biçiminde türemiş de olabilir. 
Şimdiki bilgilerimize göre: “BEL+Gİ”.

SÖZ KÖK BİLGİSİ (etimoloji):

=A= ART DÖNEMLİ SÖZ VARLIĞI: ESKİ TÜRKÇE KOLLARI:

ESKİ UYGUR TÜRKÇESİ

*BEL = BELGİ, İM (İŞÂRET):

belgü (ad) = Belgi, belge, iz, alâmet, sembol, işâret, simge.: Altun Yaruk. 66 / 13; Suv. 164, 20.; U. I. 8, 15; Man. II. 7, 3. 
belgülüg (varlık neteg.) = 1. Belirli. 2. Görünen. 3. Tanınan.: Altun Yaruk. 34 / 14; Wind. 249, 15.
belgüsüz (yokluk neteg.) = 1. Belirsiz. 2. Görünürde olmayan. 3. Tanınmayan.: Altun Yaruk. 53 / 16. = belgüsiz.
belgürmek (oluş eyl.) = 1. Belirmek. 2. Görünürde olmak. 3. Tanınır olmak.: Altun Yaruk. 3 / 6. 
belgürtmek (kılış eyl.) = 1. Belirtmek. Belirgin duruma getirmek 2. Görünür kılmak. 3. Tanınır yapmak.: Altun Yaruk. 166 / 11. 
---                              ---                             ---
KARAHANLI TÜRKÇESİ (8. - 13. yy)
KUTADGU BİLİG - Yusuf Has Hacib - 1069 yılı
- Türk Dil Kurumu yayınları. 1. baskı 1947 yılı.
Aktaran: Prof. Dr. Reşit Rahmeti Arat.

belgü (ad) = Belgi, belge, alâmet, sembol, işâret, simge.
--- On ayrı yerde kullanılmış. Bu sözleri ilgili dil yazımızda işledik.

& toġuġlı ölür kör ḳalır belgü söz 
sözüñ edgü sözle özüñ ölgüsüz. 
[Doğan ölür, bak, kalır belgi, iz bırakan söz
Sözünü doğru söyle, özün ölümsüz (olursun).] - 180. koşa.

iki neñ bile er ḳarımaz özi 
bir edgü ḳılınçı bir edgü sözi. 
[İki nesne ile kişinin kendisi, özü yaşlanmaz (yok olmaz)
Biri iyi eylemi, davranışı; biri iyi - doğru sözü.] - 181. koşa.

belgülüg (varlık neteg.) = Belgili, alâmetli, sembollü, işâretli, simgeli.
--- yetmiş bir ayrı yerde kullanılmış. Bu sözleri ilgili dil yazımızda işledik.

barıñ belgülüg sen kün ay teg yaruḳ 
neteglikke yetgü köñül ögde yoḳ. 
[Barın (bütün görünümün, durumun) belgili - açık, Gün - Ay gibi aydınlıksın
Kuşkuya yol açacak yol, düşünce us’ta (akılda) yok.] - 12. koşa.
---                              ---                             ---
DİVÂNÜ LÜGÂT’İT-TÜRK - 11. yy. Türkçe kollarının sözlüğü- 
Kaşgarlı Mahmut - 1072 yılı.
TDK YAYINLARI - 1. Baskı - 1939 yılı; Besim Atalay

& belgü (ad) = Belgi, ım / im; “sembol - Fransızca”, “remiz - Arapça”, alâmet “Arap.”, nişan “Farsça.”.: I. 427, 428.
belgülüg (varlık neteg.) = Belli. Belgili.: I. 354, 384, 528; II. 40; III. 160.
belgürmek (oluş, durum eyl.) = Belirmek, açığa çıkmak.: I. 387; II. 172.
belik (ad; sağlık bilim) (I) = Yarayı belirlemek için kullanılan çubuk.: I. 385.
bel kılmak (birl. kılış eyl.) = “anl. çek.” Bir kimseye dilediğinden daha çok yemek vermek.: III. 133.
---                              ---                             ---
ALTINORDU - ESKİ HAREZM TÜRKÇESİ (12. - 14. Y.Y.)
HAREZM - ALTINORDU TÜRKÇESİ SÖZLÜĞÜ - Dr. Suat Ünlü:
EĞİTİM KİTABEVİ: Rampalı İş merkezi Kat: 1 No 121
Tele&fax: (0332) 351 92 85 Meram / KONYA
[email protected] 
İnternetten sipariş için: www.kitapmatik.tr

& belgü “iz, işaret, alâmet, nişan, belge“ KE 35v / 20, ME 74 / 8, HŞ 381.
béllig “belli” KE 85v / 14.
belürmek = “belürtmek krş. bélgürmek, bilgürmek, bilgirmek, bilürmek, belgürmek” HŞ 1968.
--- Bu Türkçe kolunda belgü sözünün otuz iki kökteşi vardır. Bu sözleri ilgili dil yazımızda işledik.
---                              ---                             ---
ESKİ TÜRKİYE TÜRKÇESİ (13. - 16. YY)
 Tarama Sözlüğündeki bilgilere göre Eski Türkiye Türkçesinde “BELGÜ” sözü yok. Bu sözün tarayanların gözünden kaçtığını sanıyorum. Birçok kaynak taramalarında çok sayıda söz yazılmamış, bu yüzden tartışmalar olmuştur. 
 Gözden kaçan bu sözlerden biri “DÜŞÜNGÜ (felsefe, tefekkür)” sözüdür. 

Belgülü : Aşikâr, açık olarak.

Bitikte Yusuf’u sattıkların
Üç aybı var deyuben eyttiklerin
Yazılmıştır ol bitikte belgülü (ﺐﻞﮎﻞﻭ)
Ol bitidir bunlara gör ne kılu.
 (Yuz. Şeyd. XIII. 85)

  [YUSUF ve ZELİHA [ﯿﻮﺴﻒﻮﺰﻝﯿﺧﺍ] : XIII. y.y. şairlerinden Şeyyat Hamza’nın manzum eseridir. Batı Türk edebiyatının ilk ürünlerindendir. O çağın derli toplu olarak bize değin gelebilen biricik andacının (yadigârının) basım çalışmalarını Dehri Dilçin yapmış, kurumumuzca tıpkı basımıyla birlikte 1946 yılında yayımlanmıştır.
 Tarayan: Dehri Dilçin’dir.] (Yuz. Şeyd. XIII.)
/---                              ---                             ---
Adı Yehuda imiş sizden ulu
Haber verdi bu sağ bana belgülü (ﺐﻞﮎﻞﻭ). (Yuz. Şeyd. XIII. 87)

Anı bunda indeyelim soralım düşün
Ol hot bize aydıverir görüşün
Ahvalini bilelim anın belgülü (ﺐﻞﮎﻞﻭ)
Götürelim aradan fitne kılu. (Yuz. Şeyd. XIII. 3)

Yine döndü ağladı zari kılu
Gülmüş iken ilerü öndin ulu
Eyttiler (ettiler) gülmek nedür, ayt belgülü (ﺐﻞﮎﻞﻭ)
Yine niçün ağladın zari kılu. (Yuz. Şeyd. XIII. 67)

İki meclis var cihanda belgülü (ﺐﻞﮎﻞﻭ)
Her biri halli halinden sevgülü.  (Ga. XIV. 90)

 (GARİBNAME. - Yazan: Âşık Paşa.; 14. yüzyıl.;  Âşık Paşa’nın  tasavvufla ilgili manzum eseridir. Dil bakımından bir hazine olan bu eserin Süleymaniye kitaplığının Lâleli bölümünde 1752 numara ile kayıtlı bulunan nüshası taranmıştır. 
 Tarayan: Kilisli Rifat Bilge’dir.) (Ga. XIV.)

Od düşe ger yere gökten ey ulu
Ot biçin ekin kıt ola belgülü (ﺐﻞﮎﻞﻭ). (Melhame. XIV - XV. 135 -1)

 [MELHAME-İ ŞEMSİYYE: XV. y.y.ın değerli bilgin ile sofilerinden Yazıcıoğlu Mehmet ile Ahmet Bican’ın babaları Yazıcı Selâhüddin Efendinin 1408 (811) yılında Farsçadan çevirdiği manzum eserdir. Yıldızlardan, hayvanlardan söz eden bu eseri 1576 yılında Ferruhi adlı biri göçürerek yazmıştır. Şimdi Nuruosmaniye kitaplığında 2809 numara ile kayıtlı olan 173 yapraklı nüsha taranmıştır.
 Tarayan: Türkiyat Enstitüsü asistanlarından Kıvamettin Burslan’dır.] (Melhame. XIV - XV.)
---                              ---                             ---
=B= EŞ DÖNEMLİ SÖZ VARLIĞI: ÇAĞDAŞ TÜRKÇE KOLLARI:

OĞUZ - TÜRKMEN ÖBEĞİ:

TÜRKİYE TÜRKÇESİ

 Şemsettin Sami’nin 1901 yılında yayınladığı “KAMUS -I TÜRKΔ adlı sözlükte “belgü / belgi” yok. “bel (im, iz)” unutulmuş (metruk) söz olarak var.

“KAMUS -I TÜRKΔ - Şemsettin Sami’ – ilk yayın yılı: 1901. İkdâm neşriyat.
Türk Dil Kurumu Yayınları – 2010 yılı.
Latin yazısına aktararak yayınlayan: Paşa Yavuzarslan. 

117. s. bel (ﺐﻝ) s. Tk. = Zahirlik, aşikârlık, bedahet.
 Bizce bugün metruk ise de: “belli”, ”belirmek”, ”bellemek” gibi müştakkâtı müstamel bir kelime-i esâsiyedir. 
 [Bizce bugün unutulmuş (terkedilmiş) ise de: “belli”, ”belirmek”, ”bellemek” gibi türemeleri kullanılan, tabanı, kökü olan bir sözdür.] 
 Burçaklı ayraç içinde bu bölümü Osmanlı Türkçesinden günümüz Türkiye Türkçesinde aktardım. – A. Enis Turan.

 Türkiye’de yayınlanan ilk derleme sözlüğü olan “ANAYURTTAN DERLEMELER” adlı sözlükte yok.
 “Türkiye’de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü”nün 1. Cildindeki:
188. s. belgi (ad) (I) = Nişan. (Karaçay *TOKAT; Kadıçiftliği *Yalova -İSTANBUL)
 Sözü bir Kuman - Kıpçak öbeği olan Karaçay - Balkar Türk’ü iki köyden derlendiği için Türkiye T.si Oğuz - Türkmen kökenli söz varlığından değildir.
 Kayseri, Develi’den derlenen aşağıdaki sözün bel, belgi ile ilgisi olmayıp yuvarlak ünlülü “bölgü” sözünün düzleşmesiyle türemiştir.

 Aşağıdaki “belgi”, “belgü / belgi” sözü ile ilgili. Ancak, Türkiye T.sinde başka örnek yok.
188. s. belgi (ad) (II) = Hedef. (Büyükdoğanca “Kavaklı - EDİRNE [Muh.]”)

TÜRK DİL KURUMU bu kavram için şu karşılığı vermiş:
belgi (ad) (I) = Bir nesneyi benzerlerinden ayıran özellik, alamet, nişan.
belgi (ad) (II) = Şiar.

 “benzerlerinden ayıran özellik” ile “alamet, nişan” sözlerinin yan yana getirilmesi uygun değil. 
 Birinci anlamlandırma da, ikincisi de uygun karşılık değil. Eski - Çağdaş Türkçe kollarındaki anlamlandırmaya aykırı. Bölen, ayıran karşılıklar. TDK bir türlü yaygın, ortak kavrama uygun bir karşılık vermiyor.
 TDK sözlüğünde bu sözün ilk kez ne zaman kullanıldığını belirleyemedim. 

FELSEFE ve GRAMER TERİMLERİ SÖZLÜĞÜ
TDK Yayınları - 1942 yılı

Bu sözlükte de “belgi” sözü yok. Ancak:
Belgin : Sarih - Précis.
Belginlik : Sarahat - Précision. 
 Biçimlerinde iki kavram boşluğunu Türkçe olarak, anlamı sezdirici biçimde iki görklü söz var. Ancak, çok kullanılmadığına göre “tutmamış”! “Şimdilik, tutmamış” diyelim. Böylesine görklü, görkemli iki söz öylece bir kıyıda bırakılmaz, bırakmayız.

AZERBAYCAN TÜRKÇESİ

bəlgə : is. etnoqr. 
1. El arasında evlənən oğlan ocağının qız evinə göndərdiyi birinci nişan - üzük və örpək. 
2. məh. Əkin yerlərinin hüdudunu göstərən nişan, mərz. 
3. məc. Bəhanə, səbəb, dəlil, tutarğa. Əlində bəlgə etmək. 
4. məh. Vuruşma zamanı qorunmaq üçün qola sarınan sarğı. 

GAGAUZ TÜRKÇESİ

Bel (im, iz, belirti) ile belgi sözü yok.

TÜRKMEN TÜRKÇESİ – TÜRKİYE TÜRKÇESİ
TÜRKÇE KÖKENLİ KÖKTEŞ SÖZLER SÖZLÜĞÜ

--- burçaklı ayraç içindekiler ayrı yörelerdeki okunuşlardan biridir.
& BELGİ [belği] (ad) (I) = Belgi, remiz, nişan, sembol, simge.
 1. Bir zadı alamatlandıryan nışan, bellik. Yol hereketiniñ belgileri. 2. gepl. d.,ser. Baha 2. Diñe bäşlik belgi yaraşyar oña (K. Gurbannepesow). 3. dil b. Dıngı alamatları. Dıngı belgisi.
belgilemek [belğilemek] (kılış eyl.) =. Bir zada belgi, nışan, alamat goymak, bellik etmek. İlki başda müsürliler her sözi ayratın belgiler, suratlar bilen belgiläpdirler.
belgilenmek [belğilenmek] (edilgen çatı eyl.) = Belgilenmek, nişan, remiz koyulmak.
Bir zada belgi goyulmak, bellik edilmek.
belgileşmek [belğileşmek] (işteş çatı eyl.) = “Birden çok kimse” Bir nesneyi belgilemek, belgi koymak.
Bir zada belgi, nışan, alamat goyuşmak.
belgiletmek [belğiletmek] (ettirgen kılış eyl.) = Bir nesneye belgi koydurmak, “bir nesneyi” izli, nişanlı, remizli, sembollü, simgeli duruma getirtmek.
Bir zada belgi, nışan goydurmak, bellik etdirmek.
belgili [belğili] (varlık neteg.) = Belgilenmiş olan.
Belgi goylan, bellik edilen, belgisi bolan.
belgisiz [belğisiz] (yokluk neteg.) = Belgilenmemiş, belgilenmemiş olan.
---                              ---                             ---
KUMAN - KIPÇAK ÖBEĞİ

KAZAN TATAR TÜRKÇESİ – TÜRKİYE TÜRKÇESİ
TÜRKÇE KÖKENLİ KÖKTEŞ SÖZLER SÖZLÜĞÜ:

BİLGÊ (AD) = BELGİ (ALÂMET, NİŞAN). İM (İŞÂRET):

bilgê (ad) = 1. Belgi (alâmet, nişan). 2. İm (işâret). 3. Damga (mühür). 4. Ek bilgi (not).
bilgê salu (birl. kılış eyl.) = Belgilemek. İmlemek (işâret koymak).
bilgêlê (varlık neteg.) = Bilinen, belli. Belgili.
bilgêlêlek (varlık neteg. durum adı) = Bilinme durumu, bellilik. Belgililik.
bilgêleme (ad) = Tanım, tanıtma.
bilgêleü (kılış eyl.) (I) = Belgilemek, belirginleştirmek. İmlemek (işâretlemek). 
bilgêleü (kılış eyl.) (II) = Belginlemek (tayin etmek).
bilgêlenü (edilgen çatı eyl.) (I) = Belgilenmek, imlenmek (işâretlenmek). 
bilgêlenü (edilgen çatı eyl.) (II) = Belirlenmek (tayin edilmek, tespit edilmek, saptanmak).
bilgêsêz (yokluk neteg.) = Belirsiz, belli değil.
bilgêsêzlek (ad) = Belirsizlik.
billê (neteg.) = Belli, belirgin.
---                              ---                             ---
KIRIM TATAR TÜRKÇESİ – TÜRKİYE TÜRKÇESİ
TÜRKÇE KÖKENLİ KÖKTEŞ SÖZLER SÖZLÜĞÜ:

belgi (ad) (I) = Belirti, iz, im, alâmet (Arapça), nişan (Farsça). “Türkçesi.”
belgi (ad) (II) = Belgi, “alâmet, işâret, remiz (Arapça)”, sembol (Fransızca). “Türkçesi.” 
---Ek bilgi: Arapça “alâmet, işâret, remiz”, Farsça “nişan”, Fransızca “sembol < simbol” sözcüklerinin Türkçe karşılığı: Eski Türkçe (bälgü), Özbek, Uygur, Kazak, Karakalpak, Kırgız, Türkmen Türkçeleri: “(bélgi)”, Kazan Tatar Türkçesi (bilge) sözcüğüdür. Türk Dil Kurumunca 1935 yılında yanlış türetilen “simge” uygun karşılık olmadığı gibi Türkçe de değildir. Türkçede bu kavramı karşılayacak “sim” diye bir kök de, gövde de yoktur. Türkçesi varken Türkçede olmayan bir sözle karşılık sunmak Türkçenin kurgusunun bozulmasına yol açtığı gibi Türkçe kollarının birbirlerine yaklaşmasını önlemektir.
belgili (neteg.) (I) = Belirtili, imli, işâretli. “Türkçesi.”
belgili (neteg.) (II) = Belgili, sembollü, remizli. “Türkçesi.”
belgisiz (neteg.) (I) = Belirtisiz, imsiz, işâretsiz. “Türkçesi.”
belgisiz (neteg.) (II) = Belirsiz, namalum (Farsça + Arapça). “Türkçesi.”
belgilemek (geçişl. durum eyl.) (I) = Belirginleştirmek, tanımlamak. “Türkçesi.”
belgilemek (geçişl. durum eyl.) (II) = Kararlaştırmak. “Türkçesi.”
belgileyici (ad) (I) = Belirginleştirici, tanıtıcı. “Türkçesi.”
belgileyici (adalga, dilb.) (II) = Neteglik (sıfat). “Türkçesi.”
bellemek (kılış eyl.) = 1. Bellemek. 2. Sanmak.
belletmek (kılış eyl.) = 1. Belletmek. 2. Sandırmak, tahmin ettirmek (Arapça + Türkçe). “Türkçesi.”
belli (neteg.) = Belli, belirgin, açık, net (Fransızca). “Türkçesi.”
hıtap belgisi (adalga, dilb.) = Ünlem imi, ünlem belgisi (işâreti).
belirtmek (geçişli duum eyl.) = Belirtmek. 
---                              ---                             ---
KAZAK TÜRKÇESİ  – TÜRKİYE TÜRKÇESİ
TÜRKÇE KÖKENLİ KÖKTEŞ SÖZLER SÖZLÜĞÜ: 

bélgi (ad) = Belgi (alâmet, nişan, remiz. İm (işâret).
--- Kazak T.sinde bu sözün 37 kökteş yansıması var. Dil yazım bu bölümü genişçe işledim.
---                              ---                             ---
KIRGIZ TÜRKÇESİ – TÜRKİYE TÜRKÇESİ
TÜRKÇE KÖKENLİ KÖKTEŞ SÖZLER SÖZLÜĞÜ

& BELGİ (ad) (I) = Belgi, im, işaret, alamet, nişan, sembol. bkz. ım, iz.; ışarat. < “belgü” Eski Uygur T.si. “Türkçesi”, “T. D. K.”
Atasözü: Alptın (/ azamattın) belgisi: Köbüröök oylop, az süylöyt. = Alpın (/ kahramanın) belgisi: Çok düşünüp, az söylemektir (konuşmaktır).
belgilüü (varlık neteg.) = Belirgin, belli, açık - belirgin, malûm, muayyen “Arap.”
belgilüülük (durum adı) = Belirlilik, belirginlik (malûmluk, muayyenlik).
belgisiz (yokluk neteg.) = Belirsiz, belirgin değil, ne olduğu belli değil, meçhul “Arap.”.
belgisiz san (matematik adalgası) = Belirsiz sayı, sanal sayı “karmaşık sayılarda.”
belgisizdik (durum adı) = Belirsizlik, belirgin olmama durumu.
iç belgi (ad; belirtisiz ad tamlaması) = İç görünüm. İç görünümdeki belgi, düşünce ile duygunun belirtisi.
sırt belgi (ad; belirtisiz ad tamlaması) = Dış görünüm. Dış görünüm belgisi.
uruksat belgisi (ad; belirtisiz ad tamlaması) (Arap. - T.) = Ruhsat. Vize.
bölünö turğan belgi (matematik adalgası) = Bölünebilirlik özelliği.
belgilöö (nesneli durum eyl.) (I) = İmlemek (işaret etmek). bkz.; ışarat kıluu.
belgilöö (kılış eyl.) (II) = İm koymak (işaret koymak), belgi koymak.. 
belgilöö (kılış eyl.) (III) = Açıklamak (ifade etmek), açıklayarak anlatıp belirtmek.
belgilöö (kılış eyl.) (IV) = Belirlemek, durumu belirginleştirmek, anlaşılır  belirgin duruma getirmek (tayin etmek).
belgilenöö (edilgen çatı eyl.) (I) = İmlenilmek (işaret edilmek). 
belgilenöö (edilgen çatı eyl.) (II) = İm koyulmak (işaret koyulmak). 
belgilenöö (edilgen çatı eyl.) (III) = Açıklanmak (ifade edilmek), açıklanarak anlatılıp belirtilmek.
belgilenöö (edilgen çatı eyl.) (IV) = Belirlenmek, durumu belirginleştirilmek, anlaşılır  belirgin duruma getirilmek (tayin edilmek).
belgileşüü (işteş çatı eyl.) (I) = “birden çok kimse, birlikte” İmlemek, işaret etmek.
belgileşüü (işteş çatı eyl.) (II) = “birden çok kimse, birlikte” Tanımlamak, tanıtmak, tanınır - bilinir duruma getirmek.
belgileşüü (işteş çatı eyl.) (III) = “birden çok kimse, birlikte” Kararlaştırmak, tayin etmek.
belgileşüü (işteş çatı eyl.) (IV) = “birden çok kimse, birlikte” Ortaya çıkarmak, belirginleştirerek göz önüne sermek.
belgiletüü (ettirgen kılış eyl.) (I) = İmletmek, işaret ettirmek.
belgiletüü (ettirgen kılış eyl.) (II) = Tanımlatmak, tanıttırmak, tanınır - bilinir duruma getirtmek.
belgiletüü (ettirgen kılış eyl.) (III) = Kararlaştırtmak, tayin ettirmek.
belgiletüü (ettirgen kılış eyl.) (IV) = Ortaya çıkarttırmak, belirginleştirterek göz önüne serdirmek.
belgi (ad) (II) = Yolun yönünü belirtmek için koyulan, dikilen belgi, im, işaret, 
---                              ---                             ---
KARAÇAY - BALKAR TÜRKÇESİ 
TÜRKÇE KÖKENLİ KÖKTEŞ SÖZLER SÖZLÜĞÜ

bélgi (ad) = Belgi (alâmet, nişan, remiz. İm (işâret).
--- Karaçay - Balkar T.sinde bu sözün 28 kökteş yansıması var. Dil yazımda bu bölümü işledim.
---                              ---                             ---
KUMUK TÜRKÇESİ – TÜRKİYE TÜRKÇESİ 
TÜRKÇE KÖKENLİ KÖKTEŞ SÖZLER SÖZLÜĞÜ

bélgi (ad) = Belgi (alâmet, nişan, remiz. İm (işâret).
--- KUMUK T.sinde bu sözün 32 kökteş yansıması var. Dil yazımda bu bölümü işledim.
---                              ---                             ---
KARLUK - UYGUR ÖBEĞİ

ÇAĞDAŞ UYGUR TÜRKÇESİ 
TÜRKÇE KÖKENLİ KÖKTEŞ SÖZLER SÖZLÜĞÜ

*BEL = İZ, IM, İM, ULA, KERTME, ÇERTME  

belge (ad) = Belge. im (işâret). karş. belgü.
belge qoymaq (birl. kılış eyl.) = İm koymak, iz koymak, bel koymak.
belgü (ad) (I) = Belgi, im (işâret), remiz, nişan, sembol, simge. bkz. alamit. 
belgü (ad) (II) = Gösterge. 
belgilimek (kılış eyl.) (I) = İmlemek (işâretlemek).
belgilimek (kılış eyl.) (II) = Belirlemek (tayin etmek).
belgilime (kılış eyl. adı) = Belirleme (tayin etme, teşhis etme). Saptama. Tespit etme.
belgilik (varlık neteg.) = Belli, tanıdık, bilinen.
belgilik emes (olumsuz bild. öbeği) = Belli değil. Belirsiz. 
öz - özidin belgili (dönüşlü neteg. söz öbeği) = Kendiliğinden belli.
belgisiz (yokluk neteg.) = Belirsiz (meçhul). 
belgisizlik (ad) = Belirsizlik (meçhuliyet). 
belgiligguçi (neteg. eyl.) = Belirten (tayin eden), belirleyen.
belgileş (kılış eyl. adı) = Belirleyiş, belgeleyiş.
beldem (ad) = Çentik, kertik.
beldeş (kılış eyl. adı) = Çentiş, kertiş. 
beldimek (kılış eyl.) = Kertmek.
---                              ---                             ---
ÖZBEK TÜRKÇESİ – TÜRKİYE TÜRKÇESİ
TÜRKÇE KÖKENLİ KÖKTEŞ SÖZLER SÖZLÜĞÜ

belgi (ad) (I) = Belgi, im (işâret), remiz, nişan, sembol, simge. bkz. simvol. 
belgilämåḳ (kılış eyl.) (I) = Belgilemek, belgi koymak. İmli (işâretli), remizli, nişanlı, sembollü, simgeli duruma getirmek.
--- Özbek Türkçesinde “belgi” sözünün 38 kökteşi, söz öbeği ile eylem çekimi var.
---                              ---                             ---
SONUÇ:

 Arapça “remiz (remz)”, Farsça “nişan”, Fransızca “sembol”, Yanlış, kökeni belirsiz türetme (?) “simge” sözlerinin Türkçesi “BELGİ” sözüdür.
 Dilde Birlik – Dilde Türkçeleşme gönüllüsü, ülkücüsü olan kimse: Düşünürken, söyleşirken, yazarken “BELGİ” sözünü kullanmalıdır. 

 Bu yazının omurgasını 1990 yılının 14 ekim akşamı Taşkent’ten Andican’a giderken trende yazdım. Saat 19:40’ta Ahıska Türk’ü Rana Mazmanova hanım Frunze rayonundaki evinden Yujniy Vagzala götürdü. İstasyonda İstanbul’da tanıştığımız bir Özbek 25 – 30 yaşlarında karı – kocaya beni teslim etti: Gelinin adı: Yarkınay, güveyin adı: Erkin. Yarkınay’ın singili (bacısı) Tursunay da trende idi. 
 Yarkınay ile Tursunay gebe imiş. Trende yol alırken bana:
--- Yenişbek ağa, yakında balamız boladı, atını siz koysanız, öte yakşı boladı!-dedi.
 Sürekli, en çok Türkçe kişi adlarını düşündüğüm için ikircinsiz:
--- Yarkınay Xanım, senin çağanın atı: Belgi; Tursunay Xanım, senin çağanın atı dağı (hem) BELGİN bolsung, dep ayttım.
--- Ek bilgi: Bu anı çok uzun, sanalağda uzun yazı olmuyor. Yazılarımı yayınlarsam, geri kalan bölümü de okursunuz.

Yorumlar (0)