'Hint Avrupa Dilleri' Masalı-Arif Cengiz Erman

“Hint-Avrupa Dilleri” Masalı-Arif Cengiz Erman


 Çekimli (ya da bükümlü) diller olarak adlandırılan diller, özünde eklemeli dillerdir, çünkü önden eklemeli ya da sondan eklemeli olmaları, eklemeli olma özelliklerini değiştirmez. “Hint Avrupa” dil sistemi altında toplanan “çekimli” dillerin birbiriyle akraba diller olduğu tezi zorlama bir tezdir ve bu tez, dilbilimsel temelde kesinlikle doğrulanamaz. Örneğin Arapça da “çekimli diller” sınıfına sokulur,

ama “Hint-Avrupa” dil sistemi dışında tutulur. Kaldı ki bu tezi savunan Batılı dilbilimciler, eklemeli dil özellikleri gösteren “Hint-Avrupa” dillerinin hangi gerekçeyle “çekimli diller” altında sınıflandırılması gerektiğini açıklayamazlar. “Hint-Avrupa” ortak dilinin sözleri olduğunu savundukları sözler (kelimeler) ise Etrüskçedir.
 

Bir dilin çekimli özellikler göstermesi, o dilin henüz olgunlaşmamış, diğer bir deyişle yapısal evrimini tamamlamamış olmasının göstergesidir. Çünkü bir eklemeli dil ne kadar az çekimlilik özelliği gösteriyorsa, o kadar çok yapısallaşmış demektir. Dildeki çekimlilik özellikleri Sümerce ve Etrüskçe gibi  eklemeli antik dillerde de dar kapsamlı olarak varolmuştur ve günümüzdeki bir çok eklemeli dilde halen çekim bulunmaktadır.


 
Bu nedenle çekimli özellikler gösteren eklemeli dilleri ayrı bir “çekimli diller” sistemi altında sınıflandırmak, üstelik buna bir de “Avrupa” ya da “Hindistan” gibi coğrafi konumlar yakıştırmak yanlıştır ve bilimsel değildir. Çünkü “çekimli” olarak adlandırılan diller de söz (kelime) köklerine ek almaktadır. Bu ekler söz sonuna olduğu gibi, söz önüne de gelebilmektedir.

Örneğin kimi dilerde genellikle söz sonuna ek gelirken, kimi dillerde sıkıkla söz önüne ek gelmektedir. Bu açıdan çekimli diller de özünde eklemeli dillerdir. Genelikle söz önüne ek aldıkları için de henüz olgunlaşmamış olan görece geç ortaya çıkmış dillerdir.

Batılı dilbilimcilerin “Hint-Avrupa” dillerini “çekimli diller” olarak ayrı bir bölüm altında toplayabilmek için öne sürdükleri tez şudur: “Söz köküne gelen ekleme, sözü tanınmayacak bir duruma sokarak, ortaya çıkan yeni sözde  kökü hatırlatacak bir ses ya da imge bulunmaz.” Buna da örneğin İngilizcedeki -örneği çok az görülen- gitmek anlamına gelen go-went-gone çekimini verirler.

Ne var ki buradaki went sözünün go (gitmek) sözüyle gerçekte hiçbir ilgisi yoktur. Çünkü went “dönmek” anlamına gelir ve İskandinav dillerinde vänd, Almancada wenden olarak bulunmaktadır. İngilizcede went sözünün go sözünün geçmişi haline gelmesi dilde bir bozulmadır. Ama örneğin “gelmek” anlamına gelen İngilizce come-came-come, Almanca kommen-kam-gekommen ya da İsveççe komma- kom-kommit çekimlerinde söz kökü rahatça tanınmaktadır. Örneğin bir eklemeli dili olan Sümercede dug, demek/konuşmak anlamına gelir, di ise dug eyleminin çekimli halidir.

Çekimli oldukları ileri sürülen Sami dillerinde de durum benzerdir. Örneğin Arapça ilm-muallim çekiminde söz kökü temel yapısını korur. Bilim anlamına gelen ilm -ki Sümerce bilgi demek olan lil sözünden geçmedir- başına mu ön eki alarak bilimci/bilgin anlamı kazanır. Bu ön ek Arapçaya Sümerceden geçmiştir. Örneğin Sümerce hal sözü dağıtmak, bölmek ve kap, tencere anlamlarına gelir; muhaldim ise aşçı demektir. Sondaki -dim eki, Eski Türkçedeki -çin, günümüz Türk dillerindeki -ci ekidir. Sümercedeki bu mu ön eki Arapçaya da geçmiştir.

Ancak Sümerce asıl -ci eki olan -dim eki geçmemiştir. Çünkü ilkel bir dil olan Ön Arapça (Akadça), kendinden çok daha gelişmiş bir dil olan Sümerceden etkilenirken, yapısı gereği bunu tam olarak başaramamıştır. Oysa Sümerce mu ön eki, eylemi önad (sıfat) yapmak için kullanılır. Örneğin Sümerce sar yazmak, musara ise yazıt anlamına; ngal almak, koymak, yerleştirmek, mudngal ise yaratan, oluşturan, yetenekli anlamına gelir. Ön Arapça Sümercedeki eklemeleri kopyelerken bunu yarım yamalak yaparak ilkel yapısını korumayı becermiştir.

 

Batılı dilbilimcilerin pek hevesle övündükleri “çekimli dillere özgü olan” tanımlıklar da (artikeller) de antik Turan dillerinden kalmadır. Etrüskçe bu demek olan te sözü -ki Balkan Türkçesinde “bu” demek olan te olarak halen yaşamaktadır- Germen dillerine the (İng.), der/die/das (Alm.), den/det (İsv.); Yunancaya  te, Slav dillerine de eta olarak evrilmiştir. Arnavutça da ise te sözü, bu/işte anlamına gelir. Türkçe “o/ol” anlamına gelen  Sümerce ul sözü de Arapçaya al tanımlığı olarak geçerken, Etrüskçe yine “o/ol” demek olan al/ala/ale sözü ise Latin dillerine el/il ve la/le tanımlıkları olarak evrilmiştir.

 

Batılı dilbilimcilerin “çekimli dillere” özgü olduklarını iddia ettikleri üçüncü tekil kişideki eril-dişil-yansız (nötral) ayrımı da ilk kez antik Turan dillerinde ortaya çıkmıştır. Bu Turan dillerinden kimileri, İtalya Turan dilleridir ve daha sonra Turan dillerinin ardılı olan Romacada (“Latincede”) sistematikleşmiştir. Ancak bu ayrım, daha sonraki Turan dillerinin tümüne evrilmemiştir.  Örneğin Turan dillerinden Moğolcada bu ayrım, sık kullanılmasa da ter ere (eril o), ter eme (dişil o), ene (nötral o) biçiminde bulunmaktadır. Üçüncü tekil kişideki yansız ene sözü bugün Asya'daki kimi Türk dillerinde de kullanılır. Eril-dişil ayrımı

Korece ve Japoncada da vardır. Korecede geu (eril o), geu nyeo (dişil o); Japoncada da kare (erilo), kanoco (dişil o) biçimindedir.

 

Turan dilindeki kişi adılları da fonetik dönüşümlerle “Hint-Avrupa” diye adlandırdıkları dillere evrilmiştir. Etrüskçe ve Sümerce “ben/men” demek olan me sözü Romaca yoluyla Yunanca ve Latin dillerine beni demek olan me, Arnavutçaya da mue olarak geçmiştir. Etrüskçe eka, Sümerce gu sözleri “bu” anlamına gelir ve bugün Çuvaşada ku (bu) olarak yaşamaktadır. Etrüskçe eka sözü Romacaya “ben” anlamına gelen ego olarak evrilmiş; günümüz Yunancasına ego, Latin dillerine de io/yo/je olarak kalmıştır. Bu söz Slav dillerinde ja, Germen dillerinde de I (İngilizce), jag/jaj (İskandinavca), ich (Almanca), ik (Holandaca) biçimleri almıştır. Arnavutçada ise “men/ben” sözü une haline gelirken, Arapçada ene sözüne dönüşmüştür. Hint-İran dillerinde de men (Farsça), main (Hintçe) gibi biçimlerdedir.

 

Diğer kişi adılları da benzer biçimde antik Turan dilinden bu dillere kalmıştır. Örneğin Sümerce zae/ze (sen), Etrüskçe ti/thi (sen) kişi adılları  Germen dillerine thou (İng.)/du (Alm. ve İsv.), Latin ve Hint-İran dillerine tu, Arnavutça ve Slav dillerine ti; Sümerce ana/ane ve ul (o), Etrüskçe an/ane/ene ve al/ala/ale (o), Türkçe an ve o/ol (o) kişi adılları Germen dillerine han/hon (İsv.,Norç, Dan.), Latin dillerine el/ella (İsp), il/elle (Fr.), Arnavutçaya ai/ajo Slav dillerine on/ona, İran dillerine u (Fars.), vah (Hint.) gibi biçimlerde geçmiştir (Farsça ve Hintçede üçüncü tekil kişi eril-dişil ayrımı bulunmaz).

 

Antik Turan dillerinin Avrasya'daki Turan kökenli dillere olan etkisine başka örnekler de verebiliriz. Örneğin “ad” anlamına gelen name sözü ve türevleri, Ön Türkçe işaret anlamına gelen numa sözünden geçmedir. Bu söz aynı zamanda “sayı” anlamına gelen number, numer, numero ve türevleri olarak da diğer dillere geçmiştir. Bu söz, günümüz Türk dillerinde im (imge) olarak yaşamaktadır.

 

Diğer dillerde “hayır” ya da “değil” anlamına gelen İran dillerindeki na, Slav dillerindeki ne/net, Latin ve Germen dillerindeki no/non/nein/nej, Romencedeki nu ve Arnavutçadaki nuk sözleri de Ön Türkçe olumsuzluk ön eki olan nu sözünden geçmiştir. Olumsuzluk ön eki olan nu sözü bugün Çuvaşçada ni, diğer Türk dillerinde ise ne olarak yaşamaktadır (örneğin “ne gel, ne git” yani “gelme gitme” gibi). Romacada da (“Latincede”) olumsuzluk ön eki ne olarak bulunmuştur. Macarcada ise nem olarak bulunmakta ve yine sözün önüne gelerek sözlemi olumsuzlaştırmaktadır.

 

Yine “yeni” anlamına gelen new, novo, neu, ny, new ve türevleri biçiminde olan söz de Ön Türkçeden kalmadır. Avrupa dillerine Etrüskçeden, Hint-İran dillerine de Sümerce/Elamcadan geçmiştir. Sümerce nua, Etrüskçe nu olan bu söz, bügün Türk dillerinde, Ön Türkçe “yeniden” demek olan denu sözünden evrilmiş olan yeni ve türevleri olarak yaşamaktadır

 

“Yürek” anlamına gelen cor (Latince), coeur (Fransızca), cuore (İtalyanca), corazon (İspanyolca), kardhia (Yunanca), heart (ingilizce), herz (Almanca), cridhe (Keltçe), serdtse (Rusça), sırtsa (Boşnak/Hırvat/Sırpça) biçimlerinde olan söz de Ön Türkçeden kalmadır. Sümerce ur, Etrüskçe cur, Hititçe kir ya da kardi biçimlerinde olan bu söz, günümüz Türk dillerine -e/-ek eki alarak yürek, ürek, cürek, çöre (Çuvaşça) olarak evrilmiştir.

 

Örneğin “Hint-Avrupa” dilleri adı altında toplanan dillerde “su” sözünün karşılıkları şöyledir: Arnavutça ujë (okunuş “uy”), Yunanca nero, Latin dillerinde eau (Fransızca), aqua (İtalyanca), agua (İspanyolca ve Portekizce); Germen dillerinde water (İngilizce ve Hollandaca), wasser (Almanca), vatten (İsveççe, Norca ve Danca); Kelt dillerinde  uisge (İskoçça), uisce (İrlandaca); Slav dillerinde voda, Farsça ab, Hintçe paani. Görüldüğü gibi, köken birliği olduğu öne sürülen dillerde bu söz için bir köken birliği yoktur.

 

Sondan başlayalım. Hintçe paani sözü, Sanskritçe “su” demek olan pania sözünden kalmadır. Ancak Sanskritçenin Avrupa dilleriyle bırakın köken birliğini, uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Farsça ab sözü, bir Ön Türk dili olan Sümerce “deniz” demek olan ab sözünden kalmadır. Arnavutça ujë (uy) sözü, yine Sümercede “su” anlamına gelen sözlerden biri olan u sözünden kalmadır. Bugün Türk dillerinden Skahacada da suya uy denir. Yunanca nero sözü, Etrüskçe “su” anlamına gelen sözlerden biri olan neri sözünden kalmadır. Latin dillerindeki aqua, agua ve eau, Ön Türk dillerinden Etrüskçe/Raece “su” anlamına gelen akve sözünden kalmadır. Sümercede de aguba, “su” anlamına gelen sözlerden biridir.

 

Slav dillerindeki voda, Kelt dillerindeki uisge/uiske ve Germen dillerindeki water, watten,  wasser gibi sözler ise bu dillere Fin-Yuğra dillerinden kalmadır. Fin-Yuğra dillerinde Fince vesi, Samoyetçe ve Mansice vit, Komice va, Macarce viz sözleri su anlamına gelir. Ayrıca Ön Türk dillerinden Hititçe ve Luvicede watar ve watenaş sözleri su demektir. Ama Batılı dilbilimciler yalnızca watar sözüne dayanarak Hititçenin “Hint-Avrupa” dillerinin atası olduğunu öne sürüyorlar (!). Dilbilimi bu kadar basite indirgenecek ve siyasi amaçlar uğruna kullanılacak bir bilim dalı değildir!

Yorumlar (1)
Nusret Alperen 6 yıl önce
Sayın Arif Cengiz ERMAN;
İnternet ortamında yayımladığınız bilhassa Etrüsklerle ilgili yazılarınızdan bazılarını, yazmakta olduğum MEDENİYET VE PEDAGOJİ TARİHİ adlı kitabımın ANADOLU MEDENİYETLERİ bölümüne almak istiyorum.
İzin verip vermeyeceğiniz hususunu lütfen mail adresime bildirmenizi rica ederim. Saygılarımla.
Dr. Nusret Alperen