Kedi, pisik, pişik üzerine çeşitlemeler

KEDİ”, “PİSİ” ve “PİŞİK” ÜZERİNE ÇEŞİTLEMELER
Prof. Dr. Osman Fikri Sertkaya

Dün Baku (Azerbaycan)’dan içerisinde “Türkologiya” dergisinin 2019/2. sayısı olan posta geldi. Bu sayıda müteveffa Fransız türkologu Jean Deny’nin doğumunun 140. yıl dönümü dolayısı ile bir anma yazısı yazmıştım. Ama dikkatimi çeken şey zarfın üzerindeki pul oldu. “EV PİŞİK”leri başlığı altında annesinin kokladığı bir yavru kedi resmini görünce KEDİ kelimesi hakkında yazmaya karar verdim. Ama konu ile ilgilenecekler için hemen söylemeliyim ki bu konuda meslekdaşlarım Safiye Genç ile Ali Cin’in birlikte yazdıkları “Türkiye Türkçesi ağızlarında ‘Domates, Kedi ve Patates’ kelimeleri ve bir kelime haritası denemesi” adlı Mediterranean Journal of Humanities, VI/I, s. 185-205’de 2016 yılında yayımlanan yazıya bakmalıdırlar. Ben de onların araştırmasından çok faydalandım. Müelliflerini kutluyorum. İnşallah aynı plân üzerine başka araştırmalar da yaparlar. 

KEDİ’nin bilimsel adı Latince CATTUS FELUS’dur. Hint-Avrupa dillerinde, dillerin fonetiğine uygun olarak, Cattus kelimesinden doğan türevler kullanılır. Maltaca “gattus”, İtalyanca “gatto”, İspanyolca “gato”, Esperanto “kato”, Litvanyaca “kate”, Ermenice “katu”, Lehçe “kot”, İngilizce “cat”, Fransızca “chat”, Danca, Felemenkçe, Katalanca “kat”, Almanca “Katze”, Bulgarca “kotka”, Arapça “gıtta”, Yunanca “gata”, Fince “katti”, Gürcüce “kati”, Osmanlı Türkçesi (17. yy’dan itibaren) “kedi”, buradan da Gagauz Türkçesine “kedi”. 

Ancak Türk dünyasında “kedi”nin diğer isimleri de kullanılmıştır. En eski kaynak olarak 11. yüzyılda Kâşgarlı Mahmud’un Dîvânü Lugâti’t-Türk adlı ansiklopedik sözlüğünde “çetük” kelimesi geçiyor. Daha sonra ünlü düzleşmesi ile “çetik” şeklini görüyoruz. Kıpçak Türkçesi’nde kelime başı ç > ş değişmesi ile “şetük” ve “şetik” şekilleri görülüyor. Uygur ve Özbek Türkçelerinde “möşük”, Kırgız Türkçesi’nde “mışık”, Kazak Türkçesi’nde “mısık”, kelime başı m > b ~ p değişmesi ile Türkmen ve Azerbaycan Türkçelerinde “pişik”, Tatar Türkçesi “peşi”, Türkiye Türkçesi’nde “pisi” şekilleri kullanılıyor. 

Türk Dünyasında “kedi” için başka dillerden gelen kelimeler de kullanılıyor. Altay Türkçesi’nde kullanılan “mıy”, Moğolca “mıgun”dan gelme. Hakas Türkçesi’nde kullanılan “hooska” ile Sahalar Türkçesi’nde kullanılan “kooska” Rusça “koşka” kelimesinden gelme. Çuvaş Türkçesi’ndeki “kuşak” ile Karaçay-Malkar Türkçesi’ndeki “kişdik” de yabancı kökenli olmalı. Dîvânü Lugâti’t-Türk’te Çiğilca “muş” şekli de vardır. Çiğilce “küvük” muş “erkek kedi” şeklinin benzeri “kök muş” olarak kaydedilmiş. “muş oğlı muyavu toğar” “Muş’un yavrusu miyavlayarak doğar” cümlesi de Kâşgarlı Mahmud’dan.

Biraz da başka şeylerden bahsedelim. Kedinin  çıkardığı ses “miyav”, “muyav” ve ”mav” olarak kaydedilmiş. Buradan mavla- “miyavlamak” şeklinde fiil de türetilmiş. Türkiye Türkçesi’nde kediyi çağırma/davet sözü (üç kez) “gel! pisi pisi pisi” şeklindedir. İspanyolca konuşulan Küba’da  kedi çağırma sözü “misu misu” imiş. Yani “pisi pisi”.) Türkiye Türkçesi’nde kediyi kovma sözü ise (tek kerede) “pist!” sözüdür. Kedi/Pisi kelimeleri cinsi bildiriyor. Bu yüzden kelimenin erkek ve dişi şekli yoktur. Sadece kedinin yavrusuna “manık /manuk” deniliyor.
Kedilere verilen isimler ise başlı başına bir araştırma konusudur.

Küçükken alfabede bir kedi şiiri vardı. Ezberlemiştik. Aklımda kaldığı kadarıyla söyleyeyim.

Gel pisi pisi
Var mı senin gibisi
Gel boynuna bakayım
Mavi boncuk takayım
Eve neşe verirsin
Bizi eğlendirirsin

Necip Fazıl Kısakürek’in de kedi ile ilgili “Sayıklama” başlıklı güzel bir şiiri vardır.

Kedim ayak ucuma büzülmüş uyumakta. 
İplik iplik sarıyor sükûtu bir yumakta.
Hırıl hırıl, hırıl hırıl.

Bir göz gibi süzüyor beni camlardan gece. 
Dönüyor etrafımda bir sürü kambur cüce.
Fırıl fırıl, fırıl fırıl.

Söndürün lambaları uzaklara gideyim.
Nurdan bir şehir gibi ruhumu seyredeyim.
Pırıl pırıl, pırıl pırıl.

Sussun sussun, uzakta ölümüme ağlayan.
Gencim, ölmem, arzular kanımda bir çağlayan.
Şırıl şırıl, şırıl şırıl.

Ne olurdu, bir kadın, elleri avucumda.
Bahsetse yaşamanın tadından baş ucumda.
Mırıl mırıl, mırıl mırıl.

Hocalarımızdan Ahmet Hamdi Tanpınar’ın siyah renkli bir kedisi varmış. Asistanı Birol Emil’in de birden fazla kedisi var. Şeyma Taşçıoğlu-Güngör’ün kedisinin adı “Çelebi”. Benim 15 yıl yaşadıktan sonra ölen bahçemde gömülü kedim “Gümüş”, Ayşegül’ün şimdiki kedisinin adı “Paris”. Gümüş bana düşkün “babacı” bir dişi kedi idi. Paris ise Ayşe’ye düşkün "anneci” bir dişi kedi. 

Kedi sevenlerden Ebû Hureyre’den bu güne uzanan kişiler arasında öğrencim Mehmet Nuri Yardım ile Ayhan Pala’yı da zikredeyim. Ayhan’ın kedisi “Kazak” tabiyetinde idi. Şimdi “Türk” tabiyetinde .

Sıra şimdi de zarfın üstündeki pulların resimleri ile kızımız Paris’in bir resmine geldi.

Yorumlar (0)