Kültürlerarası İletişim ve Bir Araştırma Projesi Asker KARTARI

Kültürlerarası İletişim ve Bir Araştırma Projesi

ETKİLİ KONUŞMA KOLAY ERİŞİM ÇİZELGESİ (TIKLAYINIZ)

Güzel Konuşma, Etkili Konuşma, Hitabet, Hitabetin Özellikleri, Hitabet Çeşitleri, Etkili Konuşma Örnekleri, Etkili Sesin Nitelikleri, Sese Anlam Yükleme, Doğru Sesletim, Soluğun Doğru Kullanılması, Baş Hareketleri,

*Doç. Dr., Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi

KÜLTÜRLERARASI   İLETİŞİM

Kültürlerarası iletişimin ne anlama geldiğini açıklayabilmek için, öncelikle bu terimi oluşturan "kültür" ve "iletişim" kavramlarının kısaca tanımlanması gerekir. "Kültür", günlük konuşma dilinde çok kullanılan bir sözcük olsa da, hangi anlama geldiği her zaman açık değildir.

Günlük dile geçmiş benzerleri gibi "kültür" terimi de, hangi bağlamda, kimin tarafından kullanıldığına bağlı olan çok anlamlı bir terimdir. Kültürün anlamı, onunla ilgilenen bilim dalına göre de değişebilir. Söz gelişi, Hall'a göre, "kültür iletişim, iletişim de kültürdür"'. Ancak Birdwhsitell bu görüşe tamamen katılmadığını bildirerek kültür ve iletişimin, kalıplaşmış karşılıklı bağlantının tanımlanmasıyla ilgili yöntemin iki farklı yönünü gösteren kavramlar olduğunu belirtmektedir.

Birdvvhistell'e göre, kültür yapıyı ifade ederken, iletişim süreç üzerinde yoğunlaşmıştır2. Görüldüğü gibi, kültürlerarası iletişim alanında da üzerinde herkesin fikir birliği ettiği, yaygın olarak kullanılan bir kültür tanımı yoktur. Bunun sonucunda, bilimde kültürden söz ederken, her çalışmada "kültür" terimi ile neyin kastedildiği açık olarak belirtilmeli, diğer bir deyişle, temelinde "kültür" kavramı bulunan bütün bilimsel çalışmalarda kültür yeniden tanımlanmalıdır. Kültürel antropolojide kültür genellikle, hem insan davranışları, hem de onun yarattığı maddi ve maddi olmayan ürünleriyle görünür hale gelen fikir, inanç, düşünme ve değer yönelimleri sistemi olarak anlaşılır.

Bununla birlikte kültür başka anlamlarda da kullanılır ve böylece kavram olarak bir grubun yaşam tarzı yerine, yaşam tarzı ile diğerlerinden ayrılan grubu ifade eder. Örneğin, Brislin'e göre, "bir kültür, ortak inançları, deneyimleri ve değer yargılan ile belirlenebilen, bu ortak deneyimleri ile birbirine bağlanmış ve ortak tarihi geçmişe sahip grup" olarak anlaşılabilir3. Bu tanıma göre, Türk, Alman, İngiliz ya da Rus halklarının kendilerine özgü kültürleri olduğundan söz edilmiyor, ancak bu ulusların adlan aynı zamanda onlann kültürlerini ifade ediyor demektir. Günlük konuşma dilinde de kültür sözcüğü sık sık bu anlamda kullanılmaktadır.

Düşünsel kültür kuramları kültürü "bir bilişsel sistem, bir yapısal sistem ya da bir sembolik sistem olarak göz önüne alma eğilimi göstermektedir"(4) Goodenough kültürü bilişsel sistem olarak kabul edenlerin öncülerindendir. Ona göre, kültür, neyin nasıl olabileceğine, bireyin olan biten hakkında ne hissetiğine ve onunla ilgili olarak neyi nasıl yapabileceğine karar vermesi gereken standartları içerir (5). Levi-Strauss kültürü aklın yarattığı ortak sembolik sistem olarak kabul eder (6).

Kültürü sembolik sistem olarak ele alan okulun en önemli temsilcisi Geertz'dir (7). Schneider kültürel ve normatif sistemleri birbirinden ayırmayı gerekli görmektedir. Ona göre, normatif sistem ego merkezlidir ve özellikle karar verme ve karşılıklı etkileşim modellerinin analizine uygundur. Kültür ise sistem merkezlidir. Başka deyişle, kültür, sahne, sahnenin kuruluşu ve oyuncuların rollerini kapsar, normatif sistem ise, aktörlere verilecek sahne komutları ve repliklerden oluşur (8). Keesing, kültürün, insanların birbirleriyle iletişim kurduğu sosyal ve doğal ortamda incelenmesi gerektiğini savunarak, kültürün bilişsel sadeleşmeyi sağlayacak bir uyum sistemi olduğu fikrini savunmaktadır (9).

Hall'e göre, "kültür insanın aktarıcısıdır; insan yaşamının kültürle ilintili olmayan ve onun tarafından etkilenmeyen hiçbir yönü yoktur. Bu, kişiliğin, duygularını belli etme de dahil olmak üzere, kendini ifade etmenin, düşünce tarzının, hareket şekillerinin, problemlerin nasıl çözüldüğünün, ulaştırma sisteminin nasıl işlediği ve düzenlendiğinin, ekonomi ve yönetim sisteminin nasıl çalıştıklarının, bütün bunların nasıl yerine getirildiklerinin kültürle ilintili olduğu anlamına gelmektedir"(10).

Kültürlerarası iletişim alanında çalışanın kültürü "sembol, anlam ve normların tarihsel aktarım sistemi" olarak tanımlanmasının, bu karmaşık konunun daha kolay anlaşılmasına yardım edeceğine inanmaktayım" (11). "Kültür sistemi", sözlü mesajlar ve iletişim için temel oluşturan sözsüz işaretlerle, bunların yorumu ve onlara atfedilen anlamlar gibi yapı taşlarından oluşur. Çünkü kültür yalnız konuşulan dil ve kullanılan semboller değil, bu sembollerin sürekli olarak yorumlanmasını da içeren bir kavramdır.

İletişim en genel tanımıyla anlam aktarımı olarak tanımlanır ve diğer insanların algılayabildikleri ve yorumlayarak anlam çıkarabildikleri, istemli ya da istem dışı, bütün davranışları içerir. Bu nedenle hiç kimse iletişimde bulunmuyorum diyemez. İletişim karmaşık, çok yönlü ve dinamik bir anlam aktarımı süreci olarak da anlaşılmaktadır (12). Kültür ve iletişim birbirinden ayrılamaz iki kavramdır. İletişim ve kültürün "anlamların sembolik değiştokuşu" olarak birbiriyle yakın ilişki içinde oldukları genel olarak kabul görmektedir. Kültürlerarası iletişim genellikle farklı kültürlere mensup bireyler ya da gruplar arasında gerçekleşen iletişim faaliyetleri (13) olarak tanımlanır (14). Mikro düzeyde "yabancı"lar arasındaki yüz-yüze iletişim bu disiplinin inceleme alanına girerken, kültürlerarası iletişim makro düzeyde etnik gruplar, uluslar ve ülkeler arasındaki iletişim faaliyetleri inceler. Kültürlerarası iletişimin yeterliği, gönderilen mesajın, alıcının algılayabileceği ve kaynağın niyetine uygun şekilde yorumlayabileceği şekilde kodlanmasına, alıcının da algıladığı mesajın farklı bir kod sisteminin ürünü olduğunun farkında olmasına bağlıdır. "İletişimsel yeterlik, sadece dil düzgesini bilmeyi değil, kime ne deneceğini ve verili bir durumda bunun uygun şekilde nasıl söyleneceğini bilmeyi de gerektirir" (15).

Kültürlerarası iletişim akademik bir disiplin olarak, teorik bilgilerin sosyal pratikler yoluyla uygulanması üzerinde yoğunlaştığı için, bir yandan iletişim bilimlerinin bir yandan da kültür bilimleri olarak adlandırdığım Sosyal ve kültürel antropoloji, etnoloji ve halkbilimin ilgi alanına girmektedir. Günümüzde farklı kültürlerden insanlar günlük yaşamlarında birbirleriyle karşılıklı etkileşime girmektedir. Birçok ulusal devletin sınırlan içinde farklı kültürel ve etnik kökende insanlar bir arada yaşamaktadır. Ekonomik, siyasal kültürel ve etnik kökende insanlar bir arada yaşamaktadır. Ekonomik ve siyasal nedenlere dayalı göçler, kitle turizmi ve ekonomik-siyasal birliklerin yaygınlaşması da farklı kültürlerden insanların birbirleriyle karşılaşmaları olasılığını arttırmış ve bu karşılaşmaların sosyal sonuçları çağdaş toplumun problemleri olarak ortaya çıkmaya başlamıştır. Hem kültürel hem de iletişim yönü bulunan bu sorunların çözümünde temelde kültür bilimlerinin teorik birikiminden yararlanılmaktadır.

Batı Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri'nde birçok disiplin kültürlerarası iletişim sorunlarıyla ilgilenmektedir. Öncelikle konu dilbilimciler tarafından ele alınmıştır. Dilbilimciler arasında yabancı dil öğretimi ile uğraşanlar yanında pragmatik linguistler de vardır. Sosyal psikoloji ve kültürlerarası psikoloji alanında çalışan bazı bilim adamları kültürlerarası iletişim konusunda önemli teorik katkılarda bulunmuşlardır. İşletme ve yönetim alanlarında çalışanlar da konuyla yakından ilgilenmektedir. Ancak onlar konuya daha çok uluslararası ekonomik etkinliklerde karşılaştıkları kültürlerarası sorunların pratik çözümlerini arama açısından yaklaşmaktadırlar. Kültürlerarası iletişimin teorik ve metodolojik yönden en çok yararlandığı disiplin kültürel antropoljidir ve bu dalın kurucusu sayılan Hail de bir antropologtur. Kültürlerarası iletişimi kısaca tanıttıktan sonra, bu alanda yürütmekte olduğum bir araştırma projesini tanıtmaya çalışacağım.

FORAREA ARAŞTIRMA PROJESİ:  İŞYERİNDE TÜRK-ALMAN KÜLTÜRLERARASI   İLETİŞİM

Berlin Duvan'nın yıkılmasından beri gittikçe daha çok sayıda Alman işletmesinin üretim birimlerini ülke dışına taşımaya başlaması ve buna bağlı olarak çok sayıda yönetici, teknik personel ve ustanın başka ülkelere gönderilmeye başlanması bir bakıma dünya pazarlarının liberalleşmesi ve globalleşmesinin bir sonucudur. Alman işletmeleri, Avrupa Birliğine üye olmaya çalışan Türkiye'yi de üretim birimlerini kurabilecekleri uygun ülkeler arasında saymaktadır. Hem Avrupa'ya yakın oluşu, hem ucuz ve kalifiye işgücü bulma olanağı, hem de Avrupa Birliğine girme çabalarına bağlı olarak yabancı yatırımları özendirici önlemler almış olması, Türkiye'nin cazibesini daha da arttırmaktadır.

1998 yılında Türkiye'de faaliyet gösteren Türk-Alman işletmelerinin sayısı 900 civarındadır (16). Türkiye'de çalışan ve yaşayan Almanlarla iş arkadaşı ya da özel yaşamlarında etkileşim içinde oldukları Türkler arasındaki kültürel farklılıklar günlük yaşamda hissedilmekte bazı durumlarda aralarındaki ilişkileri olumsuz yönde etkilemektedir. Her kültürün üyeleri tarafından işletme yaşamına taşınan farklılıklar, iş yerinde bir taraftan sorunların çözümünde farklı yaklaşımların ortaya çıkması açısından sinerjik etkisiyle bir avantaj sağlarken, diğer taraftan da, özellikle işletme kültürünün (17) oluşması zaman aldığı için, işin başlangıç evrelerinde, işletme, çalışanlar ve onların aileleri için olumsuz sonuçlar yaratan çatışmalara yol açabilmektedir.

Bu proje, mikro düzeyde Türk ve Alman yöneticiler arasında iletişimin özel alanları ve karşılıklı algılamanın analizi yanında ortak işletmelerde kültürel farklılıklar ve benzerliklerin saptanmasını öngörmektedir. Projenin amacı, bir taraftan Türk-Alman ortak yatırımlarında, kültürel farklılıklar nedeniyle ortaya çıkan çatışmaların nedenlerini araştırarak çözüm yolları önermek ve böylece iş yerinde insani koşulların iyileştirilmesine katkıda bulunmak, diğer yandan da kültürlerarası iletişimin alan araştırması yöntemlerinin geliştirilmesine katkı sağlamaktır.

Proje Almanya'nın Bayern Eyaleti Eğitim ve Ekonomi Bakanlıkları ile eyaletteki üniversitelerin kurduğu FORAREA (Beyerischer Forschungsverbund Area-Studies) adlı araştırma birliği tarafından desteklenmekte ve Münih Ludwig-Maximilian Üniversitesi bünyesinde Prof.Dr. Klaus Roth'un denetiminde benim tarafımdan yürütülmektedir. Alan araştırması için üç işletme seçilmiştir. Bunlardan biri Ankara'da, biri İstanbul'da biri de Bursa'dadır. Seçilen işletmelerin hepsinde, kısım müdüründen yönetim kurulu üyelerine kadar her düzeyde hem Türk hem de Alman yönetici bulunmaktadır. İlk iki işletmede alan araştırması tamamlanmıştır.

Alan araştırmasının Türk ve Alman yöneticilerinin iş yerindeki ortak günlük yaşamlarını anlamak ve betimlemekten ibarettir. Bu amaca ulaşmak için, araştırmada, 1992-1995 yıllan arasında Almanya'nın Münih kentindeki bir otomobil fabrikasında yaptığım 27 aylık alan araşürmasında18 yararlandığım yöntem kullanıldı. Önce, Türkiye ve Almanya'da elde edilmiş bilgi deneyimlere dayanılarak, özellikle yöneticilerle ilgili kültürel kategoriler (zaman ve zaman kavramı, mekan ve mekansal davranışlar, beden dili, insani ilişkiler, aile durumu, hiyerarşi anlayışı ve iktidara ilişkin davranışlar, grup içi davranışlar, bireysellik, yönetim tarzı, karar verme süreci vb.) seçildi ve bu proje için kullanılmaya hazır (operational) hale getirildi. Bu arada, sözü edilen kategorilerin araştırma yapılan işletmenin faaliyet alanına ve durumuna uygun olmasına dikkat edildi. Araştırma yöntemi her defasında araştırma yapılan işletmenin özel koşullarına uygunluğu sağlandı.

Alan araştırması, "yumuşak yöntem" olarak anılan yöntemle gerçekleştirildi. Yumuşak yöntem, (katılma yoluyla) doğrudan gözlem, standarlaştırılmamış soruşturma19 gibi, katı planlar ve enstrümanlarla sınırlan çizilmemiş bilgi toplama tekniklerini içerir. Bu yöntemle yalnız sorulan soruların yanıtları alınmaz, aynı zamanda araştırma alanında karşılaşılan kültürler ve onların üyeleriyle ilgili hikayeler, dedikodular, söylentiler, fıkralar, anekdotlar, atasözleri ve deyimler de toplanır. Her iki kültürün üyeleri çeşitli durumlarda, işletme yaşamında gözlenir ve görüşme sırasında işletme içindeki olaylann ve toplantılarda, rituellerde, işbirliği ya da çatışma sırasında, karar verme sürecinde, hiyerarşinin hissedildiği durumlarda, kısacası gerçek işletme yaşamında gözlenir ve görüşme sırasında işletme içindeki olayların ve durumların anlatılması sağlanır. Kültürlerarası iletişimin araştırılmasında, farklı kültürlerden bireylerin özellikle karşılıklı etkileşim durumlarının gözlenmesi gerekir. Böylesi durumlarda, tarafların etkileşim kalıpları ve değersel tutumlarını kaydetmek olanağı vardır. Bu durumların gözlenmesi ve görüşme tekniğiyle elde edilen veriler, diğer kaynaklardan elde edilen halkbilimsel, tarihsel vb. bilgiler yardımıyla yorumlanır. Bu nedenle yumuşak yöntem, araştırılan kültürleri anlamaya yarayacak bilgileri içeren her türlü kaynak yanında, araştırma alanıyla ilgili yayınları, işyeri gazetelerini, broşürleri, duyurulan ve diğer dokümanları da kaynak olarak kullanmayı öngörür.

Bu yöntemle toplanan bilgiler yardımıyla, alanda karşılaşılan kültürlerin karşı tarafın kafasında yarattığı resim yanında, her kültürün üyelerinin kendi kendilerini nasıl algıladıkları da ortaya çıkarılabilir. Başka deyişle, bu projede incelenen Almanların Türkler, Türklerin de Almanları nasıl algıladıkları, aynı zamanda da Almanlara göre, Alman davranışlarının, Türklere göre de Türk davranışlarının nasıl olması gerektiği konusunda fikir edinilir. Elde edilen enformasyon, bir taraftan da, incelenen işletmenin formel ve informel kültürü arasındaki farklılıkları da ortaya koyabilir.

Yumuşak yöntemin uygulanmasında en önemli koşul, araştırmacının araştırdığı bireylerin güvenini kazanmasıdır. Elbette bu uzun zaman gerektirir ve yumuşak yöntemin en zayıf noktası budur. Bu nedenle araştırma projesinde alan araştırmasının süresini oldukça uzun tuttum. Birinci işletmedeki alan araştırması yaklaşık bir yıllık bir süreye yayılmıştır. Araştırmanın başlangıcında, araştırılan bireylerle resmi yoldan tanıştırıldım. Ancak, belirli aralıklarla bu kişileri ziyaret ederek, tanışıklık düzeyini yükseltmeye ve asıl görüşme zamanına kadar, bir yakınlaşma sağlamaya çalıştım. 1997 yılının mart ayında başladığım araştırmayı, 1997-1998 kış yarı yılında Münih'te dersim olduğu için verdiğim 4 aylık arayla birlikte 1998 yılının mayıs ayı sonunda bitirdim. En önemli ve güvenilir verileri araştırmanın son üç-dört ayı içinde elde ettim. Bunun nedeni, aradan geçen on, oniki ay süre içinde yaptığım görüşmelerde elde ettiğim hiçbir bilginin başkasına aktarılmadığının anlaşılması, başka deyişle, araştırmacı olarak işletmedeki yöneticilerin güvenini ka-zanmamdı.20.

Araştırma kapsamına alınan yöneticiler hakkında istatistik bilgileri toplayabilmek için, daha önce Münih araştırmasında kullanılana benzer, iki dilde bir anket hazırlanmıştır. Bu anket yoluyla elde edilecek yaş, cinsiyet, tahsil vb. gibi bilgiler dışında kalanlar, yalnız tamamlayıcı veri olarak kullanılacaktır21.

Projenin alan araştırması evresi henüz tamamlanmamıştır. Bu nedenle, elde edilen veriler değerlendirilmemiş ve herhangi bir sonuca varılmamıştır. İlk iki işletmeden elde edilen veriler arasında önemli farkların bulunması, araştırmanın kapsamında ve kategorilerinde değişiklikler yapılmasını zorunlu kılmış, bu nedenle de, üçüncü ve son işletme araştırılmadan, ilk iki işletmeden elde edilen verilerden sonuç çıkarmanın doğru olmayacağı ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte, ilk işletmede, Türk ve Alman yöneticiler arasındaki yönetim tarzı, hiyerarşi ve sorumluluğun algılanması, karar verme, planlama ve iş takibi, insani ilişkiler, iletişim stili farklılıkla!" kültürlerarası iletişim üzerinde önemli rol oynarken, ikinci işletmede işletme kültürünün çeşitli bileşenlerinin daha etkin olduğu gözlendiği söylenebilir.

Araştırma projesinin sonuçlan 2001 yılında tamamlanacak ve profesörlük tezi olarak Lud-wig-Maximilian Üniversitesine sunulacaktır.

Yorumlar (0)