Max Muller: 'TÜRKÇE HAYRANLIK VERİCİ'

Max Muller: "TÜRKÇE HAYRANLIK VERİCİ"

''Türkçenin bir dil bilgisi kitabını okumak, bu dili öğrenmek niyetinde olanlar için bir zevktir. Türlü dil bilgisi kurallarının belirlenmesindeki ustalık, eylem çekimlerindeki düzenlilik, bütün dil yapısındaki saydamlık, kolayca anlaşılabilme niteliği, insan zekasının dil aracılığı ile beliren üstün gücünü kavrayabilenlerde hayranlık uyandırır. Türk dilinde her şey saydamdır, apaçıktır.''

Max Muller

Türkçe devlet dili olma, dolayısıyla da uygarlık dili olma niteliği yanında; hiçbir dilde görülmeyen dil kuralları üstünlüğüne de sahiptir. Her dil bir kurallar dizgesidir. Hiçbir dil, kurallarının şaşmazlığı bakımından Türkçe ile yarışamaz. Türk dilini inceleyen Batılı bilginler dilimizdeki kural şaşmazlığını öve öve bitiremezler.

Ünlü İngiliz bilgini Max Müller (1823-1900) Dilbilim kitabında şöyle diyor: “Türkçe’iyi söyleyip yazmak için en ufak bir istek beslenmemiş olsa dahi, bir Türkçe grameri okumak bile gerçek bir zevktir. Kiplerdeki hünerli tarz, bütün çekimlerde hâkim olan kıyasilik, şekillerde baştan başa görülen bir saydamlık, dilde parıldayan insan zekâsının bu harika kudretini duyanları hayrete düşürmekten geri kalmaz… bu öyle bir gramerdir ki, bir billur kovan içinde bal peteklerinin oluşunu nasıl seyredebilirsek onda da düşüncenin iç oluşlarını öyle seyredebiliriz.”

Başka bir doğucu bilgin (orientalist) de Türkçe hakkında: “İnsan bu dilin yüce bir bilim akademyası müzakerelerinden çıkmış olduğu zannına düşmüş olabilir,” (Türkçe Dili Grameri/Jean Deny) demişti. Jean Deny bu eserini yayımladığında bütün batılı bilginler “Aaa … Jean Deny yeni bir dil icat etti. Bir dil bu kadar mantıklı olamaz” demişlerdi. Ancak daha sonra gerçek anlaşılmış ve kendisinden özür dilenmişti.

Büyük bilginleri tansımalar içinde bırakan bu kural şaşmazlığını, çekimlerdeki büyüleyici düzeni dilimizin bütün yapısında da görürüz. Türetmeler ve bileştirmeler hem alabildiğine kesin, hem de alabildiğine saydamdır.

Türkçe yüzyıllar boyunca Arapça ve Farsça’nın etkisi altında kalmıştır. Ancak ezilmemiştir. Arapça’dan ya da Farsça’dan alınan her kelimeye Türkçe damgası vurulmuştur. Yukarıda belirtildiği gibi gramer mantığı, yabancı unsurları Türkçeleştirmiştir. Örnek: şeyler, akaretler vb. Türkçe’nin eklerini türetme yollarını, dilimizin yaratma gücünü tanımayanlar zaman zaman uluorta eleştiriler yapmaktadırlar. Örneğin ‘öğretmen’ sözcüğüne takılan birisi: “Almanca ve İngilizce’ den aşırılan -men ekiyle dil nasıl özleşir? Azerbaycan’da ‘öğretmen’, ‘öğretmem’ demektir,” diye tutturarak türlü alaylarını, yergilerini çevresine yayar ve bilgisizliğini sergiler.

Türkçe’ye karşı yer alan eleştirilerden biri de sözcük çokluğunun olmadığıdır. Dil zenginliği sözcük çokluğunda değil, kavram çokluğundadır. Dil aynı kavramı kapsayan yeni sözcüklerle değil, yeni kavramlarla zenginleşir. Yoksa sözcük çokluğu bakımından en zengin diller ilkel toplumların dilleridir. Örneğin, Eskimolar’da ren geyiği her yaşta ayrı ayrı ad alır. Sağ kolun, sol kolun ayrı anlamı vardır. Üçe kadar sayarlar, yukarısına çok derler. Zekâları soyutlama yapamayacak kadar kıttır. Soyut kavramlar insan yaşamının gelişmişliğinin sonucudur. Sözcük çokluğu anlamındaki dil zenginliği, gerçekte zekâ yoksulluğunu gizleyen bir zenginliktir.

Türkçe konusunda yapılan eleştirilerden biri de yabancı sözcüklerdir. Her dilde, diğer dillerden alınmış sözcükler vardır ve pek çoktur. Arapça, Latince, Yunanca, İbranice, Aramice, Akadca, Sürmence birbirlerinden sayısız sözcükler almıştır. Bunlar üzerine şimdi örnek vermeye gerek yoktur. Konu ayrı bir çalışma ile ele alınacak kadar kapsamlı ve önemlidir. Bu nedenle dilden dile geçiş yapan sözcüklerin ayrı bir öyküsü vardır.

Bir örnekle sözümüzü noktalayalım: “Piyango gişesinden bilet aldım” cümlesi. Eskiden ‘piyango’, yalnız İstanbul’da Beyoğlu’nda bulunurdu ve bir dükkânın adıydı. Signor Bianchi adında bir İtalyan, hükümetten, kura ile çekilen talih biletleri satma imtiyazı almış, açtığı dükkâna da Bianco adını koymuş, sonra da bu ad ‘piyango’ olmuştur. ‘Gişe’ (Fr.Quichet) ‘ikinci küçük kapı’ anlamındadır. ‘Bilet’ (Fr. billet/Lat. bulla) ise sadece ‘kabarcık’ demektir. Buna göre, ‘Piyango gişesinden bilet aldım’ cümlesinin etimolojik gerçek anlamı ‘Signor Bianco’nun küçük kapısından bir kabarcık aldım’ oluyor ki, bunun gerçekle hiçbir bağı ve ilgisi yoktur.

Örnekten de görüldüğü gibi, sözle gerçek ve sözcükle anlam arasında doğal bir bağ yoktur. Bunlar arasında düzgü bile aranmaz. Kelimeler zaman içinde klişe haline gelmiş sembollerdir. Sözcük okur, kavram anlarız. Büyük sayılacak bir dilde asıl olan, dilin mantığı ve çatışıdır.

Yorumlar (0)