Necip Fazıl Kısakürek'in Türkçe düşmanlığı

Necip Fazıl Kısakürek'in Türkçe düşmanlığı


Necip Fazıl Kısakürek, ilk olarak 1968'de yayınladığı İdeolocya Örgüsü adlı Büyük Doğu Yayınları'ndan çıkardığı betiğinde (kitabında) Türk'ü ve Türkçeyi aşağılamakta, beğenmemekte ve eleştirmektedir. Betikten alıntılar yapalım. İlk olarak, dilimizin yetersizliğini ileri sürdüğü şu sözlerine bakalım:

"Türkçede bulunan tek heceli kelimelerin fazlalığı dolayısıyla Türkçe kalitesizdir ve Türkler ancak Arapça ve Farsça dillerinden topladığı elmalarla yaşamı anlamaya başlamıştır. Arapça ve Farsçadan topladığı elmalarla maneviyatını geliştirmiştir. Yoksa Türk'ün elinde saman yok başka ne yapsın?"

Oysa dilimizdeki birçok sözcük, yabancı sözcükler dilimize girdiği için unutulmuş ve hor görülmüştür. Türklerin derin düşünce yapısı ve anlayışı İslam'dan önce de büyük bir ekin oluşturmuştur. Çin gibi uygarlıklara kaynak oluşturan birçok düşünüş biçimi Türklerce bulunmuştur. Necip Fazıl'ın Türk yaratılışçılığı (kozmogonisi) ve söylencelerinden (mitolojisinden) habersiz olduğu açıktır. Ayrıca bugün bile çağdaş diller içinde tek seslemli (Çince gibi) diller vardır ve etkindir. Tek seslemli olmak aşağı bir özellik değildir.

Yine aynı yapıtta bir dilin dilbilimsel olarak köklü ve çok eski olduğunu gösteren kanıtlardan sayılan tek seslemli ve doğaya öykünmeye dayalı yapısını kötü göstermeye çalışarak şunları demektedir:

"Dilimiz umumiyetle tek, hiç değilse az heceli kelimelerden örülü: al, kal, çal, dal, ol, sol, dol, yol, ser, ver, ger, yer, ar, ban, kan, san, at, kat, tat, çat, kap, sap, tap, yap, say, yay, kay, cay, sil, bil, ek, çek, şiş, piş, ye, de, filân, falan, sayısıza kadar giden bir dizi... Askeri kumanda sesine benzeyen ve sonlarına birer 'mak' veya 'mek' edatı eklenince ancak iki heceli mastarlığa çıkabilen 'emr-i hâzır'lardan ibaret bu tek veya az heceli kelimeler kalabalığı içinde yabancı dillerden devşirilmiş dolgun heceler de Türk hançeresine uymadığı için bölünmüştür: Psomi (Rumca ekmek) İpsomi... Fikr-Fikir... Spor-Sipor... Film-Filim... Nefs-Nefis... Remz-Remiz... Vesaire...- Başka dillerde tek hecede 4-5 sese kadar çıkabilen (rast, drops) dolgun heceler, Türkçede 2-3 sesi aşamaz ve ancak kültürlü insanların hançeresinde yer bulabilir. Bir dilde uzun, dolgun ve çok heceli kelimeler, tefekküriyet ve medeniyet işaretidir. Türk milletinin, ruhunu dayayacağı üstün bir medeniyet mihrakı buluncaya kadar sürdüğü hayat içinde dili, kısa heceler bahsinde olduğu gibi, konuşmaya ve dolayısıyla düşünmeye vakti olmayan bir topluluğu ifade eder."

Necip Fazıl, Türk'e uygarlıktan uzak ve gelişmemiş demeye çalışmış ve bunu da Türkçe üzerinden yapmıştır. Türkçeyi "kültürsüz" insanlara, yabancı dillerden gelen sözcükleri ise "kültürlü" insanlara layık görmüştür. Ayrıca seslemdeki ses sayısının 2-3'ü geçmediğini ileri sürmekle Türkçede dört sesli seslemlerin (börk, kurt, sert, vb.) olduğunun ya farkında olmadığını ya da bilmezlikten geldiğini görmekteyiz. Bir dil ne kadar eski ve köklü ise, ne kadar özgün ise, demeli başka dillerin etkisi ile oluşmamışsa, o kadar çok tek seslemli kök sözcüğe sahip olabilir. Bu bir dil ve toplum için olumsuz bir şey değildir. Ancak Necip Fazıl, bunu ters göstermek istemiştir. Türkçeyi ve Türk'ü böylesine aşağılayan Necip Fazıl, aynı yapıtta şöyle sürdürmektedir sözlerini:

"Türkçede, kendi öz anlamı olarak tek bir mücerret mefhum yoktur. Aşağıdaki, hemen her lisanda mevcut mücerret mefhumların Türkçe karşılığını arayınız: Zaman, mekân, mesafe, zevk, şevk, mevzuu, merkez, mihrak, gaye, mefkûre, din, Allah ve nâmütenâhîye kadar sayabiliriz."

Açıkça yalan söyleyen Kısakürek'in bu savına kısaca yanıt verelim...

Zaman: Öy, çağ, sürev
Mekan: Yer, orun, konum
Mesafe: Uzaklık, aralık, ara
Zevk: Beğeni
Şevk: İstek, dilek
Mevzuu: Olay, konu
Merkez: Orta, ortay, özek
Mihrak: Odak
Gaye: Amaç, erek
Mefkure: Ülkü,
Din: İnanç, inan
Allah: Tanrı, Çalap

Burada karşılık olarak verilen sözcüklerin birçoğu Divan-ı Lugat'it Türk, Kutadgu Bilig, halk ağızları gibi kaynaklarda yer alan, yüzlerce hatta binlerce yıldır dilimizde olan sözcüklerdir. Kaldı ki bu sözcüklerin bazılarının Türkçeleri günümüzde kullanılmıyorsa, bunun sorumlusu, Arapça başta olmak üzere yabancı dillere özenen sözde aydınlardır.

Kısacası bilgisizlikten ve başka dillere duyduğu tutkunluktan ötürü açıkça Türkçeyi aşağılamıştır. Her ne kadar kendisi iyi bir şair olsa da, yapıtlarını Türkçe yazmış olsa da Türkçeye bir tiksinmeyle baktığı bu dizelerden anlaşılmaktadır. Türkçeyi sevmeyen Türk'ü nasıl sevebilir?

Yorumlar (0)