Tartışma büyüdü 3: Bayram sözcüğü Türkçe mi, Farsça mı Soğdca mı?

Tartışma büyüdü 3: Bayram sözcüğü Türkçe mi, Farsça mı Soğdca mı?

BAYRAM

Prof. Dr. Günay Karaağaç 

Bayram sözünün tarihi öyle karanlık falan değildir. Bay ve bay- sözü Türkçe ve Moğolca ortak bir sözdür  ET ol- ‘olmak’ ~ ET bol ‘çok olmak’, bol- ‘olmak’ ~ ET bay ‘bay, zengin; bay kişi’, bay-/bayu- ‘varlıklı olmak, zenginleşmek’: bay-ra-m. Bilhassa bol- ve bay- kök dal biçimleri, Moğolcanın ana yardımcı eylemidir. 


Bütün dillerde olduğu gibi Türkçe ve Moğolcada da ‘oluş, var oluş’ bilgisini ifade eden ana yardımcı eylemin türevleri, komşusu olan bilgilere ad olmuştur. ‘olmak, var olmak> olgunlaşmak, önce olmak, bayındır olmak, bol olmak, bay olmak, kut bulmak, sevinçli olmak, bayram etmek’ gibi soyut ve üst anlamlara ad olmuşlardır. Türkçede bay- ve türevi bayıl- sözü, anlam alanını başka sözlere kaptırınca, anlam kötüleşmesine ve anlam daralmasına uğrayarak ‘baymak; kendinden geçmek’ biçiminde anlam alanını daraltmıştır. 

Kullanım sıklığı yüzünden bayi- ve bol-‘ın Moğolcada dal biçimleri de ortaya çıkmıştır: buy, bolay, bülüge, a- gibi. Moğolcada bay adı ve bay- eylemi, ana yardımcı eylem kullanılışı yanında, tıpkı Türkçenin er- yardımcı eylemi gibi, er- ‘var olmak> olgunlaşmak’ biçiminde bir eylem adı olarak da varlığını sürdürmüştür: bayas- ‘sevinmek, mutlu, neşeli, sevinçli ve memnun olmak; tatmin olmak, doymak; --un bisirekü sevinmek, sevip tapınmak’;  bayasugul-   ‘neşelendirmek, memnun etmek, hoşnut etmek; rahat ettirmek, teselli etmek, avutmak’; bayasul ‘memnuniyet, mutluluk; zevk; zafer, zafer sevinci’;  bayasulça-; dagan -- kutlulamak, başkalarının neşesini paylaşmak; birine memnuniyetle katılmak; başkalarının yaptığı değerli işlere sempati duymak’; bayasha- ‘kutlulamak, neşelendirmek, memnuniyet vermek, kutlandırmak’; bayaci- ‘zengin olmak, zenginleşmek’; bayacigul- ‘zengin etmek, zenginleştirmek’; bayalig ‘baylık, zenginlik, varlık, varlıklılık, refah; doğal servet ve kaynak; bay, zengin, refahlı;  -- ebesün bol otlu, otlak; -- kele zengin dil’; bayan ‘zenginlik, baylık, refah, bolluk; bay, zengin, varlıklı, hali vakti yerinde’; bayar ‘neşe, kut, mutluluk, haz, zevk; bayram; selamlama, kutlama, tebrik; -- çenggel neşe, mutluluk, haz; -- yosulal ziyafet, şenlik, kutlama; -- kikü kutlamak; tebrik etmek, selamlamak; -- köger neşe, şenlik;  -- nagadum bayram’; bayarla- ‘kutlamak, sevinmek, memnun olmak, mutlu olmak, bayram etmek, keyiflenmek; --la! memnun oldum, teşekkür ederim’; bayarlagul- ‘kutlulamak, sevindirmek, mutlu etmek, neşelendirmek, moral kazandırmak, memnuniyet vermek’; bayarlal ‘neşe, sevinç, mutluluk, hoşnutluk’; bayartay, bayartu ‘mutlu, sevinçli, neşeli; şenlikli, memnun, tatmin olmuş, doygun’; bayarha- ‘övünmek, kasılmak, kendini beğenmek; zenginliği ile gururlanmak’ vb.   

Sözün Eski Türkçedeki ve Moğolcadaki başlıca türevleri şunlardır: ET bay ‘bay, zengin; bay kişi’ (EDPT 384); bayaġut ‘baylar, zenginler; tüccarlar’ (EDPT 385); bayu- ‘varlıklı olmak, zenginleşmek’ (EDPT 384); bayut- ‘varlıklı kılmak, zenginleştirmek’ (EDPT 385); bay ‘bay, zengin; bay kişi’ (EDPT 384); bayu- ‘varlıklı olmak, zenginleşmek’ (EDPT 384); bayut- ‘varlıklı kılmak, zenginleştirmek’ (EDPT 385); bayağut ‘baylar, zenginler; tüccarlar’ (EDPT 385); bayık ‘gerçek, güvenilir, doğru’ (EDPT 385); bađram ‘bayram, şenlik’ (EDPT 308); bayram bk. badram (EDPT 387); baya ‘şimdi; yakın geçmiş, henüz’ (EDPT 384); bayakı ‘şimdiki, az önceki’ (EDPT 385); bayat ‘bayat, eski; Tanrı’ (EDPT 385); bayak bk. baya, bayakı (EDPT 385) ol-1 ‘olmak, var olmak; olgunlaşmak, pişmek’ (EDPT 125); baybayuk ‘serçe ailesinden sarı bir kuş’ (EDPT 385); ol-2 bk. bol- (EDPT 125); oğlun ‘olgun’ (EDPT 137); oltur-1 ‘oldurmak, olgunlaştırmak; iyice pişirmek’ (EDPT 133); oltur-2 bk. olur- (EDPT 133); olut ‘olgun, ergin, yetişkin’ (EDPT 130); olhut- bk. olgurt- (EDPT 138); olğurt- ‘oturtmak; yerleştirmek; kurmak’ (EDPT 139); olturum bk. oldrum (EDPT 135); olur- ‘oturmak’ bk. olgur-t-, oltur-  (EDPT 150); olursık ‘oturacak, oturmak isteği’ (EDPT 151); olurt- ‘oturtmak’ (EDPT 151); oldruğ ‘oturma, oturma yeri, mesken; oturak’ (EDPT 131);

oldrum ‘bir oturma, oturum’ (EDPT 132); otur-2 bk. olur- (EDPT 67); bol ‘bol; çok’ (EDPT 330); bol- ‘olmak’ (EDPT 331); bolğusuz ‘olumsuz; yararsız; çaresiz’ (EDPT 338); boluğ ‘oluş, olum’ (EDPT 336); boluğluğ ‘olumlu, yararlı’ (EDPT 338); boluş ‘yardım, yardımcı’ (EDPT 345); boluş- ‘oluşmak, bir araya gelmek’ (EDPT 345) ~ Moğ. bay- ‘a) ana yrd.f. olmak, var olmak, yaşamak, kalmak, durmak, oturmak, ikamet etmek; olmak, belli bir yerde bulunmak, hazır olmak; kendini tutmak, durmak, duralamak; ayakta kalmak; --dag var olan, mevcut olan, sürekli, daimi, kalıcı; alışılmış, hep var olan; --dag kümün herkes, her bir kimse; --n bk .bayn  --n-a ‘vardır, bulunur; -dır/-dir (geniş zamanda bildirme); b) sahip olmak nadur mönggü --muy bende para var; c) dinmek, durmak, kesilmek, bitmek; salkin --ba rüzgar durdu; d) bitmişlik. ve bitmemişlik.zf.-f.’den sonra gelerek, fiilin halen süren durumunu ifade eder; ireged --n-a gelmektedir; e) geç.z.is.-f.’den sonra gelerek, fiilin bitmediğini bildirir;  tere iregsen  --n-a  ‘o gelmektedir’; bayalig ‘baylık, zenginlik, varlık, varlıklılık, refah; doğal servet ve kaynak; bay, zengin, refahlı;  -- ebesün bol otlu, otlak; -- kele zengin dil’; bayan ‘zenginlik, baylık, refah, bolluk; bay, zengin, varlıklı, hali vakti yerinde’; bayar ‘neşe, kut, mutluluk, haz, zevk; bayram; selamlama, kutlama, tebrik; -- çenggel neşe, mutluluk, haz; -- yosulal ziyafet, şenlik, kutlama; -- kikü kutlamak; tebrik etmek, selamlamak; -- köger neşe, şenlik;  -- nagadum bayram’; bayarla- ‘kutlamak, sevinmek, memnun olmak, mutlu olmak, haz duymak, keyiflenmek;

--la! memnun oldum, teşekkür ederim’; bayarlagul- ‘kutlulamak, sevindirmek, mutlu etmek, neşelendirmek, moral kazandırmak, memnuniyet vermek’; bayarlal ‘neşe, sevinç, mutluluk, hoşnutluk’; bayartay, bayartu ‘mutlu, sevinçli, neşeli; şenlikli, memnun, tatmin olmuş, doygun’; bayarha- ‘övünmek, kasılmak, kendini beğenmek; zenginliği ile gururlanmak’; bayas- ‘sevinmek, mutlu, neşeli, sevinçli ve memnun olmak; tatmin olmak, doymak; --un bisirekü sevinmek, sevip tapınmak’;  bayasugul-   ‘neşelendirmek, memnun etmek, hoşnut etmek; rahat ettirmek, teselli etmek, avutmak’; bayasul ‘memnuniyet, mutluluk; zevk; zafer, zafer sevinci’;  bayasulça-; dagan -- kutlulamak, başkalarının neşesini paylaşmak; birine memnuniyetle katılmak; başkalarının yaptığı değerli işlere sempati duymak’; bayasha- ‘kutlulamak, neşelendirmek, memnuniyet vermek, kutlandırmak’; bayashulang ‘neşe, sevinç, memnuniyet, zevk, mutluluk; altmış yıllık ömrün yirmidokuzuncu yılı’; bayashulangtay, bayashulangtu ‘keyifli, neşeli, sevinçli, memnun, hoşnut’; bayaci- ‘zengin olmak, zenginleşmek’; bayacigul- ‘zengin etmek, zenginleştirmek’; ol- ‘bulmak, almak, ele geçirmek, kazanmak, elde etmek; başarmak; hayatını kazanmak, geçinmek’; olad-, olada- ‘artmak, çoğalmak’; oladul ‘çoğalma, artma’; oladha- ‘çoğaltmak, arttırmak’;

oladhagda- ‘çoğaltılmak, arttırılmak’; olan ‘çok, fazla; sayısız; çok  sayıda, binlerce; yığın, top, küme; çoğunluk’; olangki ‘çoğunluk, büyük kısım’; olanta ‘çok kere, sık sık, tekrar tekrar, durmadan’; olasira- ‘çoğalmak, artmak, sayıca artmak’; olasiragul- ‘arttırmak’; olasun bk. olusu(n); olahan ‘bir çok, birkaç’; olbari-, vb. bk. ulbari-, vb.’; olbu ‘uçan sincap’; olbug ‘zırhın altına giyilen yün ceket; minder, şilte; yatak’; olbug-a ‘çimenlerdeki iz, ezilmiş çimler’; olbugar bk. ulbagar; olburi ‘bulunmuş şey; yarar, elde etme, bulma; kazanma, kazanç, kâr’;  olda-, ol- ‘bulunmak’; oldaburi ‘bulunmuş  şey, bulgu; ele geçirilen; bulma, kazanma, kazanç, kâr, yarar’; oldagda ‘bulunmak, elde edilmek’; oldasi; -- ügey ‘kolay bulunmayan; nadir karşılaşılan, nadiren olan; nadir, ender’; oldugurila- ‘tasarruf etmek, biriktirmek, tutumlu olmak, sade yaşamak’;  olduy ‘kaba, beceriksiz, aptal, sade, gösterişsiz, basit; aciz, aciz kulunuz’;

olga- ‘bağışlamak, ihsan etmek, vermek, dağıtmak, yaymak; ödemek; tedarik etmek, donatmak, sağlamak’; olgagul- ‘donattırmak’; olgalta ‘donanmış’; bol- ‘a) olmak, değişmek; meydana gelmek, vuku bulmak, gerçekleşmek, ortaya çıkmak; gelmek veya geçmek (zaman); olmak; var olmak, bulunmak; oluşmak, oluşturmak, göstermek; b) muktedir olmak; mümkün olmak, uygun veya yakışır olmak; başarmak, başarılı olmak; c) olgunlaşmak, kemale ermek, pişmek; bağışık olmak, muaf olmak; d) uymak, uyuşmak, kabul etmek, razı olmak, itaat etmek; e) taklit etmek, benzetmek, yapmacık davranmak, yalandan yapmak, yapar gibi görünmek; f) nitelendirici veya tamlayıcı sıfatlık ifadeler oluşturur; g) -dag/ -deg eklerinden sonra bolhu ‘belli bir aktiviteye bağlanmak, belli bir huy veya mizaç kazanmak’ anlamına gelir, alışkanlık ifade eder; h) önünde gelen -tay/ -tey bulunan bolhu ‘kazanmak, elde etmek, bizzat tedarik etmek, edinmek’ anlamına gelir;  tere moritay --ba bir at kazandı, (şimdi); kendi atı var; i) çu'dan önce veya sonra gelen bolba, teslim veya kabul şeklinde genelleştirici bir anlam taşır alin-dur çu --ba kime ya da kimin için olduğunun önemi yok; j) eylemin yakında gerçekleşeceğini gösterir (gel.z.is.f. ‘den sonra); minu nökür irekü -

-bay arkadaşım birazdan gelir; arkadaşımın gelme zamanı; k) isimleri fiil yapma görevini görür (yrd.f.); bagsi carlig --bay hoca söyledi, öğretmen dedi;  bodulg-a --hu zihni karışmış, dalgın ve düşünceli olmak; carlig --hu emir vermek; demek, söylemek (saygı sözü); l) eçe'den sonra gelen bolhu, ‘yüzünden, dolayı, sebebiyle’ anlamını taşır tursilg-a ügey eçe --cu, teymü bolba tecrübesizlikten dolayı böyle oldu’; bolay, boluy ‘olmaktan yrd.f. -dır’; tere sayn -- bu  iyidir, güzeldir’; bolbaçu ‘rağmen, her ne kadar, ise de, olsa bile; nasıl olursa olsun; yanbar -- nasıl olursa olsun, ne olsa, rağmen;  kedüy-ber eymü -- her ne kadar öyleyse de; bununla beraber, yine de, hâlâ, henüz; olabildiğince;  ken -- her kim, kim olursa olsun’; bolbasu, bol, bolbal  ‘a) eğer, ise; eğer mümkünse; -- iretügey! mümkünse, gel!; b) özneyi belirtme görevini görür;  -e kalırsa, göre; hakkında, -e sorarsanız; bi -- bana kalırsa, bana sorarsan; bana göre; tere -- sayn kümün o ise, iyi bir kimsedir’; bolbasu ‘olgun, olgunlaşmış, tekamül etmiş, gelişmiş, kültürlü, medenî, uygar, terbiye edilmiş, eğitimli; deneyimli, hazırlanmış, pişmiş’; bolbasura- ‘olmak, olgunlaşmak, kemale ermek; bilgi veya tecrübe kazanmak; terbiye edilmiş olmak; gelişmek, inkişaf etmek; bir hastalığa karşı bağışıklık kazanmak; hazırlanmış veya işlenmiş olmak; pişmek, pişirilmiş olmak’; bolbasuragul- ‘oldurmak, olgunlaştırmak, olgunlaşmasına yol açmak, olgunlaştırmak, kemale erdirmek; imal etmek, işlemek, süreçten geçirmek; geliştirmek, tekamül ettirmek; çalıştırmak, idman yaptırmak; yetiştirmek, terbiye etmek, eğitmek, uygarlaştırmak; tatbik etmek, uygulamak, yaptırmak; bir hastalığa karşı bağışıklık kazandırmak’; bolbasural ‘olgunlaşma, olgunluk hali; eğitim, talim, terbiye, gelişme; uygulama’;

bolbasuraltay, bolbasuraltu ‘olgun, ergin, eğitilmiş aydınlatılmış, kültürlü, medenî, uygar’; bolbasurangguy ‘tecrübeli, uzman, terbiye edilmiş, nitelikli, ehliyetli; eğitilmiş, medenî, uygar, kültürlü, olgunlaşmış; olgun, kamil’; bolbay: bolba+uu; ‘-mi, -mu, -miydi, -muydu? (umut, beklenti veya merak ifade eder); teymü --? öyle tahmin ediyorum, sanırım öyle, galiba; öyle mi?; hayralahu -- ? bahşeder misiniz bağışlar mısınız, lutfeder misiniz?’;  bolburi ‘olgunlaşma, olgunluk hali, kemal, olgunluk; mükemmellik; üretim, ürün; mahsul; sonuç, netice, akıbet; imkan, olanak’; bolburhay ‘dolgun, tombul; -- bey-e dolgun, tombul beden’; boldug ‘düz olmayış, pürüzlülük; tümsek, tepecik, yığın’; bolga- ‘oldurmak, olmasına yol açmak; yapmak; olarak almak, saymak, farz etmek; olgunlaşmaya bırakmak, olgunlaştırmak; sindirmek, hazmetmek; pişirmek, fırında pişirmek, kızartmak; düşünmek, saymak, farzetmek’;

bolgaga- ‘dikkatlice gözden geçirmek, iyice incelemek’; bolgan  ‘her bir, her; edür -- her gün, günlük; kümün – herkes’; bolgu- ‘oldurmak, olgunlaştırmak, olgunlaşmağa veya olgunlaşmış olmağa yol açmak; iyice olana kadar pişirmek; şifa vermek, çare bulmak, tedavi etmek, gereğini yapmak; temizlemek, paklamak, saflaştırmak; sakınmak, kaçınmak’; bolguga- ‘dikkatli, ihtiyatlı ve tedbirli olmak; gözünü açmak, sakınmak, dikkatli davranmak, dikkatle hareket etmek; tenezzül etmek; hasta birini ziyaret etmek veya halini hatırını sormak’; bolgumal ‘pişirilmiş; konserve edilmiş, temizlenmiş, rafine edilmiş, saf, vb’; bolgumci, bolgugamci, bolgumcilal ‘dikkat, özen, dikkatlilik, önem; önceden alınan tedbir, basiret’; bolgumcila- ‘tedbir almak, ihtiyatlı olmak, dikkatli olmak veya dikkatlice düşünmek’; bolgumcilaltay, bolgumcilaltu ‘dikkatli, ihtiyatlı, tedbirli, tetikte, uyanık, gözü açık’; bolgumcitay, bolgumcitu ‘dikkatli, tedbirli, ihtiyatlı; uyanık, açık göz; --ber ihtiyatla, dikkatle, dikkatlice’; boli- ‘durdurmak, bitirmek, bir şey yapmayı durdurmak, kesmek’;

boligul- ‘durdurtmak, bir şey yapmayı durdurmaya sebep olmak, bir şey yapmayı durdurtmak, kestirmek’; bolki ‘aptal, budala, beceriksiz, marifetsiz; yavaş, ağır; parlatılmamış, terbiye edilmemiş; aciz, sakar; resmi yazışmalarda, kendi kendine atfen yazar tarafından kullanılan alçak gönüllülük ibaresi ‘aciz kulunuz…’; bolkira- ‘aptal olmak, aptallaşmak; vb’; boltari- ‘sıvışmak, kaytarmak, gizlenmek’; boltugay  ‘bırak olsun, olsun, var olsun;  -- boltugay! yeter artık!’; boluça ‘olgunluk, olgunluk hali, kemal’; boluçatay ‘olmuş, olgun, ergin; yeterli, yeterince’; bolud1, bolad ‘çelik’; bolugad, bolud2  ‘olan, olmuş olan; daha çok ‘ve’ bağlama edatı ve ‘sonra’ anlamlı son çekim edatı olarak kullanılır’; bolugucay, bolgucin ‘ya olursa, ola ki..., korkarım ki… veya endişeliyim ki…’; bolulça-  ‘ortaklaşmak, ortak olmak, ortak hale gelmek, uyuşmak, uymak, bir olmak; mümkün olmak, olabilir olmak’; bolulçag-a ‘imkan, olanak, şans, fırsat, elverişli durum’; bolulçagatay ‘imkan, şans veya fırsat sahibi olmak’; bolulg-a ‘bağışıklık, bir hastalığa karşı bağışıklık’; bolultay ‘mümkün, muhtemel, olası; galiba, muhtemelen, belki de, anlaşılan, açıkça; olabilir; olumlu, olacak gibi’; bolumar(-a) ‘olabilir, olası, mümkün, uygun; mümkün gibi, ihtimal dahilinde, mümkün olabilir, olmalı, gibi’;

bolumci ‘imkan, olanak; ihtiyat, dikkatlilik, uyanıklılık’; bolumcitay ‘imkanı, olanağı olan, olabilir, mümkün; olumlu, temiz, iyi, sağlam’; bolun  ‘oluyor olma, olup, olarak; daha çok ‘ve’ bağlama edatı olarak kullanılır’; bolur ‘kristal, kaya kristali’; bolusi; -- ügey ‘imkansız, yapılamaz, başarılamaz’; 

bolhuyça ‘uygun, elverişli, uyan, yakışır; mümkün olduğunca, oldukça’; bolcal, bolcur ‘olması gereken zaman, tam zamanında’; bolcimar, bolcimur ‘şaka, eğlence, cümbüş’; bolcu-, bolca- ‘üzerinde anlaşmak, fikir birliğine varmak; atamak, tayin etmek; önceden kararlaştırmak; önceden düzenlemek; önceden görmek, tahmin etmek, önceden bilmek, kestirmek’; bolcug-a(n), bolcag-a, bolcar, bolcig-a, bolciy-a ‘kararlaştırma, taahhüt, kontrat, sözleşme, mukavele, tayin edilmiş zaman, süre; randevu; -- biçig kontrat, sözleşme’; bolcugala- ‘kararlaştırmak, belirlemek, gün ve zaman tayin etmek; randevulaşmak; anlaşmak, mutabık kalmak; sözleşme yapmak, uzlaşmak, anlaşmak’; bolcugatay, bolcugatu ‘kararlaştırılmış, üzerinde anlaşma sağlanmış, fikir birliğine varılmış, anlaşılmış, belirlenmiş; önceden kararlaştırılmış; kesin bir zaman ya da tarihle sınırlandırılmış’;  bolcugul- ‘oldurmak’; bolcul ‘anlaşma; oluş, durum; şart’; bolcusi; --ügey ‘belirsiz(ce), belirsiz (şekilde), muhtemel, belki, olabilir; umulmadık, beklenmedik; önceden düzenlenmemiş’ (Lessing).

*bayram sözü başka dillere verilmiştir: Çin. bàilánjié ‘bayram, islamda dinî bayram’ (HWC 34; Alim.); Far. bayram ‘bayram’; bayram-küni, id-küni ‘bayram günü’ (TMEN 823, 2058; Erş. 54, 72); Ar.  ‘bayram’;  ‘bayram alayı’; ,  ‘bayram arifesi’ (ŞY 136; TMEN 823; Ayt. 43); Rus. bayrám ‘bayram, Müslümanın kutsal günü’ (Fas. I, 108; II, 423; IV, 160; Şip. 49; TMEN 823; SİS 69; Dev. 66); Erm. baryam ‘bayram’ (Aç. 288); Mac. bajrám, bajrán, barjám ‘bayram’ (TMEN 823; Kak. 62); Rom. bairam, baraiam ‘şenlik, bayram, şölen, yaş günü veya yıl dönümü kutlaması’; bairamlîc ‘bayramlık’ (Şay. III, 9; Lok. 183; TMEN 823; Kak. 62; Rol. 75); Bul. bayrám ‘bayram, kutsal gün; şölen, eğlence’ (Mik. 18, TMEN 823; Kak. 62; Gran. 37, 138; Gab. 76; Alf. 20); Srp. bájram, bárjam ‘bayram’; bajrámluk ‘bayram günü verilen hediye’; bájram mubáreć ólsun, bájram mubárek ōlā! ‘iyi bayramlar!’; bájram-námāz ‘bayram namazı’;

bájramovati ‘bayramlaşmak’ (Mik. 18; TMEN 823; Kak. 62; Škal. 114); İt. bailamma, bairám, bilimme ‘gürültü patırtı, şamata’ (Dur. 264); Arn. bajram, barjam, baram ‘bayram şöleni’; bajramllëk ‘bayram gününe ait, bayramlık’ (Mik. 18; TMEN 823; Kak. 62; Bor. 20); Yun. bairámi, payrámin ‘bayram’; payrantásoras ‘bayramdan sonra, bayram sonrası’ (Mik. 18; Kuk. 62; TMEN 823; Kak. 62; Geor. 141, 143; Gia. 110); Alm. Bairam, Beiram ‘islam dininde iki büyük dinî bayramın adı; şeker ve kurban bayramı’ (Wah. 269; Sül. 100); Fr. beiram, bairam ‘Müslümanlarda törensel bayram; ramazan ayının ilk günü ve devamındaki üç gün ile bundan 70 gün sonra bilinen dört gün’ (Lit. I, 832); İng. bairam ‘Müslüman din töreni, bayram’ (Web. 112; Gat.88). krş. baymak, bolmak, olmak, bayan, bayındır, bayar, bayılmak vb.

İlgili yazılar aşağıdadır.

Yorumlar (0)