Türkçenin Kısa Geçmişi

Türkçenin Kısa Geçmişi


Türkçe, Altay Dil Ailesinin en gelişmiş dillerinden biridir. Dilbilimci Prof. Dr. Osman Nedim Tuna'nın ABD'de yaptığı bilimsel bir çalışmaya göre, Türkçe en az 9 bin yaşındadır. Bu nitelikle, yeryüzündeki yaşayan en eski dillerden biridir. Yine Prof. Dr. Osman Nedim Tuna'nın ABD'de verdiği doktora tezinde Türkçenin, en eski yazı dili olan Sümer dili (MÖ 4. bin) ile aynı zamanda var olduğu, Sümerce ile Türkçe arasında etkileşim olduğu belirlenmiştir.

Servet Somuncuoğlu'nun belirlemelerine göre, yazı öncesi kaya resimleri ile Orta Asya'da atalarımız kendilerine ait bir yazı geliştirmişlerdir. Kaya resimlerinden, bizim sonradan Orhun/Göktürk Yazısı olarak adlandırdığımız yazının ilk oluşum aşamaları belirlenebilmiştir. Türkçenin bilinen ilk düzenli yazılı belgeleri ise (her ne kadar yanlış olarak Orhun Yazıtlarının ilk yazılı belge olduğu sanılsa da) Esik Kurganı'nda bulunan, MÖ 5. yy'a tarihlendirilen yazılardır. MS 7. yy.da yazılan Orhun Yazıtları, Türkçenin edebi olarak gelişmiş, bağımsız bir dil olduğunu göstermiştir. Orhun Yazısı, MS 9. yy'da Uygurlarca da kullanılmıştır. Bilinen tarihte 14 yy. boyunca kullanılan, kendi buluşumuz olan düzenli yazımızdır.

Uygur Döneminde Türkçenin ilk şairi Arpın Çor Tigin yaşamıştır. Şiirinin konusu aşktır. O dönemde, Türkçenin yazınsal gücünün yüksekliğini göstermektedir. Uygurlar, daha sonra Soğdak yazısını alıp kullanmışlar. Karahanlılarla birlikte Türkçenin Doğu kolunu oluşturmuşlardır. Bu sırada batıya göç eden ve Selçukluları kuran Oğuz Türkleri ise Batı Türkçesini oluşturmuşlardır. Türkçe böylece iki büyük kola ayrılmıştır.

Türkler, İslamiyet ile tanıştıktan sonra 10. yy.dan sonra Arap yazısını da Türkçe yazarken kullanmaya başlamışlardır. Araplara Türkçe öğretmek ve Türkçenin Arapçadan aşağı bir dil olmadığını kanıtlamak amacıyla Kaşgarlı Mahmut, 1072'de Türkçenin ilk sözlüğünü yazmıştır. (DLT). Türkler, İslam'ı daha çok Farslar aracılığı ile öğrendikleri için, dilimize Farsça ve Kuran Arapça olduğu için de bol bol Arapça sözcük girmiştir. Bu süreçte, aydınlar arasında ulusal ölçümüz olan hece ölçüsünü bırakma ve Aruz ölçüsüne geçme yaygınlaşmıştır. Aydınlar, yazılarında Türkçeyi tercih etmemişler, çoğunlukla Arapça ve Farsça yapıtlar vermişlerdir. Bu da Türkçenin yalnızca konuşma dili olarak kalmasına neden olmuştur. Ancak halkın dili daha duru ve şiiri ise hece ölçüsü ağırlıklı sürmüştür. Ancak az da olsa Yunus Emre gibi Türkçeyi yazı diline taşıyan aydınlarımız da vardır. Bu sırada 13. yy.da dildeki bu yozlaşmaya karşı tepki niteliğinde Karamanoğlu Mehmet Bey'in ünlü Türkçe bildirgesi önemlidir.

Osmanlı'nın son dönemlerine gelene dek, yazı dilinde Türkçe içindeki yabancı sözcüklerin oranı giderek artmış ve %70'i geçmiş idi (Kamus-i Türki, Lugat-i Osmani gibi yapıtlardan). Osmanlı'nın son dönemlerinde Şemsettin Sami önderliğinde halkın diline dönüş akımları başlamıştır. Ancak bu sırada batılılaşmanın etkisiyle, Tanzimat sonrası dilimize Fransızca da girmeye başlamıştır. Yazılı dil olarak Türkçe, hem sözvarlığı hem de dilbilgisi kuralları açısından halkın dilinden iyice uzaklaşmıştı. Cumhuriyetin kurulmasıyla, Dil Devrimi gerçekleşmiş ve dilimizdeki yabancı sözcük oranı %14'e kadar indirilmiştir, dilbilgisinde diğer dillerin etkisi ortadan kaldırılmıştır ve yazı dili halkın diline yaklaştırılmıştır.

Diğer yandan, yüzyıllar boyu yabancı dillerin az çok etkisinde kalmış olan Orta Asya Türkçesi, 19. yy.dan sonra Rus, Çin ve İran işgali altında konuşulması bile yasaklandığı dönemler yaşamıştır. Bu dönemde Orta Asya'da konuşulan Türkçeye bolca yabancı sözcük girmiştir. 1991'de birçoğu bağımsızlığını kazanan Türk yurtlarında, dil devrimi hiç gerçeklememiştir. Bu yüzden, hala Arapça, Farsça, Rusça, vb. gibi dillerin yoğun etkisindedir.

Günümüzde Türkçe, 300 milyona yakın kişi tarafından, çok geniş bir coğrafyada çeşitli lehçelerle konuşulmaktadır. Tüm lehçeleri ile birlikte, yeryüzünde en çok konuşucusu olan 5. dildir.

Yorumlar (0)