TÜRKÇENİN YAPISI, TÜRETME GÜCÜ-Prof. Dr. Doğan Aksan
TÜRKÇENİN YAPISI, TÜRETME GÜCÜ

Prof. Dr. Doğan Aksan

Yeryüzünde insanoğlu konuşmaya, sözle anlaşmaya başladığından beri sürekli olarak yeni sözcüklere gereksinme duymuştur. Uygarlık gelişip kültür alışverişleri arttıkça yeni ve yabancı kavramlara karşılık bulmak gerekmiş, yeni dinler, yeni kültürler de yeni terimler, kavramlar getirmiştir. Bugün şöyle diyebiliriz: Her dil sürekli olarak yeni sözcükler yapmak zorundadır. Bu yola gitmezse, başka dillerden alacaktır. Bilimde, teknikte ve öteki alanlardaki gelişmeler her gün yeni kavramları doğurduğu için her dilde bunlarla ilgili yeni terimler belirmektedir.

Dilcilikte türetme dediğimiz şey, en yalın biçimiyle "dilin bir öğesinden çeşitli ekler ya da büküm biçimleriyle yeni sözcükler üreterek değişik kavramların anlatımını sağlamak" olarak tanımlanabilir. Dildeki sözcükler böylece yenilerini doğurur ya da başkalarıyla biraraya gelerek bileşik sözcük olup çıkar.

Bağlantılı diller (ya da bitişken, eklemeli diller) dediğimiz dil tipinde (2) çeşitli biçimbirimler (kök ve ekler) gerek çekim, gerekse sözcük yapımı sırasında birbirine sıkıca bağlanarak ek yerleri belli olmayan yeni sözcükler oluşturur. Türkçe, bu dillerin tipik ve güçlü bir örneğidir. Aşağıdaki örneklerde, önce eylem kökleri, sonra da ad köklerinin çok değişik görevler yüklenen ve birbirine sımsıkı bağlanan çeşitli biçimbirimlerle birlikte, nasıl, değişik kavramların anlatımını sağladığı görülmektedir: (3)


dön-dür-ül-e-me-dik-çe
koru-n-a-ma-ma-sı-ndan-dır
kuru-t-tur-ul-duk-tan
yabancı sözcükle:
hesap-laş-a-ma-ma-sı-yla...


Eylem çekimlerinde de başka başka kiplerin ve zamanların anlatımında çeşitli görevler gören soneklerin art arda gelerek sıkıca kaynaştığına tanık olunur. Böylece, Almanca gibi bükümlü bir dile eksiksiz çevrilmesi gerektiğinde, Türkçe yazmışmışım gibi, tek bir sözcük durumundaki bir çekimli eylem ich soll, wie es heisst, geschrieben haben biçiminde, birbirinden ayrı altı öğeyle aktarılabilir. Dinlemektesiniz sözcüğü Fransızcaya vous etes â l'ecoute biçiminde, birbirinden ayrı beş biçimbirimle çevrilebilir; söylemelisin çekimli eylemi de Farsçada ancak tura mi bâyed goft gibi dört biçimbirimle anlatılabilir.

Dilin bu değindiğimiz özelliği, ona, yeni kavramları yansıtan sözcüklerin türetilmesinde olağanüstü geniş yollar sağlar. Aşağıda bir tek sür (mek) kökünden türemiş olup bugünkü Türkiye Türkçesinde kullanılan sözcükler birarada gösterilmiştir:

1) sür-
sürü
sürgü sürgülü, sürgüsüz,
sürgüle-, sürgülen-,
sürgület-, sürgülettir-,
sürgüleme-, sürgüleyiş
sürgün    sürgünlük
sürme sürmeli, sürmesiz
sürmelik, sürmeci, sürmecilik,
sürmelemek, sürmedan
sürücü sürücülü, sürücüsüz,
sürücülük
sürek    sürekli, süreksiz
süreklilik, süreksizlik
sürüm    sürümlü,    sürümsüz
sürümsüzlük, sürüm sürüm
süre    süreli,    süresiz, süreğen,
süreğenleş-, süreölçer,
süreaşımı, süreyazar
sürerlik
süreç 2) sürdür-
sürdürme
sürdürüm
sürdürüş
sürdürt-
sürdürül-
sürdürülme
3) sürt-
sürtük    sürtüklük
sürtme
sürtüş- sürtüşme
sürtün- sürtünme,
sürtünüş,
sürtüştür- sürtüştürme
sürttür- sürttürme 4) sürü-
sürüme,
sürüyüş
sürüt-    sürütme

sürütül-
sürüttür-
sürüttürül-
5) sürül-    sürülme 9) sürç-    sürçme

sürçtür- sürçtürme
6) sürün-    sürünme,
sürünceme, sürüngen
süründür-süründürme

süründürül-süründürüldürülme

10) sürükle- sürükleme
sürükleyici


sürüklen- sürüklenme
sürüklet- sürükletme

sürükletil- sürükletilme
7) sürüş-
sürüştür- sürüştürme
sürül- sürülme


Burada sür- kökünün yalnız bugün Türkiye Türkçesinde yaşayan 100 kadar türevi gösterilmiş olup başka lehçe ve ağızlardaki türevlerine yer verilmemiştir. Daha eski dönemlerdeki sürçitmek 'sürçtürmek', sürçek 'gece toplantısı', sürkülemek 'kovalamak, sürmek', sürülgen 'her zaman, her yerden sürülen' gibi örnekleri ve bugün Anadolu ağızlarında görülen sürtünürce 'sürünme, emekleme çağındaki (çocuk)', sürecek 'okuma sırasında satırları izlemek için kullanılan mukavva ya da çubuk', 'kar süpürme aracı', (4) sürelge, süreke 'ekilen alan, tarla', süreğeç "harman toplamaya yarayan tahta araç' (5) gibi pek çok sözcüğü de katacak olursak bu sayı çok büyüyecektir.

Türkçenin ne denli doğurgan, ne denli güçlü bir türetme dili olduğunu gösterecek daha pek çok örnek vardır. Birkaçı üzerinde daha durmakla yetinelim:

1) gör-
görme görmegözesi
görür görmez, görmezlik
görüş
görmüş    görmüşlük, görmemiş, görmemişlik
göre    görece,    görecelik,
görececilik, göreli,
görelilik
görsel
görgü görgülü, görgülüce,
görgülülük, görgüsüzlük
görgüsüz, görgüsüzce
görüm görümce, görümcelik
görücü görücülük
görev görevcilik, görevsel, görevselcilik,
görevdeş, görevdeşlik, görevli, görevsiz,
görevlilik, görevsizlik
görevlendir- görevlendirme
görevlendiril- görevlendirilme
görenek,    görenekti, göreneksiz,
göreneksizlik, göreneksel
2) görün-    görüntü
görünüm
görünme
görünüş
görünür
görünmez
görüngü 3) görüş-
görüşül-
görüştür- görüştürme
görüştürül-görüştürülme
görüştürt-
görüşme
görüşmeci
5) gördür-
gördürt-    gördürtme
gördürme. 4) görül-
görülme
görülüş
görülmüş
görülmemiş


Bu örnekleri de kolaylıkla çoğaltabiliriz.

Türkçede türetmede görev alan öğelerin sayısı da çok yüksektir. Bugün yalnızca Türkiye Türkçesinde türetmeye yarayan biçimbirimlerin (gı, -ci, -lık, -sız... gibi) sayısının 100'ü geçtiği görülmüştür; ki, her ne kadar karşılaştırmalı bir sayım yapılmamışsa da bu sayıyı başka bir dilde bulmanın kolay olmayacağını sanıyoruz. (6) Bu birimlerin her birinin birden çok görevi yüklendiği de göz önünde tutulursa Türkçenin anlatım gücü üzerinde, aydınlatıcı bir gerçek ortaya çıkar.

Burada, türetmede görev alan ve genellikle "meslek eki" olarak adlandırılan bir biçimbirimin (-Cİ) Türkiye Türkçesinde yerli ve yabancı adlardan ne denli çok sözcük türettiğini, bunların anlam açısından birbirinden nasıl değişik olduğunu, görev ve kavram ayrımlarını nasıl yansıttığını göstermek istiyoruz:

A1)
Meslek gösterme A2)
Mesleği üretme, satma ya da her ikisi olan kişi A3)
Mesleği bir araç-gerece ya da yere bağlı olan kişi
hukukçu
fizikçi
ruhbilimci
denizci
havacı
maliyeci
nakliyeci
kadın-doğumcu
bevliyeci
dişçi
futbolcu
basketbolcu
güreşçi
dokumacı
kalaycı
aşçı
atçı
arıcı
sunucu
.
.
. tatlıcı
şekerci
sütçü
turşucu
çaycı
takunyacı
havlucu
bakırcı
balıkçı
kurukahveci
sucu
simitçi
kürkçü
mermerci
taşçı
.
. makasçı
dümenci
iğneci
tornacı
frezeci
topçu
bisikletçi
pazarcı
kapıcı
odacı
kaloriferci
fırıncı
kahveci
.
.
.



A4)
Mesleği yerine getirmede özelliği olan kişi B1)
Bir davranışı, tutumu, huyu ağır basan kişi
gezginci
gezici
gündüzcü
gececi
nöbetçi
gözcü
programcı
planlamacı
teşkilatçı
uygulamacı
öncü
artçı
toptancı
perakendeci
.
.
. inatçı
kuşkucu
kışkırtıcı
gösterişçi
mızıkçı
kinci
çıkarcı
maceracı
yalancı
bozguncu
uykucu
savaşçı
dalgacı
dalavereci
.
.
.



B2)
Bir işi gerçekleştiren kişi B3)
Bir kurama, bir kimseye bağlı olan kişi
yolcu
kampçı
haberci
müjdeci
satıcı
alıcı
şikâyetçi
davacı
aracı
.
.
. Atatürkçü
Türkçü
Kantçı
gerici
ilerici
.
.
.
C)
Araç-gereç, madde adı
alıcı
verici
püskürtücü
susturucu
ateşleyici
çekici
uyuşturucu
.

Türkçenin çok işlek eklerinden olan (-lik) ekinin incelenmesinde de bu biçimbirimin başlıca dört öbekte toplanabilecek olan çeşitli anlam ve görevler yüklendiğine tanık oluruz:

1) Bir ada eklenerek bu ad aracıyla anlatılan nesnenin bulunduğu, kullanıldığı yeri belirten adların yapımı: Kömürlük, odunluk, çimenlik, çamlık, ayakkabılık, kitaplık...
2) Organ adlarından, onlarla ilgili bir aracı gösteren araç adlarının yapımı: Kolluk, başlık, gözlük, kulaklık, ayaklık...
3) Soyut kavramları yansıtan adların yapımı: Güzellik, çirkinlik, doğruluk, çocukluk, babalık, benlik, çokluk, içtenlik...
4) Adlardan sıfatların yapımı: Saniyelik, dakikalık, saatlik, günlük, aylık, yıllık, yüzyıllık, yemeklik, kıymalık, sofralık, bayramlık, kışlık...

Bu örnekleri de rahatlıkla çoğaltabiliriz. Öte yandan bu türetme birimlerinin kullanım alanlarının genişletilmesi ve bunlarla yeni türetmelere gidilmesi de dilin anlatım gücünü artıran etkenlerden biri olmuştur. Örneğin, eylem köklerinden ad yapan ve eskiden yalnızca süpürge, kavurga, yonga gibi pek az örnekte karşımıza çıkan (-gE) sonekine işlerlik kazandırılınca Türkçeye duyarga, gösterge, değiştirge, dizge, sömürge, yönerge, yörünge gibi birçok sözcük katılmış, bunlar kullanılır olmuştur. Aynı biçimde, (-EnEk) ekiyle yetenek, tutanak, ödenek, seçenek gibi, kullanım alanları çok geniş olan kavramlar (sırasıyla, kabiliyet, mazbata, tahsisat, alternatifi karşılamak üzere) dile yerleşmiştir.

Çeşitli soneklerle türetilen dilekçe, eğitmen, izleyici, kalıtım, olumlu, olumsuz... gibi yüzlerce sözcük de bunlara katılabilir. Eski Türkçe döneminden başlayarak çok uzun süre kullanılmış olan kut sözcüğü sonradan unutulmuş, bunun yerine talih, şans, saadet, baht gibi yabancı sözcükler yerleşmişken dilin bu öğesi canlandırıldıktan sonra bununla türetilmiş kutlamak, kutlama, kutlu, kutsal, kutsallık, kutsallaşmak gibi öğeler dile yerleşebilmiştir. Olmak kökünden, daha önceleri (XIII.-XIV. yüzyıllar) kullanılan olası unutulmuşken bugün olasılık, olanak, olanaksız, olanaksızlık, olay, olgu, olumlu, olumsuz, olabilirlik gibi pek çok öğe kullanılmaktadır.

Gerek dildeki sözcüklerin terime dönüştürülmesi, gerekse lehçe ve ağızlardaki öğelerin terimleştirilmesi, dilin sözvarlığını zenginleştirmede çok önemli bir yol olmuştur. Birkaç örnek üzerinde duralım:

XVII. yüzyılda Türkçede 'gölge' anlamında kullanılan dulda sözcüğünü (7) ve bunun türevi olan duldalanmak 'sığınmak, siper almak' eylemini görüyoruz; dalda biçimine de XVI.-XVII. yüzyılda rastlanıyor. (8) Bugün Anadolu ağızlarında da rüzgâra, yağmura ya da güneşe karşı korunmalı durumda olan yere dulda denmektedir. Aynı sözcüğün dalda biçimi bulunduğu gibi daldalamak, dalda etmek, daldalanmak, daldalık; duldalanmak, duldalık gibi türevlerine de rastlanmaktadır. (9) Eskiden rüzgâra maruz olmayan taraf biçiminde ya da Fransızca, İngilizce ya da Almancalarıyla -cöte sous le uent; Leeward, Lee-side; Lee-seite- kullanılan bu terim, Türkçeye önem veren coğrafyacılarca benimsenip terimleştirilmiştir. (10) Aynı biçimde, inhidam karşılığında çökme ve çöküntü önerilmiş, çöküntü alanı, bölgesi, depremi, dolini, gölü, hendeği, vadisi, kıyısı gibi tamlamalar da kullanılır olmuştur. (11) Bu tutumun önemli bir sonucu, sâha-yı münhedime ya da hufre-i inhidamiye gibi yabancı ve anlaşılması, öğrenilmesi güç terimler yerine, sırasıyla çöküntü alanı, çöküntü hedeği gibi aydınlık, anlaşılır karşılıkların yerleşmesidir. Fransızca kökenli fay (faille) yerine, yine coğrafyada kırılma önerilmiş, kırılma çizgisi, çöküntüsü, dağları, yüzeyi gibi tamlamalar da kullanılır olmuştur.

Türkçede birtakım ses olaylarının ve kullanım sıklığının etkisiyle kimi sözcüklerin tıpkı bağlantılı dillerde, değişik biçimbirimlerin birbirleriyle kaynaşmalarında olduğu gibi tek bir sözcük durumuna geldikleri görülür. Örneğin ne + için —> niçin, ne + asıl —> nasıl, ne + asıl + ise -> nasılsa, o + ise —> oysa, o + ile —> öyle, o + ile + ise —> öyleyse, bu + ile + ise —> böyleyse olup çıkmış; güllü + aş güllaç'a, sütlü + aş sütlaç'a, kahve + altı kahvaltıya dönüşmüştür. Aynı biçimde pazar + ertesi -> pazartesi, cuma + ertesi —> cumartesi, hanım + nine -> haminne sözcüklerini oluşturmuştur.

Ses olaylarının ağır bastığı ve seyrek olan bu birleştirmelerin yanı sıra, önemli bir türetme yolu sayabileceğimiz sözcük birleştirme, dile yeni kavramlar kazandırmaya ve yabancı kavramların aktarılmasına yarayan bir anlatım biçimidir. Her dilde görülen bu tutum, yukarıda değindiğimiz -Türkçe gibi- bağlantılı dillerde, özellikle kaynaştıran dillerde ve aynı tipte olmayan kimi dillerde kendini belli eder. Almancada, öteki Hint-Avrupa dillerinden farklı olarak birleşik sözcüklere sık rastlanır.

Türkçenin daha, en eski döneminde, Köktürkçede subaşı (sonradan subaşı), anteg, andag 'onun gibi' gibi sözcüklerde, Kültigin, İlbilge, İltiriş gibi özel adlarda birleşik sözcüklere rastlanmaktaydı. Bugünkü Türkiye Türkçesinde de değişik türleriyle bu öğelerin oldukça önemli bir yer tuttuğu görülür. Her öğesi kendi anlamında kullanılarak biraraya gelen ağaçkakan, onbaşı, yüzbaşı, binbaşı, milletvekili, başbakan, ateşkes, dalgakıran gibi örneklerin yanında, bir öğesi kendi anlamında olan bitpazarı, karayel, dilbahğı gibi sözcükler ve kendisini oluşturan öğelerin anlamlarının dışında, yeni bir kavramı yansıtan demirbaş, hanımeli, kırkbayır, karafatma, çobanaldatan, sıçankuyruğu (bir âlet), kirlihanım (bir peynir türü), kuşbaşı, karyağdı, sinekkaydı, yanardöner gibi sözcükler bu arada sayılabilir.

Dildeki sözcük birleştirme eğilimi özellikle yeni, yabancı kavramları, çeşitli bilim, sanat, teknik alanlarının terimlerini karşılamak üzere elverişli bir anlatım yolu oluşturur. Son elli yılda, bir yandan Osmanlıca terimlerin Türkçeleştirilmesi, bir yandan da yeni tanınan, yeni beliren yabancı kavramların karşılanması amacıyla bu yoldan dilimiz binlerce öğe kazanmış bulunmaktadır ki, bunların bir bölümünü vermekle yetiniyoruz: atardamar, toplardamar, içbükey, dışbükey, eşkenar, ikizkenar, ısıölçer, dilbilim, ruhbilim, sıkıyönetim, eşzamanlı, artzamanlı, varoluşçuluk, varsayım, bilgisayar, tamgün, yarıyıl, tıpkıbasım, dışalım, dışsatım, olağanüstü, gerçeküstü... gibi.




Dipnotlar:
2) Fr. les Langues agglutinantes. ing. agglutinative languages.
3) Kaynaştıran diller adını alan dillerde, özellikle Amerikan yerli dillerinde görülen bir özellik ise bunun daha ileri, daha değişik bir türüdür; bu dillerde bütün bir tümce tek bir sözcük durumunu alabilir.
4) Başka anlamları da vardır; bkz. Derleme Sözlüğü.
5) Bkz. Derleme Sözlüğü.
6) Verdiğimiz sayı, üniversitedeki derslerimizde yüksek lisans öğrencilerimizle yaptığımız bir araştırmada ortaya çıktı.
7) Bkz. Tarama Sözlüğü IV.
Bkz. aynı yer.
9) Derleme Sözlüğü I. Osman Nedim Tuna, dulda sözcüğünü Moğolcadan gelme olarak gösteriyor (Osmanlıcada Moğolca kelimeler: Türkiyat Mecmuası XVIII [1973-75], 281-313). Biz, daha XVI. yüzyılda yerleşik olduğu görülen bu öğeyi -dildeki türevlerini de göz önünde tutarak- Türkçe sayıyoruz.
10) Bkz. Reşat izbırak, Coğrafya Terimleri Sözlüğü, Ankara, 1976, dulda maddesi.
11) Bkz. aynı yer.

Doğan Aksan

Yorumlar (0)