Türkiye'deki Türkbilimi çalışmalarında eleştiri ya da tabulardan kurtulmak

Türkiye'deki Türkbilimi çalışmalarında eleştiri ya da tabulardan kurtulmak

Recai Ünal

Türkiye'deki Türkbilimi çalışmalarında, özellikle Türkbilimsel (Türkolojik) dilbilimi, betikbilimi (filoloji), yazınbilimi (edebiyatbilimi, Literaturwissenschaft, science de littérature, science of literature) çalışmalarında eleştiri konuları son dönemde yeniden ve daha çok gündeme gelmeye başladı (yeni çıkan bir kitap: Talat Tekin ve Türkoloji, Emine Yılmaz - Nurettin Demir - İsa Sarı; ayrıca Nurettin Demir'in başlığını belirtmediği, giriş bölümünü verdiği yeni bir yazısı).

Bence bu çok iyi, çok güzel bir gelişme. Öyleyse ilkin Türkiye'deki Türkbilimi çalışmalarında, özellikle de  Türkbilimsel dilbilimi, betikbilimi, yazınbilimi çalışmalarında "tabu" niteliğindeki bilimcilerle onların kimi anlayışlarından başlayalım.

Bakınız, açıkça belirtiyorum: Türkiye'deki Türkbilimsel dilbilimi, betikbilimi çalışmalarında Muharrem Ergin ve Reşit Rahmetî Arat birer tabudur. Diyesim, bu bilimcilerin bir tür dokunulmazlığı vardır. Bu bağlamda sözgelimi; Muharrem Ergin'in bugün dille, Türkçe'yle ilgili kimi  kitaplarda özül (temel, esas) alınarak kullanılabilen, akıllara zarar ve çağdışı bir dil tanımı hâlâ kendisine yer bulabilmektedir: 

"Dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabiî bir vasıta, kendisine mahsus kanunları olan ve ancak bu kanunlar çerçevesinde gelişen canlı bir varlık, temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış bir gizli antlaşmalar sistemi,  seslerden örülmüş içtimaî bir müessesedir" (Ergin, 1984: 3) ve ayrıca aynı bilimcinin bu tanımının; dili "...insanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabiî bir vasıta; kendi kanunları içinde yaşayan ve gelişen canlı bir varlık; milleti birleştiren, koruyan ve onun ortak malı olan sosyal bir müessese; seslerden örülmüş muazzam bir yapı; temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış bir gizli antlaşmalar sistemi" olarak tanımladığı bir değişkesi de vardır (Ergin, 1999: 3-5).

İmdi; bu dil tanımı çağcıl (modern) dilbiliminin bulgularına ve ölçütlerine göre çağdışıdır, en önemlisi; doğru değildir. Neden? Çünkü tanımda geçen, dilin nitelikleri olarak belirtilen, 19. yüzyılın târihî-karşılaştırmalı dilbiliminin bugün artık bırakılmış ve yanlış olarak değerlendirilen "tabiî bir vasıta" ('doğal bir araç'), "yaşayan ve gelişen canlı bir varlık" anlayışları (dirimselcilik: biyolojizm kaynaklı anlayışlar) çağcıl dilbilimince, eğer bunlar birer eğretileme ya da metafor değilse, benimsenip onaylanmamaktadır (kaldı ki öte yandan bilimsel olması beklenen bir tanımda eğretilemenin, metaforun varlığı da ayrıca tartışmalıdır).

Çağcıl dilbiliminin bulgularına göre dil doğal bir araç ("tabiî bir vasıta") değil, kişioğlunun yaptığı yapay bir araçtır; kendiliğinden "yaşayan (...) canlı bir varlık" değildir, ancak kişioğlunun kullanımıyla -eğretilemeli, metaforik olarak- "canlılık kazanan" bir varlıktır. Ayrıca "temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış bir gizli antlaşmalar sistemi" anlatımı tanıma anlam bakımından fazlasıyla bir gizem ve belirsizlik kattığından açık seçiklik, saydamlık ölçütleri bakımından uygun değildir. Bunlar yanında tanımda yer alan "sosyal / içtimaî müessese" ('toplumsal kurum') anlatımına denecek olumsuz hiç bir söz yokken "seslerden örülmüş muazzam bir yapı" anlatımı yanlış sayılmasa da eksiktir:

Keşke "nedensiz-uzlaşımsal sesli göstergeler dizgesi" ("keyfî-konvansiyonel sesli işaretler sistemi") denebilseydi. Bundan başka Muharrem Ergin'in Türkiye Türkçesi'ndeki türetim (yapım) ardıllarını (eklerini) "işlektir" - "işlek değildir" biçiminde bölütlemesi (kategorize etmesi) de bir başarı sayılmamalıdır, ki zaten bunu da adı geçen bilimci kendisinin ve yandaşlarının özleştirme karşıtlığına bilimsel dayanak oluşturmak üzere yapmıştır.

Ergin'le, onun dile, Türkçe'ye ilişkin yazdığı yapıtlarla ilgili bir başka konu; bilimsel çalışmalarda bu yapıtların kaynak olarak yer alıp almaması, kaynaklar bilgisinde bulunup bulunmaması konusudur. Saygıdeğer, sevgideğer bilimkişisi hanımlar, beyler, Ergin; bilimsel olarak çalışılan alanda, konuda bilgi veriyorsa, doğallıkla o bilgi verdiği yapıt bilimsel çalışmada yararlanılan kaynak olmak üzere kaynaklar bilgisinde yer alır, ancak öyle bir bilgi vermiyorsa, o yapıt yararlanılmamış bir kaynak olduğundan kaynaklar bilgisinde kendisine yer bulamaz; yeterli ya da belli bir ölçüde bilgi veren başka bir kaynağa kaynaklar bilgisinde yer verilebilir.

İmdi bir bilimsel çalışmada (bildiride, makalede, kitapta,...v.b.), efendim, Ergin çalışmanın kaynaklar bilgisinde yoksa, ancak falanca varsa, o çalışmanın şu, şu ve o, bu  bilimsel ortamlara girmesine, oralarda sunulmasına, yayımlanmasına izin verilmez, demek, kimse kusura bakmasın, tabulaştırmadır, tabuculuktur.

Başka bir tabu ya da dokunulmaz Türkbilimsel betikbilimci (Türkolojik filolog) Reşit Rahmetî Arat'tır. Türk dil ve dilcekleri (diyalektleri, lehçeleri) bölümlemesinde fazla duygusal değerlendirmelerle yanlış ve  çok tartışmalı terimler ("şîve", "lehçe") kullanarak Türk dil ve dilcekleri bölümlemesi işini sıkıntılı bir duruma getirmiştir. Sözkonusu bölümlemede R. R. Arat ilkin; 'ağız' anlamında da kullanılabilen, ancak gerçekte özellikle 'bürünsel: prozodik ağırlıklı sesletim / söyleyiş özelliği, aksan ("accent")' anlamındaki "şîve" sözcüğünü alıp yanlış olmak üzere 'dilcek: diyalekt: lehçe' ya da 'akraba dil' anlamında kullanmıştır; kendisinden sonraki öğrencileri olan bilimciler de bu yanlışı sürdürmüş, yaygınlaştırmıştır.

Aynı bilimcinin ve öğrencisi olan bilimcilerin "lehçe" terimi konusundaki yanlışları ise Çuvaşça, Sakhaca (Yakutça) gibi târihî olarak karanlık dönemlerde Ana Türkçe'den kopmuş olan Türk dillerine bu terimi uygun bulup vermesidir. Bu edim ve tutum da çağcıl dilbilimine, onun bir dalı olan çağcıl dilcekbilimine (diyalektolojiye, lehçebilimine) uygun değildir, tam tersine aykırıdır. Ancak bu yanlışı şu gün olmuş, hâlâ savunmak kimse kusura bakmasın, ya durumun ayırdında olmamaktır, ya da R. R. Arat'ı apaçık tabulaştırmaktır;  tabuculuktur.

Belirteceklerim şimdilik buncadır. Zaten yazı da oldukça uzun oldu, bağışlayın.

Saygılarımla.

Yorumlar (0)