YABANCI DİLLE EĞİTİMDEN CAYMAK ZORUNDAYIZ! - Prof. Dr. Aydın KÖKSAL

Yabancı Dili İyi Öğretebilmek, Orta ve Yükseköğretimi Nitelikli Kılmak İçin


YABANCI DİLLE EĞİTİMDEN CAYMAK ZORUNDAYIZ!


Prof. Dr. Aydın KÖKSAL



Durum:
1. Çocuklarımıza ve gençlerimize okullarımızda iyi düzeyde en az bir yabancı dil öğretmek zorundayız.


2. Oysa, çağdaş öğretim yöntemlerini iyi uygulayamadığımızdan, bunu başaramadığımız gibi, bütün öteki konularda da nitelikli bir öğretim düzenini yerleştirebilmiş değiliz.


Yabancı dille eğitimin öğrenciler bakımından yarattığı sorunlar şunlardır:


3. Yabancı dille eğitim yöntemiyle, gençlerimiz ne fizik, kimya, matematik, biyoloji gibi temel bilimleri, ne de yabancı dili öğrenebilmektedirler.


4. Matematik dersinde öğretebildiğimiz yabancı dil birikimi (örneğin sözcük sayısı), doğrudan yabancı dil dersinde öğretmemiz gerekenin 1/30’unu geçmemektedir. Çünkü yabancı dille eğitim, bir yabancı dil öğretme yöntemi değildir.


5. Yabancı dille eğitimde, öğrencinin öğrenme isteğini, bilime ilgisini ve kendine güvenini yitirmesine; toplumsal düzeyde ise ulusuna, devletine, ana diline, kültürüne olan güvenini ve bağlılığını yitirmesine yol açmaktayız.


6. Piaget’e göre, çocuğun bilişsel gelişmesi (çevresini, doğayı tanıması) ile dilsel gelişmesi, dil yetisini kullanarak kavramlarla sözcükler ve dil arasındaki bağlantıyı kurarak konuşmayı öğrenmesi, koşut olarak gelişen süreçlerdir. Ana dilinin ayrıcalığı kavramı bunun doğal bir sonucudur.


7. Çocuğun bilişsel gelişmesini gerçekleştirdiği dile ana dili denmesinin nedeni, çocuğun bu süreci genellikle “anasının kucağında” onunla birlikte yaşamasındandır. Çocuk bunu babasının ya da bir dadının, bir yabancının “kucağında” yaşarsa, onun ana dili kuşkusuz babanın ya da bu yabancının dili olur. Bu, genetik değil, kültürel bir olgudur.

8. Ana dilinin sesbirimleri, sözcükleri ve sözdizimiyle, nesneleri, kavramları, ilişkileri ve temel değer yargılarını bir kez dile getirerek oluşturan, böylece kimliğini ve ana dili bilincini edinen çocuk, bundan sonra, bütün kavrayış ve düşünce yeteneğini, yaratıcılığını yaşamı boyunca bu temeller üzerinde, ana dilinin seslerine, sözcüklerine ve kavramlar dizgesine göre tanıyarak, bunlara yaslanarak geliştirir.


9. İsviçreli Albert Schweitzer, Türk felsefeci Prof. Dr. Nermi Uygur gibi birçok bilimci ve sanatçının, “hiç kimsenin birden çok ana dilinin olamayacağı” doğrultusundaki tanıklıklarını biliyoruz.


10. Kanada, İsviçre, Belçika, Hindistan, ABD gibi çokdilli uluslarda bile, her bireyin yalnızca bir ana dili olduğunu, hem bu tanıklıklardan, hem de davranışbilimcilerin, insanbilimcilerin çalışmalarından öğreniyoruz.


11. Uluslaşma süreci içinde, kimi toplumların ana dilleri, kurdukları devletlerin anayasalarında “ulusal dil” olarak tanımlanmıştır. Ana dili gibi ulusal dilin de tecimsel (ticari), siyasal, yazınsal, kültürel bir önemi ve ayrıcalığı vardır. Bu önem ve ayrıcalık, ana dili gibi ulusal dilin de yabancı dilden ayırt edilmesini gerektirir.


12. Ana dili adını verdiğimiz ilk dilin çok iyi öğrenilmesi, ileride bu kişinin istediği yabancı dili de çok iyi öğrenebilmesi için bilişsel temeli, kültürel altyapıyı sağlar; ana dilini iyice öğrenememiş bir kişi, başka hiçbir dili iyice öğrenemez. Almanya’da Eğitim Bakanlığı’nın “Çocuklarınızın ana dilleri Türkçeyi iyice öğrenmelerine önem veriniz.” diye betikçeler (elkitapçıkları) hazırlatması; ikidilli Kanada’da ilkokuldaki kızlarının topluma daha kolay uyum sağlayabilmesi için ne yapmaları gerektiğini soran Türk ana babaya, öğretmenlerin, “Ona ilkin ana dilini çok iyi öğretin.” demeleri ve bu doğrultuda broşürler yayımlamaları bundandır.


13. Yabancı dilde okuma ve anlama hızı, ana dile göre çok daha yavaştır. Yabancı dille eğitim görmekte olan öğrencilerde bu hız, ana diline göre 3-5, giderek 6-8 kat daha yavaş olabilmektedir. Bir öğrenci için bu yavaşlık, onun bütün öğrenme isteğini ortadan kaldıran bir işkenceye dönüşebilmektedir.


14. Türk öğretmenin Türk öğrencilere, İngilizce konuşarak fizik öğretmeye çalışması, sınıfı, gerçeküstü saçma bir kara güldürünün oynandığı bir tiyatroya dönüştürmektedir. Bu durumda, öğretmenin dersi anlatmadaki başarımı (performansı) da, öğrencinin anlamadaki başarımı da her birinin yeteneklerinin ancak bir bölümüyle gerçekleşebilir. Bu başarımın (performansın) %70’şer olması durumunda öğretimde toplam başarım yarıya, %50’şer olduğundaysa dörtte bire düşmektedir (0,5 x 0,5 = 0,25). Bu yüzden birçok okulda, İngilizce başlayan ders, yasak savar gibi bir süre yabancı dilde anlatıldıktan sonra, bir soru yüzünden ya da başka bir nedenle iletişim Türkçeye kayar kaymaz, bütün öğrencilerin “uyandıkları” gözlenmekte; ders, ancak o zaman başlamış olmaktadır.


15. Türkçeyle eğitim gören Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (SBF) öğrencileri ile İngilizce eğitim gören ODTÜ öğrencileri üzerinde yapılan bir çalışmada, ana dilinde anlama ve anlatım yetenekleri üniversiteye girişte SBF öğrencilerinden daha yüksek ODTÜ öğrencilerinin, son sınıfta, anlama, anlatma yeteneklerinin (demek ki yaratıcılıklarının), SBF öğrencilerinin gerisine düştüğü; giderek lise bitirme aşamasındaki yeteneklerinin gerilediği saptanmış; bu araştırmanın ilk verileri 2003’te iki ayrı bilimsel toplantıda açıklanmıştır.


16. Sonuç olarak, yabancı dille eğitimin, en değerli gençlerimizi ezberciliğe yönelten, dolayısıyla onları bilimden soğutan, anlayış, anlatım ve yaratıcılıklarının gelişmesini baltalayan, sağlam meslek bilgileri edinmelerini engelleyen, yabancı dili de üstünkörü bir düzeyde öğrenmelerine ancak yeten çok yanlış bir yöntem olduğu açık seçik ortadadır. Bu öğrencilerimizden birçoğu da yabancı dille eğitim düzeninde gördükleri baskı, kurslarla, özel öğretmenlerle günde 2-3 vardiya çalışma zorunluğu nedeniyle oyun, spor, dinlenme, arkadaşlık ve toplumsal ilişkiye zaman bırakmayan bir yaşamın çıkmazında, ruhsal dengelerini yitirmekte, bunalımlar geçirmekte, yaşam boyu başarısızlıklara sürüklenmektedirler. UNESCO’ya göre insan haklarının en başta gelenlerinden biri ana dilinde eğitim hakkıdır.


Yabancı dille eğitimin yol açacağı toplumsal sakıncalar şunlardır:


17. Yabancı dille eğitim uzun dönemde Türk ulusunun gelişmesinde ve bağımsız varlığını sürdürme istencinde (iradesinde), ulus olma bilincinde onarılmaz yaralar açacaktır. Bugün bir bilim ve eğitim-öğretim dili olan Türkçe de önemini yitirecek, giderek sönecektir.


18. Atatürk, 3 Mart 1924’te, Cumhuriyet’in ilk aylarında, Öğretimin Birleştirilmesi Yasası’nı (Tevhid-i Tedrisat Kanunu) çıkarmış, birkaç okul dışında, yabancı dille eğitimi yasaklamıştır. Bütün bireylerimizce paylaşılan yurttaşlık bilinci, halkçı aydınlanma, uluslaşma, bugün de yürürlükte olan bu yasayla sağlanmıştır.


Anayasamıza göre de resmi dilimiz Türkçedir.


19. Bilişim ve bilgisayar mühendisliği gibi yüksek teknikbilimin (teknolojinin) en hızlı gelişen yeni bir bilim ve uygulama alanında bile, bilgi işlem, yazılım, bilişim, bilgisayar, iletişim, işletim dizgesi (sistemi), veri tabanı, çevrimiçi/çevrimdışı, uç, imleç gibi üç binin üzerinde bilim sözünü Türkçe kök ve eklerden türetmeyi ve 30 yıllık bir dönemde ilkin doktoralı öğretim üyelerimizi, onların eliyle de bilgisayar mühendisliği, bilişim, yazılım alanlarında en ileri düzeydeki mühendislerimizi, Türkçeyle yetiştirmeyi başarmış olmamıza karşın, Türkçenin bilim dili olarak yetersizliğinden söz etmek, ancak Türkiye’nin bağımsızlığına, Türkçenin varlığına son vermek isteyebilecek yabancı bir gücün Türkiye’yi zorla ele geçirdiğinde uygulayabileceği bir siyasal davranış örneğidir ya da buna eşdeğer bir şaşkınlık ve uyurgezerliktir. Atatürk’ün belleklerimizden silinmeyen deyişiyle “gaflet, dalalet ve hatta hıyanet”tir.


20. Ana dilinin yetersiz olduğunu düşünen bir kişinin, yabancı bir kültürün özelliklerinin ve değer yargılarının kendi ulusununkilerden üstün olduğu düşüncesine kapılması olasılığı, kaçınılmaz bir sonuç olarak karşımızdadır.


21. Amerikalı olarak doğmadığına üzülen, abecemizdeki ç, ğ, ı, ş, ö, ü gibi Türkçe imcelerden (harflerden) iğrendiğini söyleyebilen, yabancılarla kişiliksiz çizgide işbirliğine ya da beyin göçüne yatkın yurttaşlar yetiştirmek, ulusal dille eğitim yapılan bağımsız bir ülkede pek öyle sıkça karşılaşılabilecek durumlar değildir.


22. Biz bu yanlışı geçmişimizde de yaşadık ve yok olmanın eşiğinden döndük. Atatürk’ün Türkçeyi eğitim-öğretim dili olarak benimseyen ulusalcı, halkçı, aydınlanma devrimi kurtuluşumuzun da, uluslaşmamızın da temel direği olmuştur.


Osmanlı İmparatorluğu’nun çöktüğü 20. yüzyılın başlarında Asya Türkiyesinde 69 Fransız, 140 Amerikan okulu bulunmaktaydı. Dağılım şöyleydi:


Fransız Okulları:


Adana (1), Amasya (4), Diyarbakır (2), Filistin (7), Harput (5), Havran (4), Kadıköy (1), Kayseri (1), Lübnan (28), Malatya (3), Mardin (1), Mersin (1), Samsun (1), Sivas (1), Suriye (3), Tokat (1), Trabzon (1), Şebinkarahisar (2), Urfa (1).



Amerikan Okulları:


Adana (1), Adapazarı (3), Amasya (10), Amman (20), Ankara (4), Antep (1), Biga (1), Bitlis (2), Boğazlıyan (1), Bursa (3), Dersim (2), Diyarbakır (3), Ergani (2), Ertuğrul (2), Erzurum (1), Geyve (1), Harput (9), İzmir (2), İzmit (2), Malatya (1), Manisa (1), Maraş (2), Mardin (3), Mersin (1), Muş (2), Sivas (20), Siirt (3), Sungurlu (1), Suriye (27), Şebinkarahisar (1), Talas (1), Tarsus (2), Tokat (1), Urfa (1), Van (2), Yozgat (2).



23. Yabancı dille eğitim sorununun bugün tartışılmakta olması bile, en az 200 yıldır yaşadığımız, Atatürk’le kesin bir biçimde sonuçlandırdığımızı düşündüğümüz uluslaşma sürecimizi bugün henüz bitirmediğimizi göstermektedir.


24. Yeryüzünde, eski ve yeni sömürgeler dışında, yabancı dille eğitimi amaçlayarak bunu uygulamayı sürdüren, bugün gerçekten bağımsız hiçbir ülke yoktur. Üniversitelerinde İngilizce eğitim yapan ülkelerdeki durum aşağıda özetlenmiştir.












































































































Üniversitelerinden En Az Birinde Yalnız İngilizce Eğitim Yapılan Ülkeler :



Ülke



İngilizceyle Eğitim Yapan Bilimkent (Üniversite) Sayısı / Toplam Bilimkent  Sayısı





Bilimkentlerde İngilizceyle Eğitim Gören Öğrenci Sayısı ile Yüzdesi



Nijerya



24 / 24





40.000 , %100



Kenya



5 / 5





40.000 , %100



Etiyopya



2 / 2





21.000 , %100



Gana



3 / 4





19.000 , % 99



Uganda



2 / 3





6.900 , % 97



Tanzanya



2 / 3





4.300 , % 53



Filipinler



23 / 55





230.000 , % 36



Hindistan



33 / 140





1.200.000 , % 19



Arnavutluk



1 / 4





1.700 , % 12



Pakistan



11 / 21





30.000 , % 11



Mısır



2 / 13





40.000 , % 5



Sudan



2 / 8





2.200 , % 4



Bangladeş



1 / 9





1.300 , % 2



Bulgaristan



2 / 17





2.900 , % 2



Macaristan



1 / 20





450 , % 0,4





Kaynak: The Word of Learning 1998, 48th Ed., Europa Publications, London’dan aktaran: Ümit Şenesen, “Başka Ülkelerde İngiliz Dilinde Öğretim”. Bütün Dünya 2000, sayı: 2001/04, Nisan 2001, Başkent Üniversitesi, Ankara, s. 30-33.



25. Bir ülkede gelecekte hangi dilin yaşayacağı, o ülkede siyasal bakımdan hangi ulusun egemen olduğuna göre değil, okullarda hangi dille eğitim yapıldığına göre belirir. Bunun güzel bir örneği geçmişte Galya/Fransa’da yaşanmıştır. Kelt kökenli Galyalıların dili Galce bugün ölü bir dildir. Çünkü İ.Ö 50’de Romalıların Galya’ya girmelerinden sonra, yenilen halkın seçkinleri çocuklarını Romalıların okullarına, Latinceyle eğitim görmeye yollamışlardır. Sonra 486-534’te Galya’yı ele geçiren Franklar da, Latince eğitim yapılan bu Roma okullarına dokunmamışlar; bu kez yenenlerin dili Frankça da, 600 yıl önceki Galce gibi ölmüştür.


Demek ki yabancı dille eğitim karşısında, uzun dönemde ne yenilen, ne de yenen halkın dili yok olmaktan kurtulamamıştır. Bu aşamada, halkın, çocuklarının, Roma okullarında yabancı dille eğitim yöntemiyle öğrenebildiği çok bozuk Latincenin 842-1000 yıllarından başlayarak oluşturduğu “bayağı halk dilinin” 1789 Devrimi’nde okullarda eğitim dili olarak kullanılmaya başlamasıyla da bugünkü uygarlık dili Fransızca ortaya çıkmıştır. Galce ve Frankçadan günümüze yalnızca birkaç yüz sözcük kalmıştır. Gelecekte yaşayan dil, gerçekten, hep eğitimin yapıldığı dil olmuştur. Okullarda eğitim dili olarak kullanılmayan dillerin hepsi ölmüş, gündelik yaşamda bir süre konuşulsa da, değişik çağlarda Galce, Frankça, Latince sonuç olarak yeryüzünden silinmiştir.


İrlanda, Galler ve İskoçya’da Galcenin (Irish, Welsh, Gaelic) yok oluşu ise, bu kez başka bir yabancı dille (İngilizceyle) eğitim yönteminin uygulanmasıyla gerçekleşmiştir.


Türklerin bir kolu olan Bulgarların anadillerini unutarak İslavlaşması da, Tatarların önemli bir bölümünün Ruslaşması da büyük ölçüde yabancı dille eğitim uygulamasıyla gerçekleşmiştir.


26. Eğitim dili olarak kullanılmayan Türkçenin de çağdaş tekniğin ve bilimin gerektirdiği yeni kavramlara Türkçe karşılıklar türetemeyeceğinden, zamanla, tıpkı Osmanlıca döneminde olduğu gibi, bugünkü yetkin durumundan geriye sürüklenmesi, terimlerden yoksun kalacak dilimizin git gide ulusal dil olarak yönetimde de, gündelik yaşamda da kullanımdan düşmesi, kaçınılmaz bir sonuçtur. Bugün anadilleri Türkçeyi küçümseyerek yalnızca İngilizce yayın yapan bilimcilerimizin, tıpkı Arapça yazan İbni Sina’nın ve Harezmli’nin Arap; Farça yazan Mevlana’nın İranlı sayılmaları gibi, gelecekte Amerikalı sayılacakları besbellidir.


27. Yüksek Öğretim Kurulu’nun akademik yükselmeler için öngördüğü puanlama yöntemi yabancı dille savyazıya (makaleye) en yüksek puanı verirken, Türkçe özgün betiğe (kitaba) en düşük düzeyde bir puan vermektedir. Böylece, “Türkçe kaynak olmadığı için yabancı dille eğitim” gibi sözde bir gerekçe de, uzun dönemde Türkçeyi yok edecek bu kısır döngüyle -kandırmaca yöntemiyle- yaratılmış olmaktadır.



Sonuç Olarak :


28. Yabancı dille eğitim, bugünden, hem öğrencilerimizin, hem öğretmenlerimizin başarılarını engelleyen, hem de uzun dönemde Türkçenin bilim dili olarak gerilemesine, ulusal dil niteliğini yavaş yavaş yitirmesine neden olacak çok sakıncalı bir yoldur. Bu gidişle, Türkiye’nin ana dili ve yurttaşlık bilincinden yoksun, kendi bireysel özüne, ulusuna, ekinine güven duymayan, ezik, yabancılara özenen gelecek kuşakları, küreselleşme ortamında yabancı devletlerin ve çokuluslu şirketlerin işbirlikçiliğine kolayca sürüklenecekler; siyasal ve ekonomik bağımsızlığın güvencesi olamayacaklardır.


29. Çünkü uluslaşma da, aydınlanma da, yeniden doğuş da bütün uluslar için, çağlar boyunca hep anadille eğitim aracılığıyla gerçekleşmiş, bunun tersi, hiçbir zaman hiçbir ülkede görülmemiştir.


30. Seçkinci yönetici sınıfları yadsıyan Türk halkçı aydınlanmasının ve Türk ulusal devriminin önderi Atatürk’ün yolundan daha uzun süre sapmaya, onun kurduğu Cumhuriyeti emanet ettiği biz her yaştan Türk gençleri izin vermeyeceğiz.



Kaynaklar :


1. Yabancı Dille Öğretim: Türkiye’nin Büyük Yanılgısı, Aydın Köksal, Öğretmen Dünyası, İkinci Baskı: Eylül 2002 (Mayıs 2000), 217 sayfa. (Öğretmen Dünyası, Sakarya c., SSK İşhanı, A Blok, 8. Kat, 511-512, Kızılay/Ankara; Tel: (312) 433 12 83).


2. “Türkiye’nin Önündeki En Büyük Engel: Yabancı Dille Öğretim”, Dil, Kültür ve Çağdaşlaşma, Ed. Bahattin Yediyıldız, Dil, Kültür ve Çağdaşlaşma Sempozyumu, 7-8 Kasım 2002, Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, Ankara, 2003 s. 329-352.


3. Dil ile Ekin, Günlenmiş İkinci Yayım 2003, Aydın Köksal, Toroslu Kitaplığı, Kasım 2003, 376 sayfa. (Tel: (212) 251 30 95.


4. Talk to Your Child in Your First Language for Success in School, First Words, Premiers Mots, Ottowa - Carleton District School Board, Funded by the Government of Ontario, Canada.


5. Yabancı Dil Öğretmenin Yolu, Aydın Köksal, Dil Derneği, 2004, Ankara.



* Prof. Dr. Aydın Köksal, Dil Derneği Yabancı Dille Öğretim Yarkurulu Başkanı ve Türkiye Bilişim Derneği Onursal Başkanı’dır.

Yorumlar (0)