Paragrafta Anlam > Öyküleme, Öyküleyici Anlatım Biçimi

Öyküleyici Anlatım BiçimiÖyküleme

Öyküleyici Anlatım Biçimi


Bu teknikte yazarın amacı, okuyucuyu bir olay içinde yaşatmaktır. Bu tekniğe hikâye etme de denir. Olay akışı vardır. Olaylar birbiri üzerine gelişir ve zaman durmadan geçer. Genellikle haber kipleriyle çekimlenmiş yüklemler kullanılır. ... geldi, ... anlatmış, ... maviydi v.b.

Bu teknikle yazılmış bir parçanın en önemli iki özelliği: Zaman akışının olması ve parçanın bir öyküden veya romandan alınmış izlenimi vermesidir.

Öyküleme yöntemi roman ve öykü gibi olay esaslı türlerde kullanılır. Bu teknik düşünce yazılarında pek görülmez.

Bir durumdan başka bir duruma geçişi, hareketli bir yaşam kesitini bir olaya bağlı olarak anlatma yöntemidir. Öykülemelerde amaç, okuyucuyu olayların içinde yaşatmaktır. Yani okuru, öykünün kahramanlarından biriyle özdeşleştirerek kendini onun yerine koyarak (empati ile) bir görüşü benimsetmektir.

Olay, öykünün belirleyici özelliğidir. Olaysız hiçbir anlatım öykü sayılamaz. Olay; insanların başından geçen, az rastlanan, merak öğesi uyandıran giriş, gelişme (düğüm) ve çözüm bölümleri bulunan anlatımlardır. Günlük konuşmalarımızda "Bak ne oldu..." diye başlayan tüm anlatımlar, güldürücü fıkralar, anekdotlar birer öyküdür.

Öykülerin hemen tamamı konuşmaların arasında anlatılır ve bir örnek niteliği kazanır. Bu nedenle ana düşünce bulunurken: "Bu öykü, hangi iddiayı (savı) inandırıcı kılmaya yarayan örnek olabilir?" sorusuna yanıt aranır.

Örnek:

Dalkavukları Büyük İskender'i: Tanrı'nın oğlu olduğuna inandırmışlar. İskender bir savaşta yaralanmış. Yarasından kan aktığını görünce çağırmış dalkavuklarını: "Bu ne?" demiş. "Mis gibi insan kanı değil mi?"

Ana düş: Gerçekler gizlenemez. (Mızrak çuvala sığmaz)

Örnek:

Tilki, yol başında durmuş etrafı gözetliyor muş. Karşıdan yaman bir kurtla bir çoban köpeğinin güle oynaya geldiklerini görmüş. Yanlarına gidip dostluklarının gerekçesini sormuş. Köpek: "Dün bu kurt bizim sürüye saldırdı. Birkaç koyunu boğazladı. Arkasından koştum; ama yetişemedim. Çoban da beni evire çevire dövdü. Ben de gidip eski düşmanımla dost oldum... Dostluğumuzun gerekçesi çobandır." demiş.

Ana düş: Kusursuz dost isteyen dostsuz kalır.


Örnek:

Kartaca-Roma Savaşı'nın sonunda Roma ordusu galip gelir. Roma komutanı büyük bir törenle Kartaca'ya girer. Tam bu sırada bir kadın: "Komutanı görmek istiyorum!" diye bağırır. Muhafızlar onu uzaklaştırmaya çalışırken komutan: "Buraya getirin onu!" diye emir verir. Kadın komutanın yanma getirilir. Komutan kadına isteğini sorar. Kadın, orada bulunan askerlerden birini işaret ederek: "Bu askeriniz savaş sırasında çocuklarımın elindeki son mısır ekmeği dilimini ellerinden alarak yedi ve çocuklarımın ölümüne neden oldu. Bu askerin cezalandırılmasını istiyorum." der. Komutan: "Bak, der, yalan söylüyorsan ölürsün." Kadın iddiasında ısrar edince komutan kılıcını çeker, askerin karnını yarar ve kadına dönüp haklıymışsın." der.

Ana Düş: Kanıtlamadan kimseyi cezalandırma.


Örnek:

M.O. V.yüzyıl ressamlarından Zeuxis, elinde üzüm tutan bir çocuğun resmini yapmış. Üzümler öylesine gerçeğe benzemiş ki kuşlar gelip yemeğe kalkmışlar. Zeuxis, bundan dolayı övüldüğü zaman, üzülerek: "Çocuğu da gerçeğe uygun yapabilseydim kuşlar ondan korkar üzümleri yemeğe çalışmazlardı." demiş.

Ana düşünce: Sanatçı için son durak yoktur.

Örnek:

Türkiye'ye gelen sanatçımız, soluğu Kapalıçarşı' da alır. Buradaki esnafla haşır neşir olur. Türkçeyi epey ilerletir. Amacı, Kapalıçarşı'nın yağlıboya resimlerini yapmaktır. Amacına ulaşır. Hatta bu yağlıboyalarını sergilediği üç ayrı sergi açar İstanbul'da. Kapalıçarşı'nın yıllardır oradaki esnafa bile yabancı gelen, gizemli taraflarını tablolaştırır. Bir başka deyişle çarşının yerlileri sanatçının tuvallerinde tanırlar mekânlarını, dükkânlarını.

Parçada olayların olaylar üzerine gelişmesine, zamanın akışına dikkat etmişseniz öyküleme tekniğini yakalamışsınızdır. Hatta parçayı okuyup bitirince "Eee sonra ne olmuş?" diyeceğimiz geliyor. Bu da bu parçaya bir roman veya öyküden alınmış izlenimi veriyor. Yani öyküleme tekniğini gösteriyor.
Örnek:

Aşağıdaki parçada öyküleme tekniğinin özelliklerine, olay akışına, olayların birbiri ardınca sıralanmasına dikkat edin.

Yatağın altında yeşil, tahtadan bir sandık duruyordu. Onu açtım. Az daha sevincimden haykıracaktım. Annemin bir hafta önce İstanbul’dan gönderdiği hediyeler içinde çıkan kaşağı pırıl pırıl parlıyordu. Hemen kaptım. Tosun'un yanına koştum. Karnına sürtmek istedim. Rahat durmuyordu. Galiba acıtıyor, dedim. Gümüş gibi parlayan bu güzel kaşağının dişlerine baktım. Çok keskin çok sivriydi. Biraz köreltmek için duvarın taşlarına sürtmeye başladım. Dişleri bozulunca, tekrar denedim. Atların hiçbiri durmuyordu. Kızdım. On adım ilerideki çeşmeye koştum.

Örnek:

Aşağıdaki parça öyküleme tekniğiyle yazılmıştır. Öykülemede şart olan olay akışına, olay zincirine dikkat edelim

Ayakkabıcı, iskemlesine oturdu. Hasan da merakla karşısına geçti. Şaşarak eğlenerek seyrediyordu. Tamirci, kartona benzeyen kalın deriyi iki tarafı keskin incecik, sapsız bıçağıyla kesti. Ağzına bir avuç çivi doldurdu. Sonra bunları ağzından çıkarıp ayakkabıların altına çabuk çabuk mıhladı. Deri parçalarını pis bir suya koyup ıslattı. Mundar çanaktaki macuna parmağını daldırıp tabanlara sürdü. Hasan bunların hepsine dikkatle bakıyordu. Susuyor ve bakıyordu.

Parçayı okurken gördük ki olaylar birbiri üzerine sıralanmıştır. Zaman durmamış, akmıştır. Zaten zamanın geçmesi demek olayların sıralanması demektir. Bunların hepsi öykülemenin özelliklerindendir.
Örnek:

Âdem ile büyük oğlu elektrik ustası Yusuf ellerindeki birer lahmacunun son lokmalarını merdivenleri çıkarken çiğneyip yuttular. Bu sebepten merdiven başına vardıkları zaman biraz nefesleri kesilir gibi oldu. O tıkanıkla ikisi birden Osman Efendi'nin tepesine dikildiler ve ihalenin saatini sordular. Osman Efendi üstten alarak "Bekleyin şurada." dedi.

Örnek:

"...Sabaha karşı bir kumsalda uyandım. Omuzlarım ağrıyordu, bacaklarım uyuşmuştu. Güçlükle ayağa kalktım, rüzgâr çıkmıştı gene. Denize bakındım: Görünürlerde yoktu teknem. Elimi kolumu oynatıp kendime gelmeye çalıştım. İlerilere bakındım sonra. Alabildiğine uzanıyordu kumsal. Yürümeye çalışayım, bir eve varırım belki, dedim. Yürüyemedim. Ayağımdan yakalamış bırakmıyordu beni. Bir adım olsun attırmıyordu artık. O, leş sandığım o. Tüm gücüyle çekiyordu beni kendine."

Örnek Soru:

Adalarda oturanlar, akşamüzeri iskeleye çıkıp, gelenleri karşılar, gidenleri uğurlarlar; gençler arkadaşlarıyla buluşur; yaşlılar çay bahçelerinde, aralarında söyleşirler. Saat dokuza gelince, herkes evine dönmüş, sofraya oturmuş olur. Adalara gezmeye gelen birkaç kişi dışında kimseleri göremezsiniz ortalıkta.

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisine başvurulmuştur?

A) Öyküleme         B) Tanımlama           C)Tartışma
D) Açıklama           E) Karşılaştırma
(1993/ÖYS)

Yanıt: A

Örnek:

Köyden kasabaya taşınmıştık. Cadde üstünde, sol tarafta bahçesi olan, beyaz boyalı bir ev satın almıştık. Bahçemizden, komşu bahçeden gelen küçük bir su yolu geçiyordu. Bu su, yan duvarın altından aşağıdaki bahçelere akıyordu. Bizim bahçenin bir köşesinde ufak bir tel kümes vardı. Dip tarafa domates, biber, yeşil salata ekilmişti. Cadde tarafında sardunyalar, pembe karanfiller, hanımelleri bulunurdu.

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangilerine başvurulmuştur?

A) Açıklama - öyküleme
B) Tartışma - betimleme
C) Öyküleme - betimleme
D) Açıklama - tartışma
E) Örneklendirme - öyküleme
(1991/ÖYS)

Yanıt: C

Öyküleme ile Betimleme Arasındaki Fark


Betimleyici anlatım bir fotoğraf karesigibidir. Durağandır. Paragrafda anlatılanların resmini çizebilirsin bir kağıda. Zaten betimleyici anlatım için sözcüklerle resim çizme sanatı denir. Sıfatlar bolca kullanılır. Bolca benzetme yapılır.

Oysa öyküleyici anlatım bir film karesigibidir. Durağan değildir. Hareket vardır. Eylemler bolca bulunur. Kısa ya da uzun bir olay vardır. Öyküleme olaya bağlı bir anlatım biçimidir. Varlıkların hareket halinde anlatılmasına olay denir. Olaylar birbirine bağlantılı olarak, birbirini izler biçimde bir dizi halinde anlatılır.

Hatırlarsanız betimlemede "fotoğraftansöz etmiştik. Betimleme, gözlemlenen bir manzaranın bir an içerisinde fotoğrafının çekilip fotoğrafta görülenlerin anlatılmasıydı. Betimleme için anahtar kavram nasıl "fotoğraf" ise, öyküleme için de "kamera"dır. Birbirine bağlı, birbirini izleyen eylemler ancak kamera ile sap­tanabilir. Kısacası öyküleme tekniğinde eylemlerin devam etmesi, sürmesi (olay halkası) söz konusudur. Betimlemede bu yoktur.
Öyküleme ve betimleme arasındaki farka örnek soru

Yirmi yaşından fazla göstermeyen bir genç, çadırın önünde yan yatırılmış el arabasının üstüne oturmuş saz çalıyordu. Fenerin aydınlattığı alnı, ter damlalarıy-la kaplıydı. Sazının sapı, şaşırtıcı bir süratle aşağı yukarı kayan parmaklarının altında bir canlı gibi titri­yordu. Tellere vuran sağ eli, küçük fakat kendinden emin hareketler yapıyordu. Gencin eli, sazın gövde­sine yaklaştıkça insan, saz ile el arasında gizli fakat çok anlamlı bir konuşma olduğunu sanıyordu.

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi ağır basmaktadır?
A) Betimleme B) Tartışma C) Açıklama
D) Öyküleme E) Karşılaştırma(1995/ÖYS)

ÇÖZÜM:
Betimleme ile öykülemenin farkının en iyi ortaya kon­duğu bir soru karşısındayız. Parçanın daha ilk cümlesi bir olay anlatımı ile başlıyor. Ancak paragrafın sonraki cümlelerinde bu olayı sürdüren başka bir olay yok. Yani öyküleme için gerekli olan bir olay akışı ya da olay halkası yer almıyor. Bir genç saz çalıyor. İlk cüm­leden sonraki cümlelerden gencin saz çalışı ve saz çalan genç adam ayrıntılı biçimde betimleniyor. "Elinin hareketleri, alnının ter damlalarıyla kaplı olması" betimlemeye ilişkin ayrıntılardır. Bu parçanın anla­tımında betimleme tekniği ağır basmaktadır. (Cevap A)

Yorumlar (0)