Paragrafta Anlam > Paragrafta Anlam Test 4

Paragrafta Anlam > Paragrafta Anlam Test 4


Paragrafta Anlam > Paragrafta Anlam Test 4

1. Edebiyat; hava gibi, su gibi, güneş gibi, toprak gibi vazgeçilmezdi. Onunla yatılıp onunla kalkılıyordu ve yaratıcı gücünün sonsuzluğuna, edebiyatın insanı insan yapma büyüsüne İnanılıyordu. Toplumun yozlaşmaya ve her şeyin parayla ölçüldüğü, bilgi ve kültüre duyulan saygının, kredi kartlarına, görselliğe yönelmeye başladığı yıllarda, edebiyat "Bir işlevi yok." düşüncesiyle gazetelerden kovuldu. Edebiyat kovulunca da gazeteler çirkinleşti, gazetelerle birlikte dil de espri de düşünce de sığlaşıp yüceliğini yitirdi.

Bu parçaya dayanılarak, edebiyatla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine varılamaz?

A) Ticari bir getirişi olmadığı gerekçesiyle gazetelerden uzaklaştırıldığına
B) Bir zamanlar yaşamın her alanında varlığını hissettirdiğine
C) Kendini yenileyemediği İçin ilgi görmediğine
D) İkinci plana itildiği için, dil, düşünce ve espri kalitesinin düştüğüne
E) Ticari zihniyetin egemen olmaya başla­masıyla etkisini yitirdiğine

2. Türkçe benim biricik vatanım, memleketim, evim. Nereye gitsem, onu da beraberimde götürürüm. Ben Türkçeye tutkunum. Uzun yıllar Fransızca öğretmenliği yaptım. Fransızcayı da çok rahat konuşurum. Biraz İngilizce okudum, derken dört yıl İtalyanca kurslarına gittim, İtalyanca öğrendim. Bir parçacık da Almancaya el attım. Ama benim için Türkçenin yeri başka. Her insan kendi dilini sever; ama bence Türkçe dünya dillerinin en güzellerinden biri.

Aşağıdakilerden hangisi bu sözleri söyleyen yazara ait bir özellik değildir?
A) Yabancı dil öğrenmeye yatkın olma
B) Anadil bilincine sahip olma
C) Türkçeyi diğer dillerden üstün tutma
D) Anadilini hayatının vazgeçilmezlerinden sayma
E) Yabancı dilleri çok etkili kullanma

3. Gülhane Hayvanat Bahçesi'ne herkes gibi ilk olarak ailece gitmiştik. Zürafayı ve maymunları çok iyi hatırlıyorum. Alay Köşkü'nü uzun uzun incelemiş ve sonra parkın serinliğine kendimi bırakmıştım. Ama bu geziden bir türlü mutlu olamamıştım. Pislik içindeki küçük kafeslerinde sinir hastası olmuş aslanlar, maymunlar, domuzlar ve kediler görmekten içim daralmıştı. Her yer dışkı kokuyor ve her yer kaybedilen özgürlüğün ağıtını söylüyordu.

Bu parçada dile getirilmek istenen duygu ya da davranış aşağıdakilerden hangisidir?

A) Pişmanlık B) Şaşırma
C) Düş kırıklığına uğrama D) Umursamama E) Utanç duyma

4. (I) Resimde ele alınan konu çok çeşitli olabilir. (II) Sanatçı doğayı, sosyal, dini ya da ideolojik bir temayı, bilineni ya da bilinmeyeni ele alıp tuvaline taşıyabilir. (Ill) Zaten böyle bir özgürlüğe sahip değilse üretmiş olduğu eserin, sanat değeri taşıyıp taşımadığı tartışılır. (IV) Önemli olan sanatçının eserinde kendini anlatabilmesi, izleyenin eserde sanatçıyı görebilmesidir. (V) Bu nedenle konu, resmin temel öğelerinden biri değildir; sadece sanatçının iç dünyasını yüzeye aktarabilmesinde bir aracıdır.

Bu parçada anlatılmak isteneni içeren en genel yargı numaralanmış cümlelerden hangisidir?

A)l. B) II. 0) III. D) IV. E) V.

5. Benim hiçbir öykümde önceden belirlenmiş bir iskelet olmadı. Roman üzerinde istediğim zaman çalışabilmeme karşın, öykünün "eşref saati"ni beklemem gerekirdi hep. Masanın başına oturup "Biraz öykü çalışayım." diyemedim hiç. Buna kalkıştığımda ise altını imzalamayacağım çok kötü şeyler yazdığımı gördüm. ........

Bu parçanın sonuna, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?

A) Roman, öykü gibi yazma süreci içinde oluşmuyor.
B) Roman, yazarın duygu dünyasını hiçbir zaman öykü kadar yansıtamaz.
C) Öykünün iletisi, romanınki gibi baştan belli değildir.
D) Öyküyle romanın yazılma sürecindeki asıl fark bu bence.
E) Öyküde olay ve kişi sayısı sınırlıdır, romana göre daha azdır.

6. Türkiye, bazı tarihi nedenlerle uygarlık yarışı­na geç girmiş, büyük kültürel kopukluklar yaşamış bir ülke. Bu gecikmenin sancıları da çok uzun sürmüştür. Türk şair ve yazarları, bu büyük kopukluğun derin acılarını, izlerini yaşıyor hâlâ. Bugün Türk edebiyatında haddinden fazla bireycilik ve son derece köksüz bir toplumculuk var. Sanki uzayda yaşıyor şair ve yazarlarımız. Halbuki bireycilik de toplumculuk gibi kültürel kökleri olması gereken bir olgudur.

Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A)Türkiye'nin yaşadığı kültürel kopuklukların, sanat ve edebiyata yansıtamadığına
B) Türkiye'de tarihi nedenlerle toplumculuk olgusunun pek gelişmediğine
C) Türkiye'de kültürel kökleri olmayan bir bireycilik anlayışının gelişmiş olduğuna
D) Şair ve yazarlarımızın, kimi gerçeklere yabancı kaldığına
E) Türkiye'nin uygarlık yarışına geç başlamış bir ülke olduğuna

7. Bunlar gençlerin pek hoşuna gitmediyse, oturup biraz düşünmelerinde büyük yarar var.Tabii, eğer öykü yazmak, Türk öykücülüğüne katkıda bulunmak istiyorlarsa... Günümüzün öykücüleri arasında bu eleştirilerin dışında tutulması gereken, birikimli, yetkin, ilerde çok daha özgün öyküler yazacak olanlar da var; ama genele baktığımızda durum pek iç açıcı değil.

Bu sözler aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık söylenmiş olabilir?

A) Eleştirmenler niçin pek sevilmiyor?
B) Öykücülüğümüzün geleceğini nasıl görüyorsunuz?
C) Şiir gibi, öykü de ölüyor mu?
D) Genç öykücülere dönük bu eleştirileriniz biraz sert değil mi?
E) Sizce genç öykücüler ürünlerini kalıcı kılmak için nelere dikkat etmelidir?

8. Ne zaman bir roman yazsam birileri, en çok da annem, "Şöyle bir aşk romanı yazsana!" derdi. Hep günün birinde ana teması aşk olan bir roman yazmayı düşünmüştüm. "Zamanın Manzarası" öyle çıktı ortaya. Ama bizim gibi yazarlar, insanın yazgısını merak eden, o tür konularla akrabalık kurmuş yazarlar, aşkı da yazsalar, yanına başka bir sürü konu koyuyorlar.

Bu parçadan, aşağıdaki yargıların hangisine ulaşılabilir? 
A) Romanlar genellikle okurun beklentilerine göre biçimlenir.
B) Sıradan okurlar, aşk romanlarından da­ha çok hoşlanırlar.
C) Sadece aşk temasını işlemek güçlü ro­mancılara özgüdür.
D) Romancının asıl görevi insanın kaderini araştırmaktır.
E) Romanı tek bir konu üzerine kurmak yazarın elinde değildir.

9. Bazı kökler vardır ki insanlık tarihiyle ilgilidir. Düşünce tarihiyle, ülkelerin kimliğiyle, kültürüyle, insanın var oluşuyla ilgilidir. Has şiirin kökleri de böyledir. Böyle değilse zaten o şiir yaşama veda eder. Şair, insanlığın bütünü içinde yer aldığı hissine sahip değilse, bu duyguyla yazmıyorsa, bana göre boşluktadır; bir yer edinemez edebiyatta.

Bu parçadan aşağıdakilerin hangisi çıkarılamaz?

A) İnsanlık durumuyla ilgili olmayan şiirin yaşama şansı yoktur.
B) Bir şairin edebiyattaki yeri ve değeri nerede durduğuna bağlıdır.
C) Şiirin kökleri, öteki sanatlardan daha eskiye uzanır.
D) insanlığın bütününe ait bir duygudan yoksun bir şair kalıcı olamaz.
E) İyi şiir, insanlığın kültürel birikiminden izler taşır.

10. Ben çok küçükken, yani çocukların itfaiyeci ya da pilot olmak istedikleri dönemde, büyüyünce bir şey icat etmek, ya da bir şey keşfetmek isterdim. Bu nedenle de idealim, bir makine icat edebilmek için makine mühendisi ya da bir ilaç keşfedebilmek için biyolog falan olmaktı. Sanıyorum, bu isteğimin arka planında, insanlığa hizmet ederek tarihe geçmek arzusu vardı. Bunu, biraz bilinçlenince daha iyi anladım.

Bu paragrafta kendinden söz eden kişi için aşağıdaki niteliklerden hangisi en uygun düşer?

A) Düş kırıklığına uğrayan              B) Bilgi edinmekle övünen
C) Bilme önemli hizmetleri olan      D) Güçlü bir belleğe sahip olan
E) Mesleğinde ünlü biri olmayı düşleyen

11. Yazılarımdaki şiirsellik; sıcaklık kendime karşı dürüst olmaya çalışmamdan kaynaklanıyor. Kendimi aldatırsam okurlarımı da aldatmış olurum. Okurlarım bana inanıyor, ben de inandığım şeyleri yazıyorum. Modaya uymak, tribünlere oynamak, herkesin hoşlanacağı şeyler yazmak gibi kaygılarım yok.

Böyle konuşan bir yazar için aşağıdakilerden hangisi söylenebilir? 
A) Bilgi birikimiyle övünen
B) Kendine ait değer ölçüleri olan
C) Kendini sürekli yenilemek isteyen
D) Gerçekleştirmek istediği düşleri olan
E) Okurlarının beğenisine güvenen

12. (I) O yıllarda bazı gençler bireyci edebiyatın peşindeydi ve orada var olmanın olanaklarını arıyorlardı. (II) Bireyin içinde bulunduğu durumu Batı edebiyatlarına öykündüklerini sezdiren bir tavırla anlatıyorlardı. (III) Kendileri ortada yoktu, kişilikleri çok sonra bizim insanımıza döndüklerinde, bizim insanımızın sorunlarını kurcaladıklarında gelişecekti. (IV) Bireyci edebiyatla toplumcu edebiyatın akışına katılan gençler, birbirlerine karşı düşmanca bir tutum içindeydiler. (V) Yersiz bir şekilde gizli gizli birbirlerini eleştiriyorlardı. (VI) Böyle olmakla birlikte aynı kahvelere, aynı meyhanelere gidiyorlardı; dosttular, arkadaştılar.

Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense, ikinci paragrafın kaçıncı cümleyle başlaması uygun olur?

A) II. B) III. C)IV. D)V. E) VI.

13. Ben zaten yazma isteği olan bir çocuktum. Sürekli yazıyordum. Üniversiteye gelince, Sait Faik'i tanıyınca çok sevdim. Bana yazma isteği, yazma coşkusu verdi. Öykülerini ezbere bilirdim neredeyse. Öykülerimde etkisi, izleri vardır elbette; dünyalarımızın çok ayrı olmasına rağmen...

Bu sözler aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık söylenmiş olabilir?

A) Sait Faik'in öykücülüğünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
B) Öykülerinizde Sait Faik'in etkisi, izleri var mı?
C) Sait Faik'i ne zamandan beri tanıyorsunuz?
D) Okuma alışkanlığını çocuk yaşta mı edindiniz?
E) Okur, olay öyküsünü daha mı çok seviyor?

14. Kendimi çok az döküp saçıyorum. Normal, gündelik bir hayat sürdürüyorum; bu da bana yetiyor. Barlarda tartışmak, günde elli kişiyle görüşüp konuşmak bana göre değil. Sürekli olarak okuyup yazıyorum. Çok titiz, çok korunaklı yaşıyorum. Alışık olmadığım insanlarla görüşmek beni rahatsız ediyor. Hayran ilişkisi bumerang gibidir; her an nefrete dönüşebilir; budar, ehlileştirir insanı.

Böyle konuşan bir kişi için aşağıdakilerden hangisi söylenemez? 
A) İlişkilerinde çok seçici davranır.
B) Elindekilerle yetinip mutlu olur.
C) Sürekli olarak kendini denetim altında tutar.
D) Sevenleri için bile kişiliğinden ödün vermez.
E) Herkesi kendisi gibi düşünmeye zorlar.

15. Düş, doğanın veya yaşamın değil, bütünüyle insan beyninin yarattığı en harika eserlerden biridir. Tutarlı tutarsız davranışlarla, evrende rastlanmayan konularla, akılları durduran görüntü ve serüvenlerle bezenmiştir. Zihinde oluşan bir dünyadır ve dokunamaz, avucunuza alamazsınız. Bu hakiki düşün yanında uyanık gözle ve kafayla görülenler, düşlenenler de var. Katı gerçeklerin ve koşulların sıkboğaz ettiği günlerde sığındığımız, dört elle sarıldığımız renkli, bizleri rahatlatan, avutan, uyuşturan düşler yararlı ve güzeldir.

Bu parçada, düşle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemistir? 
A) Zihnin en güzel ürünlerinden biri olmasına
B) İnsanın zor zamanlardaki sığınağı olmasına
C) İnsanı oyalayan bir nitelik taşımasına
D) Anlamının kişiden kişiye değişmesine
E) Doğaüstü konularla süslenmesine

16. Yazar için günlük tutmak, bir bakıma yaşamla yazılı ilişki kurmaktır. Varlığını kanıtlayacak olayları, olguları, durumları bir araya toplamak, bir yaşantı evreninin temelini atmaktır. Yazarlar, düşüncelerinin gürültülü devinimleriyle ağırlaşan beyinlerine soluk aldırmak, bu arada biriken üretimlerini boşaltarak bilgelik özlemlerini de gidermek amacıyla günlüklerine sokulurlar. Bir de şiir, öykü, roman üstüne çalışırken karşılaştıkları zorlukları, yapıtlarını oluştururken geçirdikleri evreleri, duydukları estetik kaygıları dile getiren bir "iş takvimleri" vardır. Bunları da buluruz günlüklerde.

Bu parçaya dayanılarak, günlükle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine varılamaz? 
A) İç dökmek, rahatlamak için yazıldığına
B) Yazarların özlemlerini yansıttığına
C) Yazma alışkanlığı kazandırdığına
D) İnsanın var oluşuna, yaşadığına tanıklık ettiğine
E) Sanatsal üretim süreciyle ilgili ipuçları verdiğine

17. Turgut Uyar, ölçülü ve uyaklı ilk dönem şiirlerinde daha çok kişisel yaşantısı üzerinde durdu. Aşk, ayrılık, ölüm temalarını işlediği bu şiirlerinde Garip akımının izleri görülür. Daha sonra yoğun imgelerin ve simgeci bir söyleyişin etkili olduğu şiirleriyle İkinci Yeni'nin başlıca şairlerinden biri oldu. Sanatını, halk şiirinin deyişleri ve Divan şiirinin biçimlerinden yararlanarak geliştirdi. Büyük kent yaşamını bütün karmaşıklığı ve sarsıntılarıyla içeren bir şiir oluşturdu. Lirik şiirin geleneksel sınırlarını zorladı. Şiirle düzyazı arasındaki ayrımı ortadan kaldırdı; şiirlerindeki zengin doku giderek yalınlaştı.

Bu parçada sözü edilen sanatçıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Bir dönem Garip şiirinden etkilendiğine
B) Yaptıklarıyla başkalarına örnek olduğuna
C) Şehir yaşamının karmaşasını şiirlerine yansıttığına
D) Sanatını geliştirirken Türk şiir geleneğinden yararlandığına
E) Şiirlerini düzyazı havası taşıyan bir dille yazdığına

18. Öykülerimdeki insanlar yürümeli, el sıkışmalı, kavgayı göze alabilmeli, yargılamalı, isyan etmeli; ama yaşamın sihirli güzelliğinden gözlerini ayırmadan yeni sevgiler ve dostluklar da edinmeli. Kendi özeleştirisini yapabilmeli, dünyaya açık olmalı ve bütün bunları okurlarım iliklerinde hissetmeli. Yaşamdan öykülerime, öykülerimden yaşama koşmalı; varlıklarına yeni güzellikler taşımalı. Yaşamın her ayrıntısıyla bütünleşmeli, yaşamın sanat ve edebiyatla yoğrulan birer temsilcisi olmalı ve insanlığa mesaj verebilmeli.

Bu parçada yazar, öykü kişilerinin ve okurlarının hangi özelliği üzerinde durmamıştır?

A) Gerektiğinde risk alabilecekleri
B) Söyleyecek sözlerinin olduğu
C) Kendilerini sorgulamaktan çekinmedikleri
D) Yaşamla ve edebiyatla iç içe oldukları
E) Önyargılı olmaktan kaçındıkları

19. Binlerce yıldır önemli bir ticaret ve yönetim merkezi olan başkent, nedense turistik bir gezi için gelmez aklımıza. Oysa Cumhuriyet tarihinin önemli eserleri, camileri, kale içindeki tarihi evleri, eğlence için ünlü caddeleri, birbirinden popüler restoranları, parkları ve alışveriş merkezleriyle hiç de turistik açıdan hayal kırıklığı yaratacak bir şehir değil. Ayrıca çevresindeki ören yerleri Hattuşaş, Yazılıkaya, Alacahöyük ve Gordion'la da oldukça turist çekiyor. Şehre yaklaşık 100 kilometre mesafedeki Beypazarı ise son zamanlarda yaptığı atakla gezginlerin yeni duraklarından biri olmaya aday.

Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Son yıllarda en fazla turist çeken illerimizden biri de Ankara'dır.
B) Ankara sadece siyasetin ve diplomasinin merkezi değil, zengin kültüre sahip bir kenttir de.
C) Ankara çevresindeki ören yerleri saye­sinde çok sayıda turistin ilgi odağıdır.
D) Siyasetin ve yönetimin merkezi olan Ankara turistik açıdan da çok zengin bir ilimizdir.
E) Ankara Cumhuriyet tarihinin şaşırtıcı terkipleriyle dolu zengin bir yönetim merkezidir.

20. "Satılmıyor" gerekçesiyle şiir dizisini yayından kaldıran büyük yayınevlerine her gün yenileri ekleniyor. Sayısız şiir dergisinin çıktığı, antolojilerin, yıllıkların peş peşe sökün ettiği bir dönemde üstelik. "Bir antoloji yüz şiir kitabına bedeldir." deniyor adeta. Tadımlık olan doyumluk olanın yerine geçer oldu. Ancak, şiir kitaplarının yeterince satmıyor oluşu sadece şimdiye özgü bir durum değil. Has şiir, her zaman az satılmadı mı? Eskiden de öyleydi; ama medyatik olmak, popüler olmak bugün olduğu kadar prim yapmıyordu, göz boyamıyordu.

Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Yeni şiir kitaplarında okurun, aradığı tadı bulamadığına
B) Yayıncıların ticari kaygılarla şiir kitabı yayımlamak istemediğine
C) Antolojilerin, şiir kitaplarına tercih edil­meye başlandığına
D) İyi şiirin her dönemde alıcısının az olduğuna
E) Günümüzde medyatik olana daha çok ilgi duyulduğuna

21. İnsanoğlu bir gün virgülü kaybetti ve söyledikleri birbirine karışmaya başladı. Noktayı kaybettiğinde düşünceleri uzayıp gitti, onları bir araya getiremedi. Bir gün ünlem işaretini kaybetti; sevincini, öfkesini, tüm duygularını yitirdi. Bir başka gün soru işaretini kaybetti; soru sormayı unuttu o zaman da. Derken bir gün iki noktayı kaybetti ve kimseye bir açıklama yapamaz oldu. Yaşamının sonuna geldiğinde elinde yalnızca tırnak işareti kalmıştı; içinde de başkalarının düşüncesi vardı yalnızca.

Bu parçada aşağıdakilerden hangisi vurgulanmaktadır?

A) Bilgi alışverişinde, noktalama işaretlerinin önemli bir rolü vardır.
B) Doğru düşünmede noktalama işaretlerinin payı büyüktür.
C) Noktalama eksikliği, iletişimi güçleştirir.
D) Doğru bir anlatım, dilbilgisi kurallarına uymakla mümkündür.
E) Noktalama yanlışlığı anlam bulanıklığına yol açar.

22. Tarih boyunca, aşağı yukarı her kültürde seramik sanatının, toplumsal kimlikle hayati bir bağı olmuştur. Yunancadan gelen seramik sözcüğü her biçimdeki kil anlamındadır. Bu malzemenin kalitesi sayesinde, müzelerin çoğunda, tarih boyunca sanatçıların kendilerini toprakla nasıl ifade ettiklerini görebiliriz. Seramik sanatında kullanılan teknikler, tarih öncesi dönemlerden günümüze dek, değişmeden gelmiştir. Kuşkusuz bu denli köklü bir geleneğe, zengin ifade olanaklarına ve yenilik potansiyeline sahip bir başka el sanatı daha yoktur.

Bu parçada seramikle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Sanatçılara kendilerini ifade etmede geniş olanaklar sunduğuna
B) Yeniliklere açık, geleneksel bir el sanatı olduğuna
C) Toplumsal değişmelerden etkilendiğine
D) Toplumsal yapıyı yansıtıcı nitelik taşıdığına
E) Kullanılan tekniklerin her dönemde niteliğini koruduğuna

23. Klasik roman, kendi içinde dört dörtlük bir dünyadır. Onun bu kendi kendine yeterliliği, entelektüel seviyesi birbirinden farklı kitlelerce okunabilmesine olanak verir. Oysa modern roman, klasik romanın bu kendi başı-nalığını kırar. Oradaki karakterler, olaylar ya da diyaloglar salt kendilerinden kaynaklanmaz. Modem roman, birçok farklı anlatıdan esinlenir ve oralardan alınan parçalarla kendini var eder. Modern roman, dış referanslarını değersiz olmaktan çıkarıp hayati bir öneme kavuşturur. Okurundan belli bir entelektüel yoğunluk ve zihinsel çaba ister; onda bilmece çözme ve oyun oynama isteği uyandırır.

Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Klasik romanla modern roman arasında önemli yapısal farklılıklar olduğu
B) Klasik romanın kendi içerisinde bir bütünlüğe sahip olduğu
C) Modern romanın kendi dışındaki anlatıardan yararlanma yoluna gittiği
D) Klasik romanların daha kalıcı ve daha kolay okunur olduğu
E) Modern romanları okumanın belli bir zihinsel uğraş gerektirdiği

24. Bizim evde yazmak, defter tutmak adeta günlük yaşamın ayrılmaz bir parçasıydı. Babam inci gibi bir eski yazı ile Yahya Kemal'in şiirlerini defterine yazardı, sonra da onları bize okurdu. Ağabeyim, kilitli bir hatıra defterine eski Türkçe ile anılarını yazardı. Bense ilkokul beşinci sınıfta, tarih kitabından özetler çıkarır, bunları özene bezene temize çeker ve sınıfta arkadaşlarıma, çalışmaları için ödünç verirdim. Galiba, yazma tutkusu bana, ben farkına varmadan, ailem tarafından enjekte edilmişti.

Bu sözler aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık söylenmiş olabilir?

A) Yazmak size göre yaşamda bir iz bırakmak mıdır?
B) Sizde yazma düşüncesi ne zaman oluşmaya başladı?
C) Başarılı olmanızda yaşadıklarınızı yazmanızın rolü var mıdır?
D) Kendi ailenizin romanını yazmayı düşündünüz mü?
E) Anı, geçmiş yaşantıları paylaşma ihtiyacının bir ürünü müdür?

25. (I) Heykel ve heykelciliğin tarihi eski zamanlara kadar uzanır. (II) Ancak, ilk heykelin ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı bilinmemektedir. (III) Özellikle mermerden yapılan heykeller, günümüze kadar sanat özelliklerini korumuştur. (IV) Dünyanın çeşitli yerlerinde yapılan kazılarda mermer, ağaç, taş, pişmiş toprak, maden gibi çok çeşitli malzemeden yapılmış heykel ve heykelciklere rastlanmaktadır.(V) Bunların büyük bir kısmı, çeşitli kavimlerin ilah saydıkları varlıkları tasvir etmektedir. (VI) Bazı heykellerin de kral ailele­rini, kahramanları ve hayvanları tasvir ettikleri görülmektedir.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

26. Şairler kitapları satılmadığı ya da az satıldığında bugün olduğu kadar gocunmuyor, yayınevleri de bunu bugün olduğu kadar şairin başına kakmıyordu. Şiir doğası gereği küçük yayınevlerinde, daha az renkli olduğu İçin az satılan dergilerde hayat buluyordu. Şairler daha mutluydu eskiden, hatta birdenbire çok satılmaya başlayanlar kendilerine kuşkuyla bakıyorlardı. Has şiirden, iyi şiirden uzak düştükleri, popüler şeyler yazmaya başladıkları vehmine kapılıyorlardı. Bugün öyle değil; ne kadar satarsan o kadar değerlisin. Şiirin doğasına aykırı olsa da böyle bu.

Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Yayınevlerinin, şiir kitaplarının az ya da çok satılmasını bugünkünden farklı değerlendirdiğine
B) Eski şairlerin daha başarılı ve kalıcı şiirler yazdığına
C) Günümüzde çok satmamın bir başarı ölçütü sayıldığına
D) Şiirin, küçük yayınevlerinde ve az satılan dergilerde yer almasının şiirin yapısıyla ilgili olduğuna
E) Eski şairlerin şiirin kalitesi konusunda daha duyarlı olduğuna

27. (I) Dünyanın birçok büyük kenti hayvanat bahçesi ile ünlüdür. (II) Ama bu hayvanat bahçeleri birer hayvan hapishanesinden başka bir şey değil. (III) Üstelik bu "mahkumların tek suçu hayvan olmalarıdır. (IV) Yeryüzünde sadece insanlar yaşamıyor. (V) Hayvanlar kendi doğal ortamlarında yaşa­malı. (VI) Hayvanları kendi ortamının ev sahipliğinde ziyaret etmek ve gözlemlemek en güzeli.

Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense, ikinci paragrafın kaçıncı cümleyle başlaması uygun olur?

A) II. B) III. C)IV. D)V. E) VI.

28. İnsan, doğduğu saatten öleceği saate kadar severek, kavga ederek, cephelerde çarpışarak, hastalanarak yaşar. Yaşadıkları, o istese de istemese de varlığındaki derin kuyularda birikir. Birikenleri bir sonuca varmak amacıyla sıraladığında da "yaşam tarihi"nin belirdiğini görür. Bu insanlardan biri, yüreğinden yükselen fokurtularla, bu fokurtuları değerlendiren bir yeteneğin itmesiyle yazarlığa soyunursa, kuyularında birikenlere ve başkalarının biriktirdiğine uzanmak durumundadır.

Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) İnsan düşüncesi, doğumla ölüm arasında değişebilen bir özellik taşır.
B) Bir sanatçının yapıtlarında anlattığı şeylerin kaynağı, yaşadıklarından çok, kendi yaratma gücüdür.
C) Yaşamın zenginleşmesi, yüzyıllar boyu oluşan kültür birikimiyle gerçekleşir.
D) Her yazar yaşamdan edinilen bilgi ve birikimle beslenir.
E) Bir sanatçının başarısı, yaşadığı günlerin hakkını verebilmesine bağlıdır.

29. Edebiyat eğitimi ta başından beri yanlış yolda bizde. Yetişme çağındakileri edebiyattan soğutucu, okuma isteklerini kırıcı bir programımız var. Genelde edebiyat dersleri, edebiyat tarihi biçiminde uygulanıyor. Türkoloji bölümünde yetişen öğretmenler, Divan edebiyatı dönemine, "aruz"a takılıp takılıyor. Uygulama derslerinde, bir türlü Cumhuriyet dönemi edebiyatına gelemiyorlar...

Bu parçanın bütününde vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Okullardaki edebiyat programlarının tüm dönemleri kapsamadığı
B) Edebiyat tarihi derslerinin verimsiz ve sıkıcı geçtiği
C) Gençlerin ilgisini çekmeyen ezberci bir edebiyat eğitimi verildiği
D) Edebiyat eğitimi programlarının dar kapsamlı ve çok klasik olduğu
E) Edebiyat eğitimine gereken önemin verilmediği

30. Cemal Süreya, benim aşağı yukarı bütün öykülerimde kendi yaşadıklarımı, kendi serüvenimi anlattığımı söylüyor. Onun bu sözlerinde, bir doğrunun üzerine gidilmesinden çok öykülerimin içeriğine yöneltilmiş bir eleştiri var. Bunu da bir kusur gibi göstermek istemiştir. Oysa Tolstoy, Dostoyevski, Gorki, Steinbeck, Kazancakis ve bizden Sait Faik, Orhan Kemal, Tarık Dursun K., Demir Özlü gibi yazarlar, hem yaşadıklarını, hem de yaşamın geniş havuzunda toplanan insanlığın ortak birikiminden seçtiklerini koymuşlardır roman ve öykülerine. Şimdi bunlar kusurlu yazarlar mıdır?

Bu parçada yazar aşağıdakilerden hangisine karşı çıkmaktadır?

A) Roman ve öykünün sadece düş gücüyle oluşturulmasına
B) Yaşamı olduğu gibi ele alan yazarların hor görülmesine
C) Eleştirilerde eserden çok, kişiliğin hedef alınmasına
D) Yaşamını sanatına yansıtan yazarların küçümsenmesine
E) Edebiyat yapıtlarının içeriklerine göre değerlendirilmesine

31. 12. yüzyılda, süslenecek metinin içeriğiyle uyumlu minyatürler yapılmaya başlandı. Baskı makinesinin bulunuşuna kadar Avrupa'da çok güzel ve görkemli minyatürler yapıldı. Bundan sonra minyatür daha çok madalyonların üzerine portre yapmak için kullanıldı. 17. yüzyıldan sonra fildişi üzerine yapılan minyatürler yaygınlaştı. Daha sonra minyatür sanatına karşı ilgi azalmakla birlikte, dar bir sanatçı çevresinde geleneksel bir sanat olarak sürdürüldü.

Bu parçada minyatürle ilgili olarak aşağıdakilerin hangisinden söz edilmemiştir?

A) Her zaman aynı nesneler üzerine yapılmadığından
B) Nitelik değiştirerek varlığını yüzyıllarca sürdürdüğünden
C) Kendisine duyulan ilginin zamanla azaldığından
D) Yapıldığı yüzyılı farklı özellikleriyle yansıttığından
E) Bir dönem, verilen örneklerin çok etkileyici olduğundan

32. Ben, toplumsal ve bireysel yaşamlarımızdaki durumları, yaşamın gürültü patırtısını, uğultusunu, bulanık ve duru akışlarını atılgan, okuru allak bullak eden, hop oturtup hop kaldırtan bir dille anlatmayı görev edinmiş biriyim. Bu nedenle çevreme baktığımda beni izleyebilen ya da yaşamın bereketini öyküleştirmek amacıyla benim kadar didinen bir kimseyi göremiyorum. Bu yüzden bana yakın hiç kimse yoktur bizde; ama dünyada benim yakınlarında olmak istediğim yazarlar çoktur. Bunların en başlarında da Dostoyevski gelir.

Aşağıdakilerden hangisi bu sözleri söyleyen sanatçıyla ilgili bir özellik değildir?

A) Dinamik ve çarpıcı bir üslupla yazmayı ilke edinme
B) Değerinin zamanla anlaşılacağını düşünme
C) Başarılı yabancı yazarlara imrenme
D) Öykülerinde yaşamdan değişik kesitler sunma
E) Kendi alanındaki yazarların uğraşını küçümseme

33. .... Aynı zamanda romandenemeşiir ve makale de okur. Yabancı ülkelerdeki okurlarla bizim okurlarımız arasında bir benzerlik vardır. "Okuyucu, her şeyi okur." Bütün türlerin izleyicisi, seçicisi, yaşatıcısıdır o. Ve özel olarak bir öykü okuru yetiştirilmemiştir. Ayrıca, yetiştirilebilir mi bilmiyorum. Bunu tartışmak gerek.

Düşüncenin akışına göre bu parçanın başına aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) Öykü okuru, yerli ve yabancı ayrımı yapmaz.
B) Öykü okuyucusu benim öykülerime yabancı değildir.
C) Bizim okurumuz yalnızca düzyazı meraklısı değildir.
D) Bizim okurumuz sadece öykü okuyan bir okur değildir.
E) Her öykücü kendi okurunu yetiştirir.

34. Kültür yayıncılığımız, piyasa olmaktan çıkıp sektörleşme gayretleri içinde. O yüzden meta olan yayımlanıyor. Satabilecek şairler, yayınevi bulmakta zorluk çekmiyorlar. Benim durumum ayrı, ben dik başlı olduğum için cezalandırılıyorum. Benim ayarımda, hatta çok daha aşağılardaki şairlere teklif geliyor. Ama bana Allah'ın bir kulu teklifte bulunmuyor. Benim bundan yakındığım anlaşılmasın. Son yıllarda üç ülkede kitabım yayımlandı. Gerekirse entelektüel göç yaparım, yine de boyun eğmem.

Şairin bu sözlerinden, kendisiyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?

A) Yayıncılık politikalarından memnun olmadığı
B) Tavır ve davranışlarından ödün vermediği
C) Kendisine yapılan haksızlıklardan şikayetçi olmadığı
D) Şiirle uğraşmayı her şeyin üstünde tuttuğu
E) Tutumundan dolayı cezalandırıldığını düşündüğü

35. Edebiyatımızın daha da gelişmesi için sanatçılar, işçinin, köylünün yaşamına daha çok katılmalı; oradan edinecekleri zengin izlenimlerle yeni yapıtlar oluşturmalı. Köy yaşamının verilmesinde son yıllarda bir ölçüde başarılı olunmuş; ancak işçi yaşamı henüz yeteri kadar ele alınmamıştır. Genç sanatçıların buna yönelmeleri çok yerinde olacaktır. Ancak, bu sorunlara eğilecek sanatçıların estetik titizliklerini artırmaları gerekiyor. Bu noktada açık verenler, ne topluma ne de edebiyata yararlı olabilirler.

Bu parçanın bütününde aşağıdakilerden hangisi vurgulanmaktadır?

A) Genç sanatçıların toplumsal sorunlara duyarsız kaldıkları
B) Estetik kaygıdan yoksun eserlerin, kalıcı olamayacağı
C) Emeği anlatma amacı taşımayan eserlerin edebi değerinin olmadığı
D) Sanat değeri tartışılan eserlerin, topluma yarar sağlamayacağı
E) Edebiyatın, toplumsal sorunları gündeme tutmada önemli bir işlevi olduğu

1)C 2)E 3)C 4)E 5)D 6)A 7)D 8)E 9)C 10)E 11)B 12)C 13) B 14)E 15)D 16)C 17)B 18)E 19)D 20)A 21)C 22)C 23)D 24)B 25)B 26)B 27)C 28)D 29)D 30)D 31)D 32)B 33)D 34)D 35)D
 

Yorumlar (0)