Sözcükte Anlam: Deyim Aktarmaları

Deyim Aktarmaları

Deyim Aktarmaları

Deyim Aktarmaları

A) Doğadan İnsana Aktarma

Sınavı kazandığını duyunca sevinçten havalara uçtu.

*Uçmak kuşlara ait bir özelliktir, insana aktarılmış.

Aslanım, bunu başarabilirsin!

*Aslan doğada bir canlıdır, insana güçlü olma özelliği aktarılmıştır.

B) İnsandan Doğaya Aktarma

Yaralı bir gemi, hırçın denizin dalgalarında kayboldu.

*Kişileştirme aynı zamanda insandan doğaya aktarmadır. Hırçın olmak insana ait bir özelliktir, doğaya aktarılmış.

C) Doğadan Doğaya Aktarma

Karlar uçuşuyordu gecede, rüzgarlar uluyordu camlarda.

Uçmak kuşlara aittir karlara aktarılmış; ulumak köpeklere aittir, rüzgara aktarılmış. Hepsi doğada olan şeylerdir, birbirlerine aktarılmış.

D) Duyular Arası Aktarma

Yumuşak sesiyle salondakileri büyüledi.

*Yumuşak dokunma duyusuyla ilgilidir, ses duyma ile ilgilidir. Yumuşak olmak sese aktarılmış.

Sokaktan acı bir çığlık duyuldu.

*Acı tat alma ile ilgilidir, çığlık duyma ile ilgilidir. Çığlık acı olarak verilmiş.

GERÇEK ANLAM, MECAZ ANLAM, YAN ANLAM

GERÇEK ANLAM, MECAZ ANLAM, YAN ANLAM

Gerçek anlam, bir sözcüğün temel anlamıdır; buna sözcüğün ilk akla gelen anlamı ya da sözlükteki ilk anlamı da denir. Bir sözcüğün diğer anlamları gerçek anlamından yola çıkılarak oluşturulmuştur. Örneğin “Burun” dendiğinde aklımıza ilk gelen, insanın bir organıdır. Öyleyse; “Burnundaki benler onu öyle tatlı gösteriyordu ki…” cümlesindeki “burun” sözü insanın bir organı anlamında olduğundan gerçek anlamında kullanılmıştır. Ancak aynı söz; “Bugünlerde burnu büyüdü kimseleri gözü görmüyor.” cümlesinde insanın bir organı anlamını vermekten çok uzaktır. Temelde bu, gerçek anlamdan doğmuş ancak tamamen farklı bir özellik kazanmıştır.

İşte sözcüğün gerçek anlamından tamamen uzaklaşarak kazandığı bu anlama mecaz anlam diyoruz.

Bir de sözün, çoğu kaynağın mecaz anlama dahil ettiği ancak mecaz anlamdan biraz farklı olması yönüyle yan anlam ya da yakıştırma diye de anılan bir anlamı vardır. Yukarıda verdiğimiz “burun” sözünü “Ayakkabımı biraz küçük almışım; burnu ayağımı sıkıyor.” cümlesinde ele alalım. Buradaki “burun” sözü gerçek anlamda değildir; çünkü “insanın bir organı” ifadesini taşımıyor. Tam olarak mecaz anlama da girmez; çünkü temelde gerçek anlamla yakın bir ilgisi vardır. Ayakkabının o kısmına burun denmesinin nedeni insanın burnuna konum itibariyle benzemesindendir. İşte sözcüğün, gerçek anlamında karşıladığı varlığa şekil benzerliğinden dolayı başka bir varlığa verilmesine yan anlam ya da yakıştırma denir.

SOMUT ANLAM, SOYUT ANLAM

SOMUT ANLAM, SOYUT ANLAM

Sözcükler varlıkları ve kavramları karşılar. Varlık, madde olarak bulunan yani duyu organlarıyla algılanabilen bir nitelik taşır. Örneğin; ağaç, yeşil, kalem gözle; soğuk, ıslak dokunmayla; ses, gürültü işitmeyle; koku koklamayla; acı, ekşi tatmayla algılanabilir. İşte duyu organlarımız yardımıyla algılayabildiğimiz bu sözcüklere somut anlamlı sözcükler denir.

Oysa üzüntü, sevgi, özlem, hasret, rüya gibi sözcükleri herhangi bir duyumuzla algılayamayız; bunların sadece kavram olarak var olduğunu kabul ederiz. İşte bu tür sözcüklere de soyut anlamlı sözcükler denir.

Bir sözcük her zaman somut olamayacağı gibi her zaman soyut da değildir. Bir cümlede somut olan sözcük başka bir cümlede soyut anlam taşıyabilir. Örneğin; “Bu iki çizgi arasındaki açı kırk beş derece vardır.” cümlesindeki “açı” sözcüğü ölçülebilen bir değer taşıdığından somut anlamlıdır. Aynı sözcük “Sen bu sorunu hangi açıdan ele aldın?” cümlesinde, ölçülebilen bir değer olmaktan çıkmış, mecaz anlam kazanarak soyut bir kavramı karşılar duruma gelmiştir.

TERİM ANLAM

TERİM ANLAM

Herhangi bir bilim, sanat ya da meslekle ilgili özel bir kavramı karşılayan sözcüklere terim denir. Yeni bulunan bir kavram, yeni bir terimle karşılanabileceği gibi, günlük hayatta kullanılan bir sözcüğe özel bir anlam verilerek de karşılanabilir. Örneğin “ağız” sözü “Adamın ağzında diş kalmamış, hala genç gibi davranıyor.” cümlesinde gerçek anlamında ve günlük kullanımıyladır. Aynı söz “İstanbul’da büyümüş; ama Karadeniz ağzıyla konuşuyor.” cümlesinde dilbilgisinde bir tanım olan “yöresel konuşmalara dilde verilen karşılık” anlamına gelerek bir terim oluşturmuş. Ya da “Irmağın ağzı toprakla dolmuştu.” cümlesinde olduğu gibi “ırmağın denize karıştığı yer” anlamında kullanılarak coğrafi bir terim olmuştur.

EŞ ANLAM

EŞ ANLAM

Biçimi farklı, anlamları benzer veya yakın olan sözcükler eş anlamlı sayılır: duymak, işitmek, dinlemek; sözcük, kelime; kara, siyah; beyaz, ak vb. Eş anlamlı sözcükler, özellikle sözlükçülükte sözcük tanımını kolaylaştırır. Örneğin dilek sözcüğü, tek dilli sözlüklerde arzu, emel vb. gibi eş anlamlılarının yardımıyla tanımlanır.

Dillerde, her bağlamda aynı anlama gelen, anlamın bütün boyutları örtüşen tam eş anlamlılık pek rastlanan bir durum değildir. Sözcükler arasında üslup, derece, duygusal değer, yerellik vb. açılardan farklar vardır. Ayrıca bağlam da önemlidir. İki sözcük bir cümlede eş anlamlı iken başka bir cümlede eş anlamlı olmayabilir: ak ve beyaz, siyah ve kara sözcükleri eş anlamlı sayılırlar. Ancak ak alın deyiminde beyaz, kara baht örneğinde siyah kullanılamaz. Pek çok sözlükte eş anlamlı olarak listelenen sözcükleri, bu nedenle yakın anlamlı saymak gerekir.

Basit bir sözcük, birleşik bir sözcükle eş anlamlı olabilir: ambulans-cankurtaran vb. Kimi sözcükler eş anlamlı gibi görünse de duygu değerleri farklı olabilmektedir: asker krş. Mehmetçik vb. Farklı üslupları da çağrıştırabilirler: mangır-para, inek-çalışkan vb.

Türkçede eş anlamlı sözcüklerin yanında, özellikle dil devrimi sırasında üretilen yeni sözcükler veya Türkçeye yeni giren yabancı sözcüklere üretilen karşılıklar sonucu çok ilgi çekici eş anlamlılık durumları ortaya çıkabilmektedir. Örnek olarak şu sözcükler sıralanabilir: etki-tesir, ilgi-alaka, görev – vazife, yazım – imla, güncel-aktuel vb. İlgi çekici bir eş anlamlılık türünü de star -yıldız gibi örnekler oluşturur.

Aynı kavramı karşılayan farklı sözcükler eş anlamlıdır. Örneğin “ayakkabı” sözü ile “kundura” sözü aynı nesneyi karşıladıkları için eş anlamlı sayılır. Ancak bir sözcük daima başka bir sözcükle eş anlamlı olmaz. Bazen aynı sözcük farklı cümlelerde eş ya da farklı anlamlar da taşıyabilir. Cümlenin gelişine göre eş anlamlılık durumu değişir. Örneğin; “Çocuğun kara gözleri, büyüleyiciydi.” cümlesindeki “kara” yerine “siyah” diyebiliriz. Ancak “Ah alnımın kara yazısı!” sözündeki “kara” yerine “siyah” getirilemez. Çünkü “kara” sözü cümlelerin ikisinde de farklı anlamlar veriyor. Dolayısıyla ikinci cümlede mecaz anlama geldiği için yerine “siyah” sözcüğünü getiremiyoruz.

KARŞIT ANLAM, ZIT ANLAM

KARŞIT ANLAM, ZIT ANLAM

Zıt anlamlılık, sözcükler arasında bulunan ters çıkarım ilişkisidir: güzel-çirkin, doğru-yanlış, karı-koca vb. İki kavram arasında zıtlık ilişkisinin olması için, ortak özelliklerinin bulunması gerekir. Ancak bu şekilde kavramlardan biri, ters çıkarım yoluyla diğerini çağrıştırabilir. Örneğin güzel ve çirkin olma nitelikle, yaşlı ve genç olma yaşla ilgili özelliklerdir; ancak ilişki ölçeğinin iki ayrı ucunda bulundukları için zıt anlamlıdırlar.

Zıt anlamlılığın farklı biçimleri bulunur. Sözcükler ve ifadeler arasındaki anlam ilişkisinin yönüne ve biçimine göre değişik zıtlık ilişkilerinden bahsedilebilmektedir. Örneğin evli-bekâr sözcük çiftleri arasında bütünleyici zıtlık ilişkisi görülür. Evli ve bekâr sözcükleri, kültürel olarak evlenebilirlik diye kabul edilen ölçütün uygulanabilirliğini varsayar ve bu ilişki çerçevesinde birbirlerini tamamlar. Eril-dişi, kadın-erkek, soru-cevap, ölü-sağ, var-yok gibi sözcük çiftleri arasında da bütünleyici zıtlık ilişkisi bulunur.

Derecelendirilebilir zıt anlamlılar da vardır. Derecelenebilir zıtlık ilişkisi, derecelenebilir bir niteliğin, ilişki ölçeğinde bulunan iki farklı ucu arasındaki anlam ilişkisidir. Dar-geniş, yaşlı-genç, büyük-küçük, uzun-kısa vb., nitelik bakımından derecelenebilen ve bir niteliğin farklı derecelerini ifade eden bir dizi sıfat çifti bu tür zıtlığa örnek verilebilir. Bazen iki zıt anlamlı arasında farklı derecelendirmeler yapmak da mümkündür: büyük-küçük, uzun-kısa, sıcak-soğuk vb. Bu tür zıt anlamlılarda, olumsuz biçim zıt anlam değildir. Örnek olarak uzun değil illa ki kısa anlamına gelmez.

Üçüncü bir zıt anlamlılık türü de almak/satmak, karı/koca, öğrenci-öğretmen vb. sözcük çiftleri ile ilgilidir. Bu sözcüklerde belirtilen kavramlardan birinin varlığı diğerinin varlığına bağlıdır, biri olmadan diğerinin olması mümkün değildir. Yer-yön bildiren zıt anlamlılar da ilişkili zıtlık kategorisine dahil edilebilir: aşağı/yukarı, önde/arkada, kuzeyde/güneyde vb.

Akrabalık bildiren sözler arasındaki zıtlık ilişkileri de ilişkili zıtlıklar için ilginç olabilir: Anne-baba, kız kardeş-erkek kardeş, amca-hala. Bunlar hem zıt akrabalık ilişkilerini hem de cinsiyet farklılıklarını göstermektedir.

Birbirine karşıt kavramları karşılayan sözcüklerdir. Karşıt anlamlı sözcükler iki zıt noktayı belirtirler. Örneğin; “güzel” sözcüğünün karşıtı “itici” olamaz çünkü iticilikte sevimsizlik anlamı da vardır. Oysa “güzel” sözü sevgiyi beraberinde ifade etmez. Bunun karşıtı ancak “çirkin”dir. Aynı durum eylemlerde de görülür. Örneğin; “sevmek” eyleminin karşıtı “sevmemek” değildir. Çünkü “sevmek” iyi bir duygunun varlığını bildirir. Sevmemekte ise bu duygunun bulunmadığı anlamı vardır. Oysa karşıtlıkta, olan duygunun tam karşıtı olmalıdır; bu da “nefret etmek”tir. Bu nedenle karşıtlıkla olumsuzluğun farkını görmek önemlidir.

Yorumlar (0)