ANADOLU KÖPRÜSÜ: Afyonkarahisar'da Yunan'ın Trenlerle Kaçışı- Prof. Dr. Övgün A. ERCAN

ANADOLU KÖPRÜSÜ


Türkler İle Rumlar - 123 Afyonkarahisar'da Yunan'ın Trenlerle Kaçışı

Prof. Dr. Övgün A. ERCAN

Yunan ordusunda kalıp baturca savaşanlar, direnenler de vardı. Kalanlar, ilk şaşkınlığı atlatmış, toparlanmıştı.


Afyon'da güç durumda kalan güney 1.Yunan Kolordusuna kuzeyde, Kütahya'daki, 2.Yunan Kolordusu her an yardıma koşabilirdi. 2. Yunan Kolordusu yardıma koşmasın diye, bu kez Bilecik'teki 2. Türk Ordusu'nun kendinden daha güçlü 2. Yunan Kolordusu'na güçlü olarak saldırmıştı. Saldırıya uğrayan 2. Yunan kolordusu, gerçek savaş alanında olan 1. Yunan Kolordu'suna destekliyemiyordu. 


İzmir körfezine demirlemiş, Yunan gemisinden savaşı yönetmeye kalkan Küçük Asya Orduları başbayı Hacıanestis (Hatzanestis)'nin sarsılan güney kolordusuna destek olmak yerine, 2. Kolordu'yu Çay yönüne doğru saldırması buyruğunu vermişti. Bu durum işleri daha da karıştırmış, Yunan birlikleri açık alana saçılmış, dağılmalarına neden olmuştu. Bu durum Yunan ordusunu büyük bir sıkıntıya sokmuştu. 



Türk atlı birlikleri geri çekilmiş, yeni bir savaş oyununu bekliyorlardı. Hakkı ile Baysal sürekli olarak yan yana olmasa da arada bir birbirlerini kolaçan ediyorlardı. Kaçan ilk öbek Yunan erleri Afyon-İzmir treninin içine, üstüne, katarlara doluşmuşlardı. Adım atacak yer yoktu. Sanki tren katarı değil, ölmekte olan bir sovulcanın üzerine toplanmış karınca sürüsü gibiydiler. Bir Yunan subayı tabancasını çıkararak geldi,



- İnin aşağıya, aşağılık vatan hainleri! Nereye kaçıyorsunuz?
Birisi tüfeğini subaya doğrulttu, tetiği çekmeye başladı, "dan da dan". Subay, oracıkta yıkıldı kaldı. Birisi makiniste koştu, silahını çekti,
- Haydi yürüt şu treni İzmir'e. Altı yedi saat sonra Pire'ye giden özgürlük gemisinde olalım.
- Yapamam.



Bir odunu kaptıkları gibi, adamı vura vura dövmeye başladılar. Bir süre sonra, kara tren yavaş yavaş tekerlerini döndürerek yürümeye başladı; "gıdı gıdı gıdı gıdı gıdı gıdı..tıkırdak tıkırdak tıkırdak tıkırdak". İlk kaçaklar yol almaya başlamışlardı ki, trenden bir sevgi bağırışı koptu.



- Zito Yunanistan, elveda Küçük Asya. Kahrolsun Venizelos. Elveda Kemal, elveda tohumladığımız Türk kızları. Hepiniz ballar gibi tatlıydınız. Bekleyin bizi yeniden geleceğiz. Gelene kadar piçlerinize iyi bakın.



Hakkı'nın atlı alayı bu durumu uzaktan bakıyordu. Uluğ Binbaşı "bekleyin, sakın ateş etmeyin, hepsi çekite-trene binsinler hele" demişti. Tren yürüyünce, çarçabuk atlarını dört nala sürerek, ilerde bir geçitte önlerini çelmek için düzen aldılar. Tren yolunun üzerine kocaman bir kaya parçası, hep birlikte çekerek yerleştirdiler. Geçitteki tepenin üzerine hafif makinalı tüfekleri kurdular, el bombalarını çıkarttılar. Kurumuş otlar arasına yatıp atış düzenine girdiler. İlerden tren "Çuf çuf çuf" diye görünmeye başlamıştı. Kocaman bacasından çıkan kara duman izini doğuda bırakarak onlara doğru geliyordu. Vagonların üzeri tıka basa Yunan eriyle doluydu. İyice yaklaşmışlardı ki, kayayı gören, makinist "ciyyyyyyrtttt" diye acı bir biçimde treni durdurunca, trenin tepesinde oturanlar ile yanlarında sarkanların kimisi demiryolunun içine düştüler, kimisi de yandaki boş tarlalara savruldular. Hemen duramayan tren, demiryoluna düşen onlarca erin üzerinde biçerek geçti. Bir bağırtıdıdır ki koptu, demiryolu üzerinde kopmuş ayaklar, kollar, kafalar, bedenlerle doluydu, yer gök acıyla bağırış çığrınmalarıyla yarıldı. Tepelerin üstünde nişan almış Türk erleri iki elden Yunan erlerini taramaya başladılar. İlk ölenler vagonların üzerinde tüneyenlerdi. Sonra onlarca kişi vagonlar içine el bombaları savurarak girip, tüfekleriyle taramaya başladılar. Bir süre sonra makinist ile iki ateşçisi dışında sağ kalan yoktu. Her yan kıpkırmızı kana bulanmış, vagonlardan şıp şıp kan akıyordu. 



Bir köye çok yakındılar. O köyde, tren durağında bekleşen diğer kaçak çıpallar-siviller durumu görmüşlerdi. Onlar da Anadolu'dan kaçmaya çalışan, denklerini hazırlamış yerli Rumlardı.
- Makinist Yorgo! Treni köye çek. Orada bekleşen, ülkelerini terk etmek isteyen Rumlar var.
- Başüstüne.
Tren ağır ağır o köye doğru ilerledi. Sonra köyde durunca, Rumlar denkleriyle, kimisi atlarıyla, eşekleriyle daldılar vagonların içine. Yer kapmak için birbirleriyle kavga ediyorlar, dövüşüyorlar, birbirlerini bıçaklıyorlardı. O arada birçok kişi sen bineceksin, ben bineceksin diye ezildiler, kimileri de öldürüldüler. İçeriye girmeye başaranlar, Yunan erlerinin ölülerini gözneklerden, kapılardan atarak vagonları boşalttılar. Trenden atılan Yunan ölüleriyle demir yolunun iki yanında sanki insan tepeleri oluşmuştu. Onların çıktıkları yerlere bu kez kendileri oturunca üstleri başları kana bulandı.



Türk atlı alayı, olanları, çıpalları-sivilleri hiç dokunmadan öyle durup izlediler. Hakkı ile Baysal durumu görüp içleri burkuldu,
- İşte, Anadolu köprüsü yıkılıyor Aleko.
- Anadolu köprüsü temellerinden sökülüyor, başka yerlere götürülüyor. Acaba bu toprağı severek gelişen, meyve veren bir çöğür-fidan, başka ellerin toprağını sever orada çiçek açarmıydı? Yoksa pörsür, kurur muydu? Bilinmez!
- Bir kardeşlik, bir uygarlık burada son buluyor, Hakkı.
Köyde kimse kalmayınca, birkaç Rum köyü baştan aşağı alevlere tutuşturdu.
Türk atlı alayı, köyün yakılmasına şaşırdı. Köyde kalan Türklerle alay söndürme çalışmaları yapsalarda başaramadılar. Giden Rumlar,
- Biz yoksak, hiçbir şey yok, demek istiyorlardı.



Bir süre sonra tren yavaş yavaş yürüyerek bir sonraki köye uğradı. Sonra o köy yakıldı. Sonra Uşak'ta kaçan yerli Rumları, sonra Kula, sonra Salihli, Alaşehir'deki kaçakları yığa yığa İzmir'e doğru yol alacaktı. Uzaklaştı gitti.
Hakkı,

- Kendileri gidiyorlar, ancak geride ne varsa yakarak. Onları bu ülkeden atan yok, öldüren, işkence de yapan yok.
- Yazık oldu, Anadolu uygarlıklarına. Bir kolumuz koptu sanki. Durup kalsalar ne olurdu? Dinse eğer sorun; Müslüman oluversen ne yitirirsin? Dilse eğer sorun, zaten hepimiz Türkçe biliyoruz. Adım Aleko olsa ne yazar, Baysal olsa ne değişir. Önemli olan benlik, kişilik, insancıl değerler.

Tren ardında kara bir duman bırakarak uzaklaştı, tepeler, ağaçlar arasında gözden yitinceye dek öylece baka kaldılar. Sonra, savaş alanına doğru dört nala geri döndüler.
Yarma bölgesinin batısında, 18:00 sularında, Hakkı'ların 5. Türk Atlı er Kolordusu çatışma çizgisi gerisine sızarak, Yunan birliklerinin İzmir - Afyon iletişim bağlantısını kesmeyi başardı. Böylece İzmir'de bulunan Yunan Başbayı Hacıanesti'nin savaş yönkeği-karagahı ile çatışma çizgisi gerisinde bulunan Yunan birlikleriyle iletişimi kesilmişti. Artık onlar kimseyle iletişim kuramıyorlar, tam bir yönsüzlük içindeydiler. Sanki uludenizde dümeni kırılmış bir gemi gibiydiler.



Bu durumda Trikupis, elindeki tek seçeneğin eldeki bütün yedekleri ile Kalecik Sivrisi (Belen tepesi) yönünde bir gece saldırısı yapmak olduğunu düşündü. Kazanılan yerlere göre Türk ordusu yer değiştirmiş, toplar çarçabuk ileriye alınmıştı.



O arada, Hakkı'nın atlı birliği Trikupis'in yönkeğinin yaklaşık üçyüz metre uzağından dört nala geçip gitmişti. Nerden bileceklerdi Yunan savaş yönetmeninin yanıbaşlarında olduğunu?



27 Ağustos sabaha karşı Tınaztepe, Erkmentepe, ayrıca Kurtkaya tepesinin düşmesi sonucunda Yunan'ın 4. Yaya er Tümeni'nin dağılması, 1. Yaya er Tümeni'nin ağır yitimlerle geri çekilmesi ile 27 Ağustos öğlen saatlerinde Yunan kalkanı çöktü.
Topluca kaçış başlamıştı.

(Sürecek)

4 Şubat 2018, Kadıköy, İstanbul

Yorumlar (0)