Atatürk'ün Anıları, İstanbul’un İşgali

Atatürk'ün Anıları, İstanbul’un İşgali

Atatürk'ün Anıları, Atatürk'ün hayatı kısaca, Atatürk’ün anıları, Atatürk’ün hayatı ödev, ulu önder Atatürk'ün hayatı, Atatürk'ün hayatı uzun,  Atatürk'ün hayatı özet, Atatürk'ün hayatı kısaca, Atatürk’ün hayatı resimli

Atatürk ile ilgili tüm yazıları okumak için tıklayınız: ATATÜRK

Atatürkün hayatı kısaca, Atatürk’ün anıları, Atatürk’ün hayatı ödev, ulu önder Atatürk ün hayatı, Atatürkün hayatı uzun,  Atatürkün hayatı özet, Atatürkün hayatı kısaca, Atatürk’ün hayatı resimli,

İstanbul’un İşgali

İngilizler, bir kuvvet gösterisi yapmazlarsa İstanbul’da durumlarının kötü olacağını anlarlar. Ve Anadolu’daki son kuvvetlerini de çektiklerinden, bu gösterişi İstanbul’dan başka yerde yapamayacaklardı.

16 Mart 1920 sabahı saat 8.00’de Mustafa Kemal Paşa acele olarak telgraf başına çağrıldı. Ankara telgrafhanesinde makine başına oturdu ve gözleri önünde açılan bandı okuyordu:

-“Ben, İstanbul Merkez Telgrafhanesi’nde telgrafçı Manastırlı Hamdi1’yim. İngilizler, Tophane’de karaya asker çıkarıyorlar. Harbiye Nezaretini işgal ediyorlar. Hatları işgal ediyorlar. Altı şehidimiz var. İçeri giriyorlar. Telleri kestiler. Buradalar.”

Makinenin çıtırtısı kesildi ve bandın dönmesi durdu. Ankara telgrafhanesi odasına ağır bir sessizlik çöktü. Nihayet, memurlardan biri, boğuk bir sesle:

-“Ne oluyor?” Diye sorunca, Mustafa Kemal Paşa omuzlarını kaldırıp indirmekle aczini gösterdikten sonra, kısaca:

-“Pek basit bir şey. Oraya gitmek istediler ve partiyi kaybettiler.”

Aynı saatte, İstanbul, karışık ve acıklı olaylara sahneydi. 100.000 bin İngiliz askeri, o sabah Galata’ya çıkarılmış ve başşehri ilk işgal günlerinden daha kuvvetli bir şekilde işgal etmişti. İngilizler şafak vakti, içlerinde Rauf (Orbay) Bey, Fethi (Okyar) Bey ve “Milli Parti” ileri gelenlerinin bulunduğu yüz elliden fazla milletvekilini tutuklamıştı. Sonra evvelden kapılarını tutturdukları Meclis-i Mebusan’a gitmişlerdi. Şimdi binanın etrafını, oraya kimsenin yaklaşmamasını temin ve halka şakanın artık sona erdiğini göstermek için, bir nöbetçi zinciri kuşatmıştı. İngilizler, yirmi üç kişiyi öldürmüşlerdi. Sıkıyönetim ilân edilmişti ve başkentin duvarları, İngiliz Yüksek Komiseri’nin imzasını taşıyan bildirilerle donatılmıştı. Bu bildirilerde şu uyarı vardı:

-“Her vatandaşın en kutsal görevi Padişaha itaat etmektir. Asayişi bozabilecek hareketlerde bulunacak olanlar ve düşmana yardım edecekler derhal harb divanına verileceklerdir.”

Diğer milletvekili ve siyasi kişilerden birçoğu da, ondan sonraki günlerde, hapse atıldılar. İngilizlerin elinden kaçabilenler, civar mahallerde saklandılar veya Anadolu’ya kaçtılar. Vaktiyle haberdar edilen Fevzi (Çakmak) Bey ile İsmet (İnönü) Bey Harbiye Bakanlığı’nın bir penceresinden atlayarak kaçtılar, sonra da Mustafa Kemal Paşa’nın yanına gittiler.

İstanbul Osmanlı Meclis-i Mebusan’ı iki ay on üç gün toplanabilmişti.

Norbert Bischoff diyor ki:

-“Padişahta zerre kadar şeref hissi bulunsaydı, kendisine karşı yapılan bu hareketi en şiddetli surette protesto ederdi. Eğer Mustafa Kemal’e iltihak eden milletvekillerine katılmaya cesareti yoktuysa, hiç olmazsa, İngilizlerin elinde esir bulunduğunu ilân edebilirdi.”2

1 Manastırlı Hamdi Efendi, (1883-1945), İstanbul’un İngilizler tarafından işgal edildiğini Mustafa Kemal’e bildirmiştir. Ankara’da da aynı görevi sürdürmüştür.

2 Niyazi Ahmet Banoğlu, Yayınlanmamış Belgelerle Atatürk’ün Siyasi ve Özel Hayatı, İlkeleri, 2. Baskı, İstanbul 1981, s. 138–140.

Kaynak: Atatürk’ten Gençliğe Unutulmaz Anılar, Ahmet Gürel, Mayıs 2009  

Yorumlar (0)