Atatürk'ün Anıları, O, Geleceği Planlamıştı

Atatürk'ün Anıları, "O, Geleceği Planlamıştı"

Atatürk'ün anıları, Atatürk'ün anıları özet, Atatürk'ün anıları resimli, Atatürk'ün anıları uzun, Atatürk anıları derleme, Atatürk'ün anıları kitap, Atatürk'ün çocukluk anıları kısa, Atatürk, Atatürk'ün okul anıları, anılarla Atatürk

Atatürk ile ilgili tüm yazıları okumak için tıklayınız: ATATÜRK

Atatürk'ün anıları, Kırmızı Karanfil, Atatürk'ün anıları özet, Atatürk'ün anıları resimli, Atatürk'ün anıları uzun, Atatürk anıları derleme, Atatürk'ün anıları kitap, Atatürk'ün çocukluk anıları kısa, Atatürk, Atatürk'ün okul anıları, anılarla Atatürk

O, Geleceği Planlamıştı

Atatürk, okul yıllarından itibaren ülke sorunlarına ilgi duymuştur. O, keskin zekâsıyla ülke ve dünyadaki değişmelerin toplumlarının geleceğini nasıl etkileyeceğini, toplumların nelere gebe olacağını sezmiştir. Bu seziş, onun geleceğe yönelik planlarını oluşturmasını sağlamıştır. Onun sezgilerine dayanan planlar o günün koşullarında, birçok kişi tarafından gerçekleşmesi mümkün olmayan hayaller olarak değerlendirilse de o, ufkun ötesine uzanan yolculuğundan asla geri adım atmamıştır. Bu yolculuk sonucu, çağdaş Türkiye, ülkü olmaktan çıkıp gerçeğe dönüşmüştür. Atatürk'ün başarıları ve gerçekleşen geleceğe yönelik öngörülerinin hiçbirisi tesadüflerin sonucu olmamıştır. Onun yaptığı her şeyi önceden plânladığını göstermesi bakımından aşağıdaki anekdot ilginç bir örnektir:

Mustafa Kemal’in Harp Akademisinde öğrenimini tamamladığı günler... Dostlar halkası yavaş yavaş genişlerken Lütfi Müfit (Özdeş), Cafer Tayyar (Kanatlı), Ali Fuat (Cebesoy), babası Fazıl Paşa, Zeyrekli Kazım (Karabekir) bu özel kadroya alınırlar. İlk kez gizli, el yazması bir gazete çıkarır genç Akademili. Gizli konferanslar da devam eder. Padişahı eleştirip üst düzey yöneticiler takımını didik didik ufalarlar.

Yukarıda adını saydığım gençler, daha da adını duymadıklarımız, olayların içine böyle böyle girerler. Kimi kıyısından, kimi köşesinden... Kadro giderek büyür. Ama Zübeyde Hanım korkular içindedir. Oğlunun nelerle uğraştığını kavrayamaz, bağlayamaz, “Mustafa’m, sen neler yapıyorsun?” sorusu yanıtsız kalır hep... Ya da “Sen merak etme, iyi şeyler yapıyoruz.” gibi yanıtlarla geçiştirilir. “Mustafa’m, yoksa sen yedi evliya gücündeki padişahımıza mı karşısın?” gibi sorulara ise “Çakır oğlu”, sadece gülerek yanaklarından öperek, sarılarak yanıt veriyor annesine...

Şimdi bu gençlerin hemen hepsi aynı okullarda okudular. Aynı koşullarda ya da yakın büyüdüler. Yıllardır aynı konuları konuşuyor, paylaşıyor, tartışıyorlar. Ama yine de Zübeyde Hanım’ın sorularıyla aynı anlama gelen sorular var onların da içinde, bazen dayanamayıp açıkladıkları!..

Neler söylüyor bu genç adam arkadaşlarına?

"Padişahlık yıkılmalıdır, yıkılacaktır", diyor.

"Ordu yeniden kurulmalıdır", diyor.

- "Balkan ordularının birleşmesi bizim için tehlikelidir", diyor.

"Yeni bir yönetim biçimi, yeni bir ordu, yeni bir toplum", diyor.

Bunlar onun emelleri. Ama onun emellerine, arkadaşlarının hayalleri bile ulaşamamıştır anlaşılan. Bu Fatih’in yakınlarına söylediği bir gerçekti vaktiyle. Biri doruklara yükselirken öbürleri yamaçlarda çabalıyordu.

Bir akşam Selanik’te, Beyaz Kule Gazinosu’nda, bu emeller doğrultusunda heyecanlı tasarımlar açıklanırken coşkusunu saklayamayan genç Mustafa, bir arkadaşına, "Seni Harbiye Nazırı yapacağım, seni de Hariciye Nazırı..." diye bildirdi. Böyle mevki ve makam dağıtmaya başlayınca bunun hoş bir şaka olduğunu sanan biri, bu şakaya yanıt vererek “Peki bizi bu makamlara getirebilmek için sen ne olacaksın? Yoksa padişah mı?” diye sorunca o, ciddiyetle ve kahkahalarla “Yoo, hayır! Ondan da önemli.” yanıtını verdi. Bu olmayacak duaya, şakayla karşılık amin diyenler, ürküp susanlar oldu Ama o akşam ciddiye almadıkları bir gerçek! Çok da haksız sayılmazlar. Ama benim anlayamadığım, günün birinde, o neşeli akşam sofralarında, arkadaşlarına verdiği bu cüretli sözlerin hemen hepsi bir bir gerçekleşmeye başlayınca aynı arkadaşlar acaba neden bozuluyorlar, şaşırıyorlar, öfkeleniyorlar ve korkuyorlardı?

O, bu yakın dostlarına hiç yalan söylememiş ki... Her şey ortada işte!

Kaynak: Nezihe Araz, Mustafa Kemal’in Ankara’sı, İstanbul, 1994, sayfa: 77-78.

Yorumlar (0)