Atatürk'ün Anıları, TÜRK ANASI

Atatürk'ün Anıları, TÜRK ANASI

Atatürk'ün Anıları, Atatürk'ün hayatı kısaca, Atatürk’ün anıları, Atatürk’ün hayatı ödev, ulu önder Atatürk'ün hayatı, Atatürk'ün hayatı uzun, Atatürk'ün hayatı özet, Atatürk'ün hayatı kısaca, Atatürk’ün hayatı resimli

Atatürk ile ilgili tüm yazıları okumak için tıklayınız: ATATÜRK

Atatürkün hayatı kısaca, Atatürk’ün anıları, Atatürk’ün hayatı ödev, ulu önder Atatürk ün hayatı, Atatürkün hayatı uzun,  Atatürkün hayatı özet, Atatürkün hayatı kısaca, Atatürk’ün hayatı resimli,

TDH - KOLAY ERİŞİMİ Türkçe Göktürkçe Edebiyat Türkçe Adlar Tarih Kökenbilgisi Türk Lehçeleri Yazım Kılavuzu Türk Dünyası PDF-DOC Sınav-Deneme SÖZLÜKLERİMİZ

DİL BİLGİSİ KOLAY ERİŞİMİ Dil Bilgisi Sıfatlar Belirteçler Anlam Bilgisi Kompozisyon İlgeçler Cümlede Anlam Nasıl yazılır? Bağlaçlar Paragrafta Anlam Noktalama İşaretleri Ünlemler Sözcükte Anlam Sözcük Bilgisi Eylemler Ses Bilgisi Yapım Ekleri Eylemsiler Yapı Bilgisi Adıllar Dil-Anlatım Yazım Bilgisi Adlar Edebiyat Anlatım Bozuklukları Ana Bet Atasözleri ve Deyimler TDH-Instagram Tivitır Feysbuk

...

TÜRK ANASI

Sabiha Gökçen anlatıyor:

Benim için çok mutlu olan bir gecenin sabahı Atatürk’le tekrar çiftliğe gittik. Yanılmıyorsam bir tatil günü idi... Dolaşıp hava alırken oldukça yaşlı bir köylü kadına rastladık yolda. Yorgun bir hali vardı. Atlarımızı durdurduk. Daha önceleri de belirttiğim gibi, Atatürk bizim insanlarımızla, halkımızla konuşmaktan, onlarla sohbet etmekten çok büyük zevk alırdı. Hatta bazen sırf bu düşünce ile ülkeyi şöyle bir baştan bir başa taradığına bile şahit olmuşumdur.

Yaşlıca köylü kadın kan ter içindeydi. Belli ki epey yol tepmişti. Yaşını tam kestirmeye olanak yoktu. Yalnız yüzündeki derin çizgiler, ıstıraplı günler yaşamış olduğunu ortaya koyuyordu. Cildinin kırışıklığı yanında esmerliği, güneşten kavrulmuş olduğu da gözden kaçmıyordu. Büyük bir yükü sırtında taşıyan insanlara öz bir hali vardı. Elindeki değneğe yaslanarak şöyle bir doğrulup bize baktı. “Sanki beni baştan ayağa süzecek ne var?” dermiş gibi.

Atatürk attan inerek bu ihtiyar kadının yanına sokuldu:

-"Merhaba nine."

Kadın Ata'nın yüzüne bakarak hafif bir sesle;

-"Merhaba dedi."

-"Nereden gelip nereye gidiyorsun?"

Kadın şöyle bir duralayıp,

-"Neden sordun ki, dedi. Yoksa buraların saabısı mısın, bekçisi mi?"

Paşa gülümsedi.

-"Ne sahibiyim ne de bekçisiyim nine. Bu topraklar Türk milletinin malıdır. Buranın bekçisi de Türk milletinin kendisidir. Şimdi nereden gelip nereye gittiğini söyleyecek misin?" Kadın başını salladı.

-"Tabii söyleyeceğim, ben Sincan'ın köylerindenim bey, otun güç bittiği, atın geç yetişdiği, kavruk köylerinden birindeyim. Bizim muhtar bana bilet aldı trene bindirdi, kodum Angara'ya geldim."

-"Muhtar niçin Ankara'ya gönderdi seni?"

-"Gazi Paşa’mızı görmem için. Başını pek ağrıttım da... Benim iki oğlum gavur harbinde şehit düştü. Memleketi gavurdan kurtaran kişiyi bir kez görmeden ölmeyeyim diye hep dua ettim durdum. Rüyalarıma girdi Gazi Paşa. Bende gün demeyip mıhtara anlatınca, o da bana bilet alıverip saldı Angara'ya, giceleyin geldimdi. Yolu neyi de bilemediğimden işte ağşamdan belli böyle kendimi ordan oraya vurup duruyom bey..."

-"Senin Gazi Paşa'dan başka bir isteğin var mı?"

Kadının birden yüzü sertleşti.

-"Tövbe de bey, tövbe de! Daha ne isteyebilirim ki... O bizim Vatanımızı gurtardı. Bizi düşmanın elinden kurtardı. Şehitlerimizin mezarlarını onlara çiğnetmedi daha ne isteyebilirim ondan? Onun sayesinde şimdi istediğimiz gibi yaşıyoruz. Şunun bunun gavur dölünün köpeği olmaktan onun sayesinde kurtulmadık mı? Buralara bir defa yüzünü görmek, ona sağol Paşam! Demek için düştüm. Onu görmeden ölürsem gözlerim açık gidecek. Sen efendi bir adama benziyon, bana bir yardım ediver de Gazi Paşa'yı bulacağım yeri deyiver."

Atatürk'ün gözleri dolu dolu olmuştu, çok duygulandığı her halinden belliydi.

Bana dönerek,

-"Görüyorsun ya Gökçen", dedi

-"İşte bu bizim insanımızdır..." "Benim köylüm, benim vefalı Türk anamdır bu!"

Attan indim ben de. Yaşlı kadının elini tuttum anacığım dedim, sen gökte aradığını yerde buldun, rüyalarını süsleyen, seni buralara kadar koşturan Gazi Paşa yani Atatürk işte karşında duruyor. Köylü kadın bu sözleri duyunca şaşkına döndü. Elindeki değneği yere fırlatıp, Atatürk'ün ellerine sarıldı. Görülecek bir manzaraydı bu. İkisi de ağlıyordu. İki Türk insanı biri kurtarıcı, biri kurtarılan, ana oğul gibi sarmaş dolaş ağlıyorlardı. Yaşlı kadın belki on defa öptü atanın ellerini. Ata da onun ellerini öptü. Sonra heybesinden küçük bir paket çıkarttı. Daha doğrusu beze sarılmış bir köy peyniri. Bunu Atatürk'e uzattı;

-"Tek ineğimim sütünden kendi ellerimle yaptım Gazi Paşa, bunu sana hediye getirdim. Seversen gene yapıp getiririm."

Paşa hemen orada bezi açıp peyniri yedi. Çok beğendiğini söyledi. Sonra birlikte köşke kadar gittik.

Oradakilere şu emri verdi;

-"Bu anamızı alın burada iki gün konuk edin. Sonra köyüne götürün. Giderken de kendisine üç inek verin benim armağanım olsun."

Sabiha Gökçen

Kaynak: Atatürk’le Bir Ömür, Sabiha Gökçen, Anıları Kaleme Alan: Oktay Verel, Altın Kitaplar, 2. Basım, ISBN: 975-405-511-4. Sayfa:150-152

Yorumlar (0)