26.05.2020, 18:47

Bayram kelimesinin kökeni

BAYRAM MESAJI ve BAYRAM KELİMESİ ÜZERİNE


Bayram kelimesi insanların neşelendiği, sevindiği, coştuğu duygu larının tezahürünü gösterir. Bizim bayramlarımız dinî ve millî bayramlar olarak ikiye ayrılır. Çocukluğumuzun en güzel günleri bayram günleri idi. Hepimizin kim bilir ne güzel bayram anıları vardır.


Bugün 24 Mayıs 2020 Pazar günü. Dinî bayramlarımızdan Ramazan Bayramı / Şeker Bayramının ilk günü. Ben Türk dünyasındaki vatandaşlarımın, soydaşlarımın, kandaşlarımın mübarek Ramazan bayramını kutluyor, Gelecek günlerinin öncelikle SAĞLIKLI olmasını diliyorum. Yollarını güzellikler süslesin. Ancak müslüman Türk dünyasının bu yılki bayramı buruk geçirdiğini de vurgulamalıyım. Çünkü Korona virüsü ile ilgili kısıtlamalar, hastalık dolayısıyla vukuu bulan ölümler büyük üzüntü veriyor.


Ruhr Üniversitesi’nde çalıştığım Almanya günlerimden Mehmet Erkan, Murat Başar, Şevket Özbek, Osman Türemen, Mustafa Kemal Özdemir gibi arkadaşlarım ve dostlarım vardır. Bunlardan Mehmet Erkan Arefe günü Facebook’ta “Bayram kelimesi hangi dilindir? a) Türkçe, b) Arapça, c) Hintçe, d) Farsça” sorusunu sordu. Ben de Mehmet Erkan’ın sorusunu “Türk Halklarının En Eski Bayramı: Yeni gün < Yañı kün” başlıklı yazımın son bölümü olan Bayram kelimesi ile ilgili bölümünü tekrar ederek cevaplıyorum. Arkadaşlarımın da bayramlarını kutluyorum. Yollarını güzellikler süslesin.


En eski yazılı kaynaklarımız olan Göktürk ve Uygur metinlerinde “bayram” mefhumunu ifade eden Türkçe bir kelime bu güne kadar tespit edilememiştir. Bayram mefhumunu karşılamak üzere Sanskritçe, Sogdça > Farsça, Arapça gibi dillerden Türkçeye giren kelimeler de Türk dilinin kuralları içerisinde yoğurularak Türkçeleşmişlerdir.

Bunları sıra ile görelim.

Sanskritçe: Eski Uygur Türkçesi metinlerinde karşımıza Uygur takviminin ilk ayının adı olan aram ay “bayram ayı” ibaresi çıkıyor. Bu aydan önceki on ikinci ayın Eski Uygur Türkçesi metinlerindeki karşılığı ise “oruç ayı” anlamına gelen çakşapat ay ~ çahşapat ay ~ çakşaput ay ~ çahşaput ay şekilleridir. Çakşapat kelimesinin kökü Sanskritçe şikşâpada kelimesine dayanıyor. Aram kelimesinin kökü de Skr. râma kelimesine dayanıyor. Sanskritçe kelime Türkçeye geçerken, Türkçede artikel olmadığı için, sonundaki -a artikel eki düşüyor ve kelime râm şeklini alıyor. Ancak Türkçede r- ünsüzü ile kelime başlamadığı için a- ünlüsünü ön ses olarak alıp aram şeklinde Türkçeleşiyor. Metinlerde de aram ay “bayram ayı” şeklinde kullanılıyor.
Sogdça: Mefhumun Sogdçası patrâm, Sogdçadan Farsçaya geçen şekli ise padrâm’dır. Bu kelime Kâşgarlı Mahmud tarafından Dîvânü Lugati’t-Türk’e pek muhtemel ki Farsçadaki badram şeklinden aynen alınmıştır.

Oğuz Türkleri ise kelime ortasındaki -d- (-ḏ-), ünsüzünü -y-’ye çevirdikleri için kelimenin Türkçeleşmesi bayram şeklinde olmuş ve kelime Türkçede bin yıldan beri bu şekliyle Türkçede kullanılmıştır. Bu konuda Kâşgarlı Mahmud DLT’te şu bilgileri vermektedir. (Ahmet B. Ercilasun-Ziyat Akkoyunlu, Kâşgarlı Mahmud. Dîvânu Lugâti’t-Türk. Giriş-Metin-Çeviri-Notlar-Dizin, Ankara, 2014).
s. 569 baḍram halk arasında sevinç ve gülüşme. Sevinç ve piknik, eğlence. 136/118, 243/211, 522/542 > bayram.


s. 211 baḍram halk arasında sevinç ve gülüşme. Bir yer çiçek ve tomurcuklarla süslenmişse oraya baḍram yir denir, yani gezinti yeridir. Bunun aslının ne olduğunu bilmiyorum; çünkü bunu Farsların ağzından duydum. Ancak Oğuzlar bayram gününü bayram diye adlandırırlar; o da sevinç ve gezme günüdür. Onların âdeti üzre, zel harfi (ḍ), ye’ye dönüşmüştür. Bu, kurala göre tam da doğru bir kelimedir.


s. 422 bayram. bayram. Oğuzcadır. Sanıyorum ki bu insanların “sevinç ve piknik” için kullandıkları baḍram sözünden dönüştürül müştür. Bayram günü sevinç günüdür; cahiliye devrinde bayram günü yoktu ki onun adı olsun. Olsa idi bütün Türkler onu bilirdi; (fakat) bunu bilmiyorlar. Ancak lehçelerine uygun olarak zel’i (v’yi) ye’ye dönüştürenler biliyorlar. 


s. 118 badram kıl- “Bayram etmek, bayram yapmak”
yigitlerig işletü / yıgaç yimiş ırgatu
kulan keyik awlatu / baḍram kılıp awnalım 
Güney Sibirya lehçelerinden Hakas Türkçesi’nde kelimenin p- ünsüzü ile payram şeklinde kullanılması Sogdçanın tesiri değil, Sibirya Türk lehçelerindeki ünsüz sertleşmesi veya sadasızlaşması yüzündendir. Kırgız-Kazak Türkçelerindeki mayram şekli ise dudak ünsüzü b’nin nazallaşarak m olması dolayısıyladır.
Arapça: Bayram kelimesi Arapçada عید ayın-ye-dal ile îd, ıyd şekillerinde geçer. Ali Nihâd Tarlan hocamızın derslerinde Fuzuli’den verdiği aşağıdaki örnek şaheserdir.


Yılda bir kurbân keserler halk-ı âlem ıyd üçün
Dem-be-dem sâat-be-sâat men senün kurbânınam
Arapça îd, ıyd kelimesi Türkçeleşip ayt, hayt, hayıt şekilerini de almıştır. Ünlü Kırgız yazarı Cengiz Bey’in soyadı Ayt-mat-ov ( Bayram Muhammed Oğlu) kelimesinde bu Bayram karşılığında Ayt kelimesinin kullanıldığı görülmektedir. Ünlü Özbek bilgini Baymirza Beyin soyadı Hayıt idi. Çinliler tarafından hapse atılan Uygur müzisyenin adı Abdurehim Hayit dir. Mehmet Erkan’ın bilmece sorusunu cevaplandırdığımı zannediyorum.

SUAT ÖZER 25.05.2020
Değerli hocam, Tuncer Gülensoy hocamız bayram sözcüğünün Türkçe olduğunu düşünüyor.  Saygı ve sevgiler...

 
OSMAN FİKRİ SERTKAYA 25.05.2020
Suat Özer Ķâşgarlı Mahmud ise 1000 yıĺ önce ben bu kelimeyi Farslardan duydum diye söylüyor.

SUAT ÖZER 25.05.2020
Yanıtınız için sağ olunuz. Bir neni daha önce söylemiş olmak onu "kesin doğru" yapmaz. Kaşgarlı'nın da yanlış yapabileceği, günümüz dil bilimcileri kadar derin köken bilimsel bilgiye sahip olmadığı gerçeğini de göz ardı etmemek gerek. Sevgiler,  saygılar hocam.

TİMUR KOCAOĞLU 25.05.2020


Osman Fikri Sertkaya Bilgem, senin bu yazın Bayram dolayısıyla kaleme alınmış, bir bayramlık söyleşi yazısıdır. Ancak bu konuda çok sayıdaki Türkoloğun dediklerini gözardı  ederek, kendince bu Soğudcadan alınmadır diye tek bir Clauson'a takılıp kalmışsın. Oysa Sevortyan, Doerfer, Gülensoy, Stachowski gibi Türkologların bu konudaki görüşlerine  de  gönderme yapmadan "soğudcadandır" diye kestirip atıyorsun! Sonra bu aşağıdaki yargıların hiç bir zaman bilimsel bir görüş değildir:
"En eski yazılı kaynaklarımız olan Göktürk ve Uygur metinlerinde “bayram” mefhumunu ifade eden Türkçe bir kelime bu güne  kadar tespit edilememiştir." Bir sözcüğün Göktürk ve Uygur dönemi eserlerde geçmemiş olması onun Türkçe olmadığını göstermez!
İkinci olarak da Kaşgarlı'nın aşağıdaki ifadesini yanlış yorumluyorsun:
Kaşgarlı: "baḍram halk arasında sevinç ve gülüşme. Bir yer çiçek ve tomurcuklarla süslenmişse oraya baḍram yir denir, yani gezinti yeridir. Bunun aslının ne olduğunu bilmiyorum; çünkü bunu Farsların ağzından duydum. Ancak Oğuzlar bayram gününü bayram diye adlandırırlar; o da sevinç ve gezme günüdür. Onların âdeti üzre, zel harfi (ḍ), ye’ye dönüşmüştür. Bu, kurala göre tam da doğru bir kelimedir."
Kaşgarlı'nın onu Farslardan da duymuş olması, o sözün Farça olduğunu göstermez, Farslarda da kullanıldığını gösterir yalnızca. Neyse yazın bir bayramlık şeker olduğu için tatlıdır  da, yalnız vardığın etimolojik sonucun kanıtlanmamış bir varsayımdır, ona da "Bayramlık Varsayım" diyelim 
Bu arada, bayramını kutlar, sağlık esenlikler dilerim!

OSMAN FİKRİ SERTKAYA 25.05.2020
BAYRAM KELİMESİ ÜZERİNE PROF. DR. TİMUR KOCAOĞLU’NA CEVAP


1. Sayın Prof. Dr. Timur Kocaoğlu benim Facebook’ta 24 Mayıs 2020, saat 02.55 itibarı ile yayına verdiğim “Bayram mesajı ve Bayram kelimesi üzerine” başlıklı yazımı değerlendirmiş. Değerlendirmelerini sıra ile yazıyorum.
A. Ancak bu konuda çok sayıdaki Türkoloğun dediklerini göz ardı ederek, kendince bu Soğutçadan alınmadır diye tek bir Clauson’a takılıp kalmışsın, oysa Sevortyan, Doerfer, Gülensoy, Stachowski gibi türkoloğların görüşlerine gönderme yapmadan “Soğutçadır” diye kestirip atıyorsun. (Ben, Clauson’a takılıp kalmamışım. Clauson kelimenin İrancadan Türkçeye girdiğini söylüyor. Ben “Sogdçadan Türkçeye girmiştir” diyorum. Kocaoğlu keşke Clauson’un sözlüğüne baksaydı. Ama ben bunu aşağıda genişçe yazacağım).
B. En eski yazılı kaynaklarımız olan Göktürk ve Uygur metinlerinde “bayram” mefhumunu ifade eden bir kelime bugüne kadar tespit edilememiştir” diyorsun. (Evet bu tarafımdan yapılan bir tespittir. Bu tespitim doğru değilse, doğru örneğin verilmesi gerekmiyor mu?).
C. “Kâşgarlı Mahmud’un ben bunu Farslardan duydum” demesi onun 1000 yıl önceki bir tespiti değil midir?
D. “Vardığım etimolojik sonuç kanıtlanmamış bir varsayım imiş”. En iyisi bu ithamları sırası ile cevaplayayım. Hem Timur bey faydalansın, hem de başkaları.
2. Hint-İran dillerinde bayram kelimesi:
Sanskritçe’de “bayram mefhumu” rāma kelimesi karşılanır. rāma’nın anlamı da “neş’e, huzur, mutluluk, sükûn”dur. rāma kelimesinin sonundaki -a ünlüsü Hintçede artikel ekidir. Kelime Sanskritçeden Türkçeye geçince bu -a eki düşer. Çünkü Türkçede Artikelin karşılığı yoktur. Böylece kelime Türkçede rām şeklini alır. Daha sonra Türkçede bayram şeklinde görülecek olan kelimenin ikinci hecesi olan ram bu kelimedir. Ancak Türkçede r- ünsüzü ile kelime de başlamadığı için rām kelimesi önüne a- protezini alarak aram şeklinde Türkçeleşir.
Kelime Göktürk metinlerinde görülmez. Eski Uygur Türkçesi metinlerine de çeviri metinler ile girer ve ram şeklinin yanında genellikle tarih kayıtlarında yıl adından sonra Türkçeleşmiş aram şekli ile kullanılır. aram ay “yılın ilk ayı demektir”. Örnekler: ram ay iki şık bugday, ikinti ay iki şık bugday. (Ch/U 7470 + Ch/U 6058, 4. satır); tavışgan yıl aram ay bir yangıka (USp 87/1); bu tavarnıng satıgı elig tas bözni aram ay içinde birür men (U 5264/4.-6. satırlar).
3. rāma kelimesi İrancada *pati-rāma şeklinde görülür. Anlamı “neş’e, huzur, mutluluk, sükûn”dur.
4. İranca *pati-rāma kelimesi Sogdçada pat-rām şeklinde kullanılmıştır. Anlamı “neş’e, huzur, mutluluk, sükûn”dur.
5. Sogdça pat-rām kelimesi Orta Farsçada paḏ-rām şeklinde kullanılmıştır. Anlamı “neş’e, huzur, mutluluk, sükûn”dur.
6. Bir başka Farsça açıklama da bezm “yiyip içme, konuşup eğlenme meclisi” kelimesinin Sanskritçeden gelen ram kelimesi ile birleşerek bezmrām şeklini almasıdır. Ancak üç ünsüz zmr bir arada telaffuz edilemediği için -m- ünsüzü düşer kelime bez-rām şeklini alır. (Sargon Erdem, “Bayram” (etimolojisi: Diyanet İslâm Ansiklopedisi, 5, 1992, s. 257-259).
7. Türkçeye Farsçadan geçen bez-rām > bazrām veya paḏ-rām > baḏrām kelimesi Türkçeleşmek için d > y değişmesine uğrayarak badrām > bayram şeklini alır. Artık bayram kelimesi Türkçedir. Bu yüzden de b > m değişmesi ile Türkçenin Oğuz kolunda bayram şeklini alır. (EDPT 308a).
Etimoloji sözlüklerinde bayram kelimesi:
8. Wilhelm Radloff kelimeyi R IV 1119’da Farsçadan Türkçeye giren bir kelime olarak kabul etmiştir. (Bk. Gerhard Doerfer, TMEN II, 813’deki bayram maddesinin sonu, s. 385).
9. Daha sonra Sir Gerard Clauson (1952) EDPT 308a’daki baḏram maddesinde kelimeyi F(remd) = Yabancı olarak gösterir. baḏram ‘merriment’ and the like, hence ‘a feast’. Clauson kelimeyi “No doupt an Iranian l.-w.” şeklinde “Hiç şüphesiz bir İranca alınçlama /veya/ hiç şüphesiz İrancadan bir alınçlama” tavsif etmiştir.
10. Gerhard Doerfer ise TMEN II 823 (s. 384-385)’de kelimenin Türkçeden Farsçaya geçtiğini söylüyor.
11. Gülensoy kelimeyi “batıra- > badra- > bayra- gibi hayali bir fiil kökünden -k ile bayra-k, -m ile bayra-m yapılmış olabilir” diye açıklıyor. Türkçe metinlerde bu güne kadar böyle bir fiil kökü tespit edilmemiş. Gülensoy’un bu açıklaması bir varsayım. Ben ise kelimeyi batur- fiilinden -ak eki ile batur-ak > batrak > badrak > bayrak olarak açıklıyorum. Benzer kelimem de sanç- fiilinden sanç-ak > sancak.
12. Gülensoy’un da hocası Hasan Eren Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü (Ankara, 1999, s. 45a-b)’ndeki “bayram” maddesinde kelimenin kökeninin karışık olduğunu yazıyor. “Sevortyan kelimenin Orta Türkçe’de baḏram (ḏ harfi delta ile gösterilmiş) şeklinde geçmesini kelimenin Farsçadan gelme ihtimalini çürütmüştür” diyor. (Burada Sogdça ile Farsça karıştırılmış olmalı.)
13. Hülâsâ Badram kelimesi ise Türkçe kökenli olmayan yabancı bir kelimedir. Oğuz Türkçesinde d > y gelişmesi ile bayram şeklinde Türkçeleşmiştir. Bu Türkçeleşme Kıpçak lehçelerinde b- > m- değişmesi ile Kırgız Türkçesi’nde mayram, Kazak Türkçesi’nde meyrem, Güney Sibirya Türk Lehçelerinde ise b- > p- değişmesi ile Altay, Teleüt, Şor, Sagay, Koy, Kaça, Küerik payram, Baraba, Küerik lehçelerinde peyrem şekillerinde devam etmiştir. Olay budur.
14. Şimdi genel olarak birkaç hususu vurgulamalıyım. Bir dilci olarak bu güne kadar Türkçede üç cins kelime bulunduğunu gördüm.
A) Türkçe kelimeler.
B) Yabancı kökenli olup, Türkçeleşen kelimeler.
C) Taklidî (onomatophe) kelimeler.
15. Anneannem eğitimli, Kur’anı okuyan, ancak Latin harflerini bilmeyen bir Kerkük Türkmeni idi. Lahana yerine ilahana, limon yerine ilimon, raf yerine iraf, leğen yerine ileğençe gibi kelime telâffuz ettikçe ilk okul öğrencisi olan ben onu düzeltir “nene! lahana, limon, raf, leğence diyecen” derdim. Üniversitede öğrendim ki Türkçeyi doğru konuşan anneannem imiş.
16. Sonuç: Timur Beyin söyledikleri bana “teyzemin bıyıkları olsaydı, ona dayı derdim” sözünü hatırlatıyor.

BAYRAM Türkçe bir kelimedir!

Prof. Dr. Günay Karaağaç

Bayram sözünün tarihi öyle karanlık falan değildir. Bay ve bay- sözü Türkçe ve Moğolca ortak bir sözdür ET ol- ‘olmak’ ~ ET bol ‘çok olmak’, bol- ‘olmak’ ~ ET bay ‘bay, zengin; bay kişi’, bay-/bayu- ‘varlıklı olmak, zenginleşmek’: bay-ra-m. Bilhassa bol- ve bay- kök dal biçimleri, Moğolcanın ana yardımcı eylemidir.


Bütün dillerde olduğu gibi Türkçe ve Moğolcada da ‘oluş, var oluş’ bilgisini ifade eden ana yardımcı eylemin türevleri, komşusu olan bilgilere ad olmuştur. ‘olmak, var olmak> olgunlaşmak, önce olmak, bayındır olmak, bol olmak, bay olmak, kut bulmak, sevinçli olmak, bayram etmek’ gibi soyut ve üst anlamlara ad olmuşlardır. Türkçede bay- ve türevi bayıl- sözü, anlam alanını başka sözlere kaptırınca, anlam kötüleşmesine ve anlam daralmasına uğrayarak ‘baymak; kendinden geçmek’ biçiminde anlam alanını daraltmıştır.

  1. sıklığı yüzünden bayi- ve bol-‘ın Moğolcada dal biçimleri de ortaya çıkmıştır: buy, bolay, bülüge, a- gibi. Moğolcada bay adı ve bay- eylemi, ana yardımcı eylem kullanılışı yanında, tıpkı Türkçenin er- yardımcı eylemi gibi, er- ‘var olmak> olgunlaşmak’ biçiminde bir eylem adı olarak da varlığını sürdürmüştür: bayas- ‘sevinmek, mutlu, neşeli, sevinçli ve memnun olmak; tatmin olmak, doymak; --un bisirekü sevinmek, sevip tapınmak’; bayasugul- ‘neşelendirmek, memnun etmek, hoşnut etmek; rahat ettirmek, teselli etmek, avutmak’; bayasul ‘memnuniyet, mutluluk; zevk; zafer, zafer sevinci’; bayasulça-; dagan -- kutlulamak, başkalarının neşesini paylaşmak; birine memnuniyetle katılmak; başkalarının yaptığı değerli işlere sempati duymak’; bayasha- ‘kutlulamak, neşelendirmek, memnuniyet vermek, kutlandırmak’; bayaci- ‘zengin olmak, zenginleşmek’; bayacigul- ‘zengin etmek, zenginleştirmek’; bayalig ‘baylık, zenginlik, varlık, varlıklılık, refah; doğal servet ve kaynak; bay, zengin, refahlı; -- ebesün bol otlu, otlak; -- kele zengin dil’; bayan ‘zenginlik, baylık, refah, bolluk; bay, zengin, varlıklı, hali vakti yerinde’; bayar ‘neşe, kut, mutluluk, haz, zevk; bayram; selamlama, kutlama, tebrik; -- çenggel neşe, mutluluk, haz; -- yosulal ziyafet, şenlik, kutlama; -- kikü kutlamak; tebrik etmek, selamlamak; -- köger neşe, şenlik; -- nagadum bayram’; bayarla- ‘kutlamak, sevinmek, memnun olmak, mutlu olmak, bayram etmek, keyiflenmek; --la! memnun oldum, teşekkür ederim’; bayarlagul- ‘kutlulamak, sevindirmek, mutlu etmek, neşelendirmek, moral kazandırmak, memnuniyet vermek’; bayarlal ‘neşe, sevinç, mutluluk, hoşnutluk’; bayartay, bayartu ‘mutlu, sevinçli, neşeli; şenlikli, memnun, tatmin olmuş, doygun’; bayarha- ‘övünmek, kasılmak, kendini beğenmek; zenginliği ile gururlanmak’ vb.

Sözün Eski Türkçedeki ve Moğolcadaki başlıca türevleri şunlardır:

ET bay ‘bay, zengin; bay kişi’ (EDPT 384); bayaġut ‘baylar, zenginler; tüccarlar’ (EDPT 385); bayu- ‘varlıklı olmak, zenginleşmek’ (EDPT 384); bayut- ‘varlıklı kılmak, zenginleştirmek’ (EDPT 385); bay ‘bay, zengin; bay kişi’ (EDPT 384); bayu- ‘varlıklı olmak, zenginleşmek’ (EDPT 384); bayut- ‘varlıklı kılmak, zenginleştirmek’ (EDPT 385); bayağut ‘baylar, zenginler; tüccarlar’ (EDPT 385); bayık ‘gerçek, güvenilir, doğru’ (EDPT 385); bađram ‘bayram, şenlik’ (EDPT 308); bayram bk. badram (EDPT 387); baya ‘şimdi; yakın geçmiş, henüz’ (EDPT 384); bayakı ‘şimdiki, az önceki’ (EDPT 385); bayat ‘bayat, eski; Tanrı’ (EDPT 385); bayak bk. baya, bayakı (EDPT 385) ol-1 ‘olmak, var olmak; olgunlaşmak, pişmek’ (EDPT 125); baybayuk ‘serçe ailesinden sarı bir kuş’ (EDPT 385); ol-2 bk. bol- (EDPT 125); oğlun ‘olgun’ (EDPT 137); oltur-1 ‘oldurmak, olgunlaştırmak; iyice pişirmek’ (EDPT 133); oltur-2 bk. olur- (EDPT 133); olut ‘olgun, ergin, yetişkin’ (EDPT 130); olhut- bk. olgurt- (EDPT 138); olğurt- ‘oturtmak; yerleştirmek; kurmak’ (EDPT 139); olturum bk. oldrum (EDPT 135); olur- ‘oturmak’ bk. olgur-t-, oltur- (EDPT 150); olursık ‘oturacak, oturmak isteği’ (EDPT 151); olurt- ‘oturtmak’ (EDPT 151); oldruğ ‘oturma, oturma yeri, mesken; oturak’ (EDPT 131); oldrum ‘bir oturma, oturum’ (EDPT 132); otur-2 bk. olur- (EDPT 67); bol ‘bol; çok’ (EDPT 330); bol- ‘olmak’ (EDPT 331); bolğusuz ‘olumsuz; yararsız; çaresiz’ (EDPT 338); boluğ ‘oluş, olum’ (EDPT 336); boluğluğ ‘olumlu, yararlı’ (EDPT 338); boluş ‘yardım, yardımcı’ (EDPT 345); boluş- ‘oluşmak, bir araya gelmek’ (EDPT 345) ~ Moğ. bay- ‘a) ana yrd.f. olmak, var olmak, yaşamak, kalmak, durmak, oturmak, ikamet etmek; olmak, belli bir yerde bulunmak, hazır olmak; kendini tutmak, durmak, duralamak; ayakta kalmak; --dag var olan, mevcut olan, sürekli, daimi, kalıcı; alışılmış, hep var olan; --dag kümün herkes, her bir kimse; --n bk .bayn --n-a ‘vardır, bulunur; -dır/-dir (geniş zamanda bildirme); b) sahip olmak nadur mönggü --muy bende para var; c) dinmek, durmak, kesilmek, bitmek; salkin --ba rüzgar durdu; d) bitmişlik. ve bitmemişlik.zf.-f.’den sonra gelerek, fiilin halen süren durumunu ifade eder; ireged --n-a gelmektedir; e) geç.z.is.-f.’den sonra gelerek, fiilin bitmediğini bildirir; tere iregsen --n-a ‘o gelmektedir’; bayalig ‘baylık, zenginlik, varlık, varlıklılık, refah; doğal servet ve kaynak; bay, zengin, refahlı; -- ebesün bol otlu, otlak; -- kele zengin dil’; bayan ‘zenginlik, baylık, refah, bolluk; bay, zengin, varlıklı, hali vakti yerinde’; bayar ‘neşe, kut, mutluluk, haz, zevk; bayram; selamlama, kutlama, tebrik; -- çenggel neşe, mutluluk, haz; -- yosulal ziyafet, şenlik, kutlama; -- kikü kutlamak; tebrik etmek, selamlamak; -- köger neşe, şenlik; -- nagadum bayram’; bayarla- ‘kutlamak, sevinmek, memnun olmak, mutlu olmak, haz duymak, keyiflenmek;--la! memnun oldum, teşekkür ederim’; bayarlagul- ‘kutlulamak, sevindirmek, mutlu etmek, neşelendirmek, moral kazandırmak, memnuniyet vermek’; bayarlal ‘neşe, sevinç, mutluluk, hoşnutluk’; bayartay, bayartu ‘mutlu, sevinçli, neşeli; şenlikli, memnun, tatmin olmuş, doygun’; bayarha- ‘övünmek, kasılmak, kendini beğenmek; zenginliği ile gururlanmak’; bayas- ‘sevinmek, mutlu, neşeli, sevinçli ve memnun olmak; tatmin olmak, doymak; --un bisirekü sevinmek, sevip tapınmak’; bayasugul- ‘neşelendirmek, memnun etmek, hoşnut etmek; rahat ettirmek, teselli etmek, avutmak’; bayasul ‘memnuniyet, mutluluk; zevk; zafer, zafer sevinci’; bayasulça-; dagan -- kutlulamak, başkalarının neşesini paylaşmak; birine memnuniyetle katılmak; başkalarının yaptığı değerli işlere sempati duymak’; bayasha- ‘kutlulamak, neşelendirmek, memnuniyet vermek, kutlandırmak’; bayashulang ‘neşe, sevinç, memnuniyet, zevk, mutluluk; altmış yıllık ömrün yirmidokuzuncu yılı’; bayashulangtay, bayashulangtu ‘keyifli, neşeli, sevinçli, memnun, hoşnut’; bayaci- ‘zengin olmak, zenginleşmek’; bayacigul- ‘zengin etmek, zenginleştirmek’; ol- ‘bulmak, almak, ele geçirmek, kazanmak, elde etmek; başarmak; hayatını kazanmak, geçinmek’; olad-, olada- ‘artmak, çoğalmak’; oladul ‘çoğalma, artma’; oladha- ‘çoğaltmak, arttırmak’;oladhagda- ‘çoğaltılmak, arttırılmak’; olan ‘çok, fazla; sayısız; çok sayıda, binlerce; yığın, top, küme; çoğunluk’; olangki ‘çoğunluk, büyük kısım’; olanta ‘çok kere, sık sık, tekrar tekrar, durmadan’; olasira- ‘çoğalmak, artmak, sayıca artmak’; olasiragul- ‘arttırmak’; olasun bk. olusu(n); olahan ‘bir çok, birkaç’; olbari-, vb. bk. ulbari-, vb.’; olbu ‘uçan sincap’; olbug ‘zırhın altına giyilen yün ceket; minder, şilte; yatak’; olbug-a ‘çimenlerdeki iz, ezilmiş çimler’; olbugar bk. ulbagar; olburi ‘bulunmuş şey; yarar, elde etme, bulma; kazanma, kazanç, kâr’; olda-, ol- ‘bulunmak’; oldaburi ‘bulunmuş şey, bulgu; ele geçirilen; bulma, kazanma, kazanç, kâr, yarar’; oldagda ‘bulunmak, elde edilmek’; oldasi; -- ügey ‘kolay bulunmayan; nadir karşılaşılan, nadiren olan; nadir, ender’; oldugurila- ‘tasarruf etmek, biriktirmek, tutumlu olmak, sade yaşamak’; olduy ‘kaba, beceriksiz, aptal, sade, gösterişsiz, basit; aciz, aciz kulunuz’; olga- ‘bağışlamak, ihsan etmek, vermek, dağıtmak, yaymak; ödemek; tedarik etmek, donatmak, sağlamak’; olgagul- ‘donattırmak’; olgalta ‘donanmış’; bol- ‘a) olmak, değişmek; meydana gelmek, vuku bulmak, gerçekleşmek, ortaya çıkmak; gelmek veya geçmek (zaman); olmak; var olmak, bulunmak; oluşmak, oluşturmak, göstermek; b) muktedir olmak; mümkün olmak, uygun veya yakışır olmak; başarmak, başarılı olmak; c) olgunlaşmak, kemale ermek, pişmek; bağışık olmak, muaf olmak; d) uymak, uyuşmak, kabul etmek, razı olmak, itaat etmek; e) taklit etmek, benzetmek, yapmacık davranmak, yalandan yapmak, yapar gibi görünmek; f) nitelendirici veya tamlayıcı sıfatlık ifadeler oluşturur; g) -dag/ -deg eklerinden sonra bolhu ‘belli bir aktiviteye bağlanmak, belli bir huy veya mizaç kazanmak’ anlamına gelir, alışkanlık ifade eder; h) önünde gelen -tay/ -tey bulunan bolhu ‘kazanmak, elde etmek, bizzat tedarik etmek, edinmek’ anlamına gelir; tere moritay --ba bir at kazandı, (şimdi); kendi atı var; i) çu'dan önce veya sonra gelen bolba, teslim veya kabul şeklinde genelleştirici bir anlam taşır alin-dur çu --ba kime ya da kimin için olduğunun önemi yok; j) eylemin yakında gerçekleşeceğini gösterir (gel.z.is.f. ‘den sonra); minu nökür irekü -

-bay arkadaşım birazdan gelir; arkadaşımın gelme zamanı; k) isimleri fiil yapma görevini görür (yrd.f.); bagsi carlig --bay hoca söyledi, öğretmen dedi; bodulg-a --hu zihni karışmış, dalgın ve düşünceli olmak; carlig --hu emir vermek; demek, söylemek (saygı sözü); l) eçe'den sonra gelen bolhu, ‘yüzünden, dolayı, sebebiyle’ anlamını taşır tursilg-a ügey eçe --cu, teymü bolba tecrübesizlikten dolayı böyle oldu’; bolay, boluy ‘olmaktan yrd.f. -dır’; tere sayn -- bu iyidir, güzeldir’; bolbaçu ‘rağmen, her ne kadar, ise de, olsa bile; nasıl olursa olsun; yanbar -- nasıl olursa olsun, ne olsa, rağmen; kedüy-ber eymü -- her ne kadar öyleyse de; bununla beraber, yine de, hâlâ, henüz; olabildiğince; ken -- her kim, kim olursa olsun’; bolbasu, bol, bolbal ‘a) eğer, ise; eğer mümkünse; -- iretügey! mümkünse, gel!; b) özneyi belirtme görevini görür; -e kalırsa, göre; hakkında, -e sorarsanız; bi -- bana kalırsa, bana sorarsan; bana göre; tere -- sayn kümün o ise, iyi bir kimsedir’; bolbasu ‘olgun, olgunlaşmış, tekamül etmiş, gelişmiş, kültürlü, medenî, uygar, terbiye edilmiş, eğitimli; deneyimli, hazırlanmış, pişmiş’; bolbasura- ‘olmak, olgunlaşmak, kemale ermek; bilgi veya tecrübe kazanmak; terbiye edilmiş olmak; gelişmek, inkişaf etmek; bir hastalığa karşı bağışıklık kazanmak; hazırlanmış veya işlenmiş olmak; pişmek, pişirilmiş olmak’; bolbasuragul- ‘oldurmak, olgunlaştırmak, olgunlaşmasına yol açmak, olgunlaştırmak, kemale erdirmek; imal etmek, işlemek, süreçten geçirmek; geliştirmek, tekamül ettirmek; çalıştırmak, idman yaptırmak; yetiştirmek, terbiye etmek, eğitmek, uygarlaştırmak; tatbik etmek, uygulamak, yaptırmak; bir hastalığa karşı bağışıklık kazandırmak’; bolbasural ‘olgunlaşma, olgunluk hali; eğitim, talim, terbiye, gelişme; uygulama’; bolbasuraltay, bolbasuraltu ‘olgun, ergin, eğitilmiş aydınlatılmış, kültürlü, medenî, uygar’; bolbasurangguy ‘tecrübeli, uzman, terbiye edilmiş, nitelikli, ehliyetli; eğitilmiş, medenî, uygar, kültürlü, olgunlaşmış; olgun, kamil’; bolbay: bolba+uu; ‘-mi, -mu, -miydi, -muydu? (umut, beklenti veya merak ifade eder); teymü --? öyle tahmin ediyorum, sanırım öyle, galiba; öyle mi?; hayralahu -- ? bahşeder misiniz bağışlar mısınız, lutfeder misiniz?’; bolburi ‘olgunlaşma, olgunluk hali, kemal, olgunluk; mükemmellik; üretim, ürün; mahsul; sonuç, netice, akıbet; imkan, olanak’; bolburhay ‘dolgun, tombul; -- bey-e dolgun, tombul beden’; boldug ‘düz olmayış, pürüzlülük; tümsek, tepecik, yığın’; bolga- ‘oldurmak, olmasına yol açmak; yapmak; olarak almak, saymak, farz etmek; olgunlaşmaya bırakmak, olgunlaştırmak; sindirmek, hazmetmek; pişirmek, fırında pişirmek, kızartmak; düşünmek, saymak, farzetmek’; bolgaga- ‘dikkatlice gözden geçirmek, iyice incelemek’; bolgan ‘her bir, her; edür -- her gün, günlük; kümün – herkes’; bolgu- ‘oldurmak, olgunlaştırmak, olgunlaşmağa veya olgunlaşmış olmağa yol açmak; iyice olana kadar pişirmek; şifa vermek, çare bulmak, tedavi etmek, gereğini yapmak; temizlemek, paklamak, saflaştırmak; sakınmak, kaçınmak’; bolguga- ‘dikkatli, ihtiyatlı ve tedbirli olmak; gözünü açmak, sakınmak, dikkatli davranmak, dikkatle hareket etmek; tenezzül etmek; hasta birini ziyaret etmek veya halini hatırını sormak’; bolgumal ‘pişirilmiş; konserve edilmiş, temizlenmiş, rafine edilmiş, saf, vb’; bolgumci, bolgugamci, bolgumcilal ‘dikkat, özen, dikkatlilik, önem; önceden alınan tedbir, basiret’; bolgumcila- ‘tedbir almak, ihtiyatlı olmak, dikkatli olmak veya dikkatlice düşünmek’; bolgumcilaltay, bolgumcilaltu ‘dikkatli, ihtiyatlı, tedbirli, tetikte, uyanık, gözü açık’; bolgumcitay, bolgumcitu ‘dikkatli, tedbirli, ihtiyatlı; uyanık, açık göz; --ber ihtiyatla, dikkatle, dikkatlice’; boli- ‘durdurmak, bitirmek, bir şey yapmayı durdurmak, kesmek’; boligul- ‘durdurtmak, bir şey yapmayı durdurmaya sebep olmak, bir şey yapmayı durdurtmak, kestirmek’; bolki ‘aptal, budala, beceriksiz, marifetsiz; yavaş, ağır; parlatılmamış, terbiye edilmemiş; aciz, sakar; resmi yazışmalarda, kendi kendine atfen yazar tarafından kullanılan alçak gönüllülük ibaresi ‘aciz kulunuz…’; bolkira- ‘aptal olmak, aptallaşmak; vb’; boltari- ‘sıvışmak, kaytarmak, gizlenmek’; boltugay ‘bırak olsun, olsun, var olsun; -- boltugay! yeter artık!’; boluça ‘olgunluk, olgunluk hali, kemal’; boluçatay ‘olmuş, olgun, ergin; yeterli, yeterince’; bolud1, bolad ‘çelik’; bolugad, bolud2 ‘olan, olmuş olan; daha çok ‘ve’ bağlama edatı ve ‘sonra’ anlamlı son çekim edatı olarak kullanılır’; bolugucay, bolgucin ‘ya olursa, ola ki..., korkarım ki… veya endişeliyim ki…’; bolulça- ‘ortaklaşmak, ortak olmak, ortak hale gelmek, uyuşmak, uymak, bir olmak; mümkün olmak, olabilir olmak’; bolulçag-a ‘imkan, olanak, şans, fırsat, elverişli durum’; bolulçagatay ‘imkan, şans veya fırsat sahibi olmak’; bolulg-a ‘bağışıklık, bir hastalığa karşı bağışıklık’; bolultay ‘mümkün, muhtemel, olası; galiba, muhtemelen, belki de, anlaşılan, açıkça; olabilir; olumlu, olacak gibi’; bolumar(-a) ‘olabilir, olası, mümkün, uygun; mümkün gibi, ihtimal dahilinde, mümkün olabilir, olmalı, gibi’; bolumci ‘imkan, olanak; ihtiyat, dikkatlilik, uyanıklılık’; bolumcitay ‘imkanı, olanağı olan, olabilir, mümkün; olumlu, temiz, iyi, sağlam’; bolun ‘oluyor olma, olup, olarak; daha çok ‘ve’ bağlama edatı olarak kullanılır’; bolur ‘kristal, kaya kristali’; bolusi; -- ügey ‘imkansız, yapılamaz, başarılamaz’; bolhuyça ‘uygun, elverişli, uyan, yakışır; mümkün olduğunca, oldukça’; bolcal, bolcur ‘olması gereken zaman, tam zamanında’; bolcimar, bolcimur ‘şaka, eğlence, cümbüş’; bolcu-, bolca- ‘üzerinde anlaşmak, fikir birliğine varmak; atamak, tayin etmek; önceden kararlaştırmak; önceden düzenlemek; önceden görmek, tahmin etmek, önceden bilmek, kestirmek’; bolcug-a(n), bolcag-a, bolcar, bolcig-a, bolciy-a ‘kararlaştırma, taahhüt, kontrat, sözleşme, mukavele, tayin edilmiş zaman, süre; randevu; -- biçig kontrat, sözleşme’; bolcugala- ‘kararlaştırmak, belirlemek, gün ve zaman tayin etmek; randevulaşmak; anlaşmak, mutabık kalmak; sözleşme yapmak, uzlaşmak, anlaşmak’; bolcugatay, bolcugatu ‘kararlaştırılmış, üzerinde anlaşma sağlanmış, fikir birliğine varılmış, anlaşılmış, belirlenmiş; önceden kararlaştırılmış; kesin bir zaman ya da tarihle sınırlandırılmış’; bolcugul- ‘oldurmak’; bolcul ‘anlaşma; oluş, durum; şart’; bolcusi; --ügey ‘belirsiz(ce), belirsiz (şekilde), muhtemel, belki, olabilir; umulmadık, beklenmedik; önceden düzenlenmemiş’ (Lessing).

*bayram sözü başka dillere verilmiştir: Çin. bàilánjié ‘bayram, islamda dinî bayram’ (HWC 34; Alim.); Far. bayram ‘bayram’; bayram-küni, id-küni ‘bayram günü’ (TMEN 823, 2058; Erş. 54, 72); Ar.  ‘bayram’;  ‘bayram alayı’; ,  ‘bayram arifesi’ (ŞY 136; TMEN 823; Ayt. 43); Rus. bayrám ‘bayram, Müslümanın kutsal günü’ (Fas. I, 108; II, 423; IV, 160; Şip. 49; TMEN 823; SİS 69; Dev. 66); Erm. baryam ‘bayram’ (Aç. 288); Mac. bajrám, bajrán, barjám ‘bayram’ (TMEN 823; Kak. 62); Rom. bairam, baraiam ‘şenlik, bayram, şölen, yaş günü veya yıl dönümü kutlaması’; bairamlîc ‘bayramlık’ (Şay. III, 9; Lok. 183; TMEN 823; Kak. 62; Rol. 75); Bul. bayrám ‘bayram, kutsal gün; şölen, eğlence’ (Mik. 18, TMEN 823; Kak. 62; Gran. 37, 138; Gab. 76; Alf. 20); Srp. bájram, bárjam ‘bayram’; bajrámluk ‘bayram günü verilen hediye’; bájram mubáreć ólsun, bájram mubárek ōlā! ‘iyi bayramlar!’; bájram-námāz ‘bayram namazı’; bájramovati ‘bayramlaşmak’ (Mik. 18; TMEN 823; Kak. 62; Škal. 114); İt. bailamma, bairám, bilimme ‘gürültü patırtı, şamata’ (Dur. 264); Arn. bajram, barjam, baram ‘bayram şöleni’; bajramllëk ‘bayram gününe ait, bayramlık’ (Mik. 18; TMEN 823; Kak. 62; Bor. 20); Yun. bairámi, payrámin ‘bayram’; payrantásoras ‘bayramdan sonra, bayram sonrası’ (Mik. 18; Kuk. 62; TMEN 823; Kak. 62; Geor. 141, 143; Gia. 110); Alm. Bairam, Beiram ‘islam dininde iki büyük dinî bayramın adı; şeker ve kurban bayramı’ (Wah. 269; Sül. 100); Fr. beiram, bairam ‘Müslümanlarda törensel bayram; ramazan ayının ilk günü ve devamındaki üç gün ile bundan 70 gün sonra bilinen dört gün’ (Lit. I, 832); İng. bairam ‘Müslüman din töreni, bayram’ (Web. 112; Gat.88). krş. baymak, bolmak, olmak, bayan, bayındır, bayar, bayılmak vb.

Yorumlar (1)
Heccav 4 yıl önce
Türk'lerin asıl dini ve milli bayramları Ergenekon ve Nardugan bayramlarıdır. Milli prensiplerimizi ne zamandan beri gökten indiği sanılan kitaplara bağlıyoruz. Ben size yanıtlayım hemen : 670-740 yılları arasında başlayıp tüm benliğimize kadar giren sonradan öğrenilme bilgilerin ,bizim binlerce yıllık kadim Gök Tanrı inancının üzerini örttüğünden beri öz kimliğimizi bağlamış bulunmaktayız. Bir insan inancını hayatta değiştirmez. Siz bir müslüman olabilirsiniz zamanında inancınızı değiştirmek zorunda kaldı atalarınız çünkü ,bakış açınız bu olabilir ama Türk tarihi İslam bakış açısıyla yorumlanamaz. Saygılarımla.