Görüngübilim (Fenomenoloji) - Doç. Dr. Haluk Berkmen

Görüngübilim (Fenomenoloji)


Doç. Dr. Haluk Berkmen

Edmund Husserl'in (1859-1938) felsefi bakış açısında ve yorumunda 'Görüngübilim’ (Fenomenoloji) kavramı bulunur. Husserl’e göre varlığın aslı, özü ve asıl gerçeği hakkında fikir ileri sürerken daima “tırnak içinde” konuşmamız gerekir. Çünkü öz tam olarak bilinemez. Ancak teğetsel veya asimptotik olarak yaklaşılabilir. Bir eğrinin asimptotu o eğrinin sonsuz uzaklıktaki bir noktasına ait teğetidir. Demek ki ‘öz’ bize sonsuz uzakta fakat aynı zamanda sonsuz yakında olan bir yapıdır. Yakında oluşunun nedeni, dış dünya olarak tanımladığımız nesnelerle olan ilişkimizde dış nesneleri kendi isteğimiz doğrultusunda şekillendirmekte olduğumuzdan dolayıdır. Husserl için önemli olan nesnelerin kendi varlıkları değil, onlara karşı olan tutumumuzdur. Bu tutumu şekillendiren, önyargılar, varsayımlar, öğretilmiş kavramlar ve kendi bencil isteklerimiz bulunur. Bu bakımdan insandan bağımsız bir dış dünyanın ‘ontolojik’ bir gerçeklik yerine ‘epistemolojik’ bir yargı olduğu sonucu ortaya çıkar.

Epistemolojiye “bilgi felsefesi” de denebilir. Bilgi felsefesinin sorduğu sorular arasında, bir şeyi nasıl bildiğimiz ve bilgimizin kökeninin ne olduğudur. Dış dünyada tanımladığımız her nesne öznenin (benliğin) dış dünya ile girdiği etkileşim sonucu duyu organlarıyla zihnin ortak olarak yorumladığı bir oluşumdur. Benlik, şekil verici ve kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirici olduğundan dış dünyayı kendine göre yorumlar. Benlik, yani ‘nefs’ Freud’e göre üç, Tasavvufa göre yedi katmandan oluşmuştur ve insan bulunduğu zihin katmanının etkisiyle dış dünyanın yapısını çözümlemeye çalışır. Özne, hangi katmandan dünyaya baktığını anladığı ölçüde hem kendi özüne hem de dış dünyanın özüne yaklaşılabilir, ama her ikisinin de özüne ulaşması çok zor, hatta imkânsızdır. Bu bakımdan hem dış dünya hem de ‘kendilik’ tırnak içinde açıklanıp yorumlanmalıdır. Husserl’e göre “kendilik” kavramı kısa ve kesin bir tanıma indirgenemez. Tırnak içine alınan kavramı açıklamak, ilişkilerini göstermek ve kapsadığı alanı mümkün olduğunca ayrıntılı bir şekilde açıklayabilmek için, gelişmiş ve kendini yargılamayı başarabilen bir benlik boyutuna ulaşmış olmak önemlidir.

Görüngübilim yaklaşımında nesneler artık gerçek nesneler olmaktan çıkmış, düşünce ürünlerine dönüşmüşlerdir. Yani nesneler duyularla algılandıkları gibi değil, birer bilinç ürünü olarak bilinçte ortaya çıkmış ‘varlıklar’ olarak anlaşılmalıdır. Tüm değer yargıları, algılar ve dıştan verilen önyargılar bilinci kısıtlayan örtülerdir. Bu örtüler kalkarsa “aşkın” bilince ulaşılır. Bilinç kendi üzerine katlanmak ve kendini düşünmekle "özne-nesne" ikiliğini ortadan kaldırabilir.

Husserl’den iki yüzyıl önce Descartes’ın meşhur sözü “düşünüyorum öyleyse varım”, epistemolojinin ontolojiden daha önemli olduğunu vurgulamıştır. ‘Var olmak’ düşünceden ayrılamaz ve düşünce de bir olgudan ibarettir. Bu olgu sayesinde bilim ve özellikle kuramsal bilim gelişir. Görüngübilimin özne-nesne bütünlüğü hakkındaki görüşünü kuramsal olarak Kuantum kuramı da destekler. Kuantum kuramının ulaştığı sonuçlardan biri de gözlenen ile gözleyenin bütünsel bir ilişki içinde olduğudur. Bu ilişkide insan hem zihniyle hem de bedeniyle bağlar kurar. ‘Beden’ sözüyle hem fiziksel hem de enerji bedenini kastediyorum. Zira her nesne bir enerji yoğunluğu olduğundan, enerji alış-verişi sayesinde var olanlar bağ kurarlar. Bu olguya da “dolanıklık” adı verilmiştir. Bu konuyu 14 Mart 2018 tarihli “Dolanıklık ve Şifreleme” başlıklı yazımda işledim. Dolanıklık olgusu sadece mikro dünyaya ait olmadığını ve makro dünyada da dolanıklığın önemli olduğunu ya-veya ayırımcı mantığı ile anlamamız mümkün değildir. Dolanıklığı birleştirici Hem-Hem mantığının yardımıyla kavramanın mümkün olduğu görüşündeyim.

Yorumlar (0)