29.03.2021, 15:29

DEĞİŞEREK GELİŞMEK

“İki günü eşit olan ziyandadır” diyor Hazreti Peygamber.

Değişimi bu cümleden ele almak ve başlangıç noktası yaparak insan ile insanın oluşturduğu organizasyonlar ve toplum hayatına yön vermek gerekir.

Çünkü değişim ve gelişme hem inanç sistemimizin bize bir emri hem de sosyal ve kültürel hayatın bir gereğidir.

İnsan, sosyal hayat içinde hem kendi ihtiyaçları hem de bulunduğu çevrenin ihtiyaç ve gelişmelerine göre kendini değiştirir ve şekillendirir.

Sadece insan mı böyledir, elbette hayır, insanların meydana getirdiği organizasyonlar, toplum ve ülkeler de bir değişim ve gelişme ile karşı karşıyadır. Çünkü hayat durağan değil değişimlerle birlikte gelir ve biliriz ki yaratılan hiçbir şey başlangıçtaki gibi kalmaz.

İnsan ve toplumlar dün olduğu gibi bugün devam etmez. Zamanla istek, ihtiyaç ve algıları değişir, düşünce, duygu, bilgi, kültür ve sosyal dünyasına yenilikler eklenir, bilgiden bilgelik çağını yaşadığımız ve büyük bir teknoloji kullanımı ile karşı karşıya kaldığımız bu dönemde değişim kaçınılmaz olur.

Dünden yarına yapılan yolculukta bu değişime varlığını kaybetmeden uyum sağlayabilen insan, organizasyon ve toplumlar ancak ayakta kalabilir.

Bundan hareketle değişim ve gelişme bir ihtiyaçtır, fakat her değişim bir gelişme değildir ve olumlu sonuçlar doğurmaz.

“Değişme, eğer bir gelişme ve güçlenme sağlıyorsa değerlidir” der bir düşünür.

Yine başka bir düşünür, “Gelecek değişimdir ve yalnız değişebilenler ayakta kalabilmektedir” demektedir. Doğrudur ve gelecek değişim gerektirir.

Bulunduğumuz yer ne olursa olsun, hem insan hem de toplum olarak gelecekte var olmak istiyorsak değişime ayak uydurabilmeli, modernizeyi yakalayarak yeniliklere adapte olabilmeliyiz. Fakat bu değişimi kendi öz kimliğimiz, benliğimiz, değerlerimiz ve milli varlığımızdan taviz vermeden ve kaybetmeden gerçekleştirebilmeliyiz.

Çünkü teknolojilerin ve algıların değiştiği, herkesin ilerlediği bir dünyada, olup bitenlere seyirci kalmak ve yerinde saymak bir anlamda durmak ve gerilemek demektir.

İnsan, toplum ve ülkeler için yarınlar önemlidir ve yarınlarda var olmak için bu değişimi zamanında çok iyi anlamaya ve buna uygun stratejiler geliştirmeye ihtiyaç vardır.

“Değişim bir araçtır, hedef değil. Sadece değişimi hedeflerseniz, evet değişirsiniz ama batarsınız” der bir düşünür.

Hedeflenene varmak için değişim bir araç olarak görülmelidir. Eğer nereye gittiğini bilmiyorsan, hangi yoldan gittiğinin önemi yoktur. Bütün sosyal hayat için bu geçerlidir.

Değişen insan yapısı, istek, ihtiyaç ve algıları, hızla küreselleşen bir dünyada, toplumları çok ciddi bir şekilde yeniden yapılanmaya ve yeni stratejiler ortaya koymaya sevk etmektedir.

Dolayısıyla değişimin, ister insan, isterse toplum ve ülke olsun bir amacı olmalı ve neye dönüşeceği bilinmelidir. Geleceğe ışık tutmalı ve vizyon taşımalıdır. Aksi takdirde değişim bir gelişme değil bir çözülme ve bozulmaya sebep olur.

Sosyal ve kültürel hayatın bütün birimleri için dün ile bugün asla aynı kalmamalı, ilerlemeli ve bir gelişme gösteren değişim yaşanmalıdır.

Güncel olarak hayatı evlere sığdırarak yaşadığımız salgın süreci de hem insan hem de toplum olarak bir değişim içinde olduğumuzun en güzel örneğidir.

Sadece insan değil, ülke ve bütün dünya olarak yaşam biçimimiz, alışkanlıklarımız hatta kendimize özgü olan değerlerimizin bile değişime uğradığını görmekte ve bu yeni düzene göre kendi pozisyonlarımızı almaktayız.

Kendi iç dünyamızla daha çok baş başa kalmakta, daha fazla teknoloji kullanmakta ve tüketim alışkanlıklarımızda değişimi bu yeni duruma göre yaşamaktayız. Daha önce yaptığımız birçok alışkanlıklarımızdan salgın sürecinde vazgeçebilmekteyiz.

Hem insan hem de toplum olarak bu süreci iyi değerlendirebilmeli ve lehimize çevirebilmeliyiz.

Ayakta kalabilmenin ön şartı kendi öz değerlerimizi kaybetmeden değişim ve yenilenmeye hazır ve açık olarak gelecekte var olabilmek için değişerek gelişmektir…

Yorumlar (0)