21. Y.Y'a Girerken Milli Kimlik Oluşturmada Dilin Önemi Prof. Dr. Ahmet B. ERCİLASUN

21. Y.Y’a Girerken Milli Kimlik Oluşturmada Dilin Önemi


Prof. Dr. Ahmet B. ERCİLASUN

Dili çok defa insanlar arasında anlaşmayı  sağlayan bir vasıta olarak tarif ederiz. Son zamanlarda “anlaşma” yerine  “iletişim kurma” diyoruz. Bu tanım, dilin sosyal ve kültürel boyutunu ihmal eden  çok eksik bir tanımdır. Dili âdeta bir cep telefonu gibi düşünen eksik bir  tanım. Bilgisayarların gelişmesiyle ortaya çıkan makine dilleri düşünülecek  olursa bu tanım belki yeterli sayılabilir; ancak insan dilleri için bu tanımı  yeterli saymak mümkün değildir.

İnsan dili binlerce yılın tecrübe ve  birikimini taşıyan çok özel bir vasıtadır. Her dil farklı bir toplumun tecrübe,  bilgi ve anlayışını biriktirmiştir. Çok derinlerde, henüz bilimin öğrenemediği  kadar eski bir tarihte ortaya çıkan bir dil, daha doğarken belli bir coğrafyanın  ve o coğrafyada yaşayan belli bir toplumun izlerini taşıyarak doğar. Bulunduğu  coğrafyanın iklimi, tabiat şartları, bitki örtüsü, hayvan varlığı dilin  muhtevasını belirler. Söz gelişi Araplar deve için pek çok kelime  kullanırken Eskimolar buz ve kar için yüzlerce kelime  oluşturmuşlardır. Böylece daha doğuşlarında farklılaşan diller, toplumların  tarih öncesi ve tarih içinde yaşadığı bütün macerayı bünyesinde toplayarak  gelişir.

         Bir bozkır kavmi olarak tarih sahnesine  giren Türklerin dünyayı çok geniş olarak algılayan, harekete dayalı bir dil  oluşturmaları son derece tabiîdir. Ilıman kuşakların durgun hayat tarzı, bitki  ve çiçekleri yerine alabildiğine uzanan bozkırların enginliği; mavi gök  altındaki bütün toprakları yaşanacak bir yurt olarak gören geniş bir anlayış;  uzun mesafeleri kat edebilecek en uygun varlık olarak  at; bozkırda yaşayan serazat hayvanlar ve sürüler; onlarla iç içe geçen ve yarım  saat içinde sökülüp günlerce süren yolculuklardan sonra çok uzak bir yerde  yeniden yarım saat içinde kurulabilen çadırlarda yaşanan hayat tarzı Türk  dilinin başlangıcına damgasını vurmuştur. Bozkır hayvanlarının her birine özel  adlar veren; yalnız atlar için kullanılan özel renk isimleri icat eden; hatta at  rengini genel renk kavramından ayrı bir kelimeyle, don kelimesiyle ifade  eden; doğuya gün doğusu (güneşin doğduğu yer), batıya gün batısı, kuzeye gece ortası, güneye gündüz ortası diyen; göğü gök (mavi) tanrı (gök), toprağı yağız yer olarak düşünen; göğü  çadır, güneşi mızrak olarak algılayan, çadırı yurt ve ev olarak adlandıran fiile dayalı bir dil. Fiile dayalı bir dil, fakat bozkırın  enginliği içinde kendinden emin ve sakin düşünebilen insanların psikolojisini de  yansıtıyor; hemen geldim, gittim, koştum demelerine ihtiyaç yok. Önce o  fiillerin yerlerini, zamanlarını, şartlarını söylemeyi düşünecek  soğukkanlılıkları var. Geldim eve dün demiyorlar; dün eve geldim; dün  güneş batmadan eve geldim; dün kır atımın üzerinde, güneşin yakıcı sıcağına  aldırmadan, mavi göklere, yeşil çayırlara baka baka eve geldim, diyorlar. Bu şartlarda doğan Türk dili, bugünkü Moğolistan’da  bozkır medeniyeti diyebileceğimiz bir hayat tarzını yansıtırken bir yandan da  Uzakdoğu’daki sürekli komşuları Moğollar, Çinliler, Hint-Avrupa kavimlerinin en  doğudaki ucu Soğdaklarla ilk kültür alış verişlerini  gerçekleştiriyorlar ve bu alış verişlerin sonuçları dillerine de yansıyor.  Sonrası bildik macera: Tarım havzasında yerleşik hayat tarzı, Hint medeniyetiyle  (Budizmle) temas, 10. yüzyılda Müslüman oluş ve Ön  Asya medeniyetine giriş, Anadolu ve Balkanlara geliş, Akdeniz havzası ve Balkan  kavimleriyle ilişkiler, 200 yıl önce başlayan Batılılaşma süreci ve 10 yıl önce  başlayan dünyaya açılma. İşte bugün kullandığımız Türkiye Türkçesinde bütün bu macera ve ilişkilerin izlerini buluruz. Dil,  nesilden nesle değişip gelişerek ve bütün bu tarihî macerayı özümsemiş olarak  kendini bize sunar. Ancak dili konuşan hiçbir fert, özel olarak düşünüp  incelemeler yapmadıkça bu uzun macerayı fark etmez; fertler doğuştan kendilerini  dil denen evrenin içinde bulurlar. Ana dili, yabancı bir dil öğrenir gibi  muhakeme yoluyla öğrenilmez. Ana dili edinilirken henüz muhakeme yeteneği  oluşmamıştır. Çocuklar aynı nesne ve hareketlere aynı kelimelerin ad olarak  verildiğini algılayıp şartlı refleks ve hafıza yoluyla dili edinirler.  Dolayısıyla ana dili bizim için herhangi bir organımız, meselâ gözümüz, elimiz  kadar tabiîdir. İşte bizim içine doğduğumuz bu tabiî evren, anne babalarımızın,  dedelerimizin de içine doğmuş oldukları tabiî evrendir. Çocuklarımızın ve  torunlarımızın da içine doğacakları tabiî evren aynıdır. Ancak yukarıda  bahsettiğim, asırlar içinde fark edilemeyen bir değişip gelişme de söz  konusudur. Bir yandan aynı toplumun yüzyıllara ve hatta tarihin bilinmeyen  dönemlerine uzanan geçmişinin bütün tecrübe ve birikimlerini taşıyan  özelliğiyle, bir yandan sonradan öğrenmeyle değil tabiî edinme yoluyla  öğrenilmesi özelliğiyle dil, toplumun en belirleyici unsuru olmaktadır. Yani dil sayesinde hem fert çevreyi anlamaya başladığı andan itibaren kendini  aynı toplum içinde hissetmekte, hem de toplum diğer toplumlardan farklı olduğunu  idrak etmektedir. Böylece dil, ferdi içinde bulunduğu toplumun parçası hâline  getirirken toplumu da başka toplumlardan ayırarak millet hâline getirir. Tabiî ki dil yanında her millet için ayrı ayrı ve farklı oranlarda başka unsurlar da bu  oluşumu sağlar. Ancak birçok araştırmacıya göre milleti oluşturan en önemli  unsur dildir.

Yukarıda belirtmeye çalıştığımız bu önemli  işlevi dolayısıyla dil, özel olarak üzerinde durulmayı hak etmektedir ve her  toplum kendi diline bu özel ilgiyi göstermektedir. Bu özel ilgi hem dilin  araştırılması ve geliştirilmesi için söz konusudur, hem de toplumu bir ve  beraber olarak devam ettirebilmek için. Ancak dilin araştırılma ve  geliştirilmesi ile toplumu bir ve beraber olarak devam ettirebilmek için dil  konusunda takip edilecek politika birbirinden tamamen ayrı değildir. İkisi  karşılıklı olarak birbirini etkiler. Araştırma ve geliştirme, toplumun tutkalı  olan dilin daha iyi anlaşılması ve sağlamlaştırılması sonucunu doğurur;  uygulanacak özel dil politikaları da araştırma ve geliştirmeye ilgiyi arttırır.

Araştırma ve geliştirme, üniversitelerin ve  akademik kuruluşların işidir. Toplumun birlik ve beraberliğini ve bunun devamını  sağlayan unsur olarak takip edilecek dil politikası ise öğretim kurumlarını  ilgilendirmektedir. Öğretim kurumları dilin bu özelliğini sağlayacak ölçüde ve  kuşatıcılıkta bir dil eğitimi vermek göreviyle karşı karşıyadırlar. Ölçü,  fertleri kendi dillerinin tadına vardırmaktır. Bunun yolu ise dilin tarih  boyunca ve daha çok edebî eserler yoluyla ortaya çıkan belli başlı verimlerini  fertlere tanıtmak ve okutmaktan geçer. Hiçbir toplum örgütlenmesi fertlerini,  sadece günlük konuşma seviyesinde bir dil becerisiyle baş başa bırakmaz,  bırakamaz. İlk ve orta öğretimin, bütün diğer amaçlardan önce ve önemli olan ana  amacı, ülkenin resmî dilini en iyi şekilde fertlerine öğretmek, onlarda dili  yanlışsız kullanma becerisini oluşturmaktır. Bu, eğitimin olmazsa olmaz  şartıdır. Bir ülkenin ilk ve orta öğretimi bunu yapamıyorsa o ülkede böyle bir  öğretim yok demektir. Öğrenci sayısı, öğretmen sayısı, okul sayısı hiçbir şey  ifade etmez. Bir ülkenin gençleri liseyi bitirinceye kadar ülkenin resmî dilini  yanlışsız kullanabilme becerisini kazanamıyorlarsa bütün bu sayılar sıfıra denk  demektir. Toplumun, millet olarak yaşayıp devam edebilmesi de buna bağlıdır.  Eğitim bu sonucu sağlıyorsa millet devam eder; sağlamıyorsa millet çözülür.  Türkiye’de birkaç on yıldan beri görülen manzara budur. Yöneticiler öncelikle bu  sorunun varlığını kabul etmek, sonra da sorunun ortadan kaldırılması için  gereğine teşebbüs etmek ödeviyle karşı karşıyadırlar. Bu sorun çözülmeden  kaydedilecek hiçbir ekonomik ve siyasî gelişmenin Türk milletine yararı yoktur. Burada Türk milleti terimi özellikle  kullanılmıştır. Elbette ekonomik ve siyasî gelişmeler topluma yarar sağlar;  ancak toplumun millet olarak devamını sağlayamazlar. Ekonomik başarılarla  zenginleşmiş fertler, millî dil ve kültür bilinci taşımadıkları takdirde başka  devletlerin uydusu, hatta teb’ası olmayı rahatlıkla  isteyebilirler; ülkelerinin bölünmesine, uydulaşmasına rahatlıkla razı  olabilirler; yabancı bir dil ve kültürü hiç kaygı duymadan kendi dil ve  kültürlerinin önüne geçirebilirler. Sayılan bu emarelerin tamamı şu anda  ülkemizde görülmektedir. Eğitim politikalarının, dili doğru kullanma becerisi ve  dil zevki vermemesi yüzünden dilin toplumu yapıştırıcı işlevi tamamen ortadan  kalkmış, fertler başı boş kalmıştır. Hangi etnik kökenden gelirse gelsin ülkenin  resmî dilini yeterince öğrenmemiş olan fertlerden, içinde bulundukları toplumun  tek bir millet olduğuna inanmalarını ve toplumun bütünlüğüne bağlanmalarını  bekleyemeyiz. O hâlde resmî dilin bütün vatandaşlarımıza en iyi şekilde  öğretilmesiyle ilgili politika hayatî öneme sahiptir. Dilin, toplumun  çözülmesini önleyici ve bütün vatandaşlarımızı ortak bir kimlikte birleştirici  rolünü oynayabilmesi için dil öğretimindeki aksaklık hatta yokluk sorununun, şu  anda akla gelebilecek bütün sorunların önüne alınıp çözülmesi yönünde adımların  atılması şarttır.

Bu yapıldıktan sonra veya bununla birlikte  teşebbüs edilecek diğer bir iş, Türkiye Türkçesinin bütün Türkdünyasında öğrenilmesini sağlayacak tedbirleri almaktır. Türkiye’ye  getirilen öğrenciler ve Türk dünyasında açılan okullarla bu teşebbüs aslında  başlamıştır. Ancak Türkiye Türkçesini, Türk  dünyasının ortak iletişim dili hâline getirecek tedbirlerin arttırılmasına ve  hızlandırılmasına ihtiyaç vardır. Türkiye olarak yalnızlığa veya uyduluğa  itildiğimiz yeni dünya şartlarında güçlü bir Türk dünyasına her zamankinden  fazla ihtiyacımız vardır. Ortak iletişim dili hâline gelecek olan Türkiye Türkçesi, bütün Türk dünyasında ortak bir üst  kimliğin oluşmasında birinci derecede müessir olacaktır. Okulların sayısını  arttırmak, Türk dünyasının her bölgesinde Türkiye Türkçesi kursları verecek Kültür Merkezleri açmak ilk akla gelen  tedbirlerdir. Türkiye televizyonlarının bütün Türk dünyasında dinlenmesini  sağlayacak teknik ve muhtevaya dayalı tedbirleri almak, daha büyük kitlelere  ulaşmayı sağlayacak yaygın öğretim tedbirleridir. Gerek Türkiye’de gerek Türk  dünyasında en yetenekli gençlerin seçilerek bu konularda yetiştirilmesi,  geleceği teminat altına almak bakımından önemlidir.

Bütün bu tedbirler alınırken Türk dünyasında  herhangi bir üstünlük, herhangi bir imtiyaz hissi uyandıracak söz ve fiillerden  şiddetle kaçınmak gerekir. Herkesin zihnine ve gönlüne samimiyetle yerleştirmesi  gereken fikir şudur: Hiç bir Türk topluluğu diğerinden üstün ve imtiyazlı  değildir. Hiçbir Türk topluluğunun menfaati diğerinden önce gelmez; alınacak  tedbirler bütün Türk dünyasının ortak menfaati içindir. Bu fikir, günün  şartları gerektirdiği için değil, politika böyle gerektirdiği için değil,  samimiyetle ve inanarak zihnimizde ve gönlümüzde yer etmelidir. Aksi takdirde  istemeden de olsa üstünlük ve imtiyaz anlamına gelecek hareketler yapabilir,  sözler sarf edebiliriz. Unutmayalım ki herhangi bir Türk topluluğunda  eleştirdiğimiz kusurlar, çok daha elverişli şartlarda ve asırlardan beri  bağımsız olarak yaşadığımız hâlde bizlerde de vardır. Ana dili konusunda  yukarıda belirtilen vahim tablo bunun en açık örneğidir. “Türk üst kimliği”  büyük hedefine ulaşabilmenin ilk şartı, eşit Türklerden oluştuğumuzun kabulüdür.  Bu kabul ile atacağımız adımlar sağlıklı olacak ve bizi hedefe biraz daha  yaklaştıracaktır.

Karar vermemiz gereken şudur: Sadece zengin  ve müreffeh bir toplum mu olmak istiyoruz; yoksa hem Türk, hem müreffeh bir  toplum mu olmak istiyoruz? İkinci seçeneği kabul ediyorsak eğer, Türk dilinin  öğretimini başka bütün meselelerin önüne almak zorundayız.

Dilin Millet Hayatındaki Yeri Ve Önemi

Konumuz: Dilin önemi, Dilin önemi ile ilgili sözler, dil hakkında sözler, dil sözleri, dil hakkında görüşler, dilin önemi maddeler halinde, dilin millet hayatındaki yeri ve önemi kompozisyon, edebiyatta dilin önemi, dil ve kültürün millet üzerindeki önemi, dilin insan hayatındaki yeri ve önemi maddeler halinde, dil ve insan ilişkisi, bir millet için dil neden önemlidir kompozisyon kısaca.

dilin millet hayatındaki yeri ve önemi kompozisyon, edebiyatta dilin önemi, dil ve kültürün millet üzerindeki önemi,

Tarihte dilsiz yaşamış millet yoktur. O hâlde bir millet olarak yaşayabilmenin yolu dilden geçtiği gibi orijinal bir toplum olmanın yolu da bağımsız bir dile sahip olmaktan geçer.

Dil, bir milletin diğer bir milletten farklı konuşmasıdır. Milletler duygularını, düşüncelerini, evrendeki bütün varlıkları kendilerine göre seslendirirler. Dil bir milletin ses dünyasıdır. Millet bu anlamda dile kendi damgasını vurur.

Dil bir milletin düşünce sistemini gösterir. İnsan düşündüklerini dile yansıttığına göre bir dil onu kullanan milletin nasıl düşündüğünü, zihninin nasıl çalıştığını ortaya koyar; millî düşünce biçimini ortaya çıkarır. Milletlerin hayat görüşleri, düşünce tarzları, zekâ keskinliği, ruh derinliği ve duygu inceliği o milletin dilinde saklıdır. Atasözleri, özdeyişler bunun en güzel belirtileridir. “Dil düşüncenin aynasıdır.” sözü bunu anlatır.

Dil, millet için millî benliğin, millî anıların, duyguların ve düşüncelerin, bütün maddi ve manevi değerlerin, buluş ve yaratışların ortak hazinesidir.

Bir insan için orijinalliğin ilk şartı nasıl benlikse toplumda da bu benliğin ilk ölçüsü dildir. Bizler millet olarak geçmişte yaşadığımız acı-tatlı, mutlu-mutsuz bütün olayları kendi dilimizle anlatırız. Tarihimizin, edebiyatımızın ifade aracı kendi dilimizdir. Toplumumuzun bağlandığı maddi ve manevi değerler, bütün buluş ve yaratışlar kendimizin eseriyse bunların karşılıkları Türkçedir. Değilse başka dillerden alınmışlardır.

dilin insan hayatındaki yeri ve önemi maddeler halinde, dil ve insan ilişkisi, bir millet için dil neden önemlidir kompozisyon kısaca.

O hâlde dille bu değerler arasında güçlü bir ilgi vardır. Eğer bir toplum çalışır, yeni değerler ortaya koyarsa ister istemez bu değerlerin anlatımı kendi dilince olacaktır. Bu çalışmalar dili geliştirecek, böylece toplumun orijinal anlatım hazinesi mükemmelleşecektir.

Dil, milleti oluşturan fertleri birbirine bağlayan bir bağdır. Çünkü ifade aracı olarak dil, en yaklaştırıcı ve kaynaştırıcı bir temel unsurdur.

Dil, millet denilen toplumun en önemli sosyal varlığıdır. Milli kültürün ilk ve en önemli unsurudur. Kültür değerlerinin çoğu dille ifade edilir; dilde ifadesini bulur. Kendi dilimiz olmadan, kendimize özgü edebiyatımızın, müziğimizin olması düşünülemez.

Atatürk: “Türk dili, Türk milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk milleti geçirdiği nihayetsiz felaketler içinde ahlakını, ananelerini, hatıralarını, menfaatlerini kısaca bugün kendi milliyetini yapan her şeyi­nin dili sayesinde muhafaza olduğunu görüyor. Türk dili, Türk milletinin kalbidir, zihnidir.” diyor. Ahlaksız, ananesiz, hatırasız, kalpsiz, zihinsel bir millet yaşayabilir mi? Varlığını sürdürebilir mi?

DİLİN ÖNEMİYLE İLGİLİ SÖZLER

Dilin önemi, Dilin önemi ile ilgili sözler, dil hakkında sözler, dil sözleri, dil hakkında görüşler, dilin önemi maddeler halinde

Dilin önemi, Dilin önemi ile ilgili sözler, dil hakkında sözler, dil sözleri, dil hakkında görüşler


  1. Dili elinden alınmış bir ulus, usu (aklı) elinden alınmış bir ulus demektir. (Suat Özer)

  2. Arkadaşlar, bizim ahenkli, zengin dilimiz, yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir. Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk ulusu, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtaracaktır. (Atatürk)

  3. Türkçenin derinliklerine dalınca, gözlerime on sekiz bin evrenden daha yüksek bin evren göründü. (Ali Şir Nevai)

  4. Mademki Türk’üz, o halde bir Türk gibi görür, bir Türk gibi düşünür, bir Türk gibi davranırız ve bir Türk gibi yazarız. (Ömer Seyfettin)

  5. Kuşlar, ayaklarıyla; insanlar dilleriyle yakalanırlar. (T. Fuller)

  6. Türkçe atalarımızın dili; anadil, diller güzeli. Yerine göre kılıçtan keskin, çelikten sert, kayadan sarp, boradan hızlı, bürümcükten ince, kelebekten uçucu, çiçekten renkli, kokudan tatlı, altından parlak, sudan duru Türkçe! (Ruşen Eşref Ünaydın)

  7. Dilin cirmi (kendisi) küçük, cürmü (suçu) büyüktür. (Atasözü)

  8. Dil sürçeceğine, ayak sürçsün daha iyidir. (Herbert)

  9. Dilin kemiği yok, nereye çekersen oraya gelir. (Atasözü)

  10. Dillerini jntiren uluslar, ulusal bilinçlerini de yitirirler. (O. Hançerlioğlu)

  11. Dil, bir ulusun aynasıdır. (Schiller)

  12. Kendi dilini tam bilmeyen, başka bir dil de öğrenemez. (Bernard Shaw) Konfüçyüs’e: “Eğer bir ülkede yönetici olsaydınız, ilk iş olarak ne yapmak isterdiniz?” diye sormuşlar”

  13. “Kuşkusuz ilk iş olarak dili düzeltirdim.” diye karşılık vermiş. Dinleyiciler şaşırmışlar. “Niçin?” demişler. Konfüçyüs’ün karşılığı şu olmuş: “Çünkü dilde bozukluk varsa, söylenen şey, söylenmek isteneni anlatmaz; eğer söylenen, istenen anlamı yansıtmazsa, yapılması istenen eylem yapılmaz; eğer istenilen yapılmazsa, sanat ve ahlâk bozulmaya uğrar; eğer ahlâk ve sanat bozulursa, adalet doğru yoldan çıkar; eğer adalet doğru yoldan çıkarsa; halk çaresiz, bir bunalıma sürüklenir. Sonunda söylenen hakkında doğru karar verme olanağı ortadan kalkar. Böyle bir durumu önlemek için dil her şeyden önemlidir.” (Rider’s Diges’tan)

  14. Birçokları kendi öz dillerine hâkim olamaz, ihmal ederler; meramlarını beylik sözlerle veya herkesin ağzında dolaşan tabirlerle ifade etmek isteyerek buna, kendilerine özgü bir mümtaziyet ve asalet vermeyi düşünmezler. Halbuki insanlar, birbirlerinin sözüne bakarak birbirlerinin kıymetini ölçerler. (Dale Carnegie)

  15. Dilim seni dilim dilim dileyim; başıma geleni senden bileyim. (Deyim)

  16. Dilim giydirir bana kilim. (Deyim)

  17. Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır. (Atasözü)

  18. Bülbülün çektiği dili belâsıdır. (Atasözü)

  19. El yarası geçer, dil yarası geçmez. (Atasözü)

  20. Kötü bir adamın dökeceği tatlı dil, tilkinin kargaya döktüğü tatlı bir dil gibidir.(Montaigne)

  21. Dilimizi daima iyi kullanmalıyız. O, sizi mutluluğa götürdüğü gibi felakete de götürebilir. (Hz. Ali)

  22. Dil düşüncenin aracıdır. Dilsiz düşünülemez. (Nurullah Ataç)

  23. Türkçe, çok uyumlu bir dildir. Sanırım dünyada bundan uyumlu bir dil yoktur. (L. Olivier)

  24. Dil devrimin amacı. Türk dilinin kısırlaştırılması değil, genişletilmesidir.

  25. “Başka dile uymaz annesinin, sesi

  26. Her sözün ararsan vardır Türkçesi”. (Ziya Gökalp)

  27. Dil kurumu, en güzel ve verimli bir iş olarak türlü bilimlere ait Türkçe terimleri belirlemiş ve bu suretle dilimiz yabancı dillerin etkisinden kurtulma yolunda esaslı adımını atmıştır. (Atatürk)

  28. Dil, herkesin birer taş eklediği bir yapıdır. (Emerson)

  29. Dil. bayrak gibi devletin de simgelerinden biridir. (Ö. Asım Aksoy)

  30. '' Bir milleti yok etmek istiyorsanız işe önce dil ile başlayın" Konfüçyüs

  31. Dili bilimden ayrı mütalaa etmek veya bilimi dilden ayrı düşünebilmek imkansızdır.

  32. İnsanoğluna konuşmayı öğrenebilme si için iki yıl,dilini tutmasını öğrene bilmesi için altmış yıl gereklidir.

  33. İnsan,dilinin ve arzularının hakimi değildir.

  34. Dilin ağır, gözün çabuk işlesin.

  35. Dil bir halkın gerçek anlamda millet olduğunu gösteren en önemli etkendir. Türkçe konuşmayı bıraktığımız anda Türk diye bir milletin yok olduğunu göreceksiniz. Milletimizin devamı için Türkçeyi korumak esastır.

  36. "Türkiye'nin yeni bir Türk dünyası ile karşı karşıya gelmesi, Avrupa, Amerika, Avustralya'da yetişen Türk nesillerinin olması, Türkçe'nin bir dünya dili haline getirilmesini zorunlu kılmaktadır.

  37. "Bugünden sonra divanda, dergahta, bargahta, mecliste ve meydanda Türkçe'den başka bir dil kullanılmayacaktır".

  38. “Türk dili, Türk milletinin kalbidir, zihnidir.”

  39. Buğday ekmeğin yoksa buğday dilin de mi yok?

ATATÜRK’ÜN TÜRK DİLİ İLE İLGİLİ SÖZLERİ

Dilin önemi, Dilin önemi ile ilgili sözler, dil hakkında sözler, dil sözleri, dil hakkında görüşler, dilin önemi maddeler halinde

  • Türk Demek, Türkçe Demektir! Ne mutlu Türk’üm diyene!
  • Türk milletinin dili Türkçedir. Türk dili dünyada en güzel, en zengin ve en kolay olabilecek bir dildir. Onun için her Türk, dilini çok sever ve onu yüceltmek için çalışır. (1929)
  • Zengin sözlüğümüzün toplandığı gün, milli varlığımız en kuvvetli bir dal kazanacaktır. Bizim milliyetçiliğimizin esası dil birliğinin korunmasıyla mümkün olacaktır. (1938)
  • Türk dili Türk milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk milleti geçirdiği sayısız felaketler içinde ahlakının, geleneklerinin, hatıralarının, çıkarlarının, kısaca bugün kendi milliyetini yapan her şeyin dili sayesinde korunduğunu görüyor. Türk dili Türk milletinin, kalbidir, zihnidir. (1929)
  • Güzel dilimizi ifade etmek için yeni Türk harflerini kabul ediyoruz. Bizim ahenkli, zengin lisanımız yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir. (1928)
  • Türk dili zengin, geniş bir dildir. Her kavramı ifade kabiliyeti vardır. Yalnız onun bütün varlıklarını aramak, bulmak, toplamak, onlar üzerinde çalışmak lazımdır. (1930)
  • Gaye, bugünkü ve yarınki Türk’ün medeniyetini kucaklayacak en güzel ve en ahenkli Türkçe’dir. (1932)
  • Milli duygu ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması, milli duygusunun gelişmesinde başlıca etkendir.
  • Büyük Türk tarihine, Türk dilinin kaynaklarına, zengin lehçelerine, eski Türk eserlerine önem veriyoruz. Baykal ötesindeki Yakut Türklerinin dil ve kültürlerini bile ihmal etmiyoruz. (1924)
  • Türk dili, dillerin en zenginlerindendir, yeter ki bu dil bilinçle işlensin.
  • Milli bilincin ayakta kalabilmesi ve uyanık bulunması için dil ve tarih uğrunda çalışmaya mecburuz.
  • Ülkesini yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır. (1930)
  • Türk dilinin kendi benliğine, aslında güzellik ve zenginliğe kavuşması için, bütün devlet teşkilatımızın dikkatli, ilgili olmasını isteriz. (1932)
  • Türk dilinin sadeleştirilmesi, zenginleştirilmesi ve kamuoyuna bunların benimsetilmesi için her yayın vasıtasından faydalanmalıyız. Her aydın hangi konuda olursa olsun yazarken buna dikkat edebilmeli, konuşma dilimizi ise ahenkli, güzel bir hale getirmeliyiz. (1938)
  • Milliyetin çok belirgin niteliklerinden biri de dildir. Türk milletindenim diyen insan, her şeyden evvel mutlaka Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan Türk kültürüne, topluluğuna bağlılığını iddia ederse buna inanmak doğru olmaz. (1931)
  • Başka dillerdeki her bir sözcüğe karşılık olarak dilimizde en az bir sözcük bulmak ya da türetmek gerekir. Bu sözcükler kamuoyuna sunulmalı, böylece, yaygınlaşıp yerleşmesi sağlanmalıdır.
  • Türk milletinin milli dili ve milli benliği bütün hayatında egemen ve esas kalacaktır. (1933)
  • Gaye, bugünkü ve yarınki Türk’ün medeniyetini kucaklayacak en güzel ve en ahenkli Türkçedir.
  • Bir ulusun dili, bütün bilim kavramlarını oluşturacak şekilde gelişmemişse, o ulusun bilim ve kültür alanında bir varlık göstermesi beklenemez.

dilin millet hayatındaki yeri ve önemi kompozisyon, edebiyatta dilin önemi, dil ve kültürün millet üzerindeki önemi,

Yorumlar (0)