OKUL ÖNCESİ EĞİTİM EVDE BAŞLAR

Yalnık (insan), konuştuğu dili doğduğu günden anık (hazır) bulur. Ancak dil doğuştan bilinmez. Çocuk, dil kazanma yeteneğini ve içinde yaşadığı topluluğun dilini, ana dilini uzun bir öğrenim süresince öğrenir. Dil, öğrenildikten sonra yalnıkta yaşamayı sürdürür. Başka kişilerle iletişimi sağlar.
Kişiler diliyle bir ekin (kültür) oluşturmuş ve her erişkin yalnık bu ekini dilin yardımıyla benimsemiştir.


Dili yalnıktan çıkardınız mı geriye ne kalır?

Kişi olarak bir konu üzerinde söz ediyorsak dil aracılığıyladır. Dil yardımıyla gelişmiş bir iletişime iyeyiz (sahibiz).
Dil; yalnıklar (insanlar) arasında anlaşmayı sağlayan doğal bir araç, kendi yasaları içerisinde yaşayan ve durmadan gelişen canlı bir bütün, ulusu birleştiren, koruyan ve onun ortak bir bütünü olan toplumsal bir yöntem, seslerden örülmüş bir ağ…
Üzüntü, mutluluk, sevinç, acı… ne varsa öncelikle yalnık dilinin özelliklerini taşır.
Yeryüzümüz dil ile dokunmuştur.
Yaşamımızda ana ögemiz ve gerçekte yaşamı algılama özü dildir. Her yerde evde, sokakta, okulda, çarşıda, iş yerinde onunla birlikte yaşıyoruz. Dil, yalnık benliğinin ayrılmaz bir bölümüdür. Bir kişinin yaşantısından çok, yalnık (insan) olmasından ileri gelen ekin (kültür) yaşantısından söz ettiğimizde dilin aracılığından da söz etmiş oluruz.
Bizi diğer canlılardan ayıran özellik, dil ile gelişmiş bir iletişimimizin olmasıdır. Dilin önemi yalnık olmanın anlamına vardığımız tüm ekin etkinliklerini doğrudan ortaya çıkarmasındadır.
Büyük bir toplumu bir araya getiren nen (şey), kendi diline olan inancıdır.
Dildeki seslerin doğada bir anlamı yoktur ancak toplum onların anlamını varsaymıştır. Yaşamda anlamlı ne varsa dil aracılığıyla olur ve dil de kişilerin bir araya gelebilmesi ile bu olanağı sağlamıştır.
Dili yalnıktan (insanlıktan) çıkardığınızda ekin (kültür) yok olacaktır.
Düşünce ile dil, iç içe girmiş durumdadır. Yalnık dil ile düşünür. Dil olmasa duygu ve düşünce de gelişmez, içinde bulunduğumuz topluluk ilerlemez, bir uygarlık oluşturulamazdı. Söz edilen din ile sanat yaşamı da dil üzerine kurulmuştur.
Dilin gelişmesi düşünmeye, düşüncenin gelişmesi de dile bağlıdır. Kimi uygarlıklar, kendilerinin ortaya getirilmesini sağlayan düşünce ve gelişmeyi dile borçludur.
Dil her nenden (şeyden) önce toplumsal ve ulusal bir değerdir. Her bir kişinin üstünden bir topluluğu ilgilendirir. Bir topluluğun bütünü, o topluluğun düşünce ve duygu varsıllığını oluşturur. Topluluğu ayakta tutan, bireyleri birbirine bağlayan, toplumsal yaşamı düzenleyen ve sürdüren, ulusal tin (ruh) bilimi ile besleyen bir öge olarak dilin oynadığı önem çok büyüktür.
Bağımsızlığın ilk ögesi ulusçuluktur. Ulusçuluğun en güçlü bütünü ise dildir.

Atatürk'ün yaptığı Dil Devrimi ile bugün kullandığımız Türkçeye geçiş sürecinde kesinlikle bir yitimden söz edemeyiz. Osmanlıca "halkın" dili değildi. Arapça ve Farsçayı halk bilmiyordu, okuma-yazma oranı yüzde beşti. Damga (Harf) Devriminden sonra yazılarda bu sayı yüzde doksana dek çıktı. Herkesin anlayacağı Türkçe köklerden yeni sözcükler türetildi, türetilmeyi de sürdürüyor ve Türkçe oldukça varsıllaştı. Bu nedenle Dil Devrimi çok önemli.
Hep birlikte, özellikle anne ve babalar Türkçemize iye çıkmamız dileğiyle...

"Türk ulusu kendine en güzel uyum sağlayan öz dilini Atatürk'ten öğrenmiştir!"

Yorumlar (0)