TÜRK DİL DEVRİMİ VE ATATÜRK'ÜN TÜRETTİĞİ SÖZCÜKLER
TÜRK DİL DEVRİMİ VE ATATÜRK'ÜN TÜRETTİĞİ SÖZCÜKLER

Devrimin ilk aşaması "yazı devrimi"dir. Bir başka deyişle damga [harf] devrimidir. Yeni Türk yazısının kabulü, ülkenin uygarlık yolundaki gelişmesinde ve kültür yaşamında ileriye dönük çok önemli bir atılım olmuştur. 1 Kasım 1928 günü yasanın kabul edildiği gün Atatürk, Büyük Millet Meclisi'ni açış konuşmasında bunu şöyle belirtiyordu: "Her araçtan önce, Türk ulusuna onun bütün emeklerini kısır yapan çorak yol dışında kolay bir okuma yazma aracı vermek gerekir. Büyük Türk ulusu, bilgisizlikten az emekle, kısa yoldan ancak kendi güzel ve soylu diline kolay uyan böyle bir araç ile ayrılabilir. Bu okuma yazma anahtarı ancak Latin esasından alınan Türk alfabesidir."

Yazı devriminin nedenlerinden biri de Türk Dünyası ile ortak yazıya geçme düşüncesidir. SSCB içindeki Ruslar, kendileri Kiril Abecesini kullanmalarına karşın, yönetiminde bulundurdukları Türklere 1927’den sonra Arap Abecesi yerine Latin Abecesi kullandırmaya başladı. Ülkemizde Latin Abecesine geçiş, 1 Kasım 1928'de gerçekleştirilmiştir. Atatürk'ün bu en mantıklı ve meşru yolu tercih etmesine rağmen, Sovyetler, Türk dünyasında dil ve kültür birliğinin gerçekleşmemesi için idaresinde yaşayan Türklere 1930’dan sonra Kiril Abecesi kullandırmaya başlamıştır (A. V. Yurchenko, "Genocide Through Destruction of National Culture and Sense of Nationality" Genocide in the USSR; Series 1, No.40, Institute For The Study of the USSR, Munich, 1958, s.13.).

Bu atılımın başarıya ulaşmasında 23 Mayıs 1928'de kurulan 'Dil Encümeni'nin büyük katkısı vardır.

İçlerinde Ahmet Cevat Emre ve Ragıp Hulusi gibi dil bilimcilerin, Falih Rıfkı, Ruşen Eşref, Yakup Kadri, Fazıl Ahmet gibi yazıncıların bulunduğu 9 kişilik bu kurulun, Latin yazısını Türkçeye uygulamadaki başarısı övgüye değerdir:

1. Bütünüyle sesçil bir yazı oluşturulmuş, dildeki her ses bir damga ile karşılanmıştır.
2. Arapçada değişik imlerle gösterilen sesler, tek bir damga ile gösterilmiştir.
3. Almancadaki “tsch” ve Fransızcadaki “tch” için |ç|; Almancadaki “sch” ve Fransızcadaki ch için |ş| damgası türetilmiştir.
4. Avrupa dillerindeki w, x, q damgalarına gerek duyulmamıştır.

Türkler için Arap yazısının getirdiği uyumsuzluklar, öğrenmede çekilen güçlükler, Cumhuriyetten çok önce de dile getirilmiş; başında, aydın çevrelerinde ve TBMM'de uzun tartışmalar olmuştur. Yazı devriminden önce erkeklerde okuma yazma oranı %7, kadınlarda ise %0,3 idi. Ortalama olarak %3,5 okuma yazma oranı vardı. Harf devriminden 5 yıl sonra bu oran %20'ye çıkmıştır.

Yeni yazının ulusça benimsenmesi, öğretilmesi için Mahalle Mektepleri'nin açılması sonucunda, büyük önder Atatürk'ün 'Ya üç ayda olur; ya hiç olmaz' sözleriyle öngördüğü devrim, büyük bir başarıya ulaşmıştır.

Ünlü Fransız yazarı G. Duhamel, Fransız, İngiliz, Rus devrimlerinin yanında Atatürk'ün başarılarının büsbütün başka olduğunu belirtiyor, bunlardan hiçbirinin dil, yazı gibi konulara el atmadıklarını Cromwel'in, Robespierre'in, Lenin'in ve diğerlerinin uluslararası bütün yazgılarını değiştirme yükünü omuzlarına alamadıklarını vurguluyordu.

Yeni Türk yazısını oluşturmak üzere kurulan Dil Encümeni 1931'e kadar çalışmalarını sürdürürken İstanbul Üniversitesi'nde oluşturulan bir kurul da bilim terimlerinin Türkçeleştirilmesi için çalışıyordu. Atatürk, Sadri Maksudi Arsal'ın 1930'da yayımlanan 'Türk Dili için' adlı çalışmasının başında şu sözleri yazıyordu:
"Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk ulusu, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır."

Arı dile ulaşma yolunda yönetimin ve halkın çabaları sürerken 12 Temmuz 1932'de Türk Dili Tetkik Cemiyeti (sonrasında Türk Dil Kurumu adını alacak) kuruldu. Oluşturulan 16 kişilik çalışma takımı da Türkçe karşılıklar türetmekle görevlendirildi. Türk dil devriminin diğerlerinden en önemli ayrımı, bu çalışmaları bir Kurtuluş Savaşı inceliğinde yapmasıdır. Ayrıca diğer devrimler gibi birilerince değil ülke olarak hep birlikte gerçekleştirilmiş olmasıdır. Atatürk, 1 Kasım 1932'de şunları söylemişti:
“Türk dilinin kendi benliğine, özündeki güzellik ve varsıllığına kavuşması için bütün devlet örgütlerimizin özenli, ilgili olmasını isteriz.”

Türkiye'deki özleştirme girişiminin bir önemli özelliği de yalnızca bilimsel terimlere yönelik olmayıp dilin bütününü yerlileştirmeyi amaçlamış olmasıdır.

Türk Dil Kurumu, bir yandan 150 dolayındaki eski yapıtın taranmasıyla elde edilen 125.000 fişi değerlendirmekteydi. 1934 yılında basılan Osmanlıcadan Türkçeye Söz Karşılıkları Tarama Dergisi, bu çalışmaların ürünüydü. Öte yandan halk, halk ağızlarındaki Türkçe öğeler toplanıyor, 150.000 kadar fişle sonraki yıllarda basılan Türkiye'de Halk Ağzından Söz Derleme Dergisi hazırlıyordu. Gazeteler ve radyo, Türkçe karşılıklar bulunması dileğiyle 1400 kadar Osmanlıca sözcüğü yayımlıyor, halkın bulduğu sözcükler değerlendiriliyordu. 1934'te yayımlanan Tarama Dergisi'nin gözden geçirilerek ayıklanmasıyla oluşturulan ve iki küçük cilt hazırlanan Osmanlıcadan Türkçeye ve Türkçeden Osmanlıcaya Cep Kılavuzu 1935'te basılmıştı. Basımdan önce sözlükteki listeler Ulus gazetesinde yayınlanmış, halkın düzeltmelerde ve katkılarda bulunması istenerek gelen yanıtlar da değerlendirilmişti. Kılavuzun önsözünde 'Cep Kılavuzu, halk için yazı yazmak isteyen Türk yazarlarının, alıştıkları Osmanlıca yazıdan Türkçe yazıya geçmelerini kolaylaştırmak isteğiyle yapılmıştır' sözleri yer alıyordu.

Osmanlıcadan ve batı dillerinden gelen öğeleri karşılamak üzere yapılan çalışmalarda, başlıca şu yollara başvurulmuştu:

1. Yabancı karşılığa, Türkçe kök ve eklerden yararlanarak sözcük, bileşik sözcük ve tamlamalar türetmek,
2. Türkçenin geçmişteki dönemlerinde kullanılmış ve unutulmuş öğeleri canlandırmak,
3. Anadolu ağızlarında yaşamakla olan, bir bölümü eskiden gelen, bir bölümü de doğrudan doğruya ağızlarda türemiş sözcükleri almak,
4. Türkçenin değişik lehçelerinden, halkın yadırgamayacağı öğeleri aktarmak.

Bu çalışmaların ürünü olarak 1935'te yayımlanan Kılavuz'da, günlük yaşamda geçen sözcüklerin yanında, kamu kurumlarının adlarından yaşama, yürütme ve yargıyla ilgili kavramlara, silahlı kuvvetlerdeki kuruluşlardan rütbelere, TBMM çalışmalarıyla ilgili terimlerden kimi hukuk kavramlarına kadar birçok karşılığın önerildiği ve büyük bir bölümünün yerleşmeye başladığı görülür. İlk tutulan öğeler arasında 'doğu, batı, kuzey, güney' gibi yön adları belge, eşit, kurum, okul, öğrenci, öğretmen, ödev, önem, sınav gibi sözcükler, 'bakan, bakanlık, yürürlük, çoğunluk' gibi terimler, orduyla ilgili teğmen, yarbay, albay, kurmay gibi rütbe adları ve bunlarla kurulan başka terimler bulunmaktadır. Sıhhat ve İçtimaî Muavenet Vekâleti, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı'na; Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti, Genelkurmay Başkanlığı'na; Ziraat Vekâleti, Tarım Bakanlığı'na dönüştürülmüştür. 1935'te Mahkeme-i Temyiz, Yargıtay'a; Şura-yi Devlet, Danıştay'a; Divan-i Muhasebat, Sayıştay'a dönüşmüştür ve eski karşılıklarını bütünüyle unutturmuştur.

-Türk Dil Devrimi'nden öncesine bir örnek-

3 Ocak 1928'de Milliyet gazetesinde yer alan, Millî Savunma Bakanlığı'nın un alımı için gazeteye verdiği satınalma duyurusu:

"Taliplerin teklifnamelerini, şartnamede muharrer olduğu üzere imlâ ve ihzâr ederek, şartnamede muharrer bulunan şekilde yevm ve saat-i muayyene-i ihaleden mukaddem, makbuz mukabilinde mezkûr komisyon riyasetine vermeleri ve şartname suretini mütalâa etmek arzu edenlerin de her gün zevalden mukaddem komisyonumuza müracaatları ilan olunur."


Atatürk 1936 ile 1937 yılında, sağlığının en bozuk olduğu dönemlerde, yalnızca geometri terimlerini Türkçeleştirmek için ve Türkçenin bir bilim dili olduğunu kanıtlamak için bir geometri betiği(kitabı) yazmıştır. Betik, 1937 yılında 44 sayfadan oluşmuş olarak basılmış ve okullarda öğrence(ders) betiği olarak okutulmuştur. Betikte, o dönemde müselles (üçgen), zaviye (açı) gibi yerleşmiş sayılan bir çok terimin Türkçesini kendisi üretmiştir.



Atatürk'ün kendi ürettiği ve ilk kez bu betikte kullanılan birkaç terim:



Boyut, uzay, yüzey, düzey, çap, yarıçap, kesek, kesit, yay, teğet, açı, açıortay, içters açı, dışters açı, taban, eğik, kırık, çekül, yatay, düşey, dikey, yöndeş, konum, üçgen, dörtgen, beşgen, çokgen, köşegen, eşkenar, ikizkenar, yanal, yamuk, artı, eksi, çarpı, bölü, eşit, toplam, oran, orantı, türev, alan, varsayı, gerekçe... 


Yorumlar (1)