Yunus Emre, Oğuz Çetinoğlu

Yunus Emre

Oğuz Çetinoğlu

Emrah Bekçi'nin hazırladığı İnceleme - Araştırma eseririn ikinci baskısı, 13,5 X 21 santim ölçülerinde, 448 sayfa olarak Aralık 2017'de yayımlandı.

Gönlüm düştü bir sevdaya,

Gel gör beni aşk neyledi.

Başımı verdim gavgâya,

Gel gör beni aşk neyledi

Ben Yûnus-u bîçâreyim,

Başdan ayağa yâreyim,

Dost ilinden âvâreyim,

Gel gör beni aşk neyledi.

Diyen Yûnus Emre, yedi asır boyunca gelip geçmiş bütün nesillerin gönlünde taht kuran büyük mutasavvıf şâirimizdir. Temelinde İslam bulunan millî kültürümüzün aşınmaya mâruz bırakıldığı günümüzde bile büyüklüğünü hâlâ korumaktadır. Çünkü O, özel bir vazifeyi ifâ etmek üzere yaratılmış ve Türk diyârına gönderilmişti. O dönemde Türk-İslâm dünyası, batıdan Haçlı, doğudan Moğol ordularının ağır baskısı altındaydı. İçimize sızmış kemirgen misyonerler de aramızda fitne çıkararak, ayrılık tohumları ekerek Müslüman Türkleri mânen çökertmeye çalışıyorlardı.

Büyük Türk milleti, nasıl  'Î'lâ-yi Kelime-t-ullah' için, 'Nizâm-ı Âlem Ülküsü'nü gerçekleştirmek için yaratılmışsa, Yûnus Emre de; millî kültürümüzün ve kültürümüzün aslî unsurları olan dilimizin ve dinimizin aşındırılmasını önlemekle vazifelendirilmişti. O'nun yeni sağılmış süt gibi saf ve temiz Türkçesiyle söylediği şiir ve deyişleri, yüce kitabımızdan ve hadis-i şeriflerden ilham alınarak söylenmiş ve yazılmıştır. Dünyevî-uhrevî ilimlerle meşgul olan Türk âlimler Arapça ve Farsça yazarlarken, Yunus Emre her Türk'ün anlayacağı sade ve güzel Türkçemizle yazmış, dilimizi ve dinimizi aşınmaktan korumaya, Türk milletinin eriyip yok olmasını önlemeye çalışmıştır.

Şol Cennetin ırmakları,

Akar Allah Allah deyu deyu.

Çıkmış İslam bülbülleri,

Öter Allah deyu deyu

Diyerek vazifesini ihlas ile yaptığı için de başarılı ve kalıcı olmuştur.

Bu târihî gerçekleri iyi bilen Emrah Bekçi, 1966 yılından günümüze, gazete ve dergi sayfalarında dağınık olarak kalan, çok az bir kısmı ise dip not olarak veya paragraf hacmi ile günümüze intikal etmiş olan incileri, yüzlerce dergi ve kitabın binlerce sayfasından titizlikle seçerek bir hazine oluşturmuş ve okuyucuya sunmuştur.

Eserde; Ord. Prof. Dr. unvânına sâhip; Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu ve Süheyl Ünver,  Prof. Dr. unvânına sâhip: Feridun Nâfiz Uzluk, Mümtaz Turhan, Nurettin Topçu, Mehmet Kaplan, Tuncer Baykara gibi  ilim adamları; Dr. Müjgân Cumbur, Sâmiha Ayverdi, Nejdet Sançar, Lâika Karabey, Ârif Nihat Asya, Nihat Sâmi Banarlı, Enver Behnan Şapolyo, Fevziye Abdullah Tansel, Mehmet Önder, Etem Rûhi Üngör, Sofi Huri, Hâlide Nusret Zorlutuna ve İsmail Hakkı Baltacıoğlu gibi yazar, mütefekkir, edip ve şâirlerler başta olmak üzere; 44 kişinin makale ve inceleme yazıları yer alıyor. Sayfalarda çok az kişi tarafından ancak hatırlanabilen bilgiler var. Emrah Bekçi'nin de ifâde ettiği gibi, Yûnus Emre hazinesinin çok az bölümü gün ışığına çıkarılabilmiştir. Makalelerdeki ip uçları, araştırmacılara yeni keşiflerin kapısını açacaktır. Böylece; Annemarie Schimmmel, E. J. W. Gibb, F. Lyman MacCallum, E. L. Wals gibi, Bizim Yûnus hakkında araştırmalar yapan batılı araştırmacılara da yeni malzemeler çıkabilecektir.

Sayın Bekçi'nin eserinin 279. sayfasındaki Cemâleddin Server Revnakoğlu imzalı makalenin dipnotunda yer alan bilgi, dikkat çekicidir:

Şehbenderzâde Ahmet Hilmi Bey'in 1910'da çıkardığı haftalık 'Hikmet' gazetesine, Yûnus hakkında ilk tetkik yazısını yazan Üsküdar Rifâî Asitânesi Son Postnişini, şâir ve bestekâr Şeyh Hasen Hüsnü (Sarıer-Ceyhun), Yûnus'u o kadar çok sever, O'nu o derece büyük tanırdı ki, kendisiyle bir gün Yûnus'u konuştuğumuz sırada Fakir'e bir 'sırr'ı açıyormuş gibi kulağıma eğilmiş, 'Eğer namazda Kur'ân-ı Kerim'den başka bir şey okunması câiz görülseydi, Ben Yunus'u okurdum' demiş ve bunu söylerken gözleri dolmuş; o pembemsi yüzü, bir kat daha güzelleşmişti.

*  *  *

Abdülbâki Gölpınarlı'nın makalesinde; güzel Türkçemizde bir kısmı unutulmak üzere bir kısmı da kullanımdan kaldırılmış olan Türkçe kelimelerin varlığını öğreniyoruz. Tekrar kullanıma alınmasına vesile olur düşüncesiyle buraya alıyorum. Mânialarını öğrenmek isteyenler Emrah Bekçi'nin hazırladığı eserin 350-367 sayfalarına bakmalılar.

Ayruk, assı, aparı, ata, aymak, ağu, ağmak, bili, bahadur, bezek, boz yapalak, bitrişmek, biti, berkitmek, baş çatmak, bigi, çağa, çokal, dirginmek, derilmek, duru gelmek, dirlik, danışmak, divermek, erişgen, ece, ilkyaz, karışgan, mısmıl, sayru, salaca, sin, tamu, uğru ve diğerleri...

*  *  *

Nihat Sâmi Banarlı'nın selis bir Türkçe ile kaleme aldığı 'Yûnus'un Türkçesi' başlıklı makalede; Yûnus'un kendisine verilen Türkçenin korunması vazifesini bihakkın ifâ ettiği anlatılıyor. Günümüzde Türkçenin korunmasına her zamankinden çok ihtiyaç olduğu düşünülürse, yazının ehemmiyeti daha iyi anlaşılır. Yûnus Emre Oratoryosu üzerinden millî mûsıkîmizle batı müziğinin karşılaştırılmış olması ibretlik neticeler ortaya koyuyor:

Yunus Emre Oratoryosu'nun icrâsında bulunanlar, bu eserde âdeta iki ayrı mûsıkî dinlemişlerdir: Eserin büyük kısmı, belki güzel fakat kilise mûsıkîsini andıran, gamlı hatta karanlık ifâde içindedir. Bu karanlığın içinde ise, yer yer, göz ve gönül aydınlatan ışıklar yanıp söner. Dinleyenler, kendilerini sesten ve ışıktan örülmüş bir başka âlemde hissederler.

Bunlar oratoryo'da, melodileri asırların Türk halkı tarafından yaratılmış, hakîki Yûnus ilâhilerinin armonize edildiği bülümlerdir. Yunus Emre Oratoryosu, bizim mistik halk mûsıkîmizle kilise mûsıkîsini karşılaştırma imkânı veren, karanlığa sunup yapılmış siyah-beyaz bir kompozisyon tesirindedir. İşte, Yunus Emre asrına kadar, bilhassa Selçuk Türkleri tarafından -türlü zarûrî sebeplerle-yaşanılmış Arabî ve Farisî devirlerini, Türkçe için bir karanlık devir diye düşünürsek, Yûnus Emre'nin saf ve samîmi bir Türkçe ile Türk vezin şekil ve kafiyeleri ile söylediği ilâhiler, o asırların Arabî ve Farisî karanlığında böylesine parıldayan birer Türkçe ışıktır.

Batılı Türkologlar, Türkçe için şu parlak fikri seslendiriyorlar: 'Eğer Yûnus'un Türkçesi günümüze kadar yaşatılabilseydi, bugün dünyâda konuşulan dillerin en güzeli Türkçe olurdu.'

Bir yabancı Türkiyatçıya bu sözü söyleten esrârengiz üslûbun sırrı acaba neydi?

Bu sırra ulaşabilmek için pek çok Emrah Bekçi'lere, Yûnus Emre araştırmalarının mahsûlü Yûnus Emre kitaplarına ihtiyacımız var.

Koca Mevlânâ'ya; 'Mânevî mertebelerden hangisine yükseldimse, orada Türkmen dervişi Yûnus'un izlerini gördüm' dedirten Bizim Yûnus'u tanımalı tanıtmalıyız.

Bu hizmeti yapanlara, yapacaklara selâm olsun!

T. C. KALKINMA BAKANLIĞI ORAN-ORTA ANADOLU KALKINMA AJANSI:

Mevlânâ Mahallesi, Mustafa Kemal Paşa Bulvarı Nu: 79 Kat: 5-6 Kocasinan, Kayseri.

Telefon: 0.352-352 67 26 Belgegeçer: 0.352-352 67 73

e-posta: [email protected] // internet: www.oran.org.tr

EMRAH BEKÇİ

1974 yılında Giresun ilinin Bulancak ilçesinde doğdu. Eğitimini Ankara'da tamamladı.

İçişleri Bakanlığı'ndaki 13 yıllık memuriyetinden istifa ederek, Türk Kültür, Târih, San'at konularını araştırmaya başladı. 2006 yılında; Bulgaristan, Macaristan, Romanya, Kosova, Arnavutluk, Makedonya, Bosna-Hersek'te ve Bulgaristan'ın Deliorman bölgesi Razgrad vilâyeti merkezli, erken dönem Türk târihi ve kültür mirasları konusunda sâha araştırmaları yaptı Balkan-Türk İşâretleri isimli belgeseli çekti.

2009 senesinden sonra, Rusya Federasyonuna bağlı Sami-Komi klanları ve Mansi Türkleri hakkında bilgiler topladı. Aynı sâhada, Aleksandrovsk, Solikamsk ve Berezniki şehirlerinde saha çalışmaları ve araştırmaları yaptı. 2012 senesi sonuna kadar Orta-Asya ve Azerbaycan Zakatala vilâyetinde, Şeyh Şamil ve Dede Korkud hakkında bilgiler topladı. Daha sonra Türkiye'ye döndü.

Bulgaristan ve Moskova Eğitim kurumlarında Türk Târihi hakkında pek çok konferans verdi. Bu çalışmaları devam ediyor.

Türkiye'de zihin engelli çocuklara Yunus Emreyi, ney eşliğinde anlatan ilk kişidir.

Yazarın, 470'e yakın kültürel makalesi, Mevlânâ ve Seyyid Burhâneddin isimli kitapları, Uzaktaki Emânet ve Son Ermeni isimli senaryo çalışmaları yayına ve çekime hazırdır.   Ayrıca yurt dışında farklı lisanlara çevrilmiş 10 adet makalesi vardır.

KUŞBAKIŞI:

Halil İnalcık'ın DEVLET-İ ÂLİYYE Serisi:

25 Temmuz 2016 târihinde ebedî âleme intikal eden Prof. Dr. Halil İnalcık'ın 1950 yılından 2015 yılına kadar, 65 yıl boyunca Osmanlı Cihan Devleti hakkında yazdığı makaleler, 'Devlet-i Âliyye' ismiyle ve 4 cilt hâlinde yayınlandı.

Birinci ciltte      Osmanlı'nın beylikten Balkanlar ve Ortadoğu'ya hükmeden cihan devletine dönüşmesi,  ikinci cildinde padişah otoritesinin zayıfladığı ve yok olduğu 17'nci yüzyıl ve bu dönemdeki iktidar mücâdelesi, üçüncü ciltte ise Köprülüler dönemi ve kader ortağı Habsburg Hanedanı ile olan mücâdele ve ilişkisi ele alınıyordu. 4. ciltte ise; Karlofça Antlaşması'ndan Cumhuriyet'in ilanı ve hilâfetin kaldırılışına kadarki dönem anlatılıyor.

'Devlet-i Âliyye serisi, Osmanlı târihini soso-ekonomik ve siyâsî değişimleri ön planda tutarak anlatan ve meselelere farklı yaklaşımlar sunan bir derlemedir. Son ciltte Tanzimat'ın ilânını Midhad Paşa, Ahmed Midhad Efendi; İkinci Meşrutiyet'i ise İsmail Gaspıralı ve Gökalp gibi aydın ve devlet adamlarının bakış açılarından veriyor. 1878 Berlin Antlaşması gibi arka planda milletlerarası etkileri derinlemesine irdelerken 'Modern Türkiye'nin doğuşunda etken olan önemli unsurları sosyal, siyâsî ve iktisâdî yönlerinden masaya yatırıyor. Kitabın sonunda yer alan Osmanlı Kronolojisi, Berlin Antlaşması'nın Esas Maddeleri, 1914'te Anadolu'daki Etnik Gruplar gibi ekler, kitabın hem araştırmacılara hem de meraklılarına eksiksiz bir kaynak olmasını sağlıyor.

TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI:

İstiklal Caddesi Meşelik Sokağı Nu: 2 Kat:4 Beyoğlu, İstanbul (T. İş Bankası Parmakkapı Şubesi üzeri)

Telefon: 0-212 252 39 91 Belgegeçer: 0.212-252 39 95 www.iskultur.com.tr e-posta: [email protected]

TÜRK DÜNYASINDA DİL ve KÜLTÜR BİRLİĞİ:

Gaspıralı İsmail Bey, Türklerin ve İslâm âleminin geri kalış sebeplerinin başında cehâletin geldiğine inanan büyük fikir adamlarımızdan biri idi. Rus işgaline uğrayan Türk ülkelerinde yaptığı eğitim reformu (Usul-i cedid) ile Türklerin İslâm'dan ayrılmadan Avrupaî mânâda modern bir eğitim görerek başarılı olabileceklerini ispat etmişti. Gaspıralı İsmail Bey'in çalışmaları ve başarıları yalnız eğitim sahasıyla sınırlı kalmıyordu. O, iyi eğitim görerek muâsır medeniyet seviyesine hızla ilerleyen Türklerin dil ve kültür alanında birleşmeleri zarûretine de inanıyordu. Aksi takdirde, dil ve kültür alanında birleşemeyen Türk topluluklarının bir millet hâline gelemeyeceğini ve arzu edilen başarıyı elde edemeyeceğini söylüyordu. Türklerin mutlaka Dil'de, Fikir'de ve İş'te Birlik prensibiyle hareket etmesini isteyen Gaspıralı İsmail Bey, ancak o zaman siyâsî ve ekonomik alanlarda istedikleri konuma gelebileceklerine inanıyordu. Türkiye Türkçesi'nin örnek alınarak mutlaka dil birliğinin sağlanması gerektiğini belirten Gaspıralı, bunu yaparken diğer Türk lehçelerinin de unutulmamasını söylemiştir.

Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Mustafa Kemal Atatürk, kurdurduğu dil ve Târih kurumlarıyla Türkiye hâricinde yaşayan kardeşlerimizle müşterek târihimizin ve dilimizin işlenip ortaya konmasını istemişti. Kitabın yazarı Prof. Dr. Mehmet Saray, siyâsete girmeden Türkler arasında dil ve kültür birliği kurulmasını isteyen Atatürk'ün bu sâhadaki görüşlerini de etraflı bir şekilde izah ediyor.

Günümüzde Türk cumhuriyetleri ile kültürel muhtariyeti olan Türk toplulukları arasında dil ve kültür birliği çalışmalarına ışık tutacak olan eser, 13 X 19 santim ölçülerinde 348 sayfa olarak Kasım 2017'de yayımlandı.

BOĞAZİÇİ YAYINLARI:

Alemdar Mahallesi Çatalçeşme Sokağı Nu: 44 Kat: 3 Cağaloğlu, İstanbul Telefon: 0.212-520 70 76 Belgegeçer: 0.212-526 09 77 www.bogaziciyayinlari.com.tr e-posta: [email protected]

[email protected]

BAŞBUĞLU YILLAR:

Merhum Alparslan Türkeş TRT 1 Televizyonunda anlattı:

Anamur'a gittik. Orada, kurultay gibi, istişârî bir toplantımız vardı. Beni karşıladılar, aldılar.

Mütemadiyen 'Başbuğ Türkeş' diye gösteri yapıyorlar, bağrışıyorlar. Bir yerde yürüyüşü durdurdum. Bağıranları susturdum ve söylememelerini rica ettim, sustular. Tekrar yürüyüş başladı, şehrin içine girdik. Yine başladılar 'Başbuğ Türkeş' diye bağırmaya. Meydan gibi bir yere geldik. Yürüyüşü yine durdurdum. Tekrar rica ettim. Bu şekilde bağırmayın, başka sloganlarımız var, onları söyleyin diye ricada bulundum.

Ses çıkarmadılar. Ama hareket başlayınca yine tekrarladılar. Üçüncü defa tekrar durdurduğum zaman bir isyanla bana karşı çıktılar. Bana dediler ki: Yani siz hoşlanıyorsunuz, istiyorsunuz diye mi yaptığımızı zannediyorsunuz. Biz keyfîmizden böyle istedik, böyle bağıracağız.

Hüseyin Hüsnü Uğur'un hazırladığı kitap, 14 X 21 santim ölçülerinde, 600 sayfa hacimle Şubsat 2018'de yayımlandı.

BERİKAN YAYINLARI:

Kültür Mahallesi, Kızılırmak Caddesi Nu: 61 Gonca Apartmanı Daire: 6 Kızılay,Çankaya - Ankara Telefon: 0.312-232 62 18 Belgegeçer: 0.312-232 14 99 e-posta: [email protected] internet: www.berikanyayinevi.con.tr

KISA KISA... KISA KISA...

1-SOFRAMIZ NUR, HÂNEMİZ MÂMUR: Editör: Suraiya Faroqi, Çeviren: Zeynep Nevin Yelçe / Alfa Yayınları.

2-ÇİNGENE: Gül Özateşler / Koç Üniversitesi Yayınları.

3-BU BİR İSYAN ŞARKISI DEĞİL: Nilüfer Taşkın / İletişim Yayınları.

4-DEVE DİKENİ: Ata Türker / Bilgeoğuz Yayınları.

5-PONTUS RUMLARI: Aydın Özgören / Ötüken Neşriyat.

Yorumlar (0)