Baskın dil nedir? Katil dil nedir?

Baskın dil nedir? Katil dil nedir?

Konu: Baskın dil nedir? Katil dil nedir?

Diller ulusal sınırlar içerisinde olduğu gibi, ulusal sınırların dışında da birbirleriyle ayrıca bir güç ilişkisi içerisindedirler. Bu ilişkide dillerin gücünü belirleyen faktör, nüfus sayısından daha çok konuşurlarının sahip olduğu siyasal, ekonomik ve kültürel konumlarıdır. Dil toplulukları arasında güç ve kaynakların (maddi veya maddi olmayan) eşitsiz dağılımı olarak da değerlendirilebilecek olan bu durum, dillerin bazılarına diğerlerine göre daha avantajlı bir yaşam alanı hazırlar. Böyle bir durumda avantajlı konumda olan dil, dil pazarındaki değeri daha yüksek olacağı için, kısa süre içerisinde diğer dillere kendi değerini kabul ettirir. Topluluk veya toplumlar dil pratiklerini dil pazarındaki bu şekillenmeye göre düzenler. Baskın dil adıyla da anılan dil pazarındaki değeri daha yüksek olan dil, yapısal ve işlevsel norm ve kurallarını diğer dillere dayatır. Bu dayatma zaman içerisinde baskın dilin diğer dillerin aleyhine yayılmasına yol açar. Toplumsal, sayısal, siyasal vb. bakımlardan baskın bir dilin yayılmasının diğer bir dilin ölümüyle, yani bütün konuşurlarını yitirmesiyle sonuçlanabilir. Bu durumda söz konusu dil için artık ‘katil dil’ nitelemesi yapılmaktadır.

‘Katil diller’ kavramı ilk kez Anne Pakir tarafından kullanılmıştır. İngilizce yalnızca doğal çevreye değil, fakat farklı bölgelerdeki ‘dilbilimsel ekosistem’e de bir tehdit olarak algılanmaktadır. Organizma metaforu geleneğinde, diller bir ekosistemdeki böcekler, daha spesifik biçimde bu ekosistemdeki ajanlar olarak görülmektedir. İngilizce gibi küresel diller, istila eden yabancı böcekler şeklinde metaforize edilmekte; aynı militarist betimleme, yaşam alanı tahribi ‘İng. habitat destruction’ terimine benzer biçimde, yerli dilbilimsel çevreleri tahrip eden, hatta daha da şiddetli biçimde katil dil, dil katili, dil savaşı ve dilsel yamyamlık, dilsel soykırım vb. terimler çerçevesine alınmaktadır (Polzenhagenve Dirven 2008: 269, 272).

İngilizcenin, yakın ve orta gelecekte de bugün sahip olduğu ekonomik, politik, bilimsel vb. çeşitli alanlardaki rolünün ve değerinin giderek yükseleceğini, küreselleşmenin yükselmesiyle birlikte ortaya çıkacak çok yüksek yoğunluklu iletişim ihtiyacının, mevcut durumdan hareketle, İngilizce tarafından karşılanacağı, ulusal ve yerel dillerin yüksek bir işleve ve prestije sahip İngilizce karşısında önemli ölçüde mevzi ve değer kaybedeceği öngörülebilir. Ancak İngilizcenin (veya belirli coğrafyalarda Rusça vd. diğer dillerin) bir lingua franca olarak çok dilliliğe ve ulusal dillere yönelik bir tehdit ve ‘katil dil’ olarak algılanmasına karşı çıkan, bu tür değerlendirmeleri bir mit olarak değerlendiren çevreler de vardır.

İngilizcenin küresel ölçekteki bu rolüne benzer biçimde, Türk dilleri ile Rusça, Farsça vd. arasındaki asimetrik ilişkide baskın dillerin daha bugünden önemli bir risk ögesi olduğu, özellikle az konuşurlu Türk dillerinin işlev alanını giderek daralttığı, bu dillerin giderek resmî süreçlerden çekileceği, kâğıt üzerindeki hakların günümüzde dahi gerçek durumu yansıtmadığı, mevcut tek dilliliğin orta uzun vadede yerini Türk dilleri aleyhine tek dilliliğe bırakacağı değerlendirilebilir. Özellikle Vladimir Putin döneminde gelişen yeni Rus ulusçuluğu temelindeki siyasi, etnik ve dilbilimsel politikaların az konuşurlu dilleri derinden etkilediği, ana dili derslerinin ya da ana dilde eğitimin gittikçe formalite ve yük hâline geldiği bir sürecin Rusya Federasyonu’ndaki dilbilimsel çeşitliliği de jure olmasa bile de facto biçimde asgari düzeye indireceği hatta ortadan kaldırabileceği açıktır. Rusya Federasyonunda etnik coğrafi bakımdan diğer Türk dilli topluluklarda izole bir tür ‘anklav topluluk’lar hâlinde yaşayan Başkurtça ve Tatarca için dahi orta ve uzun erimde bu risk yüksektir.

S. Bosnalı, S. Eker, M. Erdem, J. Garibova, S. Koca Sarı, B. Erdağı Doğuer

Yorumlar (0)