Eskicilik Nedir? Archaism Nedir? Eskicilik, Archaism Örnekleri

Eskicilik Nedir? Archaism Nedir?

Konu: Eskicilik Nedir? Archaism Nedir?

Eski söz, ek veya yapı kullanma veya dil birimlerine eski veya unutulmuş anlamlar yükleme, eskicilik eğilimi olarak bilinir. Bu yol da bir bakıma yenicilik olduğu için, bazen yenicilik  (neologism) sözüyle eskicilik (archaism) de kastedilir. Kısacası eskicilik, dil kullanımında bir eğilimdir. Eskiye bağlılık, artık kullanılıştan düşmüş olan eski sözleri veya sözlerin eski biçimlerini kullanmak, kalıntı sözleri kullanmak, eskiciliktir.


İçinde bulunulan yer, zaman ve koşullardan yakınmak, her yer ve zaman diliminde, insanoğlunun ortak davranışı olmuştur. İçinde bulunulan durumdan mutsuzluk çekenler, mutlu olacaklarını düşündükleri başka yer veya zamanlara doğru yolculuğa çıkarlar. Bu bir göçtür. Bu göçü gerçekleştirebilen veya gerçekleştiremeyenlerin ruhsal yapıları, onların dillerine de yansır. Mevcut durumda mutsuz olanlar, geçmişin güzel günlerini anarlar veya mutlu olacakları bir gelecek kurgularlar. İşte yenicilik ve eskicilik, bu tür sıkınların ortaya çıkardığı dil tutumlarıdır. Bu yüzden, yenicilik veya eskicilik biçimindeki dil tutumları, toplumsal ve ruhsal dil bilimlerinde ele alınan bir konu haline gelir.


3.Yabancı düşkünlüğü (alienism, alienis favemus, foreignism, peregrenism)

Yabancı söz ve yapı kullanma düşkünlüğü, dil kullanım kusurlarından biridir. Yabancı dillere ait ses, vurgu, titremleme, söz ve yapılarla gerçekleştirilen dil kullanımı da bir yadırgatıcılıktır. Bu sözler, eski bilgi-yeni bilgi ilişkisini yansıtmadıkları için, dil ve düşünce dünyasında  kırılma yaratır.  Genellikle, alıntı sözlerin bile kaynak dildeki ses ve anlam yapılarıyla kullanılmaya çalışılması şeklinde kendini gösterir. Bazen bu yabancı düşkünlüğünün yol açtığı bozuk dil kullanımı, dilin yazıya geçirilişinde bile görülür. Türk alfabesinde yer almayan, Latin w, x, q, c,  Rus. tş, Macar ny, sz, gy  veya Arap ² (hemze) ve c (ayın)  harflerini Türkçe bir metinde kullanmak, alfabe dışı bir kullanımdır. 


Öz güvenini yitirmiş, üstün gördüğü kişi ve toplumlar karşısında ezilmiş ve ulusal kimliği zedelenmiş kişi ve toplumlarda görülen bir dil kullanımıdır. Yabancı dillerin ögeleri ve yapıları karşısında kendilerinden geçen kişi veya toplumlar, bu öge ve yapıları kullanarak, üstün gördükleri kişi ve toplumlara benzemeğe çalışırlar.


4. Arı dil eğilimi (purism, purification of language)

Dildeki bütün yenilikleri bozuk biçimler olarak değerlendiren ve yabancı dillerden alınmış sözlere karşı duran dil tutumu, arı dil eğilimidir. Bu tutum, dildeki düzensiz ses değişmelerine ve yabancı dillerden alınan sözlere şiddetle karşı koyar. Bu dil tutumunun da, diğer yanlış dil yaklaşımları gibi, tarihsel, sosyolojik, psikolojik vb. türden nedenleri vardır: tarihsel pürizm, psikolojik pürizm. 


Arı dil eğilimi, dünyanın uluslaşma sürecinde yoğun bir biçimde yaşanmıştır. Arı dil eğilimi, dilde ulusal olmayan her şeye karşı çıkan bir tutumdur. Başka dillerden öğrenilen bilgilerin adlarının da kendi ulusal dilinin birimleriyle karşılanması gerektiğini savunanlar, arı dil eğilimi içindedirler. Başka halklar ve başka dillerden öğrenilen bilgilerin adları üzerinde anlam aktarmalarına (loan translation, semantic loan, calque, loanshift), bu dil tutumunun en belirgin özelliğidir. 


5. Aşırı düzeltmecilik (overcorrection, hypercorrection)

Dil kullanımında bütün değişiklik ve yeniliklere karşı çıkan, yazılı biçimleri doğru, her yeniyi bozulma olarak değerlendiren, aşırı düzeltmeci dil tutumudur. 


Başlıca iki özelliğiyle kendisini gösteren bir dil tutumudur:

  • 1. Dil kullanımında, dilde hiçbir değişikliği kabul etmeden, eski biçim ve anlamları değişmez doğrular ve asli biçimler sayarak, eski kullanımlara yönelmek;
  • 2. Dilin tarihsel biçim ve anlamlarına düşkünlük. Bu tutum, eski galatat sözlüklerinin yazılış nedenidir.


Aşırı düzeltmecilik, dildeki her türden düzensizliğe karşı çıkarken, dilin, bir kentli dili (urbanism, hyper urbanism) gibi, düzenli ve doğru biçimlerden oluşmasını;  ayrıca da, bu dilin her türlü argo, jargon, meslek dili, bölge dili  ve aksanlı dil kullanımından uzak  olmasını ister. 


6. Lehçelik dil kullanımı (dialectalisation)

Ölçünlü yazı dilinde yer almayan dil birimlerini yazı diline taşımağa, lehçelik kullanım veya bölgesel dil kullanımı denir. Dilin çok değişik düzlemlerine ait bölgesel özellikler, çok değişik nedenlerle, ortak ve ölçünlü yazı dilinde de kullanılır.

Bir yazı dilinin, ölçünlü bir dilin çok değişik nedenlerle girdiği bölünme süreci, lehçeleşme olarak bilinir. Lehçeleşmenin başlıca nedenleri, ırk, tarih, ölçünlü dilin genç kuşaklara öğretilmesindeki yetersizlik, yazım konusundaki tutarsızlık gibi konulardır.


Bu yüzden, bölgesel dil çalışmalarında, bunlar, bölgesel ses (areal phonetics), bölgesel biçim (areal word, dialectal word), bölgesel anlam (areal semantics) gibi adlarla adlandırılırlar ve bu çalışmalar, dilin yapısını çözmeğe çalışır. Lehçelik dil kullanımı iki biçimde gerçekleşir:

  • 1. Yazı dilinde veya edebi dilde lehçe sözü kullanımı: erinçek ‘tembel’


7. Yanlış türetme veya yanlış örnekseme (misderivation or false analogy)

Yanlış türetilen veya yanlış anlamda kullanılan söz veya yapı, yadırgatıcı söz ve yapılardır.  Geriye biçimlendirme temeli ve örnekseme baskısı bulunmayan, yani örnekleri olmayan sözler veya yapılar yaparak, dil kurallarının temelini oluşturan örneksemeyi yanlış yapan dil kullanımı, yadırgatıcılıktır. 


Yanlış türetme, dil psikolojisi çalışmalarında kullanılan bir terimdir. Sıkıntılı durumlardaki bir toplumun veya kişinin yanlış örneksemeler ile yaptığı türetmeler için kullanılır. Türkiye Türkçesinin ulusal dil oluş yıllarında, o sıkıntılı günlerde yapılmış  epeyce yanlış türetmesi vardır. Yanlış örneksemeler, bir yandan ihtiyaç duyulan yeni anlatım birimlerini karşılarken, diğer yandan kalıcılık ve sürecin uzunluğu durumunda, dilin doğal seyri içerisindeki kurallarını zorlayan ve yıpratan ögeler durumuna düşebilirler.


Bugün Türkiye Türkçesinin yazı dili sözlüğünde yer alan belli başlı yanlış örneksemeler şunlardır: amaç, bağımsızlık, belleten, boyut, doğal, düşün, egemen, eşit, genel, ilginç, imge, karşıt, koşul, nesnel, okul, ortam, önerge, özel, özgür, simge, somut, soyut, toplum, uzman, yapıt, yönerge; kalantor, aktirist, konsomatris, alkolik, maçkolik, çaykolik, işkolik, otomatik, dokunmatik, bankamatik, paramatik, şifrematik, dilekçematik, sıramatik, kontörmatik, şarjmatik, matik deterjan, toplum  vb.


8. Argolaşma (argot, slang)

Geniş anlamıyla argo, ortaklaşa kullanılan ölçünlü dilin dışında kalan her türlü dil kullanımıdır. Bu durum,  Lat. curcuna ‘kargaşa’ > Fr. argot ‘argo’ ~ İng. jargon ‘meslek dili’ sözlerinin aynı aile üyesi oluşlarına da yansımıştır. Dil kullanımında tek amaç vardır: İletilmek istenilen bilginin karşı tarafa dökmeden saçmadan taşınması.

Bu amaç dışında kalan, bireyler arasındaki iletişimi ve anlam taşımayı arka plana atan her türlü dil kullanımı, argodur.

Argo, kişi dili, topluluk dili, meslek dili, bölge dili gibi sözlüğün beslenme kaynaklarından biridir. Meslek dili, toplumun gereksinimleri için var olan bir meslek sahibinin kullandığı dildir; argo ise, toplumun içindeki sınırlı bir adacığın, bir topluluğun farklı olmak, anlaşılmamak, gizlenmek, kaçınmak gibi endişelerle, toplumun ölçünlü dilinin dışına çıkarak yeni sözler uydurmak veya mevcut sözlere yeni ve özel anlamlar yüklemektir.


Kişiler (idiolect), yaşadıkları bölge (dialect), ilişkide bulundukları farklı kültürler veya sosyal gruplar (sociolect) ve seçtikleri meslekler (vocational language) nedeniyle, kısacası geçtikleri yolların toplamına göre toplumda bir yere sahiptirler. Kişiler, toplumda ve toplumun dilinde bu özellikleriyle var olurlar. İşte her kişi, bir bölge, bir sosyal grup veya bir mesleğin üyelerinden biridir. 


Bir bölge, bir sosyal grup veya bir mesleğin üyeleri, işlevlerini sağlıklı bir biçimde yerine getirerek, ait oldukları toplumu ve dilini besleyici, onlara yeni bilgiler ve dolayısıyla yeni sözler sunan beslenme kanalları olarak çalışırlar. Eğer bir bölge, topluluk veya mesleğin üyeleri, herhangi bir nedenle, toplum ile çatışır veya işlevlerini emek vererek yerine getiremez hale gelirlerse, bu kişi, bölge, topluluk veya meslek üyeleri, asalaklaşmağa, dilleri de argolaşmağa başlar.


İşte böyle bir durumda, bu topluluklar, ölçünlü ortak dil yanında, herkesçe anlaşılmayan, söz varlıkları, genel dilin bazı sözlerinin anlam veya şekil bakımından değiştirilmesiyle elde edilmiş bir dil kullanmağa başlarlar. Bu kaçış ve gizlenme, ölçünlü dilin temsil ettiği toplumun sosyal gerçekliklerine bir başkaldırıdır. Bu ortak dilden kaçış, argonun  herkesin anlayamayacağı şifreli veya gizli bir dil olma ihtiyacından ortaya çıktığını gösterir. Argonun işlevi, grup üyelerinin birbirini tanımasına yardımcı olmak, aynı topluluktan olmayanlara karşı üstünlüklerini kanıtlamak ve sorunlu oldukları toplumla hesaplaşmaktır.   

Argonun söz dağarcığı, genel dildeki sözlere özel anlamlar verilerek, bazı sözlerde bilinçli değişiklikler yapılarak, eskimiş ögeler  diriltilerek veya yabancı dillerden alıntılar yapılarak oluşturulur. Bu süreçte, özellikle toplumda geçerli modalardan yararlanılır. Argonun sözlüğünde bazı yeni sözler ve söz diziminde bazı özellikler bulunmakla birlikte, ortada, ayrı denebilecek farklı bir dil yoktur. Bu bakımdan argo, bir ana dil değil, sonradan türemiş bir yardımcı dil olarak konuşulur ve bu dili konuşanlar, kendi ana dillerini de bilirler.


Bir  meslek veya topluluktaki insanların ortak dildeki sözlere özel anlamlar vermek, bazı sözlerde    kuralsız değişiklikler   yapmak,    dilin    değişik lehçelerinden, eskimiş veya henüz alışılmamış yeni öğelerinden ve yabancı kökenli biçimlerinden de yararlanmak suretiyle oluşturdukları, herkesçe anlaşılmayan sözlük ve söz dizimi ögelerinden oluşan, sık sık mecazlı anlamlara da yer veren özel dil kullanımı, argodur: Öğrenci argosu, hırsız argosu, asker argosu, şoför argosu, kalaycı argosu, gemici argosu, gibi.


Argo, özellikle genel toplum hayatı içinde adacık durumunda, en çok da yabancı dillerin birbirleriyle karmaştığı bölgelerde ve genel toplum hayatının dışında kalmış toplulukların dili olarak ortaya çıkar. Sözlüklerin beslenme kaynaklarından biri olan argo, zaman zaman sözlük ve söz dizimi kurallarını yıkıcı bir noktaya da ulaşabilir, en azından, genel dile hiçbir katkısı olmayan bir asalak gibi, genel dil kullanımının gelişmesini engelleyen bir yapı haline gelebilir. Toplumların yaşantısında, bazen bir meslek erbabı veya bir topluluk, toplumun genel yapısından kopabilir, topluma küsebilir veya toplumla sorunlu hale gelebilir. Böyle olunca, bu meslek erbabı veya topluluk, dil kullanımlarını, anlaşılmamak, gizlenmek, mevcut sosyal yapıyı ve onu yansıtan dili umursamadığını göstermek gibi amaçlarla gerçekleştirmeğe başlar. Artık bu noktada, meslek dili (vocational language) veya topluluk dili (sociolect) argolaşmağa (slanging) başlamış olur. 


Böylece, toplum dışına itilmiş, toplumun gelişimine hiçbir katkısı olmayan topluluklar, ölçünlü dilin gelişimine hiçbir katkısı olmayan bir dil kullanarak, bu dilin arkasına sığınan asalaklar halini alırlar. Bu yüzden, argolaşma, genellikle toplumun bütünüyle her zaman sorunlar yaşayan dilenci, serseri, külhanbeyi, hırsız, kaçakçı ve şerir takımının dillerinde görülür. Böylece, bu topluluk dilleri, toplum dışı kalışın, işe yaramayışın, asalaklığın, kopukluğun derinliği ölçüsünde argolaşır ve sonuçta, yalnız topluluk üyelerinin bilebildiği bir gizli dil (secret language) halini alır.


Yapma dillerde (artificial language) ise, bütün insanların anlayabileceği bir dil peşinde koşulur. Bütün insanlığı aynı dili konuşur hale getirsek bile, birbirlerinden çok değişik geçmişe sahip ve çok farklı ortamlarda yaşayan bu insanlar arasında, dil farklılaşmasının dil birliği kurulduğu anda başlayacağı unutularak, ortaya atılan Esperanto veya Occidental yapma dilleri de böyle tutarsız bir amaç için ortaya atılmış, ‘dünyanın dili belirlediği’ unutularak ve ‘dilin dünyayı belirlediği’ sanılarak, farklı dünyaların insanlarına ortak dil yapılmağa çalışılmıştır. Oysa, farklı şartlarda yaşayanların ortak dili olamaz; ortak şartlarda yaşayanların ortak bir dil yaratmalarını da hiçbir güç engelleyemez. Kısacası yapma diller de, dilin gerçek yapısını, toplumsal kimlik ve görevini anlamadan ortaya atılmış argolaşmalardır.


Aynı biçimde, bir dili kullanırken, daha prestijli bir topluluğun üyesi olduğunu, daha yenici ve ilerici olduğunu, daha ulusal ve öz olduğunu veya daha muhafazakar olduğunu göstermek gibi düşünceler yüzünden, kısmen de olsa ölçünlü dilin dışına taşmalar, argolaşma olarak bilinir. Toplum hayatında, genellikle daha prestijli olan şehir diline düşkünlüğü gösteren şehircilik (urbanism), yenicilik ve ilericilik görüntülü  yenicilik (neologism), muhafazakarlık belirtisi olduğu düşünülen eskicilik (archaism) ve ulusal ve öz oluşun belirtisi sanılan arıcılık (purism) eğilimi gibi dil kullanımları, iletişimi ikinci plana ittikleri için, bir ölçüde argolaşmış dil kullanımlarıdır.


Bir meslek dili ve topluluk dili ile o meslek veya topluluk dilinin argosu arasındaki fark, argoluk dil kullanımının, anlaşılmama, gizlenme, alay, kopuş, başkaldırı gibi ihtiyaçlarla dolu oluşudur. Bu yüzden, argolaşma (slanging) diye bir süreç vardır. Meslek ve topluluk üyeleri ile toplum arasındaki çatlak ne kadar büyükse, argolaşma da o derece hızlı ve güçlü olur; günlük ortak dilin ögeleri bile, bu meslek veya topluluk üyelerince argolaştırılarak kullanılır. Bu süreç, yukarıdaki ihtiyaçlarla başlar ve meslek veya topluluk dili, yalnız üyelerinin anladığı bir gizli dil halini alır.


Argo kullananlar, sözleri seçmede, yeni sözler yapmada, dilin sözlerini bozmada veya başka dillerden alıntılar yapmada oldukça serbest davranırlar. Bu sözlerin veya anlamların bazıları genel ölçünlü dile de geçer:  açmaza gel-  ‘tuzağa düşmek’, ağzını ıslat- ‘içki içmek’, alarga dur- ‘uzak durmak, açık durmak’, aftos ‘kadın, sevgili’, arakla- ‘çalmak’, atmasyon  ‘asılsız, anlamsız, uydurma, yalan söz veya haber’, anafor ‘bedava, parasız’, astar- ‘almak, getirmek’, avanmak  ‘gezmek, dolaşmak’, amitti  ‘sarıklı hoca’, cavlagı çek-  ‘ölmek’, çiye ‘et’, dinlice ‘buğday’, dolma ‘yalan, hile’, düne-  ‘misafir kalmak’, düve ‘kız çocuğu’, pir ‘müşteri, memur, eşraf’,  dava- ‘vermek’, çay ‘kız’, hanik ‘çadır’, merdir- ‘yıkmak, kaldırmak’, tirit ‘ayakkabı’, yakı ‘ateş’, fıy- ‘kopmak, savuşmak’, kayış aşır-  ‘hile yapmak’, ibiğini kaldır- ‘kafa tutmak’, tırnakçı ‘hırsız, yankesici’, uyut- ‘aldatmak, kandırmak’, papel ‘para’, papaz uçur- ‘eğlence alemi yapmak, rakı alemi yapmak’, uyuzlan- ‘huylanmak, şüphelenmek’, viraj al-  ‘çok yalan söylemek’, volta ‘bir aşağı, bir yukarı dolaşma’, yaylan- ‘çekip gitmek’, yürek Selanik ‘cesaretsiz, korkak’, zoka ‘tuzak, hile, dalavere, oyun’ vb.


Argo kullananlar, her şeyden önce toplum genelinin dışında kalmış olanlar veya kalmak isteyenlerdir. Titremleme (intonasion) bilgisindeki titrem birimlerinden (intonem) biri de argo titrem birimidir. Bu titrem biriminin en belirgin özelliği, sözlerin heceleyerek söylenmesi ve bazı seslerin ikizleştirilmesidir: a-bi-cim, diy-ye-lim ki vb.
Görüldüğü gibi argo, belli bir meslek veya topluluğa ait olmayıp toplumun bütününe ait bir dil kullanımıdır. Argo, bir toplumun bütün birey veya sosyal topluluklarında görülebilecek bir tavrın, sosyal yapı karşısındaki bir duruşun dilidir; bu yüzden, her kişi dili, meslek dili veya topluluk dilinin argolaşması söz konusu olabilir. Böylece, her mesleğe ve her topluluğa göre bir argo (vocational slang, sociolectal slang) oluşur. 


Argonun bu anlamı, toplumun bütününü ilgilendiren bir konudur ve genel argo olarak bilinir. 

Argo, dar anlamıyla, toplumca hoş karşılanmayan dil kullanımıdır. Kullanılması toplumca uygun görülmeyen tabu sözlere ve sövgü sözlerine dayalı dil kullanımıdır. Sövgü ve ilenç, çok karmaşık ve çok kaynaktan doğabilen dil kullanımlarıdır. Birdenbire gerçekleşen beklenmedik bir olay sonrasında, sinir sisteminde oluşan enerji ve duygulanımı dağıtmak için gerçekleştirilen, sıradışı bir dil kullanımıdır.


Sövgü ve ilenç, dilin dikkate değer bir biçimi olarak kabul edilir. Bir yanda din, hukuk ve kalıp davranışların diline ait karmaşık ilenç sözleri, diğer yanda da, günlük dilin birçok tabu sözleri, bilhassa da, gizli düşmanlık, karşı çıkma, umutsuzluk gibi duygular ifade eden, açık saçık ve yasaklı sözlerle gerçekleştirilen dil kullanımı, yani sözgü sözleri yer alır.

Tek söz veya kısa söz öbeklerinden oluşan bu dil kullanımlarının çoğu, sosyal kabullere uygun olarak gerçekleştirilmiş yoğun ifadeler, genellikle de eksiltili söz cümleler biçimindedir.


Seks, seks ve boşaltım organları ve doğa üstü güçler, sövgü ve ilenç sözlerinin başlıcalarıdır. Bu sözlerin bir bölümü, beden organlarının adları ile toplumca yasaklı sayılan sözlerdir. Diğer bir bölümü ise, tanrı, şeytan, melek ve öbür dünya gibi doğa üstü varlıklardır.


Dillerin çoğunda, sınırlı sayıdaki bu söz varlığıyla gerçekleştirilmiş sövgü ve ilenç kullanımları vardır; fakat Kızılderililer ve Japonlarda ne böyle bir gelenek vardır ne de sövgü ve ilenç sözleri vardır.
Sonuç olarak, dil kullanımının gerçekleştirilmesinde herhangi bir tehlike, ahlakça bir sakınca, gerekli olan gizliliğin bozulması,  sorunlu topluluğun yenilgiyi kabul etme tehlikesi gibi konular söz konusu olduğunda, kişiler veya topluluklar, argo kullanmağa başlarlar.

Bu yolda çalışan bilim adamları, argoyu şöyle sınıflandırmaktadır:

  • 1. Ayak takımı argosu,
  • 2.Kapalı topluluk argosu,
  • 3.Azınlık argosu,
  • 4.Cinsel argo,
  • 5.Ticaret argosu,
  • 6. Sporcu argosu: Spor argosu,
  • 7.İnanç argosu,
  • 8.İletişim argosu. 


Bu alanlara ait bazı Türkçe argo örnekleri aşağıda yer almaktadır. Bunlar arasında yabancı dillerden alınan sözlerin çokluğu dikkat çekicidir; belki bu durum, anlaşılmaz bir dilde sövgünün rahatlığından kaynaklanmaktadır: ablacı ‘eşcinsel’; açık kapı ‘bakire olmayan’; aftos  ‘metres’; antin  ‘uygunsuz kadın’; bıldırcın: kısa boylu  kadın’; bitirim  ‘iş bitiren, tam cezaevi raconunu uygulayan kişi’; bomba ‘güzel kadın’; boru ve matkap ‘zor sınavlar için kullanılır’; dayı ‘tutuklu ve hükümlülere söz geçiren kişi’; dede ‘sınıfta kalarak tecrübe edinmiş olan’; dizel ‘ahlakı zayıf olan kadın’; ev tavuğu ‘evli kadın’; faça bozmak ‘bir kişinin yüzünü kesici aletle çizmek, yaralamak’; fitil ‘para saklamak için oluşturulan yöntem’; gaco ‘metres’; gofti ‘çok yalan söyleyen’; goy goycu ‘gerksiz boş konuşan’; gül bahçesi ‘kızların çok olduğu yer’; kene ‘para’; kodes ‘hücre, ıslah odası’; köroğlu  ‘nikahlı kadın’; kurabiye ‘güzel kadın’; kusmak ‘bildiklerini anlatmak’; kuş ‘cezaevine yasak madde taşıyan kişi’; les ‘eşcinsel kadın’; tırışka ‘yabancı öğrenci’; triplere girmek ‘farklı davranmaya çalışmak’; uçak ‘ahlaksız kadın’; ultra kabak ‘üniversite sınavıyla okula gelen öğrenci’; yol almak ‘kaçmak’; yüksek topuklu ‘filtreli sigara’; zula patlaması ‘yasak olan bir maddenin ortaya çıkması’.


9. Sözlük dağılması (lexical diffusion)

Sözlük birimleri arasında bulunması gereken ses ve biçim ilişkisinin zayıflamasına, sözlük dağılması denir. Asıl biçim birimleri ile yapımlık biçim birimleri sezilemeyen donuk sözler ile alıntı sözler, sözlük dağılmasına yol açarlar. Bu, aynı zamanda kültürel dağılmanın da en açık belgesidir. Dış alıntılar, bir dilin ses ve yapı düzeninin çatlayıp kırılmasına, anlam örgüsünün dağılmasına yol açar. Dış alıntıların, bilhassa özenti alıntılarının fazlalığı, melez dilleri (pidgin / creolized languages) ortaya çıkarmıştır. Bu şartlardaki dil ilişkileri, ses ve anlam yapısı farklı dillere, birbirlerinden yeni biçimler taşımış, farklı yapıdaki dilleri birbirine yaklaştırmıştır.

Dillerin ses ve anlam yapılarında ortaya çıkan bu düzensizlikler, tabiî ki, kültür konularıyla uğraşanların dedikleri kültür dağılmasının (cultural diffusion) sonuçlarıdır. Bu tehlike yüzünden, diller, alıntı sözleri ses ve anlamca değiştirerek, kendi ses ve anlam yapılarına uygun hale getirirler, melez söz yaparlar veya alıntının anlam yapısının alıcı dile birim birim kopyalandığı anlam aktarmaları yaparlar.

Böylece diller, anlam aktarmaları yaparak veya alıntıları melezleştirerek, kendilerinin melezleşmelerine karşı direnmeğe çalışırlar. Kültürel dağılmanın dile yansıması ise oldukça ilgi çekicidir. Böyle durumlarda sözlük hızla irileşirken, gramer küçülür:
 
Başka dillerden yapılan alıntılar, bir dilin ses-biçim ve yapı düzeninin çatlayıp kırılmasına, anlam örgüsünün dağılmasına yol açar. Alıntıların, bilhassa özenti alıntılarının fazlalığı, melez dilleri ortaya çıkarmıştır. Bu şartlardaki dil ilişkileri, ses ve anlam yapısı farklı dillere, birbirlerinden yeni biçimler taşımış, farklı yapıdaki dilleri birbirine yaklaştırmıştır.

Dillerin ses ve anlam yapılarında ortaya çıkan bu düzensizlikler, tabiî ki, kültür konularıyla uğraşanların dedikleri kültür dağılmasının sonuçlarıdır. Bu tehlike yüzünden, diller, alıntı sözleri ses ve anlamca değiştirerek, kendi ses ve anlam yapılarına uygun hale getirirler, melez söz yaparlar veya alıntının anlam yapısının alıcı dile birim birim kopyalandığı anlam aktarmaları yaparlar. Böylece diller, anlam aktarmaları yaparak veya alıntıları melezleştirerek, kendilerinin melezleşmelerine karşı direnmeğe çalışırlar.

Dilcilerin anomali olarak da adlandırdıkları değişik biçimlenme (suppletion), aynı biçim biriminin farklı dal biçimlerinin farklı işaretler (signs) veya daha doğru ifadeyle farklı gösterenler (signifiers) ile ifade edilmesi anlaşılmaktadır. Değişik biçimlenme dildeki sıklıkla doğrudan ilişkilidir ve en sık kullanılan biçim birimlerde ortaya çıkar.

Batı dillerinde değişik biçimlenmiş çiftler oldukça fazladır. Değişik biçimlenme, dil bilgisi ve sözlüğün bulanık alanıdır ve bu alanlardaki bir kırılmayı ifade eder.


10. Kültürel dağılma (cultural diffusion)

Bütün varlıklar çevreleriyle birlikte vardır. Bir varlığın çevresiyle birlikte oluşturduğu birlikteliği sağlayan bütün ögelerin toplamı, kültürdür. Bilgilenmelerin yoğun olarak yaşandığı diller, kültür dilleridir. Kültür, belirli bir insan grubu tarafından oluşturulan ve sürdürülen yerleşik kazanımlar, kurallar ve uygulamalar bütünüdür. 


Canlı ve cansız her türlü makina, durum değiştirme (transformation) yeteneğinde olan her türlü dinamik yapı demektir. Durum değiştirme, bir halden diğer bir hale geçiştir. Gerek makinaların gerekse canlıların bütün eylemleri, birer durum değiştirmeden ibarettir.
Organize bir sistemde durum değiştirmeye neden  olan her türlü etkiye iletişim (information) denir. Bu sistemlerin kendilerinden ve dış ortamdaki değişikliklerden haberdar olmaları için, ileti, yani bilgi almaları gerekir. Organize sistemlerin elde ettikleri sonuçlar da, onlar için yeni bir bilgidir. İşte, yapılan işin sisteme tekrar bağlanmasına geri-besleme (feed-back) denir.

Kendi kendini ayarlayan bütün sistemlerde,  beden ısısını sabit tutan canlılarda, kan şekerinin belli sınırlar içinde oluşunu sağlayan mekanizmada, göz bebeğinin ışığın şiddetine göre büyüyüp küçülmesi gibi olaylarda geri beslemeler söz konusudur.
Canlı ve cansız her fiziksel bütün parça ve ögelerden oluştuğu gibi, her fiziksel bütün, aynı zamanda, daha üst bir bütünün parçası veya ögesidir. Fiziksel gerçeklikte, durum değiştirme (transformation) yeteneğinde olan her canlı veya cansız bir bütün oluşturur. 

Bu parça ve bütünler arasında sürekli bir ilişki vardır. Parçadan parçaya veya parçadan bütüne, bütünden parçaya yönelen bu ilişki, üçlü bir ilişkidir. Bu üçlü ilişki, bütün fiziksel gerçekliğin temelidir ve tek hücre içinde gerçekleşen iletişimden en büyük bütünlüklere kadar geçerli bir işleyiş biçimidir. Buna dil ve iletişim çalışmalarında, iletişim üçlüsü denir. İlişkili ve birleşen parçacıklar, bir alan oluştururlar. Gerçekler dünyasında sürekli yaşanan bu ilişki, bütünüyle toplumsal uzlaşılara dayalı, saymaca ve yapay bir yapı olan insan dillerine de olduğu gibi yansır: 
                 
Dil kullanımı sırasında, oldukça değişik nedenlerle, dil ile iletişim kurallarının dışına çıkmak, dili, iletilmek istenen bilgiden çok, dil dışı sıkıntıların buyruğuna sokmak, bilgilerin sağlıklı bir biçimde iletilmesini engellediği gibi, eğitim ve öğretim gibi masraflı çabalarla yaratılmağa çalışılan ölçünlü kültür diline (cultural language) de zarar vermektedir.


Sözlük kullanımında ölçünsüz, kuralsız ve bozuk biçimler olarak kendisini gösteren yanlış dil tutumları, söz diziminde ise, dil bilgisel bağdaşıklıktan (cohesion) ve mantıksal tutarlılıktan (coherence) uzak, metin bütünlüğü taşımayan, dağınık ifadeler olarak kendisini gösterir. Kişi veya toplumun dil ve düşünce dünyasında ortaya çıkan bu kırılmanın, bu dil ve kültür dağılmasının kaynağı, ‘Dil dünyayı değil, dünya dili belirler.’ ilkesince, dil dışı etkenlerdir.


Yukarıdaki yanlış dil tutumları, bireysel veya kültürel dağılmanın sonuçlarıdır. Dediğimiz gibi, kişiler ve toplumlar, dillerinden yakalanırlar. Kişileri ve toplumları tanımanın en sağlam yolu, onların dillerini irdelemekten geçer. Bir kişi veya toplumun dili, kuralsız ve bozuk biçimlerle dolmuşsa, ölçünsüz bir dil halini almışsa, yanlış kullanımlarla kirlenmişse, yapılacak iş, o kişi veya toplumu, psikoloji, sosyoloji, tarih, iktisat vb. bilim dallarının laboratuvarlarına sokarak, bu yanlış dil tutumlarının kaynaklarını araştırmaktır. 

Prof. Dr. Günay Karaağaç

Yorumlar (0)