Kültür’ün Birlik Üzerinde Etkisi: Türkistan Coğrafyası - Doç.Dr. İbrahim Arslanoğlu

Latince bir kelime olan kültür, toprağı tarıma hazır hale getirmek anlamına gelir. Nitekim Cumhuriyet döneminde bir süre kültürü ifade etmek için ekin kelimesi kullanılmıştır. Fakat bu kelime yaygın kabul görmediği için daha sonra terkedilmiştir. Kültür, insanı hayvandan ayıran, sadece insana has olan bir özelliktir. Kültür, insanlar tarafından paylaşılan ve gelecek kuşaklara intikal ettirilen bir semboller sistemidir.

Kültür kimine göre bir yerde durmayan bir unsurken, kimine göre bir soyu ayaklar üzerinde tutan bir varlıktır. Kültür denilen kavramın sonsuz iki ucu vardır ve tüm olgulara aktarılır. Mimariden teknolojiye, sanattan edebiyata ulaşılabilecek her nesnel unsurda görmek mümkündür. Örneğin Selçuklu sanatında kullanılan Türk üçgeni  en az 5bin yıllık gelenekten o dönemlere aktarılmış daha sonra günümüz süsleme sanatında da kullanılmıştır.

Ziya Gökalp kültürle medeniyetin ayrı ayrı kavramlar olduğunu kabul eder ve kültüre hars der. Ona göre hars, milli olduğu halde medeniyet, beynelmileldir. Başlangıçta her kavmin harsı vardır. Hars yükseldikçe medeniyet doğmaya başlar.

Bugün eleştirdiğimiz “batı”nın olmayan medeniyeti kendine kılıf bulabilmek adına köklü bir Yunan medeniyetine sarılmakta ve bununla kendine vücut oluşturmaya çalışmaktadır. Filmler, oyunlar, moda gibi kavramlarda bu medeniyeti kullanarak hem kendilerine güç sağlamakta hem de kitlelere hakim olmaktadırlar.

Türk kültürüne baktığımızda binlerce yıllık bir süreçten günümüze kök salarak gelmiş ve karşılaştığı her farklı kültürle özünü koruyarak kaynaşmıştır. Bu köklü kültür serüveni de beraberinde Türk Medeniyeti’ni oluşturmuştur.

Malinowski kültürü, toplumun yarattığı teknoloji ürünleri, tüketim maddeleri, kurumlarına şekil veren ilkeleri, fikirleri, zanaati, inançları ve gelenekleri olarak tanımlar.

Kültürün korunması birlik ve beraberliğin sağlanması konusunda önemli rol oynamaktadır. Stalin zulmüne uğrayan Türkistan coğrafyasındaki Türk halkı bu çileli yolda Türk kimliğinin vermiş olduğu kültüre sarılarak zamanı geldiğinde bağımsızlıklarını ilan etmeleri için önemli bir etken olmuştur. Bugün bu coğrafyadaki devletlerin bayraklarına, devlet nişanlarına baktığımızda Türk Kozmolojisi’nden, Türk Mitolojisi’nden ögeler görmekteyiz. Bunlar kültürün getirdiği medeniyetle birlikte harmanlanmış eserlerdir. Batı kendine ait olmayan kültürü benimseyerek bunu her alana yayarak ilerlerken, biz ise Gazi Mustafa Kemal’in “yönümüzü batıya dönmeliyiz” sözünü yanlış anlamışız. Ulu Önder’in burada batıya dönülmesi gerektiğini söylerken, onların kültür ve medeniyeti bilim,sanayi, eğitim gibi temel alanlarda nasıl uyguladığını anlayarak bizim de kendi kültürümüzü bu alanlara yayarak kullanmamızın gerekliliğinden bahsettiğini anlamak durumdayız.

Kültürün zedelendiği noktalardan en önemlisi dildir. Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu’nun “Bye Bye Türkçe” kitabını okuduğunuzda da anlayacaksınız ki dilde başlayan yabancı kelimelerin girmesi, başka bir kültürün dilimizde yozlaşmaya neden olduğu görülmektedir. Bugün bir genç beğenmek yerine “like attım” diyorsa eğer bu dilimize ne kadar sahip çıktığımızı gösteririz. Sosyal medyanın da bu hususta başka kültürün diğer kültürleri ne denli etkilediğini göstermektedir. Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu der ki; “Adriyatik'ten Çin Seddine kadar sadece Türkçe bilerek gidebilirsiniz. Böyle bir gücünüzü, İngilizce hayranlığına feda etmeyin.” Der. Yani bu yürüyüşe çıkacak bir gencimizin dili eğer yozlaşmışsa Türkistan coğrafyasındaki başka gençle anlaşamayacaktır. Dil ve kültürün etkisini de bu bağlamda görmemiz şarttır.

Mimarlık fakültesi öğrencisi olmamdan kaynaklı, ister istemez bu hususta hassas davranarak her konuda bu noktaya değinmek durumda hissediyorum. Günümüzde Türkistan coğrafyasındaki mimari eserlere baktığımızda sınırlı sayıda eserler görmekteyiz. Peki ön plana çıkan eserleri tasarlayanlar kim? Üzücü olan yanı şudur ki Türk mimarlar değil.  Kazakistan’ın Han Çadırı, Bayterek Kulesi, Azerbaycan’ın Haydar Aliyev Kültür Merkezi dünya statüsünde ön plana çıkan eserlerdir. Han Çadırı Alışveriş Merkezi, Türk Çadırı’ndan soyutlanarak yapılırken, Bayterek Kulesi ise Hayat Ağacı’ndan esinlenilerek yapılmış ve Öksökö Kuşu’nun yumurtası kulenin tepesine yapılmıştır. Haydar Aliyev Kültür Merkezi ise Hazar Denizi’nin dalgalarından esinlenilerek tasarlanmıştır. Yani mimari anlamda kültürümüzü ne denli iyi derecede işlersek o derecede görsek hafızada güzel işler bırakmış oluyoruz. Fakat yeterli sayıda eserlerimiz yok. Demekki kendi kültürümüze yönelik çalışalarımız çok az.

Örneğin Mimar Sinan Erciyes Dağı’ndan esinlenerek Selimiye Camii’ni tasarlamıştır. Günümüzde bir çok camiide Mimar Sinan’ın eserinin taklidi görürüz. Burada kanaatim yanlış olan şudur ki, Osmanlı Mimarisi o dönemde kalmalı ve günümüzde restorasyon (tabii ki 5. Murat Av Köşkü Hamamı gibi değil) edilerek varlığı uzun süre korunmalıdır. Yine yönümüzü batıya döndüğümüzde büyük kathedraller, rönesans, barok ve rokoko kiliseleri görmekteyiz.  Kimse La Sagrada Familia Kilisesinin aynısını yapmaya çalışmaz. Kilisenin restorasyonuna önem verilir. İlla o kiliseye atıfta bulunulacaksa çağın getirdiği akımla birlikte esinlenerek yeni bir mekan yaratır. Onun dışında yapılan eserler ortaya çıkardıkları akımların devamlılığını destekler niteliktedir. Burada da kültür’ün alt başlıklarının aslında bir arada çalıştığında iyi işler ortaya çıkaracağını görebiliriz. Yani din ve mimaride önemli olan ortak alanlarda çalışırken birbiri içinde harmanlaşabilmektir. Türkiye’de modern mimaride camii tasarımında en gözde eser, İstanbul’da bulunan Sancaklar Camii’dir. Eserde İslamın mütevaziliğini camiiye yaklaşır yaklaşmaz hissetmeye başlıyorsunuz.  Yani dinin verdiği “az ile yeti” düsturunu mekanda hissedebiliyorsunuz. İşt dinin verdiği kültürü mimaride böyle de görmek mümkündür.

Marvel film şirketinin serilerini izleyen Amerikalı ve Avrupalı bir genç kendilerini bir soydan hissediyor. Birbirlerine zaten dil anlamında yabancılık çekmeyen bu iki ayrı kıtanın vatandaşı sosyal kültür anlamında da ortak payda da buluşuyor. Bizler ise Asya ve Avrupa arasında kalarak bir köprü görevi görmekten ziyade sıkışmış bir memleket haline gelmekteyiz. Gençlerimizin bir kısmı Avrupa’ya gidip ülkesine dönmek istemezken bir kısmı geçim derdi için bir şeyler çabalamaktadır. Türkistan coğrafyasıyla ortak bağ anlamında çalışmalarımız yeterli midir bunu iyi araştırmalıyız tabi..

Türkistan coğrafyasında ortak ünlü kişiler ön plana çıkarılmalıdır. Nasıl Aslanbek Sultanov şu an tüm Türkiye’de tanınıyorsa Gülzada Riskulova,Hassak, Moldir Auelbekova gibi sanatçıları (kültürü yansıtan klipleri ve şarkıları çok fazla gündemde) da ülkemize, coğrafyamıza tanıtmamız gerekmektedir. Yine aynı şekilde buradaki ünlü sanatçılaı Türkistan coğrafyasında “birlik” konserlerine göndermeliyiz.  Cengiz Aytmatov’un dediği gibi ortak sinema filmleri çekilmeli ve 50-60 milyon Türk halkına izletilmelidir. Ortak afiş,mobilya, imge, amblem vb. gibi konularda Türkitan coğrafyası içinde bizim kültürümüzü her konudan ele alabilecekleri yarışmalar tasarlayarak ödül olarak Türk illerinde yüksek lisans, master gibi teşvikler verilmelidir.  Örneği bir Selçuklu çinilerinden oluşan müze açılıyorsa Türkistan coğrafyasında bulunan benzer örnekler de bu müzede sergilenerek kültürün aktarımı gözler önüne serilmelidir. 

Danimarka’da (hatta bildiği üzere Avrupa’nın pek çok ülkesinde) bize ait eserlerin olduğu müzeler bulunmaktadır. Devlet desteğiyle gençlerimizi buraya göndererek bu husustaki tezler özellikle desteklenmelidir. Yaşar Çoruhlu, Emel Esin vb. gibi kültüre çok fazla katkıda bulunmuş hocalarımızın kitapları (gerekirse sadeleştirilerek) ortaokullardaki temel eserlere koyulmalı ve okutulmalıdır. Küçükken sanatı, bilimi tanımayan bir bireyin ilerde buna yönlenmesi epey zaman alacaktır.

Kısacası bizim öncelikle yapmamız gereken (özellikle benim gibi genç arkadaşların) kendi bölümlerimizden mezun olana kadar Türkistan coğrafyasının kültür hareketini ortak paydada çalıştırabilmek için ben ne yapabilirim olmalıdır. Gündemimizde seçim, Afrin harekatı, Orta Doğu’nun hareketliliği vb. gibi bir çok konu olabilir. Hedefimizi iyi belirlemek gerekmektedir. Bu konu dursun ben sonra dönerim diye hiçbir şey ikinci plana atılmamalıdır. Önemsiz gördüğümüz her şeyi geri plana atarak her sene Turan’a bir adım daha yaklaşamıyoruz.  Bizler Türk Eli’nin uzak olduğunu düşünen milyonlarca insana karşı dik durabilen Türk milliyetçileriyiz. Bizlerin bu coğrafyada belirli emeli olmalıdır. Bu emel uğruna çalışmalı, Gaspıralı’nın dediği gibi dilde, fikirde işte birlik olmalıyız.

*Doç.Dr. İbrahim Arslanoğlu ,G.Ü. Gazi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi, KÜLTÜR VE MEDENİYET KAVRAMLARI.

Yorumlar (0)