Divanü Lügati’t Türk kime sunuldu, Divanü Lügati’t Türk yazılış amacı

Divanü Lügati’t Türk kime sunuldu, Divanü Lügati’t Türk yazılış amacı?

DİVANU LÜGATİ'T TÜRK VERİTABANI SÖZLÜĞÜ İÇİN TIKLAYIN

DİVANU LÜGATİ'T TÜRK HAKKINDAKİ TÜM YAZILAR İÇİN TIKLAYIN: DİVANU LÜGATİ'T TÜRK

YAZIMIZIN İÇERİĞİNDEKİ KONULARA AŞAĞIDAN TIKLAYARAK ULAŞABİLİRSİNİZ

Divanü Lugati’t Türk Hakkında Kısa Bilgi

Divanü Lugati’t Türk Hakkında Kısa Bilgi

Karahanlılar döneminde yetişen ve ilk Türk dil bilgini olan Kaşgarlı Mahmut’un doğum tarihi, kesin olmamakla birlikte 1025 olarak bilinmektedir. 1071-1077 arasında Bağdat’ta bulunan Kaşgarlı Mahmut, Türk kültürünün Araplara tanıtılmasında büyük rol oynamıştır.

Türk illerini adım adım dolaşan Kaşgarlı Mahmut, çalışmalarında Türkçeyi resmî dil olarak kabul eden Karahanlı Devletinden de büyük destek görmüştür. Türkçenin serpilip gelişmeye başladığı o dönemde, Mahmut’la birlikte Balasagunlu Yusuf Has Hacib de Türk diline büyük hizmet etmiştir. Bu iki Türk bilgini, ortaya koydukları eserlerle, Türk dil birliğinin sağlanmasına önemli katkılarda bulunmuşlardır. Kaşgarlı Mahmut, ayrıca Türkçeyi Araplara öğretmek amacıyla Kitâb-ı Cevâhirü’n-Nahvi Lûgati’t-Türk adlı gramer kitabını yazmıştır. Kaşgarlı Mahmut, ömrünün sonlarına doğru tekrar memleketi Kaşgar’a dönmüş, tahminen 1090’da burada vefat etmiştir.

Kaşgarlı Mahmut’un ünlü eserinin tam adı “Kitab-ı Divanü Lûgati t-Türk’tür. Araplara Türkçeyi öğretmek ve Türkçenin Arapça kadar zengin bir dil olduğunu göstermek amacıyla yazılmıştır. Ebul Kasım Abdullah’a sunulmuştur. Kitap için çok kısa bir tanım yapmak gerekirse; “Ansiklopedik Sözlük” denmesi uygun olur. Orijinalinin nerede olduğu bilinmemektedir. Bu gün elimizde bulunan Şamlı Mehmed bin Ebu Bekir’in, 1266 yılında kopya ettiği bir nüshası vardır. Bu nüsha, İstanbul Fatih’teki Millet Kütüphânesindedir. Aynı zamanda filolog, etnograf ve ilk Türk haritacısı olan Kaşgarlı Mahmut, Divanü Lûgati’t-Türk adlı eserinde; yaşadığı devirdeki Türk illerinin ve boylarının kullandığı ağızları tespit etmiştir. Oğuz Türklerinin 24 boyu ile ilgili şemayı da verdiği Divan’ında Türk dilinin grameri yanında, Türk yer adları, Türk damgaları ve Türk topluluklarını da etraflı şekilde anlatmıştır.

Divanü Lugati’t-Türk; bir sözlük olmakla birlikte, Türk milletinin yüceliğini de anlatan bir abide eserdir. Sekiz bölümden oluşur. Kitapta yaklaşık 8.000 kelime vardır. Kelimelerin anlamlarının iyi anlaşılması için deyimlerden, atasözlerinden ve şiirlerden, örnekler verilmiştir. Bu yönüyle eser, bir kültür hazinesi değerine kavuşturulmuştur. Eserde yer alan harita ise. Türk Dünyası ile ilgili olarak yayınlanan ilk haritadır. Divanü Lügati t-Türk, Türkçenin ilk sözlüğü ve dil bilgisi kitabıdır. Türk boyları ve coğrafyası ile Türklerin örf ve gelenekleri üzerine önemli bilgiler vermektedir. Hakaniye lehçesi ile yazılmıştır.


Divanü Lugati’t-Türk Özellikleri

Divanü Lugati’t-Türk’ün Edebî Değeri ve Genel özellikleri, Divanü Lugati’t-Türk Özellikleri

Genel Özellikleri:

  • 11. yüzyılda yazılmıştır.
  • Türkçenin ilk sözlüğü, antolojisi, ansiklopedisi ve dil bilgisi kitabidir.
  • Araplara Türkçe öğretmek, Türkçenin yaygınlığını göstermek için yazılmıştır.
  • Kaşgarlı Mahmut, birçok Türk boyunu gezerek derlemeler yapmıştır.
  • Sözcükleri örnekleyen atasözleri ve şiirler kullanmıştır. (Bu özelliği, onun, kendinden sonraki Türk edebiyatı için çok önemli bir kaynak olmasını sağlamıştır.)
  • Kitabın yazıldığı metin Hakaniye lehçesiyle, açıklamaları ise Arapçayla yazılmıştır.

Ansiklopedik bir sözlük olan Divanü Lugati’t-Türk, içerik olarak bize o dönemdeki Türk boyları, bu boyların kullandıkları Türkçe arasındaki farklılıklar ve en önemlisi de sözcükler hakkında bilgi veren geniş bir sözlüktür. “Türk Lehçeleri Divanı” anlamını taşıyan Divanü Lugati’t-Türk, eserin yazarının yaşadığı dönemdeki Türk toplulukları ve onların dili hakkında ses, biçim, anlam ve sözvarlığı konusunda bilgiler vermektedir. Araplara Türkçe öğretmek, sözvarlığı, anlatım özelliği, kültürel zenginlik açısından Türkçenin Arapçadan hiç de geri kalmayan bir dil olduğunu göstermek amacıyla meydana getirilmiş olan eser, Türkçenin en önemli kültür hazinesidir.

Divanü Lugati’t-Türk’ün temel sözvarlığını Kaşgarlının kendisinin de mensubu olduğu dönemin ve ülkesinin yazı dili olan Karahanlı (Hakaniye) Türkçesi, yazarın kendi tabiriyle “Türkçe” oluşturur. Bunun yanı sıra Hakaniye Türkçesinin yayılma alanına en yakın boyların dillerine yer verilmiştir. Bunlar Çiğil, Yağma, Karluk, Yemek, Oğuz, Bulgar, Suvar, Argu, Kençek, Basmıl’dır. Kaşgarlı Mahmud eserini oluştururken bir alan araştırıcısı gibi çalışmış, böylece Türk dilinin lehçelere göre dilbilgisi kurallarını başarıyla ilk kez belirlemiştir. Divanü Lugati’t-Türk sadece bir sözlük olarak değerlendirilmemelidir. Türk edebiyatının XI. yüzyıldaki durumunu edebî yapısını ve özelliklerini de öğrenmemize yarayan eşsiz bir eserdir. Kaşgarlı Mahmud, dilbilgisi özelliklerini verirken nasıl kendi mensubu olduğu lehçenin dışına çıkıp diğer lehçelere de yer vermişse edebiyat malzemesini sunarken de aynı yolu izlemiş; sadece kendi mensubu olduğu boyun edebiyat malzemesini değil, aynı zamanda kendi döneminde yaşamış olan ulaşabildiği bütün Türk boylarına ait edebî malzemeyi de yazıya geçirmiştir.

Eserini oluştururken nasıl bir yol izlediğini şöyle ifade eder: “Ben onların (yani Türklerin) en uz dillisi, en açık anlatanı, akılca en incesi, soyca en köklüsü, en iyi kargı kullananı olduğum halde onların şarlarım (şehirlerini), çöllerini baştan başa dolaştım. Türk, Türkmen, Oğuz, Çiğil, Yağma, Kırgız boylarının dillerini, kafiyelerini belliyerek faydalandım. Öyle ki, bende onlardan her boyun dili en iyi şekilde yer etti. Ben onları en iyi surette sıralamış, en iyi düzenle düzenlemişimdir”. Eserinde her lehçeye aynı derecede ağırlık vermemiştir, örneğin yukarıda verdiğimiz kendi ifadesinde yer almasına rağmen eserde Kırgızların diliyle ilgili hiçbir bilgi yer almamaktadır.


Divanü Lugati’t-Türk’ün edebî değeri hem bize ulaştırdığı bu sözcüklerden, hem de sözcükleri açıklarken örnek olarak verdiği manzum parçalar (dize sayısı 764’tür) ve atasözlerinden (289 tane) kaynaklanmaktadır.

İslamiyetin kabul edildiği dönemde meydana getirilmiş olan bu manzumeler üzerine eserin ilk yayımlandığı zamandan itibaren çalışmalar yapılmış ve şiirlerin hece ölçüsüyle mi aruz ölçüsüyle mi yazıldığı tartışılmıştır. Eserdeki manzumeler üzerine ilk yapılan çalışmalarda şiirlerin hepsinin hece ölçüsüyle yazıldığı görüşü hakimdir. Daha sonra başka araştırıcılar tarafından tam tersi görüş savunulmuş ve şiirlerin tamamının aruz vezniyle yazıldığı iddia edilmiştir. Sonuçta bu şiirlerin hem eski Türk halk şiiri örneklerini hem de XI. yüzyılda Karahanlılar çevresinde yetişen ilk Müslüman Türk şairlerinin aruzla yazılmış eserlerinden alınmış manzum parçaları içerdiği, halk şiiri ve aydın zümre şiiri olarak iki kolda geliştiği ortaya konmuştur. Şiirlerde kullanılan nazım birimi ise beyit ve dörtlüktür. Divanü Lugati’t-Türk’teki dörtlük ve beyitler madde başlarında verilen sözcüklere ilişkin örnekler olduğu için eserde dağınık halde bulunmaktadırlar. Bu manzum parçalar konularına göre bir araya getirilmiştir.

Divanı Lügati't Türk Nasıl Bulundu?

Divanı Lügati't Türk Nasıl Bulundu?

Divanı Lügatit Türk Nasıl Bulundu?

Büyük bilgin Kaşgarlı Mahmud’un eseri olan Divanü Lügati’t Türk, Türkçe’nin ilk büyük sözlüğü ve ilk Türk ansiklopedisi olmasının yanı sıra uğrunda çok sayıda bilim adamının can vermesi ile de tarihe geçti.

Dünya üzerinde bir kitap, basımı için bu kadar çok sayıda bilim adamının can vermesine sebep olmamıştır. Bu kitabın ismi; Divanü Lügati’t Türk, yazarı da büyük bilgin Kaşgarlı Mahmud…Bu sene 1000′nci doğum yılı kutlanan ve 2008 yılı da kendi yılı ilan edilen Kaşgarlı Mahmud’un Türkçe’nin ilk büyük sözlüğü ve ilk Türk ansiklopedisi olan Divanü Lügati’t Türk, tam 800 yıl boyunca ortada yoktu; tıpkı bir diğer kitabı Kitab’ül Cevahir gibi…

Divan-ı Lügat’it Türk, geçtiğimiz yüzyılın başında, Ali Emiri tarafından bulundu. Avrasya Yazarlar Birliği Genel Başkanı Yakup Deliömeroğlu, kitabın bulunuşunu şöyle anlatıyor:


“Kitabı sahaflarda Ali Emiri Efendi buldu. Ali Emiri Efendi, kitabı satın aldığında duyduğu sevincini şu şekilde dile getirir: ‘Bu kitabı aldım; eve geldim. Yemeği içmeği unuttum…

Bu kitabı sahaf Burhan 33 liraya sattı. Fakat ben bunu birkaç misli ağırlığındaki elmaslara, zümrütlere değişmem.’Büyük bir coşku içinde olan Ali Emiri Efendi kitabını kimseye göstermek istemedi. Hem kitabı kıskanıyor ve hem de kaybolmasından endişe ediyordu.

Devrin ünlü simaları Ziya Gökalp ve Fuad Köprülü gibi şahıslar, Ali Emiri Efendi’nin Divanü Lügati’t Türk’ü bulduğunu işitmiş ve görmek istemişlerse de Ali Emiri Efendi onları kitaba yanaştırmamıştı; Kitabı sadece çok güvendiği Kilisli Rıfat Efendi’ye gösteriyordu.

Ali Emiri Efendi satın aldığında, kitap hırpalanmış ve yıpranmış bir vaziyetteydi. Şirazeleri çözülmüş, formaları dağılmış, sayfaları birbirine karışmış ve numaraları da yoktu. Bu sebeple kitabın eksik mi, tam mı olduğu belli değildi.

Ali Emiri Efendi bunun tespitini Kilisli Rıfat Efendi’ye yaptırdı. Kilisli Rıfat Efendi, iki ay müddetle kitabı üç kere okudu, karışmış sayfaları yerli yerine koydu ve numaralandırdı. Daha sonra da kitap Matbaa-i Amire’de üç yıl süren bir maceranın ardından basıldı.” Yakup Deliömeroğlu, kitabı kendi dillerine tercüme etmek isteyen çok sayıda Türk bilim adamının da bu yolda Rus ve Çinliler tarafından şehit edildiğini söylüyor. İşte Rus ve Çinliler tarafından katledilen Türk bilim adamları…

Dîvân ü Lügati’t Türk’ün Türk Dünyasında ilk tercüme girişimi, Azerbaycan’da oldu. Sovyet Bilimler Akademisi’nin Azerbaycan Şubesi, bu iş için Halid Said Hocayev’i görevlendirir. Hocayev, 1935-37 yıllarında bu görevi tamamlar. Fakat Hocayev ve yardımcılarının başarısının mükafatı, ölüm olur.


1937 yılında bu kez meşhur Uygur şairi Kutluk Şevki ve eğitimci şair Muhammed Ali Dîvân ü Lügati’t Türk’ü Uygurcaya tercüme ettikleri için katledilirler ve bütün çalışmaları yakılır. Kutluk Şevki, hac yolculuğu sırasında uğradığı İstanbul’ dan Kilisli baskısını alarak ülkesine götürmüştür. Bilim dünyasına hizmet için giriştikleri iş, kendi sonlarını hazırlar. Uygurlar, 1944 yılında Şarki Türkistan Devletini kurduklarında, ilk iş olarak Dîvân ü Lügati’t Türk’ün tercümesi işine girişirler. Bu iş için meşhur alim İsmail Damollam görevlendirilir.

Birinci cildin tercümesi tamamlanmıştır ki. Rusya ile Çin anlaşarak Şarki Türkistan Devleti ortadan kaldırılır ve İsmail Damollam öldürülür.Şarki Türkistanın Kızıl Çin tarafından işgal edilmesinden sonra Uygur bölgesinde Sinjang Özerk Yönetimi kurulur. Kaşgar bölgesinin Valisi Seyfulla Seyfullin, maddi kaynak da ayırarak tanınmış şair ve tarihçi Ahmed Ziyaî’yi Dîvân ü Lügati’t Türk’ün tercümesi için resmen görevlendirir. 1952-54 yılları arasında Divanın tercümesi tamamlanır ve Pekin’ e basılması için gönderilir.

Baskının giderleri de Kaşgar valiliği bütçesinden ayrılmıştır. Ancak Pekin “karşı devrimcilik ve milliyetçilik” suçlamaları ile Ahmet Ziyaî’yi 20 yıl ağır hapse mahkum eder ve Ziyaî cezaevinde işkence altında can verir, divanın bütün tercümeleri de yakılır.

Yılmayan Uygurların bir başka girişimi, 1960-63 yıllarında, Çin İlimler Akademisi Şincang Bölümü Müdür Yardımcısı Uygur Sayrami tarafından hayata geçirilir. Fakat hem Sayrani yardımcılarıyla birlikte öldürülür hem de tercümenin metinleri yakılır. Uygurların Divan’a merakı bütün bu olanlara rağmen azalmamakta aksine artmaktadır.

Halkın ve aydınların yoğun isteği ile Dîvân ü Lügati’t Türk İbrahim Muti’in yönetiminde Abdusselam Abbas, Abdurrahim Ötkür, Abdurra¬him Habibulla, Abdulreşit Kerim Sait, Abdulhamit Yusufi, Halim Salih, Hacı Nur Hacı, Osman Muhammed Niyaz, Emin Tursun, Sabit Ruzi, Muhammet Emin ve Mirsultan Osmanov’dan oluşan 12 kişilik komisyon tarafından tercüme edilir.

Bu tercüme ile Divan, 1981-84 yıllarında Urimçi’de 3 cilt halinde ve 10 bin nüsha basılır. Divan’ül Lügat’it Türk, Kazakistan ve Azerbaycan’da ise SSCB’nin yıkılışından sonra yayınlanabildi.

Dr. Fahri SOLAK
Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi

Divanı Lügati't Türk Önemi

Divanı Lügati't Türk Önemi

Ansiklopedik bir sözlük olan Divanü Lugati't-Türk (bundan sonra DLT şeklinde kısaltma kullanılacaktır), içerik olarak bize o dönemdeki Türk boyları, bu boyların kullandıkları Türkçe arasındaki farklılıklar ve en önemlisi de sözcükler hakkında bilgi veren geniş bir sözlüktür.

"Türk Lehçeleri Divanı" anlamını taşıyan DLT, eserin yazarının yaşadığı dönemdeki Türk toplulukları ve onların dili hakkında ses, biçim, anlam ve sözvarlığı konusunda bilgiler vermektedir. Araplara Türkçe öğretmek, sözvarlığı, anlatım özelliği, kültürel zenginlik açısından Türkçenin Arapçadan hiç de geri kalmayan bir dil olduğunu göstermek amacıyla meydana getirilmiş olan eser, Türkçenin en önemli kültür hazinesidir. DLT'nin temel sözvarlığını Kaşgarlı'nın kendisinin de mensubu olduğu dönemin ve ülkesinin yazı dili olan Karahanlı (Hakaniye) Türkçesi, yazarın kendi tabiriyle "Türkçe" oluşturur. Bunun yanı sıra Hakaniye Türkçesinin yayılma alanına en yakın boyların dillerine yer verilmiştir. Bunlar Çiğil, Yağma, Karluk, Yemek, Oğuz, Bulgar, Suvar, Argu, Kençek, Basmıl'dır.

Kaşgarlı Mahmud eserini oluştururken bir alan araştırıcısı gibi çalışmış, böylece Türk dilinin lehçelere göre dilbilgisi kurallarını başarıyla ilk kez belirlemiştir. DLT sadece bir sözlük olarak değerlendirilmemelidir. Türk edebiyatının XI. yüzyıldaki durumunu edebî yapısını ve özelliklerini de öğrenmemize yarayan eşsiz bir eserdir. Kaşgarlı Mahmud, dilbilgisi özelliklerini verirken nasıl kendi mensubu olduğu lehçenin dışına çıkıp diğer lehçelere de yer vermişse edebiyat malzemesini sunarken de aynı yolu izlemiş; sadece kendi mensubu olduğu boyun edebiyat malzemesini değil, aynı zamanda kendi döneminde yaşamış olan ulaşabildiği bütün Türk boylarına ait edebî malzemeyi de yazıya geçirmiştir.

Divanu Lügati't Türk Haritası


Divanu Lügati't Türk Haritası

Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün pek çok önemli özelliği arasında eserin ilk sayfalarında yer alan bir de harita bulunmaktadır. Bugünkü bilgilerimize göre bu, bir Türk’ün çizdiği ilk dünya haritasıdır. Kâşgarlı Mahmud, dönemindeki Türk topluluklarının hangi bölgelerde yaşadığını göstermek amacıyla çizdiği bu haritaya bazı ulusların yaşadığı bölgeleri de ekleyerek yeryüzündeki belirli bölgeleri gösteren bir dünya haritası oluşturmuştur. Bugünkü haritacılık tekniklerine göre ilkel sayılabilecek bu harita, on birinci yüzyıl koşullarındaki coğrafyacılık bilgilerine ve tekniklerine göre çok ileri düzeydedir.

Kâşgarlı Mahmud’un bu haritasının Türk eseri olduğunu ortaya koyan birtakım kanıtlar bulunmaktadır. Her şeyden önce, harita Türk hükümdarlarının oturduğu Balasagun şehri merkez alınarak çizilmiştir. Diğer Türk şehirleri ve alanlar bu şehre göre düzenlendiği gibi yönler de Orhon Yazıtları’nda görülen eski Türk geleneklerine göre tayin edilmiştir. Türklerin yerleşim bölgelerindeki şehirler, dağlar, göller, nehirler ve denizler ayrıntılı olarak gösterilmiştir. Türklere ait bölgelerin gösterilişinde pek az yanlışlık yapılması da haritanın bir Türk’ün elinden çıktığını göstermektedir.

On birinci yüzyıl Türk dünyasını resmeden bu harita ile birlikte Kâşgarlı Mahmud, Rum ülkesinden Maçin’e dek Türk ellerinin hepsinin boyu beş bin, tamamı sekiz bin fersah eder dedikten sonra bunların hepsinin iyice bilinmesi için haritasını yeryüzünün şekli gibi dairede gösterdiğini belirtir. Kâşgarlı Mahmud’un haritasını yuvarlak biçimde çizmesi ve bunu da dünyanın biçimi ile açıklaması, on birinci yüzyılda dünyanın yuvarlak olduğunun Türkler tarafından bilindiğini göstermektedir.

Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün yirmi ikinci ve yirmi üçüncü sayfalarında yer alan renkli haritanın çevresinde doğu, batı, kuzey, güney yönleri belirtildikten sonra sayfaların kenarlarında renklerin açıklaması yapılmıştır. Denizlerin yeşil, ırmakların mavi, dağların kırmızı, şehirlerin de sarı ile işaretlendiği kaydedilmiştir. Batıda gösterilen yerler Kıpçakların ve Frenklerin oturdukları İtil boylarına kadar uzanmaktadır. Güneyde Hint, Sint, Çad, Berber, Habeş, Zenci ülkeleri, doğuda Çin ve Japonya, güneybatıda da Mısır, Mağrip, Endülüs gösterilmiştir.

Haritada Türklerin yaşadığı şehirler ve bölgeler ayrıntılı bir biçimde gösterilmeye çalışılmıştır. Haritanın esas merkezini oluşturan Balasagun’un hemen yakınında ve yine merkezde gösterilen yerleşim birimleri Kâşgarlı Mahmud’un babasının şehri Barsgan ve dönemin önemli kültür merkezi Kâşgar’dır. Barsgan yakınlarında gösterilen ancak adı belirtilmeyen göl ise Isık Göl’dür. Haritanın merkezinde Kuça, Barman, Uç, Koçŋarbaşı, Yarkend, Hoten, Curcan, Özçend, Margınan, Hucend, Semerkand, İkiögüz, Talas, Beşbalık, Mankışlak gibi diğer Türk şehirleri de bulunmaktadır.

Türklerin yaşadığı bölgeler Oğuz ülkesi, Kıpçak ve Oğuz yerleşimleri, Başkırt bozkırları, Ötüken, Horasan, Harezm, Azerbaycan adlarıyla da belirtilmektedir. Haritada renklerle gösterilen deniz, nehir ve dağların yanı sıra Seyhun, Ceyhun, Ila, İtil, İrtiş nehirleri, Karaçuk ve Serendip dağları adları anılarak belirtilen coğrafya adlarıdır.

Haritada Türklerin yerleşim alanları ayrıntısıyla gösterildiği gibi aynı bölgede Türklerle ilişki içerisinde olan yabancı ülkeler ve topluluklar da belirtilmiştir. Ancak Türklerle herhangi bir ilişkisi olmayan alanlar ve ülkeler dikkate alınmamıştır.

Divanı Lügati’t Türk Kime Sunuldu?

Divanı Lügati’t Türk Kime Sunuldu?

Divanı Lügati’t Türk Kime Sunuldu?

- 11. yy'da (1072-1074) Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılmıştır.

- Ebul Kasım Abdullah'a sunulmuştur.

Divanı Lügati’t Türk Yazılış Amacı

Divanı Lügati’t Türk Yazılış Amacı, Kâşgarlı Mahmud Dîvânu Lugâti't Türk'ü Neden ve Nasıl Yazdı?

Divanı Lügati’t Türk Yazılış Amacı, Kâşgarlı Mahmud Dîvânu Lugâti't Türk'ü Neden ve Nasıl Yazdı?
Eserinin pek çok yerinde Türkleri ve Türklüğü öven Kâşgarlı Mahmud, sözü kendisine getirerek Türklerin en güzel ve en etkili dile sahip bir kişisi olarak en açık anlatan, en akıllı, en iyi eğitimli, en soylu olmakla övünür. Çok iyi kargı kullandığını sözlerine ekleyen Kâşgarlı Mahmud, bu özellikleri sayesinde bütün Türk illerini dolaşıp Türk, Türkmen, Oğuz, Çiğil, Yağma ve Kırgızların dillerini, sözlü edebiyat ürünlerini öğrendiğini belirttikten sonra bütün bu bilgileri kitabında en uygun bir biçimde sıralayarak düzenlediğini anlatır.

Yıllarca birçok güçlüğe göğüs gererek hazırladığını belirttiği Dîvânu Lugâti’t-Türk’te sözleri arayanlar kolayca bulsun diye belirli bir düzene göre sıraladığını da belirten Kâşgarlı, atasözü, deyim ve şiir gibi edebî ürünlerle Türkçenin anlatım derinliğini ortaya çıkardığını söyler. Bunun için eserinin sözlük bölümünde tanımladığı hemen her sözün, içinde geçtiği örnek cümleleri, şiirleri, atasözleri ve deyimleri vermeye özen gösteren Kâşgarlı Mahmud:

"Türklerin görgülerini, bilgilerini göstermek için söyledikleri şiirlerden örnekleri kitaba serpiştirdim. Sıkıntılı veya sevinçli günlerde yüksek düşüncelerle söylenmiş olan ve ilk söyleyenden sonra kuşaktan kuşağa aktarılan atasözlerini de kitaba aldım. Böylece kitap en üst düzeyde yetkinliğe ve mükemmel arılığa ulaştı."

diyerek örnekli bir sözlük yazmasının gerekçelerini de açıklamaktadır. Günümüzden dokuz yüz otuz altı yıl önce yazmaya başladığı Dîvânu Lugâti’t-Türk’te tanımları örneklerle pekiştiren Kâşgarlı Mahmud’un tuttuğu bu yol, çağdaş sözlük biliminde bugün de uygulanan bir yöntemdir. Türk sözlük biliminde açtığı bu çığır, Kâşgarlı Mahmud’a Türk sözlükçülüğünün atası unvanını kazandırmıştır.

Divanü Lügati't Türk Atasözleri

Divanü lügati't Türk Atasözleri

Türk deyimleri, divanı lügatit Türk atasözleri, divanı lügatit Türk anlamı, divanü lügati't Türk özellikleri, divanı lügatit Türk harita, divanü lügati't Türk pdf, divanı lügatit Türkten dörtlükler, divanı lügatit Türkten beyitler, divanı lügatit Türk'ten seçmeler.

Harflere tıklayarak tek tek atasözlerini inceleyebilirsiniz.

A B C Ç D E F G H I İ K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

(DLT'de sarı olarak imlenen damgalarla başlayan atasözü yoktur.)

Abçı neçe al tep bilse, ayıg anca yol bilir
Avcı ne kadar hîle bilse, ayı o kadar yol bilir.

Aç ebek, tok telek
Aç aceleci, tok yavaş olur.

Açıglığ er şebük karımas
Varlıklı kişi çabuk kocamaz.

Aç ne yemes, tok ne temes
Aç olan ne yemez, tok olan ne söylemez?

Agılda oglak togsa arıkda otı öner
Ağılda oğlak doğsa, dere boyunda otu biter.

Agız yese köz uyadur
Ağız yese göz utanır.

Alımçı arslan, berimçi sıçgan
Alacağına arslan, vereceğine, borcuna sıçan.

Alın arslan tutar, küçin sıçgan kösgük, oyuk tutmas
Hîle ile arslan tutulur, zor ile güç ile sıçan nazar, hayâl tutulmaz.

Alp çerikde, bilge tirikde
Yiğit ordu içinde, bilgin mecliste kiñeşte belli olur.

Alp eriğ yabrıtma, ıkılaç arkasın yagrıtma
Yiğiti bakımsız bırakma, yörük atın sırtını yara etme.

Alplar birle uruşma, beğler birle turuşma
Yiğitlerle vuruşma, beğlerle sürtüşme, iddiâlaşma.

Alp yağıda, alçak çoğuda I-
Yiğit kişi düşman karşısında, yumuşak kişi savaşda belli olur.

Anası teblük yufka yapar, oglı tetik koşa kapar
Annesi yalancı yufka yapar, oğlu tetik koşup kapar.

Añduz bolsa at ölmes
Andız ota olsa, at ölmez.

Anıñ yüziñe titinü baksa bolmas
Onun yüzüne dik bakılmaz.

Anuk otru tutsa yokka sanmas
Öne konan yemek ikram edilmemiş sayılmaz.

Arı kapçıtsa ısrur
Arı kızdırılırsa ısırır, sokar.

Arkasız er çeriğ sıyumas
Arkasız kişi düşmanını, rakibini yenemez.

Arpasız at aşumas, arkasız alp çeriğ sıyumas
Arpasız at aşamaz, arkasız yiğit rakibini yenemez.

Arslan karışa sıçgan ötin ködezür
Kocayan arslan sıçan deliğini gözler.

Arslan kökrese at ayakı tulaşır
Arslan kükrese atın ayakları dolaşır.

Aşıç ayur tübüm altın, kamıç ayur men kayda men
Tencere der dibim altın, kepçe der ki ben neredeyim?

Aş tatıgı tuz yogrın yemes
Yemeğe tad veren tuzdur ama tuz çanakla yenmez.

Atan yüki aş bolsa açka az korunur
Aş deve yükü ile olsa aça az görünür.

Ata oglı ataç togar
Oğul babasına çeker, çekmek üzere doğar.

Atası açıg almıla yese oglınıñ tısı kamar
Babası ekşi elma yese, oğlunun dişi kamaşır.

Atası anası açığ almıla yese oglı kızı tısı kamar
Babası anası ekşi elma yese, oğlunun kızının dişi kamaşır.

Ata tonı ogulka yarasa atasın tilemes
Babanın giyimi oğluna yarasa, oğul babasını istemez.

At teküzligi ay bolmas
Atın alnındaki akıtma, gökdeki Ay’la bir olmaz, tutulamaz.

Ayın kişi neñi neñ sanmas
Başkasının malı, mal sayılmaz.

Ay tolun bolsa eliğin imlemes
Ay dolun olunca el ile gösterilmez.

Azuklug aruk ermes
Azığı olan yorulmaz.

Balık subda közi taştın
Balık suda, gözü dışarıda.

Bar bakır, yok altun
Bulunan, var olan bakır, bulunamayan,nâdir olan altındır.

Barçın yamağı barçınka, karış yamağı karışka
İpek yaması ipeğe, yün yaması yüne.

Barıg otru tutsa yokka sanmas
Öne konan varlık, ikram edilmemiş sayılmaz.

Beş erñek tuz ermes
Beş parmak düz, birbirinin eşi değildir.

Bilmiş yek bilmedük kişiden yeğ
Tanıdık şeytan yabancıdan iyidir.

Birin birin miñ bolur, tama tama kol bolur
Birer birer bin olur, damlaya damlaya göl olur.

Bir karga birle kış kelmes
Bir karga ile kış gelmez, gelmiş sayılmaz.

Bir tilkü terisin ikile soymas
Bir tilkinin derisi iki defi soyulmaz, yüzülmez.

Bir toyın başı ağrısa, kamug toyın başı agrımas
Bir şamanın başı ağrısa, bütün samanların başları ağrımaz.

Boldaçı buzagu öküz ara belgülüğ
Öküz olacak buzağı, kendisini belli eder.

Bor bolmayıp sirke bolma
Şarap olmadan sirke olma.

Boşlaglansa boksuklanur
Kızıp kurudan kişi boyunduruklanır.

Boş neñge iyi bolmas
Yaramaz malın sahibi olmaz.

Böri koşnısın yemes
Kurt komşusunu yemez.

Böriniñ ortak, kuzgunuñ yıgaç başında
Kurdun avı ortaklı, kuzgunun avı ağaçda kendine ait olur.

Buğday katında sarkaç subalur
Buğdayın yanında karamuk otu da sulanır.

Bu kök kirsün, kızıl çıksun
Bu mavi, ak girsin, kızıl çıksın.

Buşmasar boz kuş tutar, ebmeser ürüñ kuş tutar
Sıkılmayan kişi boz kuş, acele etmeyen kişi beyaz kuş tutar.

Buzdan sub tamar
Buzdan su damlar.

Bütün ümlüğ kanca bolsa olturur
Şalvarı sağlam olan nereye istese oraya oturur.

Çaksa tütnür, çalsa bilnür
Yaksa tüter, söylese bilinir.

Çakşak üze ot bolmas, çakrak bile ubut bolmas
Taş üstünde ot olmaz, yanşak kişide ar olmaz.

Ebdeki buzagu öküz bolmas
Ev danası öküz olmaz.

Ebek ebğe tegmez
Aceleci evine varamaz.

Ebek siñek sütge tüşür
Aceleci sinek süte düşer.

Ebliğ toygursa közi yolka bolur.
Ev sahibi doyurunca, konuğun gözü yolda olur.

Eğir bolsa er ölmes
Eğir otu kökü bulunduran kişi, hastalansa da ölmez.

Eliğ tutgınça ot tut
Yabancıyı tutacağına ateş tut.

El kalır kaldı toru kalmas.
Yurt gider, töre kalır.

Emgek eginde kalmas
Sıkıntı ebedîyen sırtda kalmaz.

Emikliğ uragut kösekçi bolur
Emzikli kadın iştahlı olur.

Endik uma eblikni agırlar
Şaşkın konuk ev sâhibini ağırlar.

Erdem başı tıl .
Faziletin başı dildir.

Erdemsiz kut çertilür
Faziletsizden uğur, kut kaybolur

Erge muñ tegir, tag señiriñe yel tegir
Kişiye keder değer, dağ doruğuna rüzgâr değer.

Erik erini yaglıg, ermegü başı kanlıg
Yürekli kişi yağlı, tembelin başı kanlı olur.

Erkeç eti em bolur, eçkü eti yel bolur.
Teke eti ilâç olur, keçi eti yel olur.

Ermegüğe bulıt yük bolur
Tembele bulut yük olur.

Ermegüğe eşik art bolur
Tembele eşik dağ geçidi olur.

Erñeñe eliğ karı böz üm tikemes
Ergene elli karış bezden iç donu dikilmez.

Er oglı muñaymas, it oglı külermes
Kişi oğlu kederli kalmaz, it oğlu tökezlemez, ayağı sürçmez.

Ersek erğe tegmes, ebek ebğe tegmes
Oynak kadın koca bulamaz, aceleci evine varamaz.

Er sözi bir, eyer köki üç
Er kişinin sözü bir, eyerin bağı üç olur.

Esende ebek yok
Selâmetde acele yokdur.

Esiz anıñ yiğitliği
Yazık onun yiğitliğine…

Eşyek ayur başım bolsa sundurıda sub içgeymen
Eşek der ki; başım aklım olsa denizden su içerim.

Etli tırñaklı eyirmes
Et tırnakdan ayrılmaz.

Eyğü er süñüki erir atı kalır.
İyi kişinin kemiği erir, adı kalır.

Eyğülüğni sub ayakında kemiş başında tile
İyilik yap suya at, pınarında dile bulursun.

Eyğülükün kel, isizliğin kelme
İyilikle gel, kötülükle gelme.

Iñan ıñrasa botu bozlar
Dişi deve inlese yavrusu bağırır, bozlar.

Iş yaragında, sart asığında
İş sırasında, tüccar kârında…

It çakırı atka tegir, at çakırı ıtka tegmes
İt nazarı ata değer, at nazarı ite değmez.

It ısırmas, at tepmes teme
İt ısırmaz at tepmez deme.

İtka ubut atsa oldañ yemes
İtde utanma olsa çarığın altını yemez.

İgliğ tutrugı ay bolur
Hastanın vasiyet etmesi iyilik getirir.

İki koçñar başı bir aşaçta aşıçta pışmas
İki koç başı bir tencerede pişmez.

İkki bogra igeşür, otra kökegün yancılur.
İki buğra, erkek deve itişir, ortada bükelek sineği incinir.

İm bilse er ölmes
Parolayı bilen kişi hayâtını kurtarır, ölmez.

İzlik bolsa er öldimes, içlik bolsa at yagrımas .
Çarığı olsa kişi ölmez, teyelti olsa atın sırtı açılmaz, yara olmaz.

Kaçış bolsa kıya körmes
Halk içinde uyuşmazlık olsa, kimse birbirine yan bakamaz.

Kadaş temiş kaymaduk, kayın temiş kaymış
Kardeş demiş bakmamış, kayın demiş bakmış.

Kagun karma bolsa iyisi ikki eliğin tegir
Kavun yağma edilse, sahibi iki eliyle kapar.

Kal sabı kalmas, kagıl bağı yazılmas
Söz leke bırakmaz, yaş söğütten yapılan düğüm ırgalanmaz.

Kalın bulutug tüpi sürer, karañku ışıg urunç açar
Yoğun bulutu tipi sürer, karanlık işi rüşvet açar.

Kalıñ berse kız alır, kerek bolsa kız alır.
Çeyiz veren kız alır, gerekliyse pahalı alır.

Kalın kaz kulabuzsuz bolmas
Kaz sürüsü kılavuzsuz olmaz.

Kalın kolan çupgasız bolmas
Eşek sürüsü başsız olmaz.

Kañdaş kuma ürür, iğdiş örü tartar.
Baba bir kardeşler dövüşürler, ana birler yardımlaşırlar.

Kanıg kan bile birle yumas
Kanı kan ile yıkamazlar.

Kan ışı bolsa, katun ışı kalır
Kağanın işi olursa, hâtununun işi kalır.

Kara bulıtıg yel açar, urunç bile el açar.
Kara bulutu yel açar, rüşvet ise yurt açar.

Kara muñ kelmeğinçe Kara Yalga keçme
Kara belâ gelmedikçe Kara Yalga geçidini geçme.

Karga karısın kim bilir, kişi alasın kim tapar
Karganın kocamışını kim bilir, kişinin gönlündekini kim anlar.

Karga kazga ötgünse butı sınur
Karga kaza özense bacağı kırılır.

Karı öküz balduka korkmas
Yaşlı öküz baltadan korkmaz.

Kayıñ kasıña
Katılık kayın ağacına mahsûstur.

Kayıñ kasıña, söküt süliñe
Kayın ağacına katılık, söğüt ağacına tazelik yaraşır.

Kaynar öküz keçiksiz bolmas
Coşkun ırmak geçitsiz olmaz.

Kaz kopsa ördek kol iğ igenür
Kaz giderse ördek göle sâhib çıkar.

Kek Keten kördi keregü yüydi
Sıkıntıyı görünce çadırını yüklenip gitt

Keñeşliğ bilig üyreşür, keñeşsiz bilig obraşur
Danışılmış bilgi güzelleşir, danışılmamış bilgi yıpranır.

Keriş yagrı ogulka kalır.
At sırtındaki yara oğula kalır.

Keyüklüğ ölimes, küpeçliğ kürimes
Giyimli kişi ıslanmaz, gemli at huysuzluk etmez.

Kılıç tatıksa iş yunçır, er Tatıksa et tuncır
Kılıç paslanırsa iş incinir, kişi Farslaşırsa eti, kanı bozulur.

Kılnu bilse kızıl keyer, yaranu bilse yaşıl keyer
Cilve bilse kırmızı giyer, yaranmayı bilse yeşil giyer.

Kırk yılka teğin bay çıgay tüzlinür
Kırk yıla kadar zengin fakir bir olur.

Kış konuki ot
Kış konuğu ateşdir.

Kız birle küreşme, kısrak birle yarışma
Kız ile görüşme, kısrak ile yarışma.

Kız kişi sabi yorıglı bolmas
Cimri kişinin sözü, ünü yayılmaz.

Kiçikde katıglansa ulgayu sebnür
Küçük iken uğraşan, büyüyünce sevinir.

Kiçik ulugka turuşmas, kırguy soñkurka karışmasI
Küçük büyüğe karşı durmaz, atmaca sungura karışmaz.

Kimiñ bile kaş bolsa yaşın yakmas
Kimin yanında kaş denilen taş olsa, yıldırım onu yakmaz.

Kim kür bolsa köbez bolur.
Kuvvetli olan kabadayı olur.

Kiñ ton opramas, keñeşliğ bil iğ artamas
Geniş, bol giyim yıpranmaz, danışılmış bilgi yanılmaz.

Kişi alası içtin, yılkı alası taştın
Kişinin alası içinde, atın alası dışındadır.

Kişi eti tiriğle tatır.
Kişi eti diri iken tatlıdır, kıymetlidir.

Kişi sözleşü, yılkı yıylaşu
Kişi söyleşerek, at koklaşarak anlaşır.

Kizdeki kiz yıpar
Misk kutusu misk kokar.

Kizlençü kelinde
Gizli şey gelinde bulunur.

Kobı er kuyugka kirşe yel alır
Talihsiz kişi kuyuya girse yel alır.

Kolan kuyugka tüşse kurbaka aygır bolur
Eşek kuyuya düşse kurbağa aygır olur.

Korkmış kişiğe koy başı koş korunur.
Korkmuş kişiye koyun başı çift, iki görünür.

Koş kılıç kınka sığmaz
Çift, iki kılıç bir kına sığmaz.

Kökge sagursa suysa yüzge tüşür
Kişi göğe tükürse, yüzüne düşer.

Kök temür kerü turmas
Çelik kılıç geri durmaz.

Koni barır keyikniñ közinde ayın başı yok
Düz giden geyiğin gözünden başka yarası yokdur.

Kop sögütğe kuş konar, körklüğ kişiğe söz kelir
Söğütlüğe kuş konar, doğru kişiye söz gelir.

Közden yırasa köñülden yeme yırar.
Gözden ırak olan gönülden de ırak olur.

Közüñüğe köğ tüşdi
Aynaya pas düşdü.

Kulak eşitse köñül bilir. Köz korse üyik kelir.
Kulak işitse gönül bilir, göz görse sevinç gelir.

Kul yağı, it böri .
Kulunun düşman, itinin kurt olduğunu unutma.

Kurmış kiriş tügülmes, ukrukun tag egilmes
Kurulmuş kiriş düğümlenmez, kement ile dağ egilmes.

Kurtga büyik bilmes yerim tar ter
Yaşlı kadın oyun bilmez yerim dar der.

Kurug yıgaç egilmes, kurmış kiriş tügülmes
Kuru ağaç egilmes, kurulmuş kiriş düğümlenmez.

Kurug kaşık agızka yaramas, kurug söz kulakka yakışmas
Kuru kaşık ağıza faydasızdır, kuru söz kulağa lüzumsuzdur.

Kuş balası kusınçıg, it balası okşançıg
Kuş yavrusu süs için, it yavrusu okşamak için

Kuş kanatın, er atın
Kuş kanadı ile, kişi atı ile varır, uçar.

Kuş tuzakka meñ uçun ılınur.
Kuş tuzağa yem için yakalanır.

Kuş yabuzı sagzıgan, yıgaç yabuzı azgan,
Yer yabuzı kazgan, budun yabuzı Barsgan
Kuşun kötüsü saksağan, ağacın kötüsü kuş burnu,
Yerin kötüsü çöl, ahâlînin kötüsü Barsgan’lılardır.

Kut belgüsi bilig
Devlet alâmeti bilgidir.

Kutlugka koşa yağar
Kısmetliye çift yağar.

Kutsuz kuyugka kirşe kum yağar
Kısmetsiz kişi kuyuya girse kum yağar.

Kuyugda sub bar, it burnı tegmes
Kuyuda su var ama itin burnu erişmez.

Kuzda kar eksümes, koyda yağ eksümes
Dağın güneş görmeyen yamacında kar eksilmez, koyunda yağ eksilmez.

Küç eldin kirşe toru tüñlüktin tünlükten çıkar
Zorbalık yurda girse, töre bacadan kaçar.

Kül ürkünçe köz ürse yik
Küle üflemektense, köze üflemek yeğdir.

Kümüş küñe ursa altun ayakın kel ir
Gümüş güneş altına bırakılsa, altın ayağıyla gelir.

Künde irük yok, beğde kıyık yok
Güneşde gedik yokdur, beyde caymak yokdur.

Küñe baksa köz kamar
Güneşe bakan göz kamaşır.

Küniniñ küline tegü yağı
Kuma kumanın külüne dahi düşmandır.

Küzegü uzun bolsa el iğ köymes
Küskü ateş kuskusu uzun olursa el yanmaz.

Kuz keliği yazın yayın bilgürer belgülüğ
Güzün gelişi yazdan bellidir.

Muş oglı muyabu togar
Kedi yavrusu miyavlayarak doğar

Muş yakrıka tegişmes, ayur kişi neñi yaraşmas
Kedi asılı yağa kavurmaya erişemez, gevezenin malı kişiye yaramaz.

Neçeme obrak keyük erse, yagmurka yarar
Nice eski giyim olsa yine de yağmurda işe yarar.

Nece munduz erse eş eygü, nece eğri erse yol eygü
Ne kadar aptal olsa da eş iyidir, ne kadar eğri, uzun olsa da yol iyidir.

Nece yitik biçek erse Öz sapın yonumas
Bıçak ne kadar keskin olursa olsun, kendi sapını yontamaz.

Oglak yiliksiz, oglan biliksiz
Oğlak iliksiz, çocuk bilgisiz olur.

Oglan biligsiz
Çocuk bilgisiz olur.

Oglan ışı ış bolmas, oglak müñüzi sap bolmas
Çocuk işi iş olmaz, oğlak boynuzu sap olmaz.

Oglan sub töker ulug yanı sınur.
Oğlan su döker, büyüğün bir yanı kırılır.

Oprak yasıkdın tozlug ya çıkar.
Eskimiş, kullanılmayan yay kabından tozlu yay çıkar.

Ortak erden artuk almaş
Ortak ortağından fazla almaz.

Otagka öpkelep süğe sözlemedük
Çadıra kızıp, askerle konuşmaz.

Ot tese ağız köymes
Ateş demekle ağız yanmaz.

Ot tütünsüz bolmas, yiğit yazuksuz bolmas
Ateş dumansız olmaz, genç kişi günahsız olmaz.

Otug oyguç birle öçürmes
Ateş alev ile söndürülmez.

Öd keçer kişi tuymas, yalñuk oglı meñgü kalmas
Zaman geçer kişi duymaz, insan oğlu ebedî kalmaz.

Ödlek karıtmışka boyug talkımas
Zamanın yaşlandırdığı kişiye boya ayıp sayılmaz.

Ögüñüçi üminde artarur
Öğünen kişi iç donunu pisletir.

Öküş sebinç bolsa katıg oksunur
Çok sevinen, pek pişman olur.

Öküz ayakı bolgınça buzagu başı bolsa yeğ
Öküz ayağı olmakdansa, buzağı başı olmak yeğdir.

Öldeçi sıçgan muş taşakın taşakı kaşır
Eceli gelen sıçan kedinin husyelerini kaşır.

Ötlüğ yinçü yerde kalmas
Delikli inci yerde kalmaz.

Öz köz ir kışlag
Kışlığını kendi gözünle seç.

Sabanda sandırış bolsa örtgünde irteş bolmas
Saban zamanında sürtüşme (mücadele) olursa, harman zamanında dövüş olmaz.

Sabın sagrakka tegir
Sözle, tatlı dille sürâhiye erişilir.

Saçratgudın korkmış kuş kırk yıl ayrı yıgaç üze konmas
Tuzakdan korkmuş kuş kırk yıl çatal ağaç üstüne konmaz.

Sakak bıçar, sakal okşar
Çene keser, sakal okşar.

Sakak okşar, sakal bıçar
Çene okşar, sakal keser.

Sart azukı arıg bolsa yolda yer
Tüccarın malı temiz olsa yolda kendisi yer.

Sartnıñ azığı arıg bolsa yol üze yer
Tüccarın malı temiz olsa yol üzerinde kendisi yer.

Sınamasa arsıkar, sakınmasa utsukar
Sınamayan aldanır, sakınmayan yutulur.

Soğuşup uruşur, otra ton titişür
Soğuşup vuruşulur, arada elbise yırtılır.

Söğüt süliñe kayıñ kasıña
Söğütde tazelik, kayında sertlik vardır.

Sözğe süçünse bulun barır
Lâfa dalan tutsak olur.

Sub içürmesge süt ber
Su içirmeyene süt ver.

Sub körmekinçe etük tartma
Suyu körmeyince etek toplama.

Subuzganda eb bolmas, topurganda ab bolmas
Mezarlıkda ev olmaz, tozlu yerde av olmaz.

Sundılaç ışı ermes örtgün tepmek
Harman tepmek çayır kuşunun serçe işi değildir.

Süsegen uyka Teñri müñüz bermes
Süsegen (insana boynuz vuran) öküze Tanrı boynuz vermez.

Tabgaç Kannıñ turkusı telim teñlemeyip bıçmas
Çin hakanının ipeği çokdur ama denk getirmedikçe biçmez.

Tagıg ukrukın egmes, teñizni kaygıkın bükmez
Dağ kement ile eğilmez, denizin önü kayıkla kesilmez.

Tag tagka kabuşmas, kişi kişiğe kabuşur.
Dağ dağa kavuşmaz, kişi kişiye kavuşur.

Tamu kapugın açar tabar
Cehennemin kapısını açan maldır.

Tapug taş yarar, taş başıg yarar
Emir taşı yarar, taş başı yarar,

Taşıg ısrumasa öpmiş kerek
Taşı ısıramayanın öpmesi gerekir.

Tatıg közre tikeniğ tüpre
Farslı’ya dikkat et, dikeni kökünden sök.

Tatsız Türk bolmas, başsız börk bolmas
Fars’sız Türk olmaz, başsız serpuş olmaz.

Tayak bile taymas, tanuk sözün bütmes
Baston ile kayılmaz, şahit sözüne inanılmaz.

Tay atatsa at tınur, oğul ereyse ata tınur
Tay atlaşınca at dinlenir, oğul erginleşince babası dinlenir.

Taygan yügrügin yügürgenni tilkü sebmes
Tazının hızlı koşanını tilki sevmez.

Taz at taparçı bolmas
Alacalı at yük taşıyamaz.

Taz keliği börkçige
Kelin, börksüzün geleceği yer börkçüdür.

Tebey bedük erse mayakı bedük ermes
Deve büyük ise, tersi, dışkısı büyük olmaz.

Tebey münüp koy ara yaşmas
Deveye binip koyun sürüsü içinde saklanılmaz.

Tebi silkinse eşekke yük çıkar
Deve silkinse eşeğe yük çıkar.

Tebi yük kötürse, kamıç yeme kötürür
Yük götüren deve, kaşığı da haydi haydi götürür.

Tegirmende togmış sıçgan kök kökregiñe korkmas
Değirmende doğmuş sıçan gök gürlemesinden korkmaz.

Tegme kişi öz bolmas, yat yaguk tuz bolmas.
Her kişi kendin gibi olmaz, yad kişi, hısımla müsâvî olmaz.

Telim sözüğ uksa bolmas, yalım kaya yıksa bolmas
Çok söz anlaşılmaz, yalçın kaya yıkılmaz.

Teñsizde tegirmen turgursa, yaragsızda yar bolmas
Uygun olmayan yerde değirmen yapan yararsız ark yapar.

Teşük subda belgürer
Deşik, yarık, delik, suda su ile belli olur.

Tezek karda yatmas, eygü ısız katmas
Tezek karda yatmaz, iyilik kötülüğe katılmaz.

Tılın tergiğe tegir
Tatlı dil ile sofraya erişilir.

Tılın tügmişni tısın yazmas
Dil ile bağlanan diş ile çözülemez.

Tikmeğinçe önmes, tilemegince bulmas
Ekmeyince bitmez, dilemeyen bulamaz.

Tilkü öz yinige İñe ürse uyuz bolur.
Tilki kendi inine karşı ürüse uyuz olur.

Tiriğ esen bolsa tañ öküş korur
Kişi esen yaşasa şaşılacak çok şey görür.

Tokum yüzüp kuyrukta biçek sıma
Deriyi yüzüp kuyrukda bıçağı kırma.

Tolum anutsa kulun bulur, tolum unutsa bulun bolur
Silâhını hazır eden at da bulur, silâhını ihmâl eden tutsak olur.

Toyın tapugsak Teñri sepinçsiz.
Şaman tapınsa da Tanrı memnun olmaz.

Tünle bulıt örtense eblûk urı keldürmişçe bolur
Tañda bulıt örtense ebge yağı kirmişçe bolur

Akşam üstü bulut kızarırsa ev halkı çocuk doğmuş gibi olur,
Tan vakti bulut kızarırsa eve düşman girmiş gibi olur.

Tünle yorub kunduz sebnür, kiçikde eplenip ulgayu sebnür
Geceyle yola çıkan gündüzün sevinir, küçükken evlenen yaşlanınca sevinir.

Tütün kopursa işlenür
Dumanı kaldıran islenir.

Tütüşmeginçe tüzülmes, tüpirmeğinçe açılmas
Dövüş olmayınca düzen düzülmez, tipi olmayınca hava açılmaz.

Tuzun birle uruş, utun birle tireşme üsterme
Yumuşak başlı kişi ile vuruş alçak kişi ile iddialaşma, direşme.

Ula bolsa yol azmas, bilig bolsa söz yazmas
İşâret olsa yol şaşırılmaz, bilgi olsa söz uzamaz, yayılmaz,

Ulugnı uluglasa kut bulur
Ulu kişiyi ululayan, devlet bulur.

Uluk yağırı ogulka kalır Bk: Keriş …
Atın omuz başındaki yara oğula kalır.

Uma kelse kut kelir
Konuk gelirse devlet gelir.

Umayka tapınsa oğul bolur
Şevkat meleğine yakaranın çocuğu olur?

Usukmışa sakıg kamug sub korunur
Susamışa serab bütün su görünür.

Us üşgürse ölür
Kukumav kuşu kişiye karşı öterse o kişi ölür.

Uygur yıgaç uzun kes, temür kısga kes
Ey Uygur, ağacı uzun kes, demiri kısa kes.

Üri kopsa oguş alkışur, yağı kelse imrem tepreşür
Gürültü kopsa hısım, akraba koşuşur, düşman gelse halk debreşir, yer yerinden oynar.

Yablak tıllıg beğden kerü yalñus tul yeğ
Kötü dilli beyden yalnız dul kadın yeğdir.

Yagıñ erse kerek yundakı tegir
Düşmanın hücum edip gitse bile atının fışkısı kalır.

Yağını aşaklasa başka çıkar
Düşman küçümsenirse başa çıkar.

Yakadaki yalga gali eligdeki ıçgınur
Yakandakini yalarken elindeki gider.

Yalksa yeme yağ eyğü, köyse yeme kün eyğü
Bıksa bile yağ iyi, yaksa bile gün iyidir.

Yalñuk meñgü tirilmez, sınka kirüb kirü yanmas
Kişi ebediyen diri kalmaz, mezara giren geri dönmez.

Yalñuk oglı munsuz bolmas
Kişi oğlu dertsiz olmaz.

Yalñuk oglı yokayur eyğü atı kalır
Kişi oğlu yok olur, ölür, iyi ise adı kalır.

Yalñuk ürülmüş kap ol, ağzı yazlıp alkınur
Kişi şişirilmiş tulum gibidir, ağzı açılınca söner.

Yalñus kaz ötmes
Yalnız kaz ötmez.

Yarın bulgansa el bulganır
Kürek kemiği karmaşık olursa, yurt da karışır.

Yaş ot köymes, yalapar ölmes
Yaş ot yanmaz, elçi ölmez, öldürülmez.

Yatnıñ yaglıg tiküsinden, öznüñ kanlıg yuyruk yeğ
Elin yağlı lokmasından, kendinin kanlı yumruğu yeğdir.

Yayag atı çaruk, küçi azuk
Yayanın atı çarık, gücü azıkdır.

Yazıda böri ulısa ebde it bağrı tartışur
Düzlükde kurt ulusa, evde itin bağrı sızlar.

Yazıdaki süblin eyergeli, ebdeki takagu uçgınma
Düzlükdeki sülünü ararken, evdeki tavuğu kaçırma.

Yazın katıglansa kışın sebnür.
Yazın katık yapan, kışın sevinir.

Yazmas atım bolmas, yañılmas bilge bolmas
Şaşmaz ok olmaz, yanılmadık bilgin olmaz.

Yazmas atım yağmur, yañılmas bilge yañku
Şaşmaz ok yağmur, yanılmaz bilgin yankıdır.

Yer basrukı tag, budun basrukı beğ
Yerin baskısı dağ, milletin baskısı beğdir.

Yeti başlıg yil büke
Yedi başlı ejderha.

Yıgaç uçuña yel tegir, körklüg kişiğe söz kelir
Ağaç ucuna yel deyer, değerli kişiye söz gelir.

Yılan kendü eğrisin bilmes, tebi boynın eğri ter
Yılan kendi eğriliğini bilmez, deveye boynun eğri der.

Yılan yarpuzdın kaçar, kanca barsa yarpuz utru kelür.
Yılan, yılan sıçanından kaçar, nereye kaçsa yılan sıçanı karşısına gelir.

Yıparlıg kesürgüdin yıpar kitse yiyi kalır
Amber kabından amber gitse de koşusu kalır.

Yırak yer sabin arkış keldürür
Uzak yerin haberini kervan getirir.

Yitükliğ anası koyun açar
Kaybetdiği nesneyi anasının koynunda arar.

Yogurkanda artuk ayak kösülse üşiyür
Ayak yorgandan dışarıya uzatılırsa üşür.

Yunt başın yularlab keñeldi
At başını dâimâ yularlayıp tedbîr al.

Yunt kazısı yağ
Yağın iyisi atın karnından çıkan yağdır.

Yurt kiçük bolsa angut bedük ur
Delik küçük olsa da tapayı yamayı büyük vur.

Yüpüşlüğ kelin keyeküni yapaş bulur
Yüz görümlülüğü çok olan gelin, güveyiyi yavaş, yumuşak bulur.

Yüzge körme erdem tile
Kişide yüz güzelliği değil fazilet ara, dile.

Dîvânu Lugâti't-Türk'ün Söz Varlığı

Dîvânu Lugâti't-Türk'ün Söz Varlığı

Kâşgarlı Mahmud’un Türkçeye en büyük hizmeti, yaklaşık bin yıl önceki Türk topluluklarının söz varlığını örnekleriyle ortaya koymasıdır.


Yapılan çeşitli sayımlar sonucunda Dîvânu Lugâti’t-Türk’teki söz varlığı konusunda farklı verilere ulaşılmıştır. Carl Brockelmann’ın yayımladığı Mitteltürkischer Wortshatz nach Mahmud al-Kaşgaris Divan Lugat at-Türk adlı eserde 7.993 söz bulunmaktadır. Besim Atalay’ın üç ciltlik çevirisinin 1943 yılında yayımlanan “endeks”inde verilen sözcük sayısı ise 8.783’tür. Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün Özbekistan’daki yayımında ise 9.222 sözcük bulunmaktadır. M. Vefa Nalbant’ın çalışmasında ise Dîvânu Lugâti’t-Türk’te 5.147’si ad, 3.477’si fiil olmak üzere 8.624 sözcüğün madde başı olarak bulunduğu belirtilmiştir. Verilerdeki bu farklılığın nedeni, bazı çalışmalarda madde başı sözlerin yanı sıra madde içinde örnek cümlelerde geçen sözlerin de söz varlığına katılmış olması ve madde başı sözlerle birlikte değerlendirilmesidir.


Söz varlığında genel Türk dilinde kullanılan sözler olduğu gibi Uygurların, Oğuzların, Türkmenlerin, Kırgızların, Çiğillerin, Yağmaların, Arguların ve diğer Türk topluluklarının kendilerine özgü sözleri de bulunmaktadır. Kâşgarlı Mahmud bununla da yetinmemiş, Türk lehçelerinin yanı sıra bu lehçelerin ağızlarında yerel olarak kullanılan sözlere de yer vermiştir.


Kâşgarlı Mahmud’un özel adları da söz varlığına alarak ayrıntılı bilgiler vermesi esere ansiklopedik sözlük, hatta ansiklopedi niteliğini de kazandırmıştır. Bunlar içerisinde şehir, köy, dağ, ırmak, deniz gibi coğrafya adları ile kişi ve topluluk adları da yer almaktadır.


Özellikle Türk topluluklarının adlarını açıkladığı maddelerde Kâşgarlı Mahmud’un verdiği ayrıntılı bilgiler dikkat çekicidir. Kâşgarlı Mahmud bu adlarla ilgili olarak kısa tanım yapmak yerine ayrıntılı bilgi vermeye, anlattıklarını atasözleriyle, manzum parçalarla, zaman zaman da hadislerle tanıklamaya özen göstermiştir.


Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün söz varlığı aslında Türk kültürünün tarihsel boyutunu ve özelliklerini ortaya koymaktadır. Bu söz varlığı incelendiğinde, Türklerin aile yapısını, akrabalık ilişkilerini, eski ve yeni inançlarını, toplumsal yaşayışını, devlet yapısını, iktisadi etkinliklerini, sanatını, yemeklerini, haberleşmelerini, ulaşımlarını, silahlarını kısacası Türklerle ilgili her şeyi ortaya koyan eşsiz bir kaynak karşımıza çıkmaktadır.

Divanı Lügatit Türk Sözlüğü veritabanı sözlüğümüze ulaşmak için tıklayınız. DLT SÖZLÜĞÜ

Divanı Lügati’t Türk Nerede Saklanıyor? Dîvânu Lugâti’t-Türk Nerede Sergileniyor?

Dîvânu Lugâti’t-Türk İstanbul’daki Millet Kütüphanesinde sergilenmektedir.

Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün İlk Yayımlanışı

Birkaç gün sonra Ali Emiri Efendi Dîvânu Lugâti’t-Türk’ü Kilisli Rifat’a şartlarını da söyleyerek verir. Kitap Kilisli Rifat’a geçtikten sonra Talat Paşa Ali Emiri’ye “küçük bir mükâfat” olarak üç yüz lira gönderir. Ancak Ali Emiri Efendi bu parayı kabul etmez. Bütün servetini Türk kültürünün kaynağı olan kitaplara harcayan Ali Emiri Efendi, yayımlanmasından sonra Dîvânu Lugâti’t-Türk’ü hiçbir bedel istemeden kitaplığındaki diğer eserlerle birlikte kurduğu kütüphaneye bağışlayacaktır.


  1. Lugâti’t-Türk’ün Kilisli Rifat tarafından yayımlanması Birinci Dünya Savaşı yıllarına rastlamıştır. Kâğıt ve mürekkep bulmak zordur… Basımevindeki harfler yıpranmıştır… Hatta baskı makinesi tekleyerek çalışmaktadır. İşte böyle bir ortamda Kilisli Rifat bu büyük eserin baskı işine girişmiştir. Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün başına bir iş gelir diye sağlam bir çanta alan ve bir buçuk yıl süren baskı işi süresince çantayı yanından ayırmayan Kilisli Rifat üç cilt hâlinde basımını gerçekleştirir.


Kilisli’nin yayımı aslında Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün matbu olarak tıpkıbasımıdır ancak bu yayında dağınık sayfalar düzenlenmiş, eser bir araya getirilmiş, madde başları belirginleştirilmiş, harekesiz olan Arapça bölümler harekelendirilmiştir. Böylece Dîvânu Lugâti’t-Türk yazılışından yaklaşık sekiz yüz elli yıl sonra bu kez baskı makinesiyle basılarak çoğaltılır ve yok olmaktan kurtulur.

Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün Türkçeye Çevrilmesi

Baskı sürerken Millî Tetebbular Encümeni, Kilisli Rifat’a Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün Türkçeye çevirisini yapması işini de teklif eder. Kilisli Rifat, defalarca okuduğu eseri basım işi bittikten sonra çevirmeye başlar. Bu sırada Birinci Dünya Savaşı başlamıştır. Kilisli Rifat, eseri yirmi iki defter hâlinde Türkçeye çevirir. Yüz yirmi lira karşılığında çevirisini Maarif Nezaretine teslim eder.
 

Kilisli Rifat’ın çevirisi Telif ve Tercüme Heyetine gönderilir ama yayımlanması mümkün olmaz. Oradan da Darülfünun kütüphanesine gönderilir. Aradan geçen zaman içerisinde ülke felaketli günler yaşamış, Mustafa Kemal Paşa’nın öncülüğünde Millî Mücadele başlamıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi işte o günlerde, Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün Türkçeye çevrilmesi işini, daha sonra Türk Dil Kurumunun kurucu başkanlığına getirilecek olan Sâmih Rifat ile İstiklal Marşı’mızın şairi Mehmet Âkif’e verir.

Kilisli Rifat bu haberi duyunca Sâmih Rifat’a bir mektup yazar ve kendi çevirisinden söz eder. Üniversitenin Edebiyat Kütüphanesindeki çevirilerinden yararlanılması, kendi adının da çevirenler arasında yer alması dileğini bildirir. Sâmih Rifat Bey bu çevirileri Ankara’ya getirtir. Mehmet Âkif ile Kilisli’nin çevirisini incelerler ve eserin yeniden çevrilmesine gerek olmadığına, Kilisli Rifat’ın çevirisinin yayımlanmasına karar verirler.

Dîvânu Lugâti’t-Türk’ten haberdar olan Gazi Mustafa Kemal, Kilisli Rifat’ın yirmi iki defterden oluşan çevirisini okumak üzere Çankaya Köşkü’ne getirtmiştir. Atatürk’ün Kilisli Rifat çevirisini okuduğu Sâmih Rifat’ın Kilisli Rifat’a yazdığı mektuplarda belirtilmektedir. Atatürk’ün okuduğu bu defterlerden çekimlenen beş defter, bugün Türk Dil Kurumu Kütüphanesinde bulunmaktadır.
Bu arada Konyalı Abdullah Atıf Tüzüner ve Abdullah Sabri Karter de Dîvânu Lugâti’t-Türk’ü ayrı ayrı Türkçeye çevirmişti. Van mebusu Tevfik Demiroğlu da eserin dizinini hazırlamıştı. Bunlardan Atıf Tüzüner’in çevirisi Türk Dil Kurumu Kütüphanesinde, Abdullah Sabri Karter’in çevirisi ise Bursa İl Halk Kütüphanesindedir.

Atatürk’ün öncülüğünde 26 Eylül 1932 günü Dolmabahçe Sarayı’nda toplanan Birinci Türk Dili Kurultayı’nın ardından Türk Dili Tetkik Cemiyeti, Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün söz varlığını dizin hâlinde toplama ve eseri çevirme görevini Kilisli Rifat’a verir.

Birinci çevirisi yayımlanmayan Kilisli Rifat, Dîvânu Lugâti’t-Türk’ü Türkçeye ikinci kez çevirme ve dizinini çıkarma işine girişir. Kilisli Rifat’ın Ankara’ya gönderdiği fişlerde Kurum düzeltmeler yapılmasını ister. Bu konudaki sorunları çözümlemek üzere Kilisli Rifat, Türk Dil Kurumu Genel Sektereri İbrahim Necmi Dilmen ve Besim Atalay ile Dolmabahçe Sarayı’nda görüşür, ancak bir anlaşma sağlanamaz.
Bu arada Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün iyi bir çevirisinin yayımlanması bilim çevreleri tarafından sabırsızlıkla bekleniyordu. Kurum yönetimi, özellikle Genel Sekreter İbrahim Necmi Dilmen, çeviri işini Besim Atalay’ın üstlenmesini istemektedir. Bu ısrarlar üzerine 1937 yılının sonlarına doğru Besim Atalay Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün çevrilmesi işini üzerine alır.

Besim Atalay, kendisinden önce yapılan çevirileri değerlendirir ancak eleştirdiği yönler dolayısıyla bunlardan yararlanmadan kendi çevirisini yapar. Bununla birlikte ara sıra şüphelendiği yerlerde bu çevirilere baktığını belirtir, ancak güvenemediği için hiçbir zaman bu çevirilerden doğrudan aktarma yapmadığını yazar.

Besim Atalay’ın çevirisi üç cilt olarak 1940 – 1941 yıllarında yayımlanır. Bu arada Kurum, Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün yeni bir tıpkıbasımını da 1941 yılında yapmıştır. Atalay’ın çevirisini bütünleyen dizin bölümü ise 1943 yılında yayımlanır. Dehri Dilçin’in Arap alfabesine göre hazırladığı Dîvânu Lugâti’t-Türk dizini Türk Dil Kurumu tarafından 1957 yılında basılır. Bir başka dizin yayını ise Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün yazılışının 900. yılı dolayısıyla 1972 yılında yine Türk Dil Kurumu tarafından çıkarılmıştır. Aslında bu yayın, 1943’te Besim Atalay’ın hazırladığı dizinin yeniden düzenlenmiş biçimidir.

Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün Diğer Çevirileri

Türk Dil Kurumunun yayımladığı Besim Atalay’ın Dîvânu Lugâti’t-Türk çevirisi Türk dili ile ilgili çalışmalarda uzun süre kaynak olarak kullanılacak, bazı ülkelerde yapılan çevirilerde de esas alınacaktır.
Bu çevirilerden ilki Özbekistan’da gerçekleştirilmiştir. Salih Mutallibov tarafından 1960 – 1963 yıllarında Özbek Türkçesine çevrilen eser, Türkiy Sözlar Devani (Devanü Lugâtit-Türk) adıyla üç cilt hâlinde Özbekistan SSR Fenler Akademisinin yayımcılığında Taşkent’te çıkmıştır. Eserin dizini Gani Abdurrahmanov ve Salih Mutallibov tarafından hazırlanmış ve 1967 yılında dördüncü cilt olarak yayımlanmıştır.

Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün Çin’de birkaç kez Yeni Uygur Türkçesine çevirisi ve yayımlanması işine girişilmiştir. Bu uğurdaki ilk girişim 1955 yılında Muhemmed Peyzi ve Ehmed Ziyaî kardeşler tarafından yapılan Dîvânu Lugâti’t-Türk çevirisidir. Daha sonra 1963-1966 yılları arasında Uygur Sayrani tarafından Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün ikinci kez çevirisi yapılmıştır. Ancak dönemin siyasi koşulları yüzünden bu çevirilerin yayımlanması girişimi başarıya ulaşamamıştır.


Nihayet 1978 yılında Dîvânu Lugâti’t Türk’ün Çağdaş Uygur Türkçesine ve Çinceye çevrilmesi işi resmen gündeme getirilmiş ve Devlet Sosyal Bilimler Araştırma Planı çerçevesinde Şinciang Uygur Özerk Bölgesi Sosyal Bilimler Akademisince oluşturulan Şinciang Uygur Özerk Bölgesi Sosyal Bilimler Akademisi Dîvânu Lugâti’t Türk’ü yayıma hazırlama komisyonu tarafından çevirisi gerçekleştirilmiştir. Üç cilt olarak hazırlanan ve Şinciang Halk Yayınevince Mehmut Kaşkari, Türki Tiller Divanı adıyla yayımlanan Dîvânu Lugâti’t-Türk çevirisinin birinci cildi İbrahim Mutiî’nin sorumlu redaktörlüğünde İmin Tursun’un ise redaktörlüğünde Abdusalam Abbas, Abdurehim Ötkür, Abdurehim Hebibulla, Damolla Abdulhemit Yüsüfî, Helim Salih, Hacı Nurhacı, Osman Muhemmetniyaz, Sabit Rozi ve Mirsultan Osmanov tarafından hazırlanmıştır. Ürümçi’de 1981 yılında yayımlanan birinci cildi 1983 yılında yayımlanan ve Abdusalam Abbas, Abdurehim Ötkür, Abudureşit Karım Sabit, Helim Salih, Osman Muhemmetniyaz, Sabit Rozi’nin hazırladığı, İbrahim Mutiî’nin sorumlu redaktör, İmin Tursun ve Mirsultan Osmanov’un redaktörlüğünü yaptığı ikinci cildin yayımı izlemiştir. Eserin üçüncü cildi ise 1984 yılında yine İbrahim Mutiî’nin sorumlu redaktörlüğünde, Mirsultan Osmanov’un redaktörlüğünde Abdusalam Abbas, Abudureşit Karım Sabit, Helim Salih, Osman Muhemmetniyaz, Sabit Rozi tarafından hazırlanarak Ürumçi’de yayımlanmıştır.

Eserin İngilizce çevirisi ise Amerika’da Harvard Üniversitesinde yayımlanmıştır. Robert Dankoff, öncekilerden farklı olan bu çeviriyi James Kelly’nin katkılarıyla gerçekleştirmiştir. Üç cilt hâlinde 1982 – 1985 yıllarında Amerika’da Şinasi Tekin ve Gönül Alpay Tekin’in yayımcılığında Mahmud al-Kaşgari Compendium of Turkic Dialects (Diwan Lugat at-Turk) adıyla yayımlanan eserin üçüncü cildini sözlük ve ayrıntılı dizin oluşturmaktadır.

Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün Kazak Türkçesindeki yayımı ise 1997 – 1998 yıllarında Asgar Kurmaşulı Egeubayev tarafından gerçekleştirilmiştir. Mahmut Kaşkari, Türik Sözdigi adıyla yayımlanan çevirinin birinci ve ikinci ciltleri 1997 yılında, üçüncü cildi ise 1998 yılında Almatı’da basılmıştır.

Eserin Çin’deki ikinci bir yayımı ise Yeni Uygur Türkçesi ile yayımlanan çeviriden yararlanılarak Çince yapılmıştır. Mirsultan Osmanov ve Chen Hua’nın denetmenliğinde He Rui, Ding Yi, Xiao Zhongyi, Liu Jingjia’nın çevirdiği ve Mirsultan Osmanov ile Niu Xiaoli’nin düzeltmenliğini yaptığı Çince Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün birinci cildi Milletler Yayınevince Pekin’de yayımlamıştır. Eserin ikinci cildi Hao Guanzhong’un denetmenliğinde Xiao Zhongyi, Liu Jingjia’nın çevirmenliğinde ve Qi Qingshun ile Tahircan Muhemmet düzeltmenliğinde; üçüncü cildi ise Li Jingwei’nin denetmenliğinde, Xiao Zhongyi çevirmenliğinde ve Qi Qingshun ile Tahircan Muhemmet’in düzeltmenliğinde 2002 yılında aynı yayınevince basılmıştır.
Prof. Dr. Hüseyin Düzgün (Hüseyin Mohammedzadeh Sadigh)’in Farsçaya yaptığı çeviri Dîvânu Lugat-it Türk adıyla 2004 yılında Tahran’da çıkmıştır. Akhtar Neşriyat tarafından yayımlanan bu çeviri tek cilttir.

Türkiye Türkçesine yapılan bir çeviri de Kabalcı yayınevi tarafından 2005 yılında yayımlanmıştır. Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün Azerbaycan Türkçesiyle yayımı ise 2006 yılında gerçekleştirilmiştir. Ramiz Esker tarafından yapılan bu çeviri dört cilt olarak Bakü’de yayımlanmıştır. İlk üç cilt eserin çevirisi, dördüncü cilt ise dizindir.

Son Söz


  1. kadar tam metni Türkiye Türkçesine, Özbek Türkçesine, Kazak Türkçesine, Yeni Uygur Türkçesine, İngilizceye, Çinceye, Farsçaya ve Azerbaycan Türkçesine çevrilen ve dokuz ayrı yayımı gerçekleştirilen Dîvânu Lugâti’t-Türk, pek çok bilimsel araştırmaya ve çalışmaya konu olmuştur. Doğrudan doğruya Dîvânu Lugâti’t-Türk’ü konu alan veya Dîvânu Lugâti’t-Türk’ten yararlanarak Türk dilinin tarihsel dönemlerini ve lehçelerini inceleyen binlerce makale yazılmış, bildiri sunulmuş, kitap yayımlanmıştır.

Türk dilinin hangi dönemini, hangi konusunu işlerse işlesin her yayında mutlaka Kâşgarlı Mahmud’un ve Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün adına rastlanır. İşte bu nedenle Kâşgarlı Mahmud Türklük biliminin kurucusu, Türk dünyasının ilk dil bilgini, ilk derlemecisi unvanını kazanmıştır. Eseri Dîvânu Lugâti’t-Türk ise her okuyuşunuzda Türk diline, Türk edebiyatına, Türk kültürüne ait yeni bir şeyler bulacağınız büyük bir kültür hazinesidir.

Türk soylu halkların ortak atasıdır Kâşgarlı Mahmud…
Türk lehçelerinin kökleridir Dîvânu Lugâti’t-Türk…

Bin yıl önce Kâşgarlı Mahmud’un doğumu, Türk dilinin anıtsal eserinin müjdecisiydi…
Kâşgarlı Mahmud’un adı, bizlere armağan bıraktığı Dîvânu Lugâti’t-Türk’le bin yıl sonra yaşıyor…
Binlerce yıl da yaşayacak…

Kaşgarlı Mahmud Sözleri

Kaşgarlı Mahmud Sözleri

İnsan şişirilmiş tulum gibidir, ağzı açılınca söner.

Deve yükü aş olsa, aça az görünür.

Irak yerin haberini kervan getirir.

Bir karga ıle kış gelmez.

İşaret olsa yol şaşırılmaz, bilgi olsa söz saptırılmaz.

Dil Ile düğümlenen, diş ıle çözülmez.

İyi adamın kemikleri erir, adı kalır.

Türkler, Tanrı tarafından bütün kavimlere üstün kılındı!

Onlara tanrı türk adını verdi ve onları yeryüzüne hakim kıldı.
Aslan kocayınca sıçan deliği bekler.

Çifte kılıç kına sığmaz.

Tay at olunca at dinlenir, çocuk adam olunca ata dinlenir.

Kaşgarlı Mahmut ile iligili tüm yazılar için tıklayınız.

Yorumlar (0)