Dünyanın Yükü: Beyaz Adam! - H. Hümeyra ŞAHİN

DÜNYANIN YÜKÜ: BEYAZ ADAM!


H. Hümeyra ŞAHİN

1853’lerde bir Kızılderili kabile reisi Başkan Franklin’e şu mektubu yazmıştı;
‘Gökyüzünün parlaklığının, toprağın sıcaklığının, doğanın cömertliğinin nasıl satılıp alınacağını anlamıyorum. Bize ait olmayan suların berraklığını, rüzgârın tazeliğini, size nasıl satabiliriz?
Biz bu toprağın bir parçasıyız, toprak da bizim parçamız…

Beyaz adam toprağımızı isterken çok şey istiyor.

Beyaz adamın bizim yaşam tarzımızı anlamadığını biliyoruz. Onun için bütün topraklar birbirine benzer…

Beyaz adam toprakla kardeş değil, düşman! O kendisinin de tabiata ait olduğunu bilmiyor. Bilakis tabiatı kendi malı sanıyor…

Hayvanlar olmazsa insan nedir ki? Bütün hayvanlar ölürse insanlar da ruhlarının yalnızlığından ölür. Çünkü hayvanlara ne olursa insanlara da o olur.

Çocuklarınıza, bizim kendi çocuklarımıza öğrettiğimiz şeyleri öğretin; toprağın başına ne gelirse, toprağın çocuklarının başına da o gelir.

İnsan toprağa tükürürse, kendisine tükürmüş olur. Toprak insana ait değil, insan toprağa aittir.

Yaşam ağını insanlar örmedi, onlar yalnızca bu ağın birer ipliği.
Ağa ne yaparsa, bunu asıl kendine yapmış olur.

Top tüfekle demokrasi


Beyaz adam neyi satın almak istiyor?Açlığın dünyayı saracak beyaz adam ve ardında koskoca bir çöl bırakacaksın.

Demir at, öldürüp çürümeye bıraktığın binlerce bufalodan nasıl daha kıymetli olabilir?…

Beyaz adamın kurduğu kentlerde huzur ve barış yoktur.
Beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu, son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde anlayacak…’

Bu satırlardan sonra ilk aklımıza gelen kişi elbette Kipling. Sömürgenin şairi Kipling… 1899’da yazdığı ‘Beyaz adamın yükü’ şiiriyle, Birleşik Devletler’in Filipinler’e götürdüğü ‘medeniyet’ (!) sorumluluğunun şairi…
Beyaz adamın yükünü omuzla / Evlatlarının en iyilerini yolla / Sürgün kader olsun oğulların için / Senin esirlerine hizmet için / Top tüfekle demokrasi…’

Top-tüfekle getirilen demokrasi, ne yazık ki bugün beyaz adamın dünyaya ne kadar büyük bir yük bıraktığını gösteriyor.

Sözüm ona etkileyici bir ambalajla sunduğu medeniyetin içinden bugün her yanımızı kuşatan, kılcal damarlarımıza kadar sirayet eden bir zihniyet çıktı.

Beyaz adamın vahşi zevkleri, tüm coğrafyaları kuşattı, bizim dünyamızı da istila etti. Hayatlarımız, hiçbir şeyden yoksun kalmadan yaşamanın hesabı üzerine kurulu.
Maddi birikim arttıkça erdemin azaldığının farkında bile değiliz. Üstelik ‘Nasıl ve nereye harcamalı?’ sorusunu sormadığımız müddetçe, meşru kazancımız dahi ‘kazanç’ olmaktan çıkıyor.

Küresel planda iklim zirvelerinden, ekonomi politikalarına, sağlıklı yaşam formüllerinden, çevreci hareketlere, mülteci sorunundan enerji yatırımlarına çözüm için el attığımız her konuda yeni çıkış yolları arıyor görünsek de, aslında fasit bir daire içinde dolanıyoruz.

Kuşkusuz kayıplarımız, gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklemekten kaynaklanıyor. ‘Beyaz adam’ın aklıyla yaşadığımız, dünyaya onun gözüyle baktığımız sürece bu kıskanca mahkûmuz.

Yeni bir paradigma, yeni bir değer dünyası inşa etmediğimiz müddetçe de, bu yük kaderimizin bir parçası.

University of London, The School of Oriental and African Studies

Yorumlar (0)