EVLİYA ÇELEBİ VE CERRAHİ MASKE

EVLİYA ÇELEBİ VE CERRAHİ MASKE

27 Ekim 1664’te Osmanlı Devleti ile Avusturya arasında imzalanan Vasvar Antlaşması’nın tasdikli nüshalarının karşı tarafa iletilmesi için Kara Mehmed Paşa, Rumeli Beylerbeyliği payesi verilip hilat giydirilerek 560 kişilik kafileyle Beç’e (Osmanlılar Viyana şehrine Beç derlerdi.) gönderilir. 

Bu kafilede, ömrünün elli yılını seyahatle geçirmiş, üç kıtada gezmedik yer bırakmamış Kütahyalı seyyah Evliya Çelebi de kâtip olarak görevlendirilir. Evliya Çelebi’nin kafilede yer almasının sebebi protokol kurallarına ve iyi derecede coğrafya bilgisine sahip olmasının yanında yazıcılıkta da maharetli olmasıdır. 

Evliya Çelebi, İstanbul’dan çıkışlarını, yolculuklarını, Viyana’ya varışlarını, mehteran eşliğinde ihtişamlı bir şekilde şehre girişlerini, Avusturya imparatoru tarafından kabul edilişlerini ve Viyana’daki gözlemlerini ünlü eseri Seyahatnâme’nin 7. cildinde detaylı bir şekilde anlattır.
 
Evliya Çelebi’nin Viyana hâtıraları arasında şu şekilde ilginç bir olay vardır: Bir savaşta, Avusturya kralının bir akrabasının kellesine kulağı yanından giren bir kurşun kafasının içinde kalır. Kral, "Benim hastahanelerimde bu kadar iyi yetişmiş hekimler var. Bu işe bir çare bulsunlar, yoksa cümlesinin işine son veririm." der.

Bunun üzerine hekimbaşı, bu yaralı hastayı ameliyat edip kurşunu kafasından çıkarmaya karar verir. Bunu duyan Evliya Çelebi de hekimbaşıdan izin isteyerek ameliyatı izler.  

Yarı baygın bir şekilde ameliyathaneye getirilen hasta, dört ayaklı büyük bir masa üzerine yatırılır. Hekimbaşı, bir yardımcısını bir de Evliya Çelebi’yi odada bırakarak diğer görevlilerin hepsini dışarı çıkarır. Önce bir fincan zaferan gibi bir su içirilerek hasta tamamen bayıltılır. Sonra hastanın şakak kısmından kafası açılarak kurşuna ulaşılır. 

Başhekim ameliyatı uzaktan izleyen Evliya Çelebi’yi yanına çağırarak kurşunu görmesini ister. Evliya Çelebi hastanın yanına vardığında, koyun yününden yapılmış makrame tabir edilen mendilini cebinden çıkararak ağzını ve burnunu kapatır ve hastanın üzerine eğilerek kafasının içine bakar. 

Hekimbaşı, Evliya Çelebi’ye, "Niçin ağzını ve burnunu kapayıp bakarsın?" diye sorar.

Evliya Çelebi de, “Belki bakarken aksırırım ya da öksürüp nefes alıp verirken herifin kellesi içine rüzgâr girmesin diye ağzımı ve burnumu kapadım." diye cevap verir.

Hekimbaşı, Evliya Çelebi’nin bu davranışını çok beğenerek, "Aferim, çok güzel. Sen bu ilme bağlansaydın üstâd-ı kâmil bir cerrâh olurdun. Bu dikkatli düşüncenden bildim ki sen bu dünyada çok şey görmüşsün" der. 

Bu olaydan anlaşılmaktadır ki 1665 yılında Avrupa’nın en gelişmiş tıp merkezlerinde ve hastahanelerinde cerrahi maske kullanılmamaktadır.

Grip, nezle veya ileri düzeydeki üst solunum yolları enfeksiyonlarında mutlaka takılması gereken maske belki de bu olaydan sonra kullanılmaya başlanmıştır.

Takılan maske, dışarıdan gelecek virüs ve enfeksiyonlara karşı daha dirençli bir solunum sistemi ortaya çıkardığı gibi virüs taşıyanların da diğer kişilere bulaştırmasını engelleyen önemli bir tıbbî malzemedir.

Maskesiz günler dileğiyle…

Yorumlar (0)