Paskalya Adası

Paskalya Adası Trajedisi

Ağaçlarını yok eden bir uygarlığın hazin sonu


Paskalya Adası çok özel bir ada, çünkü dünyanın en uzak adalarından biri..

Düşünün, insan yerleşimi olan en yakın ada (Pitcairn) 2075 kilometre, en yakın kıta ise (Güney Amerika, Şili) tam 3500 kilometre mesafede.

Bild könnte enthalten: Wolken, Schuhe, Himmel und im Freien


8. yüzyılda denizci Polinezya yerlileri adayı keşfettiler. Her volkanik pasifik adasında olduğu gibi karşılarında ormanlarla kaplı yemyeşil bir yer buldular. Bu ormanların içinde dünyanın en büyük palmiye türü bulunuyordu. Bu palmiye çok önemliydi. Çünkü bu palmiyenin özsuyundan şarap ve bal üretiliyor, fıstığı yeniyor, yaprakları da sepet, ev ve yelken yapımında kullanılıyordu. Dahası bu palmiyenin gövdesi çok sağlamdı. Denizlere açılabilek büyük tekneler bu palmiyeyle yapılabiliyordu. Sadece palmiye değil bunun yanında beş tür ağaç vardı. Bunlarda yine yaşam için çok önemli ağaçlardı. Kayık, elbise, zıpkın vs. Bunun yanında Malaya diye bir tür vardı ve elması çok lezzetliydi. Adada yaşayan hayvanlarda vardı. Kuşlar, kertenkeleler vs. İlk zamanlar her şey iyi gidiyordu.

Sosyal etkinlikler için boş zamanları kalıyordı. Paskalyalılar bu boş zamanlarında mitolojik hikayeler oluşturdular. Bununla birlikte dini ritüeller oluştu. Gördüğünüz bu devasa yani boyu 23 metreye ağırlığı 250 tona varan devasa heykeller oluşturdukları mitolojiyle ortaya çıktılar. Ada daha sonra bir kaç kabileye bölündü. Bu kabileler birbiriyle en büyük heykeli ben yapacağım yarısına giriştiler. Tepelerdeki taş ocaklarında oyulan dev heykelleri dikilecekleri kıyılara taşımak için ağaçlar kullanmışlar. En büyük heykeli yapmak için daha çok ağaç kestiler. Komik bulmayın, günümüzde gurur duyulacak konularımız daha komik bence. Onlar da devasa heykellerle gururlanıyordu. Paskalya yerlileri, kendilerini sürükleyen rekabet hisleriyle gittikçe daha büyük heykeller yaptılar, gittikçe de daha hızlı ağaç tükettiler. Önce ağaçlar tükendi; ağaçlar tükenince bırakın heykeller dikmeyi, ev yapamaz, balığa çıkamaz hale geldiler. Ayrıca ağaçların azalması, çok rüzgar alan Paskalya’da erozyonun artmasına neden oldu, tarım zorlaştı ve verimi iyice düştü. Heykel olmayınca din de kalmadı, sosyal düzen de..
Zamanla açlık korkusu ve barbarlık bütün hayata egemen oldu. Özetle, adada yaşamak sonu gelmez bir işkenceye dönüştü.

Şöyle bir üstbakış özetleyecek olursak, bakın nereden nereye:
8. yüzyıl: Ormanlarla kaplı bir bolluk adası
13. yüzyıl: 80 tonluk kutsal heykeller diken ileri bir uygarlık
17. yüzyıl: Çöküş

Ben ülkemizin gidişatını böyle görüyorum. Duble yollar, üç kuruşluk değeri olan ama 50 kuruşa yapılan köprüler, gerek olmayan havalimanı, hesler, maden ocakları, oteller için yakılan ormanlar bunları çoğaltabiliriz. Sosyolojik ve çevresel (ekolojik) şartları anlamadan tarihi de bütünüyle görüp yorumlamak mümkün değil. Uygarlık tarihi, bize okullarda anlatıldığı gibi siyaset, savaş ve sanat tarihinden, üstüne de biraz insan yapımı teknolojik alet-edevat sosundan ibaret değil.
Eskiden tahıl ambarı olan Kuzey Afrika’nın neden çölleştiğini anlamadan Roma İmparatorluğu’nun neden çöktüğünü anlayamazsınız. Veya aşırı nüfus yoğunluğunun sosyolojik ve çevresel etkilerini anlamadan Maya Uygarlığı’nın neden çöktüğünü anlayamazsınız.

arkeoloji.com

Kaynaklar:
Tunç Ali Kütükçüoğlu
Çöküş, Jared Diamond (kitap, ingilizcesi Collapse)
Dünyanın Yeşil Tarihi, Clive Ponting (kitap)
Twitter’da bir söyleşi: Paskalya Adası Trajedisi (facebook sayfası)
Horizon – The Mystery Of Easter Island (video)
The Lessons of Easter Island (web sayfası)

paskalya adası hikayesi #paskalya adası belgeseli #paskalya adası ekşi #paskalya adası dünya haritası #paskalya adası ekoloji #easter island #paskalya adası valparaíso bölgesi şili #paskalya adası uçak bileti #paskalya adası heykelleri bulmaca

Yorumlar (0)