VERİMLİ HİLAL’DE TÜRK EGEMENLİĞİ

VERİMLİ HİLAL’DE TÜRK EGEMENLİĞİ

Prof. Dr. Şener Üşümezsoy

-Verimli Hilal coğrafyası-

Tarihsel olarak medeniyetin ilk ortaya çıktığı Mısır ve Mezopotamya Verimli Hilal’in önemli kanatlarını oluşturmaktadır. Bu anlamda Filistin, Şam, Halep, Antep ve Maraş gibi Türkiye ve Suriye’yi içine alan kanat verimli Hilal’in batı kanadını oluşturmaktadır. 

Urfa, Diyarbakır, Mardin, Musul ve Bağdat şehirlerinin girişi de Verimli Hilal’in doğu kanadını oluşturmaktadır. 
Uygarlığın çıktığı Mezopotamya bölgesi Verimli Hilal’in doğu kanadını oluşturmaktadır. Bu doğu kanat Dicle ve Fırat nehirlerinin Bağdat’a uzanmasıyla Basra Körfezi’ne ulaşırken, kuzey kesimini ise Fırat ve Dicle ırmaklarının doğduğu Doğu Anadolu Bölgesi oluşturur. 
Bu bölge Erzurum ve Van’la Mezopotamya’ya ulaşırken, batıda Malatya, Elazığ ve Adıyaman bölgesinden Urfa, Maraş ve Antep kuşağına varır. Bu bölgedeki etnojenez günümüzde en çok çarpıtılan tarihsel kayıtları içermektedir. 

Bu kayıtlarda 9. yüzyıldan başlayan Türkmen akınları ile Anadolu’dan önceki Türk egemenliğine rastlanır.

Nedense Türk tarihini öğretirken İran’da Büyük Selçuklular, Anadolu’da Rum Selçukluları veya Anadolu Selçukluları öne çıkmaktadır. Oysa Verimli Hilal’in önemli coğrafi bölgeleri Şam, Diyar-ı Bekir, Irak-ı Acem ve Irak-ı Arap bölgeleri de Türk egemenliğinin en erken geliştiği bölgelerdir. Irak-ı Acem’in yani Basra Körfezi’nin doğu kıyısından kuzeye doğru uzanan bölge, Azerbaycan’ı ve Doğu Anadolu’yu içine alarak Erzurum ve Erzincan’a kadar uzanan bölgedir. 

Verimli Hilal’de Türk akınları 

Bu bölgenin Türk egemenliğine girişi Oğuz Kağan Destanı’nda, Oğuz Kağan’ın fetihleri döneminde modern tarihi aydınlatacak şekilde ele alınmıştır. 
Hunlar, Kafkasya’nın kuzeyinden Derbent Geçidi yoluyla Ağran bölgesine (Azerbaycan) Ogur, Sarı Gur, Utigur isimli kabileler olarak girmiş ve buradan Doğu Anadolu yoluyla Şam’a yani Verimli Hilal’in Akdeniz kıyısına ve Diyar-ı Bekir bölgesine akınlar gerçekleştirmişlerdir. Bu akınlar Irak-ı Acem dediğimiz Kuzeybatı İran üzerinden devam ederek Türkistan’a doğru yönelmiştir.

Bunlar tarihsel kayıtlara Ak Hunlar ve Kızıl Hunlar ismiyle geçmiştir. 

Bu kayıtları Ermeni tarihçiler Alban Tarihi olarak kayda almışlardır. Ortaçağ dönemindeki etnik oluşum ise Selçukluların İran’da Gaznelileri yenmelerinden önce başlayan bir Türk akını tarihidir. 
Abbasi halifelerinin emrindeki Türk paralı askerlerin dışında ilk Türk akınları Balkaş Türkmenlerinin Azerbaycan bölgesindeki Revandi Emirliği’ne destek vermek için gelen Türkmenlerle başlamıştır. Diğer taraftan Alparslan’ın Anadolu’daki Malazgirt Meydan Muharebesi’nden çok önce, Tuğrul Şah zamanında, Türkmen kabileleri İbrahim Yinal önderliğinde Azerbaycan ve İran’a girmişlerdir. 

Verimli Hilal’de Selçuklu egemenliği 

Azerbaycan’dan Erzurum-Erzincan yolu boyunca uzanan Türkmen akınları Çağrı Bey ve oğlu Yakuti Bey’in yönetiminde gelişmiş ve bunların emrindeki bir bey olan Saltuk Bey daha sonra Saltukoğulları ile tarihte göreceğimiz beyliği kurarak bu akınları sürdürmüştür. Yakuti Bey’le birlikte Horasan, Salari, Diyarbakır ve Urfa bölgesini fethederek bu bölgeye girmişlerdir. 

Sultan Tuğrul’a tabi olan Diyarbakır Mervanoğulları beyi Nasır’ın egemenliğindeki Amed’e Roma komutanlarının akını sürecinde Diyarbakır’ı Rumlara karşı bu Türkmen beyleri savunmuştur. 

Alparslan döneminden önce Türkmen komutanları Kurlu, Atsız ve Söklü Beyler o dönemde Fatımiler’in elinde olan Şam bölgesine akınlar düzenlemişlerdir. Bu akınlar sonucunda Halep Emirliği ve Mirdasioğulları’nın beyi Nasır, Atsız ve diğer Türkmen beyleriyle paralı askerler olarak işbirliğine girmiştir. Bu işbirliği sayesinde Nasır Mirdasi Beyliği’ni Halep Emiri olarak rakibi Sabık’a karşı korumuştur. Mirdasi Beyliği daha önceki yazılarımızda bahsettiğimiz gibi Halep Arap Emirliği’dir ve Kilapoğlu Kabilesi’ne dayanmaktadır. Alparslan dönemi Türkmenleri öncesinde Halep Emirliği ile işbirliği yapan Karahanlı Türklerinden Hanoğlu Harun, Mirdasi Beyi Atiye’yi destekleyerek Mirdasi Beyi’nin kardeşi Mahmut’a karşı iktidarını koruyabilmiştir. Hanoğlu Harun’un daha sonra Mahmut ile işbirliği yapmasıyla, Mirdasi Beyliği Mahmut’un eline geçmiştir. 

Alparslan döneminin önemli emirlerinden Afşin ve Sundak, Malatya üzerinden Amonoslar’a ve Kuzey Suriye’ye girerek Halep’e ulaşmıştır. Halep’te Emir Kurlu Bey başkanlığındaki güçlerle Fatımiler’e karşı savaşmış ve Antakya’daki Hıristiyan beyliklere karşı mücadele etmiştir. Atsız, Fatımiler’le savaşmak üzere Kahire’ye baskın yapmış, Kahire’deki savaşta başarısız olarak geri çekilmiştir. Bunun üzerine Melikşah, kardeşi Emir Tutuş’u bu bölgeye atamıştır. Emir Tutuş Suriye Selçuklu Devleti’nin kurucusudur. Atsız, Selçuklu hanedanından olmadığı için büyük bir olasılıkla Tutuş, Atsız’ı yok etmek için gönderilmiştir ve Atsız yayının kemendiyle Türk usulüne göre boğularak öldürülmüştür. 
Atsız döneminde, daha önceki yazımızda da bahsettiğimiz gibi Selçuklu’ya tabi Musul Emiri Müslim Mervanoğlu kökenlidir ve Mirdasi Emiri olarak Selçuklu’ya bağlı Türkler sayesinde iktidara gelmiştir. Bu iki Arap emirliği Selçuklu’ya tabi olduğu halde bağımsızlık yoluna gitme noktasında Tutuş tarafından yok edilmiştir. Bu şekilde önce Sabık sonra Müslim’in temsil ettiği Musul ve Halep Emirlikleri bütünüyle Türkmen beylerinin eline geçmiştir. 
Emir Artuk Bey Diyarbakır, Amed ve Mardin’deki Mervanoğulları’nı iktidardan indirerek buraları fethetmiş ve bu aileleri sonlandırmıştır. Halep Beyliği’nin başına Alparslan’ın emirlerinden Porsuki Aksungur gelmiştir. Bu Türkmen emiri Türkmen kabileleriyle Halep’e bütünüyle egemen olmuştur. 

Verimli Hilal’i Haçlılara karşı Türkler savundu 

Haçlılarla yapılan savaşta başta Artuk Bey ve onun oğlu İlgazi Artuki önemli kahramanlıklar göstermiştir. Görüldüğü gibi Türkmen beyleri Bozan Bey ve Aksungur Porsuki Haçlılardan ve Romalılardan yani Frenklerden ve Rumlardan Urfa, Antakya, Halep ve Musul’u alarak Verimli Hilal’de Türk egemenliğini gerçekleştirmiştir. 
Bu bölgelerdeki egemenlik yapısı sadece Selçuklu’ya tabi beylikler biçiminde değil, Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu Devleti’ne karşı duran bağımsız Türkmen beylikleri şeklindedir. 
Bu Türkmen beylikleri gücünü Türkmen ulusları ve obalarından almaktadır. Bir başka ifadeyle bahsettiğimiz Şam bölgesi ve onun Anadolu’daki devamı Antep, Maraş, Urfa Adıyaman, Diyarbakır ve onun devamı olan Musul, Sincan, Mardin ve güneyde de Halep, Türkmen kabilelerinin yurtları olarak Türkmen egemenliğine girmiştir. 
Aksungur’un ölümünden sonrası için iki görüş vardır. Bir görüş Şerefhan’ın da belirttiği Aksungur’un oğlu İmadeddin Zengi’nin Halep emirliğine geçmesidir. Diğer bir görüş ise Aksunguroğulları küçük olduğu için İmadeddin Zengi, Melikşah tarafından Halep emirliğine atanmıştır. İmadeddin Zengi Türk olup Abbasi Devleti’ndeki Türk komutanların soyundan gelmektedir. Ve Halep’e atanmadan önce Sincan Emiri olarak Selçuklu Devleti’nin hizmetindedir. İmaddeddin Zengi’nin ölümü sonrası Haçlılarla yapılan savaşlarda Urfa Kontluğu ve Antakya İmadeddin Zengi tarafından tekrar fethedilmiştir. 

Bu anlamda Haçlılarla yapılan savaşlarda Selçuklular’dan beri Tutuş ve Atsız döneminden beri yapılan savaşlarda Suriye ve Irak Selçukluları çok önemli bir görevi ifa etmişlerdir. İmadeddin Zengi’nin ölümü sonrası yerine Nureddin Zengi geçmiştir. Nurettin Zengi de bu savaşı sürdürürken kendisine Şeddadi bölgesinden köle olarak gelen Nurettin ve Esadettin isimli iki kardeş Zengi’nin ordusunda görev almıştır. 

Selahattin Eyyubi ve Eyyubiler 

Bu kardeşlerin yerine daha sonra Nurettin’in oğlu Selahattin geçmiştir. Selahattin, Haçlılarla olan mücadelesinde destek vermek üzere Nurettin Zengi tarafından Mısır’a gönderilmiştir. Mısır Halifesi El Adid’ın hizmetine giren Selahattin, Halife Adid’den el Melik el Nasır ünvanı almış ve Mısır’da Halife Adid’in hizmetinde egemen olmuştur. 
Şerefhan’ın anlattığı bir diyalogda Selahattin’in yeğenlerinden biri “Nurettin Zengi’ye karşı koyalım, ondan bağımsız olalım” gibi bir söyleme girmiş; çünkü Nurettin Zengi’nin, egemenliğinde olan Selahattin’in ordusuna yeni bir komutan atayarak, Selahattin’i görevinden alacağı söylentisi ortaya çıkmıştır. 
Bunun üzerine Nurettin’e karşı duralım diye konuşan Selahattin’in kuzenini amcası azarlamış, “Biz Nurettin’in kullarıyız. Nurettin Mısır’a gelirse gider önünde secde dururuz, kılıcımızı veririz. İsterse kellemizi alır, isterse bizi görevimizde bırakır.” demiştir. Bunu daha sonra Selahattin’e şöyle açıklamıştır: 
“Eğer Zengi kendisine başkaldırdığını duyarsa üzerine büyük bir orduyla gelir ve seni siler.” 
O yüzden ona itaat ettiklerini belirterek üzerlerine gelmesini engellemek için bu konuşmayı yaptığını vurgular. Nurettin’in ölümünden sonra Selahattin Mısır’daki Fatımi halifelerinin emrindeki köle Türkmen ve Kıpçak askerlerini komuta ederek Haçlılarla savaşmıştır. Haçlılara karşı yapılan bu savaşlar Selahattin’in yönetimde olduğu dönemde (1172-1190) İmadeddin ve Nurettin Zengi’nin tabanını oluşturan Türkmen güçleri ve Mısır’ın Kıpçak Türklerine dayanan ordusuyla yapılmıştır. 
Selahattin’in ölümü sonrası Mısır’da yerine oğlu El Aziz geçmiştir. Şam ve kuzeydeyse Selahattin’in kardeşi Melik el Adil ve oğlu Melik Eşref geçmiştir. Melik Adil ve Melik Eşref döneminde Şam, Halep ve Diyarbakır bölgesi Selahattin’in kardeşleri tarafından yönetilmiştir. Bu hanedan Eyyubi Hanedanı olarak bilinmektedir. 
Eyyubiler Kürt devleti olarak sunulmaktadır. Gerçekte ise Selahattin Eyyubi’nin babası ve amcası Şeddadi Emirliği’nden kaçarak gelen iki köledir. Ve yönettiği ordular Porsuk Aksungur’un Suriye Aksungurları ordularıdır. Keza kendisi de Aksungur’un oğlu ve torunu Nurettin Zengi’nin komutanı olarak Mısır’a gitmiştir. Mutlak egemenlik Nurettin Zengi’de ve onun Türkmen ordusundadır. 
Mısır’da Frenklerle yapılan savaş nedeniyle zayıflamış Fatımi iktidarında iktidar olan Selahattin, Zengiler bölgesinde 20 yıl iktidar olduktan sonra kardeşlerinin iktidarı söz konusu olmuştur. Mısır ordusundaki Kıpçak ve Türkmen güçlerinin komutanı olan Ayberk tüm Eyyubi ailesinin fertlerini kılıçtan geçirerek iktidara gelmiştir. Memlüklüler tarafından sonlandırılan bu iktidar, Eyyübi ailesi, yani Selahattin Eyyubi’nin amcası ve babasına dayanan ve Selahattin Eyyubi’nin oğullarıyla sonlanan kısa bir süreçtir. 

İlhanlı akınları ve beylikler 

Memlükler, Kıpçak Türklerinin ve Türkmenlerin oluşturduğu bir ordudur. Ve bu ordu İlhanlılar’ın İran ve Anadolu’yu fethinden sonra Mısır’a doğru ilerleyişlerini Suriye’de durduran dönemin en itibarlı askeri gücüdür. Bu gücün komutanları ve askerleri Kıpçak Türkleridir ve ünlü komutanlarının adı Baybars’tır. 
Baybars döneminde Memlüklüler Şam, Halep, Antep, Maraş ve Adana’yı kendilerine bağlı tutarak buradaki Şam ve Halep Türkmenlerinde İslami ağırlıklı kültürel bir yapı kurmuşlardır. 
Diğer taraftan daha önceki yazımızda da bahsettiğimiz Artuklu Beyliği, Ahlat Beyliği ve Saltuk Beyliği gibi beylikler ve Türkmen komutanları İlhanlılar döneminde iktidardan indirilmiştir. Diyarbakır bölgesinde egemen olan Sutaylar bölgeyi 1350 yılına kadar kesintisiz yüz yıl yönetmişlerdir. Diyar-ı Bekir ve Diyar-ı Rebia’nın doğusunda ve kuzeyinde yer alan Doğu Anadolu ve Irak-ı Acem bölgesi ise İlhanlılar tarafından fethedilmiş ve onların dağılması sonrası bölgede Çobanlılar ismiyle bilinen Sunduz kabileleri egemen olmuştur. 
Sunduz kabilelerinin Anadolu’daki egemenliği Anadolu İlhanlıları olarak tanımlanabilir. 
Sunduz Çoban’ın oğlu Timurtaş, Anadolu’nun ünlü İlhanlı valisidir. Timurtaş’ın valisi olarak göreve gelen Eretna Beyliği, Erzurum ve Tokat yörelerinde egemenliğini sürdürmüştür. Celayirliler ise Musul, Bağdat ve İran bölgesinde egemen olmuşlardır. 
Türkmen iktidarından sonra gelen bu Tatar egemenliği esasen daha sonra Karakoyunlu ve Akkoyunlu Türkmenleri dediğimiz kabileleri taşımaktadır. Bu kabileler tüm Azerbaycan, Irak-ı Acem, Doğu Anadolu ve Irak-ı Arap bölgelerinde egemen olmuşlardır. Bu bölgenin batısında ise aktör güç olarak Kıpçak ve Çerkez Memlüklüleri Şam, Halep, Antep, Maraş ve Adana bölgelerinde egemenliğini sürdürmüşlerdir. 
Dulkadiroğlu Türkmen Beyliği de Memlüklülere tabidir. 

Verimli Hilal’de Alparslan öncesi Türk yerleşimi 

Akkoyunlular ve Karakoyunlular’ın Şah İsmail’e tabi olmaları sonrası Verimli Hilal’de, Şam bölgesi hariç, Safeviler egemen olmuştur. Türkmen iktidarı olan Safeviler’in bölgedeki Türk etnojenezini Şii olarak sürdürmesi Şam Türkmenleri ve Karamanoğlu Türkmenleri ile Doğu Anadolu, Azerbaycan, Diyar-ı Bekir, Musul ve Bağdat Türkmenleri arasında dinsel bir kopuş yaratmıştır. 
Görüldüğü gibi İran ve Anadolu’da Selçuklu Devleti’nden çok daha önce Verimli Hilal dediğimiz coğrafi bölgede Hunlar döneminde başlayan bir Türkleşme süreci söz konusudur. Alparslan’ 
ın Anadolu’ya girişi ile tanımlanan Malazgirt Savaşı’ndan çok önce de Şam, Mısır, Filistin, Diyarbekir, Azerbaycan ve Erzurum bölgesinde Türkmenler yoğun olarak yerleşmeye başlamışlardır. Mardin Beyi olarak tanıdığımız Emir Artuk, Tuğrul Şah döneminde İstanbul-Kadıköy ve Ege kıyılarına kadar uzanan Türkmen akınlarını gerçekleştirmiştir. 
Yani Roma döneminde, Türkmenlerin Alparslan’dan çok daha önce gerek Anadolu’ya gerekse Mısır-Filistin bölgesine doğru akınlarıyla beraber yerleşmeleri söz konusu olmuştur. 
Bu süreçte göçer kabileler toprağa yerleşerek ve yerleştikleri bölgede bağımsız feodal beyleriyle devletleşerek etnik tarihlerini köklendirmişlerdir. Halep, Musul, Aksungur Beyliği, Artuk Bey’in Mardin ve Diyarbakır Beyliği ve Saltuk Bey’in Erzurum Beyliği buradaki Türkmen kabilelerin aynı zamanda kalelere yerleşerek feodal yapılar oluşturduğu dönemleri temsil etmektedir. 
Bunların en önemlilerinden biri olan Aksunguriler Türkmen kökenlerini örtülerek Zengiler olarak tarihe kaydedilmektedir. Oysa Zengiler Aksunguri Türkmenlerinin yönetiminde olan Türkmenlerdir. Bunlara köle olarak biat eden Selahattin’in babası ve amcası yalnızca bir aile olma ötesine geçemezken Eyüp adını alan bu ailenin bir Kürt hanedanı gibi yorumlanması söz konusudur. 
Kaba hatlarıyla tanımladığımız gibi Nurettin Zengi’nin bir komutanı olan Selahattin, Zengi’ye bağlı olarak Mısır’da iktidar olmuştur. Şerefhan’ın anlattığı hikayede de vurgulandığı gibi Zengi bu dönemde de Selahattin’in mutlak boyun eğdiği otoritedir. Zengi yaşadığı sürece Selahattin’in bir bağımsızlığı olamamıştır. Selahattin’in Mısır’a gittiği ve Zengi tarafından gönderildiği dönemde Selahattin’in ordusunu Aksungur Türkmenleri oluşturmaktadır. 
Selahattin’in ölümünden sonra da tüm yeğenlerini ve kardeşini kılıçtan geçiren Türkmenlerin komutanı Ayberk’tir. Ayberk’ten sonra Baybars, Memlükler’in ünlü komutanı olmuştur. 

Memlükler’in Türk temeli 

Mısır (Bahriler) Memlüklüleri askeri olarak Türkmenlerdir ve Kıpçak Türkleridir. Suriye Selçukluları diye isimlendirilen Şam ve Halep Türkmenleri Memlük ordusunun askeri temelini oluşturur. Dulkadiroğlu Türkmenleri de bu Kıpçak Türk ordusuna tabi Türkmenlerdir. Anadolu’da ve tarihte ilk kez bir Tatar ordusunu yenen Baybars yine Kıpçak kökenli bir komutandır. 
İlhanlılar’ın Anadolu’da yenilmesi kuzeydeki Hülagü’nün amcasının oğlu Berke’nin Mısır Kıpçaklarıyla işbirliği sayesinde olmuştur. 
Memlükler, Yavuz Sultan Selim’in önce Şah İsmail’i sonra Tomanbay ve Kansu Gavri’yi yenerek Mısır’da egemen olmasına kadar Mısır’ın mutlak hakimi olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir. Sultan Selim’in Mısır’ı fethinden sonra ise Memlük komutanlar Osmanlı’ya tabi olarak iktidarlarını Napolyon’a kadar sürdürmüşlerdir. 
Kısaca özetlersek Verimli Hilal’de bugün Türk kimliğinden bahsetmek beyin yıkama sonucu tarihin unutturulmasıyla mümkün görülmemektedir. 
Oysa tarihi dikkatli etüt ettiğimizde Türk etnik kimliği Verimli Hilal’in batı kanadında da doğu kanadında da sürüp gitmektedir. 
Gerek Suriye ve Irak gerekse Mısır’daki Türk kimliğine karşı yapılan tüm saldırılara rağmen buradaki Türk kimliği silinememiştir. Arap kimliği ortaya çıkmamıştır. 

Arap kimliği ancak İslamiyet sayesinde Türk kimliğinin örtülmesiyle ön plana çıkarılmıştır.

Yorumlar (0)