Edatlar, Edatların Özellikleri, Edat Türleri

Edatlar, Edatların Özellikleri, Edat Türleri

sonra edat mı, edat ile bağlaç, üstelik edat mı, ise edat mı, artık edat mı, yana edatı, başka edatı, üzere edatı, edat, edatlar, ilgeçler

Cümle içinde tek başına bir anlamı olmayan, başka sözcüklerle gruplaşarak farklı ve yeni anlam ilgileri kuran ve birlikte gruplaştıkları sözcüklere cümlede yeni anlam ve görevler kazandıran “gibi, sanki, göre, kadar, için, üzere, -e doğru, -e karşı, -e karşın, -e rağmen, -e değin, -e dek, -den dolayı, -den başka, ile, yalnız, ancak, sade, sadece, tek, bir, denli, değil, hani…” gibi sözcüklere edat (ilgeç) denir. 

 

Edatların Özellikleri 

a) Edatların tek başlarına anlamı yoktur; ancak cümle içerisinde bir sözcükle grup oluşturarak anlam kazanır.  

ÖRNEK: 

   * "için” edatı anlamsızdır. “senin için, hasta olduğum için” şeklinde sözcük grubu oluşturursa yeni bir anlam kazanır.  

 

b) Edatlar grup oluşturdukları sözcükle sonraki sözcük arasında bir anlam ilgisi kurar.  

ÖRNEK: 

   * Yere düştüğü için kirlenmiş.       ( Sebep ilgisi kurmuş)
   * Seni bulmak için evden kaçtım.    ( Amaç ilgisi kurmuş)
   * Kavga etmek üzere evden çıktı.    ( Amaç ilgisi kurmuş

 

c) Edatlar sözcük grupları oluşturdukları için cümleden çıkarılınca cümlenin anlamında bir eksiklik, daralma veya bozulma meydana gelir. Bu yönüyle bağlaçlardan ayrılır. 

ÖRNEK: 

   * Sabaha kadar ders çalıştık. ( Sabaha ders çalıştık.) 

   * Bu yaşam tarzı bana göre değil. ( Bu yaşam tarzı bana değil.) 

   * Köye araba ile gedecekmiş. ( Köye araba gedecekmiş.)

 

d) Tek başlarına kullanamazlar. Başka kelimelerle birleşerek sıfat ya da zarf görevli sözcük grupları oluştururlar.  

ÖRNEK: 

   * Dev gibi bir yılanla mücadele etmişler. (sıfat grubu oluşturmuştur)
   * Sabaha kadar ders çalıştık.  (zarf grubu oluşturmuştur)

 

e) Edat olan sözcükler tek başına anlamlı bir şekilde cümle içinde görev alacak olursa edat olmaktan çıkarak isim, sıfat, zarf veya bağlaç olurlar.  

ÖRNEK: 

   * Büyüklerinizin karşısında doğru konuşun.    (Zarf-belirteç) 

   * Senin doğruların hepimize zarar verdi.     (İsim) 

   * Doğru yolu sonunda bulmuştu.    (Sıfat-ön ad) 

   * Yolun karşı tarafına geçmeliyiz.   (Sıfat-ön ad) 

   * Karşısında beni görünce çok şaşırdı.   (İsim) 

   * Yalnızlık canına tak etmişti.   (İsim) 

   * Yıllardır yalnız yaşıyordu.   (Zarf-belirteç) 

   * Sınıftaki tek yalnız çocuk benmişim.     (Sıfat- ön ad)

 

f) Edatların oluşturduğu sözcük grupları cümlede çoğunlukla zarf veya edat tümleci görevinde bulunur. 

ÖRNEK: 

   * Seni kurtarmak için tekrar geleceğim.    (Edat tümleci) 

   * Akşama kadar babamı bekledik.    (Zarf tümleci) 

   * Bizimle okula doğru gidecekti.    (Edat tümleci)

 

g)Aynı edat eklendiği diğer sözcüklere farklı anlam ve görev katabilir. 

ÖRNEK: 

   * Derenin buz gibi suyu vardı.  (Benzerlik anlamında, sıfat görevinde) 

   * Güneş ateş gibi yakıyordu.    (Benzerlik anlamında, zarf görevinde) 

   * Saat üç gibi eve gelmişti.    (İhtimal anlamında, zarf görevinde) 

   * Adam babam gibi güçlüymüş.   (Eşitlik anlamında, sıfat görevinde) 

   * Akşama kar yağacak gibi. (Olasılık anlamında, ek-fiil görevinde)

 

h)Edatlar cümle içerisinde isim çekim ekleri olan çoğul, iyelik veya hal (durum) eklerini aldıklarında isim gibi kullanılırlar. 

ÖRNEK: 

   * Bu kadarını bizde beklemiyorduk. 

   * Senin gibilerine burada iş vermezler. 

   * Bana göresi çok az bulunur bu mağazada. 

 

Yusuf ALTINSOY / Türk Dili ve Edb. Öğrt.                       

www.edebiyatname.com 

 

BAŞLICA EDATLAR (İLGEÇLER)

  

“gibi” Edatı

        Cümleye, bağlandığı sözcükle birlikte “benzerlik, eşitlik, tahmin(olasılık), tezlik, yakın olma, dolayında(civarında), yakışır biçimde, ve benzeri, örnek verme, ekleme ilişkisi, ” anlamları katar. 

ÖRNEK: 

   * Kızımız sahnede prensesler gibi görünüyordu. (benzetme anlamında) 

   * Öğretmenimiz bugün biraz üzgün gibiydi. (tahmin etme anlamında) 

   * Ahmet bu çalışmayla sınavı kazanacak gibi. (olasılık anlamında) 

   * Bu memlekette onun gibisi zor bulunur (eşitlik anlamında) 

   * Fırındaki balıklar pişmiş gibi. (pişmeye yakın olma anlamında) 

   * Leke elbiseden çıktı gibi. (çıkmaya yakın olma anlamında) 

   * Sınıftan çıktığı gibi kantine gitti. (tezlik anlamında) 

   * Toplantıdan çıkınca üç gibi evde olurum.  (civarında anlamında) 

   * Yıllardır adam gibi bir elbise almadın.  (yakışır biçimde anlamında) 

   * Makale, deneme gibi yazılar bilgi olmadan yazılmaz. (ve benzeri) 

   * Atalarımızın dediği gibi, çalışan demir pas tutmaz.  (örnek verme) 

   * Ahmet yetmezmiş gibi Mehmet de hastalandı.  (ekleme ilişkisi)

 

NOT 1:Cümle içerisinde sözcüklere getirilen “-ce, cesine, -si, -imsi, -cileyin” ekleri “gibi” edatının yerini tutabilir.  

ÖRNEK: 

   * Onun bu delice davranışları canımızdan bezdirdi. 

   * Onun bu deli gibidavranışları canımızdan bezdirdi.

 

   * Yemekte acımsı bir tat vardı.  

   * Yemekte acı gibibir tat vardı. 

 

   * Ali’nin çocuksu davranışlarına çok güldük.  

   * Ali’nin çocuk gibidavranışlarına çok güldük.

 

  NOT 2:Cümle içerisinde sözcüklere getirilen “kadar” edatı “gibi” edatının yerini tutabilir.  

  ÖRNEK: 

   * Gözleri kömür kadar siyahtı. 

   * Gözleri kömür gibi siyahtı.

 

   * Bizim çocuk tilki kadar kurnazdı. 

   * Bizim çocuk tilki gibi kurnazdı.

 

NOT 3:Cümle içerisinde yer alan “sanki” edatı “gibi” edatının yerini tutabilir.  

  ÖRNEK: 

   * Uyurken sanki gözleri açıktı. 

   * Uyurken gözleri açık gibiydi.  

 

“sanki” Edatı

        “san-(mak)” fiili ile “ki” bağlacının bir araya gelmesiyle oluşmuş bir edattır. Cümleye, bağlandığı sözcükle birlikte “benzetme, uyarma, sözüm ona, sözde (güya), zannetme, tahmin etme, bir şeylere inanmama, acabaanlamları katar. 

ÖRNEK: 

   * Gelen misafirlerle bizim ev sanki düğün yeriydi. (benzetme anlamında) 

   * Bu çalışmayla sanki bu sınavı kazanacaksın da! (inanmama anlamında) 

   * Sanki aldığımız paramız bu iş için yetmeyecek. (tahmin etme anlamında) 

   * Perdeler kapanınca sanki gece oldu. (zannetme anlamında) 

   * Birileri sanki bu televizyonu kurcalamış. (zannetme anlamında) 

   * Kızmasına bakılırsa sanki tüm bardakları ben kırdım. (sözde (güya) anlamında) 

   * Çok çalıştın da bir şey kazandın sanki.  (uyarı anlamında) 

   * Sanki bu araba daha mı hızlı? (acaba anlamında)

 

NOT :Cümlede yer alan “sanki” edatı “gibi” edatının yerini tuttuğu için her iki edatında cümlede yer alması anlatım bozukluğuna neden olur.  

  ÖRNEK: 

   * Kazada ölen genç sanki canlıydı.   (doğru) 

   * Kazada ölen genç canlı gibiydi.   (doğru) 

   * Kazada ölen genç sanki canlı gibiydi.   (yanlış)

 

 

 “göre, -e göre” Edatı

        “-e göre” edatı cümleye, bağlandığı sözcükle birlikte “uygunluk, kanaat, görüş, karşılaştırma” anlamları katar. 

ÖRNEK: 

   * Kendime göre bir kıyafet bulamadım. (uygun anlamında) 

   * Öğretmenimize göre bu olay bir tesadüf. (kanaat anlamında)

   * Bugünkü rakipler dünkülere göre daha çetin çıktı. (karşılaştırma anlamında)

 

NOT :Cümlede yer alan “-ce” edatı “-e göre” edatının yerini tutar.  

  ÖRNEK: 

   * Bence sen bugünkü toplantıya yetişemezsin. 

   * Bana göresen bugünkü toplantıya yetişemezsin.  

 

 

“kadar, -e kadar” Edatı

        “-e kadar, kadar” edatı cümleye, bağlandığı sözcükle birlikte “zaman, süre, benzerlik, yaklaşık, karşılaştırma, derece, ölçü, eşitlik, gibi, mesafe, miktar, aşırılık …” anlamları katar. 

ÖRNEK: 

   * Hazırladığımız hamuru üç saat kadar bekletiniz.  (yaklaşık anlamında) 

   * Sular iki güne kadar gelecekmiş. (yaklaşık anlamında)   

   * Akşama kadar seni bekledik.  (zaman anlamında)   

   * Eşek kadar adam oldun. (ölçü anlamında) 

   * Yağan dolu ceviz kadarmış. (benzerlik anlamında) 

   * Senin kadar açgözlüsünü görmedim. (karşılaştırma anlamında) 

   * Aksaray, Sivas kadar soğuktur.  (karşılaştırma anlamında)   

   * Bir insana bu kadar eziyet yapılmaz.  (derece anlamında)   

   * Ayşe Fatma kadar hızlı koşuyor. (eşitlik anlamında) 

   * Bununla yemek yemiş kadar doyduk. (gibi anlamında) 

   * Çizgiye kadar herkes sürünecek. (mesafe anlamında) 

   * İçebileceğiniz kadar su doldurun. (miktarda anlamında) 

   * O kadar çok korktum ki anlatamam.  (aşırılık anlamında)

 

NOT: Cümlede yer alan “kadar” edatı birlikte kullanıldığı sözcükle isim, sıfat veya zarf grubu oluşturur. “kadar” edatı birlikte kullanıldığı hangi sözcük grubu olursa olsun yine de edattır.  

  ÖRNEK: 

   * Bu kadarını ben de beklemiyordum.    (İsim) 

   * Bu olanlarla dayak yemiş kadar olduk.    (Zarf-Belirteç) 

   * Limon kadar ekşi elma almışsın.    (Sıfat - Ön ad)

 

 

“için” Edatı

        “için” edatı cümleye, bağlandığı sözcükle birlikte “amaç, maksat, koşul-şart, neden-sonuç, görelik, özgüleme, karşılık, hakkında, gibilik, aitlik, uğruna, yoluna, …” anlamları katar. 

ÖRNEK: 

   * Afrikalılara yardım etmek için para topladılar.  (amaç anlamında 

   * Kavga etmek için adam topluyormuş.  (sebep-sonuç anlamında 

   * O okul için hiç kimse iyi şeyler söylemiyor.  (hakkında anlamında 

   * Senin için güzel olan benim için güzel olmayabilir.  (görecelik anlamında 

   * Bu yemeği kardeşim için hazırladık.  (aitlik anlamında 

   * Vatan için canını vermeye hazırdı.  (uğruna anlamında) 

   * Doktor olabilmek için matematik çözmelisin.  (koşul-şart anlamında) 

   * Bu şarkı sözlerini annem için yazdım.  (özgüleme anlamında) 

   * Bu araba için kaç lira ödedin?  (karşılık anlamında) 

   * Bizim için seçim kazanmak çok kolaydı.  (görelik anlamında)

 

NOT: Cümle içerisindeki “-e” yönelme hali eki ile “üzere, -e göre, diye” edatlarıiçin” edatının yerini tutabilir.   

  ÖRNEK: 

   * Bu şarkıyı senin için söyledin. 

   * Bu şarkıyı sana söyledin.

 

   * Bisiklet almak için para biriktiriyor.

   * Bisiklet almak üzere para biriktiriyor.

 

   * Babam için herkes suçluydu. 

   * Babama göre herkes suçluydu.

 

   * Ne için bizi terk ettin. 

   * Ne diye bizi terk ettin.

 

 

“yalnız, sadece, tek, ancak, bir, sade” Edatı

        “yalnız, sadece, tek, ancak, bir, sade” edatları cümle içerisinde anlam olarak birbirinin karşılığı olan ve birbirinin yerine kullanılabilen edatlardır. 

ÖRNEK: 

   * Bu problemi yalnız sen çözebilirsin.   

   * Bu lekeyi yalnız çamaşır suyu çıkarır. 

   * O köye sadece bu araba gidiyormuş. 

   * Bizim arabaya sadece dört kişi binebilir. 

   * Evin çatısını tek ben onarabilirim. 

   * Bu gölde balık olarak tek sazan yaşıyormuş. 

   * Ehliyet sınavına bir sen girmedin. 

   * Ben bir babama anlattım olanları. 

   * Bütün sırlarını sade o bilir. 

   * Gömlekteki bu lekeyi ancak kuru temizlemeci çıkarır. 

   * Bu meseleyi ancak mahkemeler çözebilir.

 

NOT 1:“yalnız” sözcüğü, “sadece” anlamında kullanılırsa edat (ilgeç), bir ismi etkileyerek o ismin özelliği olursa sıfat (ön ad), bir fiili etkilerse zarf (belirteç), “fakat, ama” anlamında kullanılırsa bağlaç, tek başına anlamlı bir şekilde kullanılırsa isim görevinde kullanılır. 

ÖRNEK: 

   * Bu lekeyi yalnız bulaşık sabunu çıkarır. (edat (ilgeç) görevinde) 

   * Bahçedeki ağaçları yalnız suladı.    (zarf (belirteç) görevinde) 

   * Annem öldüğünden beri babam yalnız bir insandı.  (sıfat (ön ad) görevinde) 

   * Yalnızlık içerisinde geçen bir ömürdü benimkisi.  (isim görevinde) 

   * Sizinle gelirim, yalnız otobüse binmem. (bağlaç görevinde)

 

NOT 2:“bir” sözcüğü “sadece” anlamında kullanılırsa edat (ilgeç), bir nesnenin sayısını belirtecek şekilde kullanılırsa sıfat (ön ad), bir ismin yerini tutacak şekilde kullanılırsa zamir (adıl), tek başına anlamlı bir şekilde kullanılırsa isim görevinde kullanılır. 

ÖRNEK: 

   * Bu adamı bir dedem ikna edebilir. (edat (ilgeç) görevinde) 

   * Sınavdan önce bir kalem bulamadım. (sıfat (ön ad) görevinde) 

   * Adamın biri seni soruyormuş.  (zamir (adıl) görevinde) 

   * Bir rakamını defterine yazamamış.  (isim görevinde)

 

NOT 3:“tek” sözcüğü “sadece” anlamında kullanılırsa edat (ilgeç), bir nesnenin sayısını belirtecek şekilde kullanılırsa sıfat (ön ad), bir fiili etkilerse zarf (belirteç), tek başına anlamlı bir şekilde kullanılırsa isim görevinde kullanılır. 

ÖRNEK: 

   * Bu arabayı tek babam çalıştırabilir. (edat (ilgeç) görevinde) 

   * Her konuda tek adam olmak istiyordu. (sıfat (ön ad) görevinde) 

   * Ayşe oyunda tek kalmıştı.  (zarf (belirteç) görevinde) 

   * Kızın teki bağırıp duruyordu.  (isim görevinde)

 

NOT 4:ancak” sözcüğü cümlede “sadece” anlamının dışında “en çok” anlamında da kullanılır. Ayrıca “ancak” sözcüğü “sadece” anlamında kullanılırsa edat, bir fiili etkilerse zarf (belirteç), “ama” anlamında kullanılırsa bağlaç görevindedir. 

ÖRNEK: 

   * Bu ev ancak yüz bin lira eder. (en çok anlamında) 

 

   * Böyle güzel yemeği ancak annem yapar.  (edat görevinde) 

   * Sizinle çalışırım ancak paramı ödeyeceksiniz. (bağlaç görevinde) 

   * Bu işin içinden ancak çıkabildiler.  (zarf görevinde) 

 

 

 “üzere, -mek üzere” Edatı

        “üzere” edatı cümleye, bağlandığı sözcükle birlikte “amaç, maksat, koşul-şart, tarz, şekil, zaman, …” anlamları katar.

ÖRNEK: 

   * Röportaj yapmak üzere randevu almıştı.  (amaç anlamında) 

   * Yaramazlık yapmamak üzere dışarıda oynayabilirsin.  (şart anlamında) 

   * Görüştüğümüz üzere işleri idare edin.  (şekilde anlamında) 

   * Sınav bitmek üzereymiş.  (zaman anlamında)

 

 

“-e doğru” Edatı

        “-e doğru” edatı cümleye, bağlandığı sözcükle birlikte “yer, yön, zaman, yakın, yaklaşık, …” anlamları katar. 

ÖRNEK: 

   * Ahmet Bey az önce eve doğru gitti.  (yön anlamında) 

   * Bu ilaçları akşama doğru almalısın.  (yaklaşık anlamında) 

   * Annem tabloyu kapıya doğru asmıştı.   (yer anlamında) 

   * Bütün işler saat üçe doğru bitmişti.   (zaman anlamında) 

   * İnsan ellisine doğru ölümü daha çok düşünüyor.   (yakın anlamında)

 

NOT:-e doğru” sözcüğü “yer, yön, zaman” anlamında kullanılırsa edat (ilgeç), bir ismin özelliğini belirtecek şekilde kullanılırsa sıfat (ön ad), bir fiili etkilerse zarf (belirteç), tek başına anlamlı bir şekilde kullanılırsa isim görevinde kullanılır. 

ÖRNEK: 

   * Çocuklar parka doğru gitti. (edat (ilgeç) görevinde) 

   * Senin doğruların birilerini rahatsız ediyor. (isim görevinde) 

   * Doğru yolu sonunda bulmuştu. (sıfat (ön ad) görevinde) 

   * Bu ayakkabılarla doğru yürüyemiyordu. (zarf (belirteç) görevinde) 

 

 

“-e karşı” Edatı

       “-e karşı” edatı cümleye, bağlandığı sözcükle birlikte “zaman, yönelik, yaklaşık, yönelme, cevap olarak, rakip olarak …” anlamları katar. 

ÖRNEK: 

   * Rüzgara karşı zorlukla yürünüyordu.  (yönelme anlamında) 

   * Sabaha karşı yola çıkmıştık.  (yakın anlamında) 

   * Müdüre karşı biraz sert konuşmuştu.  (yönelik anlamında) 

   * Yüzünü ışığa karşı dönüp uyuyakalmıştı.  (yönelme anlamında) 

   * Yaptığın harekete karşı çok kırıldım.  (cevap olarak anlamında) 

   * Beşiktaş Fenerbahçe’ye karşı oynayacak.  (rakip olarak anlamında)

 

NOT:-e karşı” sözcüğü “yer, yön, zaman” anlamında kullanılırsa edat (ilgeç), bir ismin özelliğini belirtecek şekilde kullanılırsa sıfat (ön ad), bir fiili etkilerse zarf (belirteç), tek başına anlamlı bir şekilde kullanılırsa isim görevinde kullanılır. 

ÖRNEK:

   * Size karşı çok mahcubum. (edat (ilgeç) görevinde) 

   * Karşıya geçmek için feribota binmiştik. (isim görevinde) 

   * Hakim karşı tarafı suçlu bulmuştu. (sıfat (ön ad) görevinde) 

   * Gençlik niçin büyüklerine karşı gelmektedir? (zarf (belirteç) görevinde)

 

 

“-den başka” Edatı

        “-den başka” edatı cümleye, bağlandığı sözcükle birlikte “dışında, hariç, …” anlamları katar.

 ÖRNEK:

   * Senden başka herkes onu tebrik etti.  (dışında anlamında) 

   * Benden başkasıyla olmanı kabullenemem.  (hariç anlamında)

 

NOT:-den başka” sözcüğü “dışında, hariç” anlamında kullanılırsa edat (ilgeç), bir ismin özelliğini belirtecek şekilde kullanılırsa sıfat (ön ad), bir fiili etkilerse zarf (belirteç), tek başına anlamlı bir şekilde kullanılırsa isim görevinde kullanılır. 

ÖRNEK: 

   * Ali’den başka kimse içeri giremedi. (edat (ilgeç) görevinde) 

   * Başkalarının davranışları beni ilgilendirmez. (isim görevinde) 

   * başka hülyalara yelken açmıştır şimdi. (sıfat (ön ad) görevinde) 

   * O günden sonra gözüme bir başka görünüyordu. (zarf (belirteç) görevinde) 

 

 

“mi” Edatı

       “mi” edatı cümleye, “soru, zaman, pekiştirme, olumsuzluk, rica, kesinlik, şaşma, şart, alay, ihtimal, neden-sonuç …” anlamları katar. Cümle içerisinde daima ayrı yazılır.  

ÖRNEK: 

   * Yarın okula gidecek misin?  (soru anlamında) 

   * Sınav bitti mi hemen eve gel.  (zaman anlamında) 

   * Uzun mu uzun bir hayat var önünde.  (pekiştirme anlamında) 

   * Hiç onun ipiyle kuyuya inilir mi?  (olumsuzluk anlamında) 

   * Benimle dans eder misin?  (rica anlamında) 

   * Yemeğimi yemez olur muyum?  (kesinlik anlamında) 

   * Kafaya koydu bir kere, dövecek mi dövecek. (kesinlik anlamında) 

   * Buraya yürüyerek mi geldiniz?  (şaşırma anlamında) 

   * İradene sahip oldun mu sigarayı bırakırsın.  (şart anlamında) 

   * Bayramdan bayrama geliyor mu geliyor işte.  (alay anlamında) 

   * Bu saatte misafir gelir mi gelir? (ihtimal anlamında) 

   * Koridorda bağırdım mı kimse dışarı çıkamaz?  (neden-sonuç)

 

 

“ile” Edatı

       “ile” edatı cümleye, “araç, gereç, birliktelik, durum, neden-sonuç, nitelik, karşılığında, ölçü …” anlamları katar. Genellikle cümle içerisinde “i” sesi düşerek “-le, -la” şeklinde sözcüğe birleşerek yazılır.

 ÖRNEK: 

   * Adam karısını demir çubukla dövmüş. (gereç anlamında) 

   * Bursa’ya trenle gideceğiz. (araç anlamında) 

   * Onlar bulgur pilavını ekmekle yiyormuş. (birliktelik anlamında) 

   * Bu hasta haliyle yollara düşmüş. (durum anlamında) 

   * Arabanın çarpmasıyla hayatını kaybetmişti. (neden-sonuç anlamında) 

   * Sınav telaşıyla çukuru fark etmemişim  (neden-sonuç anlamında) 

   * Herkes beni dikkatle dinlemeli. (nitelik anlamında) 

   * Güzellikle bu işi halletmeliyiz. (nitelik anlamında) 

   * Yüz lirayla neler alınmaz ki? (karşılığında anlamında) 

   * Sütü litreyle satarlar. (ölçü anlamında)

 

NOT:“ ile” edatı ile “ile” bağlacını birbirine karıştırmamak gerekir. Cümle içerisinde “ile” sözcüğünün yerine “ve” getiriliyorsa bağlaç, getirilemiyorsa edattır. 

ÖRNEK: 

   * Ayşe’yle kimse oynamıyordu. (edat (ilgeç) görevinde) 

      Ayşe ve kimse oynamıyordu. 

 

   * Emine’yle Rabia ders çalışıyordu. (bağlaç görevinde) 

      Emine ve Rabia ders çalışıyordu.  

 

Yusuf ALTINSOY / Türk Dili ve Edb. Öğrt.                       www.edebiyatname.com

 

“-den dolayı, -den ötürü” Edatı

        “-den dolayı, -den ötürü” edatı cümleye, “neden-sonuç” anlamı katar.  

ÖRNEK: 

   * Depremden dolayı kimse eve giremiyor. (neden- sonuç anlamında) 

   * Ders çalışmadığımdan ötürü notlarım çok kötüydü. (neden- sonuç anlamında) 

 

 

“-den önce, -den sonra, -den evvel” Edatı

        “-den önce, -den sonra, -den evvel, -den beri” edatı cümleye, “zaman, yer” anlamları katar.  

ÖRNEK: 

   * Senden önce hiç yaşamıyormuşum. (zaman anlamında) 

   * Sen gittikten sonra ortalık birden sessizleşti. (zaman anlamında) 

   * Savaştan evvel buralarda insanlar yaşardı. (zaman anlamında) 

   * Onlar kavgadan beri bizimle konuşmaz. (zaman anlamında) 

   * Aksaray’dan beri hiç susmadı. (yer anlamında) 

   * Bizim evden önce onların evi vardı. (yer anlamında) 

   * Aksaray’dan sonra Ankara’ya vardık. (yer anlamında) 

   * Ankara’dan evvel mutlaka mola vermelisin. (yer anlamında)

 

 

 “-e dair” Edatı

        “-e dair” edatı cümleye, “ilgili, hakkında” anlamını katar.  

ÖRNEK: 

   * Onun geleceğe dair çok güzel planları var. (ilgili anlamında) 

   * Öğretmenimize dair dedikodular dolaşıyor. (hakkında anlamında)

 

 

“-e rağmen, -e karşın” Edatı

        “- e rağmen, -e karşın” edatı cümleye, “tersini yapmak, etkili olmamak” anlamlarını katar.  

ÖRNEK: 

   * Tembih etmeme rağmen yine acı yemişsin. (tersini yapmak anlamında) 

   * Su dökmeme rağmen ateş sönmemiş. (etkili olmamak anlamında) 

   * Sakat olmasına karşın yine de oynadı. (durumunun tersini yapmak anlamında) 

   * Halıyı sabunla silmemize rağmen leke çıkmamış. (etkili olmamak anlamında) 

 

 

“-e dek, -e değin” Edatı

        “-e dek, -e değin” edatı cümleye, “zaman” anlamını katar.  

ÖRNEK: 

   * Çocuk uyuyana dek sallamaya devam etti. 

   * Sonsuza değin kalbimizde yaşayacaksın. 

 

 

“denli” Edatı

        “denli” edatı cümleye, “kadar, derece” anlamlarını katar.  

ÖRNEK: 

   * Onu bu denli sevmen normal değil.  (derece anlamında) 

   * Arkadaşlarına bu denli sıcak davranmasaydın.  (kadar anlamında) 

   * Koşmasaydın bu denli zayıflayamazdın. (derece anlamında)

 

 

 “değil” Edatı

        “değil” edatı cümleye, “olumsuzluk” anlamı katar.  

ÖRNEK: 

   * Bu oda çok sıcak değil. (olumsuzluk anlamında) 

   * Her şeye susacak değiliz. (olumsuzluk anlamında) 

 

 

“diye” Edatı

        “diye” edatı cümleye, “amaç- sonuç, neden-sonuç” anlamları katar.  

ÖRNEK: 

   * Zayıflayayım diye spor yapıyorum. (amaç-sonuç anlamında) 

   * Hastalanıyorum diye hep kalın giyiniyor. (neden-sonuç anlamında)

 

 

“hani” Edatı

        “hani” edatı cümleye, “nerede, hatırlatma, bari, özlem” anlamları katar.  

ÖRNEK: 

   * Hani beklediğiniz misafirler? (nerede anlamında)

   * Hani seni bekleyen biri vardı ya, işte o gitti. (hatırlatma anlamında) 

   * Hani buraya ben getirmesem de. (bari anlamında) 

   * Hani o gençlik yılları! (özlem anlamında)

 

İSE BAĞLACI,  ŞAYET, BAĞLACI, EĞER BAĞLACI

 
Bu bağlaçlar koşul-şart ifade eden veya şart anlamını kuvvetlendirirler.
 
Başına geldikleri cümleyi daha sonraki cümle veya cümlelere bağlarlar.
 
İse bağlacı kendinden önceki sözcükle birleşik yazılabilir.
 
Eklendiği sözcüğe göre “se, sa” şeklinde değişiklik gösterebilir.
 
Örnek:
 
Eğer son soruyu bilseydik, yarışmayı kazanacaktık.
 
Şayet paranız biterse beni arayın.
 
Bügün güzel yemekler olduğu için yemekhaneye gittik, Ahmet ise bizle gelmedi.
 
Ben hızlı hızlı yürüdüm annemse arkamdan ağır adımlarla geliyordu.
 
 
KARIŞTIRMAYINIZ
 
“İse” sözcüğü ek-fiil olarak da kullanılabilir. Ek fiiller isim soylu sözcükleri yüklem yaparken, basit zamanlı fiilleri de bileşik zamanlı yapar.
 
Cümlede  koşul-şart anlamı sağlar. Baglaç ile farkı ek fiilin olumsuzu yapılabilirken bağlaç olan “ise” nin olumsuzu yapılamaz ve  şart anlamı da sağlamaz.
 
Örnek:
 
Yola erken çıkarsa yetişebilir. (ek-fiil)
 
Tansiyonu yüksek, ateşi ise normalin üstünde. (Bağlaç)


Gibi Edatı
Cümleye, bağlandığı sözcükle birlikte “benzerlik, eşitlik, tahmin(olasılık), tezlik, yakın olma, dolayında(civarında), yakışır biçimde, ve benzeri, örnek verme, ekleme ilişkisi, ” anlamları katar.

ÖRNEK:

* Kızımız sahnede prensesler gibi görünüyordu. (benzetme anlamında)

* Öğretmenimiz bugün biraz üzgün gibiydi. (tahmin etme anlamında)

* Ahmet bu çalışmayla sınavı kazanacak gibi. (olasılık anlamında)

* Bu memlekette onun gibisi zor bulunur (eşitlik anlamında)

* Fırındaki balıklar pişmiş gibi. (pişmeye yakın olma anlamında)

* Leke elbiseden çıktı gibi. (çıkmaya yakın olma anlamında)

* Sınıftan çıktığı gibi kantine gitti. (tezlik anlamında)

* Toplantıdan çıkınca üç gibi evde olurum. (civarında anlamında)

* Yıllardır adam gibi bir elbise almadın. (yakışır biçimde anlamında)

* Makale, deneme gibi yazılar bilgi olmadan yazılmaz. (ve benzeri)

* Atalarımızın dediği gibi, çalışan demir pas tutmaz. (örnek verme)

* Ahmet yetmezmiş gibi Mehmet de hastalandı. (ekleme ilişkisi)

NOT 1:Cümle içerisinde sözcüklere getirilen “-ce, cesine, -si, -imsi, -cileyin” ekleri “gibi” edatının yerini tutabilir.

ÖRNEK:

* Onun bu delice davranışları canımızdan bezdirdi.

* Onun bu deli gibidavranışları canımızdan bezdirdi.

* Yemekte acımsı bir tat vardı.

* Yemekte acı gibibir tat vardı.

* Ali’nin çocuksu davranışlarına çok güldük.

* Ali’nin çocuk gibidavranışlarına çok güldük.

NOT 2:Cümle içerisinde sözcüklere getirilen “kadar” edatı “gibi” edatının yerini tutabilir.

ÖRNEK:

* Gözleri kömür kadar siyahtı.

* Gözleri kömür gibi siyahtı.

Yusuf ALTINSOY / Türk Dili ve Edb. Öğrt.                       www.edebiyatname.com

Yorumlar (0)