17. YÜZYILDA KLASİK AŞK MESNEVİLERİ

17. YÜZYILDA KLASİK AŞK MESNEVİLERİ

17. yüzyılda mesnevî bir taraftan yerli konuların işlendiği bir edebî alan haline gelmiş, diğer taraftan bilgi vermek, okuyucuyu eğitmek için kaleme alınmıştır.

17. yüzyılda klasik aşk konulu mesnevilerin yazımında azalma olmuştur. Faizî’nin Leylâ ile Mecnûn’u, Azmi-zâde Hâletî’nin Mihr ü mâh’ı bu tür mesnevilere örnek verilebilir.

Bu yüzyılda mesnevileri ile dikkat çeken hamse sahibi şair Nev’îzâde Atâyî’dir. Nev‛îzâde Atâyî’nin hamsesi Âlem-nümâ, Sohbetü’l-Efkâr, Nefhatü’l-Ezhâr, Heft-Hân, Hilyetü’l-Efkâr mesnevîlerinden oluşmaktadır. Atâyî, mesnevîlerinde hikâyeyi kurmada, tasvirde ve mahalli ögeleri yansıtmada çok başarılıdır. Atâyî ile birlikte Bosnalı Sâbit de mesnevileri ile dikkat çeken diğer bir 17. yüzyıl divân şairidir. Sâbit’in mesnevileri, Zafer-nâme, Dere-nâme, Beber-nâme, Amrü’l-Leys ve Edhem ü Hümâ’dır. Şair, hamse meydana getirmek istemiş ama Edhem ü Hümâ mesnevisi yarım kalmıştır. Dere-nâme, Berber-nâme ve Amrü’l-Leys’te Sâbit, mahallî deyim ve kelimeleri kullanmakla birlikte yer yer kaba ve çirkin ifadelere, teşbihlere de başvurmuştur.

Nâbî’nin oğlu Ebu’l-Hayr Çelebi için yazdığı Hayriyye isimli mesnevisi, nasihatname türünün orijinal eserlerindendir. Nâbî eserinde, ahlakî, dinî ve sosyal hayatla ilgili çeşitli konularda oğluna nasihat vermiş, aynı zamanda ideal bir insan tablosu çizmiştir.

Dinî-tasavvufî konuda yazılan mesnevîlerinden, Sîmkeş-zâde Feyzî’nin Mi‘rac-nâme-i Resûl-i Ekrem’i mirâciye; Neşâtî’nin Hilye-i Enbiyâ’sı ve Cevrî’nin Hilye-i Çehâr-ı Yâr-ı Güzîn’i ise, hilye türünde kaleme alınmıştır. Şâni Mehmed Efendi’nin Gülşen-i Efkâr’ı ve Sîmkeş-zâde Feyzî’nin Gamze vü Dil’i ise tasavvufu konu edinen temsilî mesnevilerdir.

17. yüzyılda ayrıca, Feridüddin-i Attar’ın Mantıku’t-tayr’ı ve Bülbül-nâme adlı eserleri de Farsça’dan Türkçe’ye çevrilmiştir. Fedâyî Dede Mantıku’t-tayr’ı, Mantık-ı Esrâr; Ömer Fuadî ise, Bülbül-nâme’yi, Bülbüliyye adıyla Türkçe’ye çevirmişlerdir. Attâr’ın İlahinâme’sinde yer alan ve “Hikâye-i Fahrüddîn-i Gürgânî ve Gulâm Sultân” adlı hikâyeyi genişleterek Nâbî, Hayrâbâd adlı mesnevisini yazmıştır.

17. yüzyılda Riyâzî, Azmi-zâde-Hâletî, Şeyhülislâm Yahyâ, Şeyhülislâm Bahâyî, Tıflî ve Rüşdî tarafından mesnevi nazım şekliyle sâkînâme yazılmıştır. Sâkînâme ile birlikte, Neşâtî’nin Edirne, Tab’î ve Fehîm’in İstanbul, Gelibolulu Vecîhî’nin Gelibolu, Hacı Derviş’in Mostar şehrengîzleri yine bu yüzyılın mesnevi nazım şekliyle meydana getirilmiş eserleridir. Sergüzeşt ve hasbihâl türünde yazılan mesnevilere Varvarî’nin Sergüzeşt’i ve Güftî’nin Hasbihâl’i örnek verilebilir.

Yorumlar (0)