1960 Sonrası Türk Hikâyesi

1960 Sonrası Türk Hikâyesi

Yaşanmış veya yaşanması mümkün olan olayların okuyucuya haz verecek şekilde anlatıldığı kısa, edebî yazılara hikâye (öykü) denir. Edebiyatımızda ilk yerli örnekleri Tanzimat Edebiyatı Dönemi’nde verilmeye başlanan hikâye, Servetifünun ve Millî Edebiyat Dönemlerinde yeni bir tür olarak ağırlığını hissettirmeye başlar. Türk hikâyeciliği, “Cumhuriyet Dönemi”nde yaşanan toplumsal olaylar, kültürel değişimler gibi nedenlere bağlı olarak farklı tema ve yönelişlerle birlikte hem teknik hem içerik yönünden farklı özellikler gösterir.

1960’lı yıllara gelindiğinde önceki yılların birikimine ve sosyal, siyasi gelişmelere bağlı olarak Türk hikâyeciliğinde önemli gelişmeler görülür. Bu dönemde hikâye türünde eser veren yazar sayısı artar, farklı eğilimleri yansıtan eserler kaleme alınır. Buna bağlı olarak hikâyelerde ele alınan temalar da çeşitlenir. Bu dönemde Türk hikâyeciliğinde tema ve kurgu bakımından tamamıyla yenilikçi gelişmeler yaşanır. Toplumcu gerçekçi anlayışla işçi, köy, kasaba ve şehirlerde yaşayan insanların sorunları, Almanya’ya işçi göçü gibi konular işlenir. Bu toplumsal konuların yanı sıra bireyin iç dünyasını esas alan eserler de verilmeye devam eder. Türk hikâyeciliğinde varoluşçuluk akımı etkili olur. Toplumun farklı kesimlerini temsil eden kişiler üzerinde durularak daha çok bireyin çevresiyle ve toplumla olan uyumsuzluğu, bu uyumsuzluğun neden olduğu yabancılaşma ve yalnızlık duygusu üzerinde durulur. Bu dönemin önemli hikâyecilerinden bazıları şunlardır: Mehmet Seyda, Leylâ Erbil, Sevgi Soysal, Sevim Burak, Füruzan, Tomris Uyar, Sevinç Çokum, Nedim Gürsel, Rasim Özdenören…

1970’li yıllarda ise dönemin önemli siyasi ve toplumsal olayları Türk hikâyeciliği üzerinde etkili olur. Yazarlar estetik kaygılardan uzaklaşarak ideolojilerini ön plana çıkaran eserler verirler. Hikâyelerde daha çok siyasi, toplumsal ve günlük konular ele alınır. Türk hikâyeciliği, yeni hikâyecilerin ve usta yazarların kaleme aldığı yeni eserlerle çeşitlenir, zenginleşir. Bu dönemde Adalet Ağaoğlu, Tomris Uyar, Füruzan gibi yazarlar toplumcu gerçekçilik anlayışıyla hikâyeler yazarken Mustafa Kutlu, Sevinç Çokum, Rasim Özdenören gibi hikaye yazarları, dinî ve millî duyarlılıkları yansıtan hikâyeler kaleme alırlar.

1980’li yılların başında Türkiye’de yaşanan önemli siyasi ve toplumsal olaylar edebiyat dünyasını derinden etkiler, sanatçılar yeni arayışlara girer. Bu arayışlar sonucunda dönemin sanatçıları; toplumsal sorunlardan uzaklaşır, bireyin kendi içindeki gerçekleri daha fazla öne çıkararak bireysel temaları ele alırlar. Yeni anlatım imkânlarını kullanarak hikâyelerinde farklı kurgu tekniklerini denerler. Yeni ve farklı bir hikâye dili oluşturarak gözleme dayalı bir olayı ve durumu anlatmak yerine şiirsel, bölük pörçük, denemeyi andıran hikâyeler kaleme alırlar. Bu hikâyelerde kendini merkeze yerleştiren yazar; dünyayı, çevreyi kendine göre yorumlar.

1980’den önceki kuşaklardan gelen hikâye yazarlarının yanı sıra Murathan Mungan, Cemil Kavukçu, Ayfer Tunç, Murat Gülsoy, Murat Yalçın, Nalan Barbarosoğlu, Özcan Karabulut, Müge İplikçi, Nazan Bekiroğlu gibi yeni yazarlar da dil ve anlatım biçimi, konu ve kurgu bakımından özgün eserler verirler.

Yorumlar (0)