CENGİZ AYTMATOV KİMDİR? YAPITLARI VE YAŞAMI.
TÜRK DÜNYASININ BÜYÜK ÇINARI  CENGİZ AYTMATOV’UN DOĞUM GÜNÜ KUTLU OLSUN...
(12.12.1928 - 10.06.2008)

Кыргызды ааламга таанытып, даңазалаган агабыз ЧЫНГЫЗ АЙТМАТОВДУН туулган күнү.




AYTMATOV KİMDİR?

1928 yıllarında Kırgızistan’da dünyaya gözlerini açtı. Kendisi Talas Eyaletinde bulunan Şekeş Köyü’nde hayatını sürdürdü. Ondan sonra Bişkek’te eğitimini Veteriner Fakültesinde tamamlayıp mezun oldu. Kendisi Kırgızistan’ın önemli yazarlarından olup aynı zamanda çevirmen, gazeteci ve politikacıydı.

Cengiz Aytmatov, yazarlık macerasına 1952 yılında başladı. Aradan geçen yedi yıl içerisinde Kırgız Pradası gazetesinde muhabir olarak işe başladı. Daha sonra kendisine büyük bir ün kazandıracak olan “Povesti Gori Stepey” adlı öykü kitabını yazdı. Bu kitapla 1963 yılında Lenin Ödülü’ne layık görüldü ve bu onun en genç yaşta alınan Lenin Ödülü ünvanı sahibi olmasını da sağladı. Cengiz Aytmatov genelde eserlerinde aşk, dostluk, geçirmiş olduğu savaş dönemlerinin acıları ve kahramanlıkları ele aldı. Eserlerinde genelde Kırgızca ve Rusça dilini kullandı.

4165_cengiz_aytmatov

Cengiz Aytmatov, Kırgız gelenek ve göreneklerine hep sadık kalarak hayatına devam etti. Kendisi geleneklerine bağlı kaldığı için eserlerinde milletinin tarihi boyunca kazandığı, sosyal, ahlaki, edebi, kültürel ve askeri ne kadar yanı varsa hepsinin maddi ve manevi zenginlikleri ile birlikte eserlerine yansıtmıştır. Milletinin savaşlardaki acılarını kahramanlıklarını, tecrübelerini yazılarına aktarmış ve milletinin tüm değerlerini yazıya dökmüştür. Eserlerinde kendisinin de söylediği üzere hep Tipik İnsan’ı ortaya koymaya çalışmış. Eserlerinde, hikayelerinde milletinin bugüne kadar ağızdan ağza geçen efsanelerini,destanlarını, masal ve hikayelerini, bunlarında meydana geliş şartlarını ve ardındaki hikayelerini eserlerinde yeniden hatırlatmaya çalışırdı. Kırgız-Türk kültürünü, psikolojisiyle, duyuş ve anlayış tarzıyla eserlerine de mümkün olduğunda bol yer alır. Cengiz Aytmatov’un en göze batan özeliği özüne bağlı, kendinden, halkından, coğrafyasından haberdar olma olarak kendini göstermektedir.

Uluslararası bir ünvana sahip olan Cengiz Aytmatov’un eserleri, tam olarak 150’den fazla dile tercüme edilmiştir. Bu ünü ona Kırgız Yazarlar Birliği Prezidyumu üyeliğine, 1962 yıllarında ise Kırgız sinematografi işçileri birliği birinci sekreterliğine getirildi. Bununla birlikte 1968 yılında “Sovyet Devlet Edebiyat Ödülü” kazandı. Son yıllarında ise Cengiz Aytmatov politikaya atılmıştı. Kırgızista’nın Talas bölge Milletvekilliği yaptı ve bunun yanı sıra Benelux Devletleri büyükelçiliği görevini de üstlendi. Daha sonraları ise Diyalog Arasya dergisinin yayın kurulu üyeliğini de üstlendi. Hayatı bu kadar hareketli ve renkli geçen Cengiz Aytmatov, doktorlar tarafından böbrek yetmezliği teşhisi konulmuştu. Uzun çabaları sonucunda yenik düşen Cengiz Aytmatov, 2008 yılında hayata gözlerini yumdu. Cengiz Aytmatov bir Rus televizyon kanalı için belgesel çekimlerine gitmişti. Gittiği Tataristanda böbrek yetmezliği rahatsızlığı geçirdi ve hastaneye kaldırıldı. Daha sonra Almanya’ya nakledildi ama kurtarılamadı. Kırgızlar Cengiz Aytmatov’u o kadar çok seviyordu ki; 2008 yılını Cengiz Aytmatov yılı olarak ilan etmişlerdi.

ESERLERİ

*Dağlar Devrildiğinde-Ebedi Nişanlı
*Darağacı – Dişi kurdun Rüyaları
*Gün Olur Asra Bedel
*Fuji-Yama
*Beyaz Gemi
*Selvi Boylum Al Yazmalım
*Elveda, Gülsarı
*Dağlar ve Steplerden Masallar
*İlk Öğretmenim
*Cemile
*Yüzyüze
*Zorlu Geçit
*Toprak Ana
*Cengiz Han’a Küsen Bulut
*Çocukluğum
*Kızıl Elma
*Hiroşimalar Olmasın
*İlk Turnalar
*GülSarı
*Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek
*Sultan Murat
*Dişi Kurdun Rüyaları




ÖZET: İlk Öğretmen/Cengiz AYTMATOV

İlk Öğretmen, Cengiz AYTMATOV, Elips Kitabevi, Temmuz 2005, Ankara



Kitapta olaylar; anlatıcı konumunda bir ressam, köyün eski öğretmeni Duyuşen ile ünlü bir felsefe profesörü olan Altınay Süleymanova arasında geçmektedir.

Hikâye, ressam ve Profesör Süleymanova’nın köydeki okul açılışı için köye davet edilmeleri ile başlamaktadır. Ressam’da Profesör’de uzun zamandır köye gitmedikleri için    2–3 gün kalmak üzere daveti memnuniyetle kabul ederler. Köy ahalisi Profesör Süleymanova’yı törenle karşılar ve onu memnun etmeye, sevgilerini göstermeye çalışırlar. Coşkun bir hava vardır. Bu durum artık köyün postacılığını yapmakta olan eski öğretmen Duyuşen’in okul açılışı için telgrafları getirmesine kadar devam eder.

Törene davet edilmesine rağmen Duyuşen teslim edilmesi gereken telgraflar olduğunu bahane ederek, içeri girmez ve gider. Profesör Süleymanova, Duyuşen’in adını duyunca tedirgin olur ve o gün köyü terk eder. Köylüler bu nedensiz ayrılışa çok üzülürler ancak Profesör Süleymanova’yı da kalması için ikna edemezler. Acaba Profesör Süleymanova neden böyle acele etmiştir?

Ressam, bu olaydan birkaç gün sonra Profesör Süleymanova’dan bir mektup alır. Mektupta Profesör Süleymanova neden köyden ayrılmak için acele ettiğini ve geçmişine dair birçok itirafları anlatmaktadır. Ressam’da kitabın geri kalanında bütün olanları Profesör Süleymanova’nın ağzından çıktığı gibi anlatır.

Yıl 1924,  Profesör Süleymanova o zamanlar 14 yaşında genç bir kızdır. Anne ve babası öldüğü için amcasının yanında oturmaktadır. O günlerde, köye sırtında asker kaputu olan, genç bir yabancı gelir. Üniformalı birinin belirmesi köyde büyük bir olaydır. Gencin adı Duyuşen’dir. Hükümet tarafından köye okul açmaya, çocuklara ders vermeye gönderilmiştir. O zamanlar ‘okul’, ‘öğretim’ gibi kelimelerin anlamını kimse bilmemektedir. Duyuşen köy halkını toplayarak kendisinin buraya çocukları okutmak için görevli olarak gönderildiğini söyler ve tepedeki eski tavlanın onarılmasını teklif eder.

Köy halkı çocuklarının okumasına karşı çıksa da Duyuşen’in Sovyet yönetiminden gelen yazılı emir kâğıdını göstermesi üzerine korkarak kendilerinden bir şey istenmemesi şartı ile çocuklarının okula gitmelerini kabul ederler. Duyuşen de bu durumu çaresiz kabul eder. Tek başına tavlayı onarmaya başlar. O günlerde Süleymanova arkadaşları ile birlikte dağda tezek toplamaktadır. Duyuşen onları görür ve onlarla çok sıcak, içten bir şekilde ilgilenir. Bu durum çevresindekilerden hep kabalık gören Süleymanova’yı çok etkiler. Duyuşen okulu tamir eder ve eğitime başlar. Her gün bıkmadan tek tek çocukları evlerinden toplayarak okula götürmektedir.

Aslında Duyuşen bu işe plansız programsız, eğitim yöntemlerinden habersiz başlamıştır. Zaten kendisi de okuma yazmayı askerde öğrenmiştir. Doğru düzgün alfabeyi bile bilmemektedir. Yine de kendisi bütün bildiklerini büyük bir sabırla anlatır öğrencilerine. Her öğrencinin ayrı ayrı başına geçerek kalemin nasıl tutulacağını, daha anlamadıkları bir sürü şey anlatır.

Duyuşen aynı zamanda büyük bir Lenin hayranıdır. Sık sık öğrencilerine onun ne kadar büyük bir lider olduğunu anlatmaktır. Bütün bu yaptıklarından dolayı Süleymanova, Öğretmen Duyuşen’i büyük bir kahraman olarak görmektedir...

Süleymanova yaşça diğerlerinden büyük olması nedeniyle de oldukça çabuk öğrenmekte, Duyuşen’inde takdirini kazanmaktadır. Süleymanova’nın Duyuşen’e olan hayranlığı her geçen gün artmakta, onla beraber geçirdiği her an onu çok mutlu etmektedir. Duyuşen de aynı şekilde Süleymanova üzerine çok titremektedir. En büyük hayali ise onun şehirde öğretimine devam etmesidir.

Bir gün Süleymanova’nın amcasının evine kaba saba yabancılar gelir. Süleymanova oldukça tedirgin olur. Bir şeyler olacağından korkmaktadır. Nitekim yengesi onu evlendirmek için kararlıdır. Süleymanova okula gider. Duyuşen bu durum nedeniyle onu eve göndermez. Beraber kaldığı yaşlı bir ailenin yanına götürür. Kendisini sonuna kadar savunacağına dair söz verir. Ertesi gün okula teyzesi ve yabancılar gelir. Süleymanova’yı zorla almak isterler. Karşı çıkan Duyuşen’i de oldukça hırpalayarak, Süleymanova’yı alıp giderler. Artık Süleymanova o kaba saba adamın karısıdır. Hem de ikinci karısı. Süleymanova bu duruma ancak üç gün dayanabilir.

Üçüncü gün kaçmaya çalışırken Duyuşen iki jandarmayla beraber ansızın çıkagelir. Kaba saba adamı tutuklatarak Süleymanova’yı geri alır. Ertesi gün yönetimle görüşerek Süleymanova’yı okuması için kente götürür. Ayrılırken Duyuşen Süleymanova’ya ondan hiç ayrılmak istemediğini, ancak buna hakkı olmadığını, onun gerçek bir öğretmen olmasını çok istediğini belirterek çok üzüntülü bir şekilde ayrılırlar. Süleymanova daha sonra işçi üniversitesini bitirir. Moskova’ya gider, enstitüye başlar. Öğrenim yıllarında çok güçlükle karşılaşır, umutsuzluğa kapılır. Ancak böyle zamanlarda öğretmeni Duyuşen’i hatırlayarak önüne çıkan bütün güçlükleri yener. Üniversite de iken Süleymanova Duyuşen’e mektup yazar ancak karşılık alamaz.

Yıllar geçer, öğrenim hayatı, savaş yılları nedeniyle Süleymanova köye uzun yıllar gidemez. Duyuşen’den de hiç haber alamaz. Savaş zamanında köyden ayrıldığını, ancak geri dönmediğini hatta bazılarının onun ölmüş diye söylediğini duyar.

 

Yine de Süleymanova, Duyuşen’i hiç unutmaz, hayalinden çıkaramaz onu. Gördüğü insanları ona benzetir. Yıllar geçer, artık Süleymanova evlenmiş, tanınmış bir felsefe profesörüdür. Mektubunda, uzun bir aradan sonra okul açılışı için köye geldiğinde Duyuşen’le karşılaşınca çok utandığını, onu yıllarca yeterince araması nedeniyle çok üzüldüğünü belirtir. Ayrıca kendisine gösterilen sevgi yüzünden suçlar kendini. Bu törende en önemli yerde kendisi olmamalıdır. Bu ilk öğretmen Duyuşen’in hakkıdır. Bu yüzden çok üzülmüş ve utanmıştır. Duyuşen gençlere mutlaka anlatılmalıdır. Bunun için  köye geri döneceğini ve yeni açılan okula ‘Duyuşen’in Okulu’ adını verilmesini teklif edeceğini belirterek mektubuna son verir.

Yorumlar (0)