Divan-ı Hikmet - Hoca Ahmet Yesevi

Divan-ı Hikmet - Hoca Ahmet Yesevi

Divan-ı Hikmet - Hoca Ahmet Yesevi

İslami İlk Eserler

İslami İlk Eserler


İslami ilk eserler denince akla “Kutadgu Bilig”, “Divanü Lügati’t-Türk”, Atabetü’l-Hakayık”, “Divan-ı Hikmet”, “Muhakemetü’l-Lugateyn” ve ‘Dede Korkut Hikâyeleri” gelir.

Kutadgu Bilig

Divanü Lügati’t Türk

Atabetü’l Hakayık

Divan-ı Hikmet

Muhakemetü’l-Lugateyn

Dede Korkut Hikâyeleri
 
 

Divanı Hikmet – Hoca Ahmet Yesevi

 


XII. yüzyılda Orta Asya’da hikmetleriyle büyük bir şöhret kazanmıştır. Ahmet Yesevi, Türk tasavvuf edebiyatının ilk büyük ismidir. Şiirleriyle bütün Türk ülkelerinde derin izler bırakmıştır. Yesevilik tarikatının da kurcusu olan Ahmet Yesevi daha sonra Anadolu’da kurulan pek çok tarikata kaynak olmuştur. Orta Asya ve Türk boylarının bulunduğu bölgelerde yüzyıllarca sevilerek okunan Bakırgan Kitabı’nın yazarı olan Süleyman Ata da, Ahmet Yesevi’nin halifelerinden biridir. Onun eseri de dinî, tasavvufi ve öğretici şiirlerden oluşmaktadır.

Divan-ı Hikmet’in özellikleri şunlardır:

  • Divan-ı Hikmet, dinî, tasavvufi ve öğretici bir eserdir.

  • Eserin yazılma amacı, halka İslamiyet’i hikmetli bir şekilde öğretmektir.

  • Dörtlüklerin her birine “hikmet adı verilmiş ve bu hikmetler Orta Asya ve Anadolu’da yayılarak halkı derinden etkilemiştir.

  • Divan-ı Hikmet’teki şiirler, sade bir dille yazılmış, öğretici mahiyette manzumelerdir.

  • Ahmet Yesevi, şiirlerini daha çok 12’li hece vezniyle ve dörtlükler hâlinde, Hakaniye lehçesiyle yazmıştır.

  •  

Hoca Ahmet Yesevi / Divan-ı Hikmet Çevirisi Veritabanı Sözlüğü

Hoca Ahmet Yesevi / Divan-ı Hikmet Çevirisi Veritabanı Sözlüğü

lk 25 söz aşağıda verilmiştir.

Divan-ı Hikmet Çevirisi (Bütünüyle Çevirisi İçin) Şu Sözlüğe Tıklayınız.

1 Bismillâh dep beyân eyley hikmet aytıp Bismillah deyip beyan eyleyip hikmet eyitip
2 Tâliblerge dürr ü gevher saçtım mena Taliplere inci ve cevher saçtım ben ya.
3 Riyazetni kattığ tartıp kanlar yutup Riyazeti katı tartıp, kanlar yutup
4 Men defter-i sâni sözin açtım mena İkinci defter sözünü açtım ben ya.
5 Sözni aydım her kim bolsa didâr-taleb Söz söyledim, her kim olsa cemale talip
6 Cânnı cânğa peyvend kılıp regni avlap Canı cana bağlayıp, damarı ekleyip,
7 Garib yetim fakîrlerni köngli sıylap Garip, yetim, fakirlerin gönlünû okşayıp
8 Köngli bütün halayıkdın kaçtım mena Gönlü bütün kişilerden kaçtım ben ya.
9 Kayda körseng köngli sınuk merhem bolğıl Nerde görsen gönlü sınık, merhem ol
10 Andağ mazlum yolda kalsa hemdem bolğıl Öyle mazlum yolda kalsa, yoldaş ol
11 Ruz-ı mahşer dergahığa mahrem bolğıl Mahşer günü dergahına mahrem ol
12 Mâ u menlik halayıkdın kaçtım mena Benlik eden (bencil) kişilerden kaçtım ben ya.
13 Garib, fakir, yetimlerni Resûl sordı Garip, fakir, yetimleri Rasul sordu
14 Uşal tüni mi'râc çıkıp dîdâr kördi O gece Mirac'a çıkıp Hakk cemalini gördü
15 Kaytıp tüşüp fakir halin sordı Geri gelip inip fakir halini sordu
16 Gariblerni izin izlep tüştüm mena Gariplerin izini izleyip indim ben ya.
17 Ümmet bolsang gariblerge tâbi bolğıl Ümmet olsan, gariplere tâbi ol
18 Ayet hadis her kim aytsa sâmi bolğıl Ayet hadis her kim eyitse duyar ol
19 Rızk u ruzi her ne berse kâni bolğıl Rızk ve nasip her ne verse, gâni ol
20 Kâni bolup şevk şarabın içtim mena Gâni olup şevk şarabını içtim ben ya.
21 Medinege Resul barıp boldı garib Medine’ye Rasul varıp oldu garip
22 Gariblikde mihnet tartıp boldı habîb Gariplikte minnet tartıp oldu habib
23 Cefa tartıp Yaratkanğa boldı karib Cefa tartıp Yaradan'a oldu karip (yakın)
24 Garib bolup ukbalardın aştım mena Garip olup menzillerden aştım ben ya.
25 Akil erseng gariblerni köngli avla Akil isen, gariplerin gönlünü avla (ara)
 
 

Muhakemetü’l-Lugateyn

 


Kelime anlamı iki dilin karşılaştırılması olan bu eser, 15.yüzyıl edebî şahsiyetlerinden Ali Şir Nevai’nin Çağatay Türkçesi (Hakaniye) ile yazdığı en önemli eserdir. Eser, Kaşgarlı Mahmut’un yazdığı Divanü Lugati’t Türk’ten sonra milli dili korumak endişesiyle İslami dönem edebiyatının bu konuda yazılmış en önemli ikinci eseridir.  Divanü Lugati’t Türk’te Türkçenin Arapçayla “at başı gittiği” ispatlanmaya çalışılırken bu eserde Türkçenin Farsçadan üstünlüğü ispatlanmaya çalışılmıştır.

Ali Şir Nevâî bu eserinde, Türkçeyi edebi dil olarak kullanmayan, Farsça yazan çağdaşlarına bir mesaj vermek istemiş, ediplerin eserleri Türkçeyle yazmaları yönünde telkinler vermeye çalışmıştır.  Sanatçı, mensubu olduğu Çağatay Türkçesi ve Lehçesini ele almıştır. Dolayısıyla Ali Şir Nevai, 15. yy Çağatay Türkçesi ve edebiyatının da en önemli simasıdır.

Ali Şir Nevaî  bu eserinde, zamanındaki şairlerin Türkçeyi bırakarak şiirlerini Farsça ve Arapça ile yazmalarına engel olmak istemiş Türk şairlerine edebi eserleri Türk dili ile yazmalarına teşvik etmek için bu eserini yazmıştır. Eserin yazılmasının önemli bir sebebi Türk aydınları arasında Farsçayı kullanmak yönünde başlayan özentinin önüne geçmek,  Farsçanın Türkçeden daha edebi dil olduğu yönündeki eğilimlere engel olmaktı.

Bir çeşit dil bilgisi kitabı olan bu eser, sadece Türk dili hakkındaki görüşleri ile değil Türk kültürü hakkında başka değerli bilgiler de içermesi bakımından da çok önemli eserdir. Çünkü Nevâî, bu eserinde Türkçenin ne denli üstün bir dil olduğunu ispatlamaya kalkışırken ve delilleri sıralarken, Türklerin sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal yaşantısı içerisinde geçen pek çok terim ve kelime kullanarak açıklamıştır.

Ali Şir Nevaî bu eserde yeryüzündeki başlıca dilleri Arapça, Hintçe, Çağatay Uygurcası ve Farsça olarak saydıktan sonra Türkçe ile Farsçayı karşılaştırır. Arapçanın en üstün ve Hintçenin en değersiz dil olduğunun bilinen bir gerçek olduğunu ifade ettikten sonra,  geri kalan iki dil olan Türkçe ile Farsça dillerinden hangisinin daha üstün bir dil olduğunu çeşitli delillere dayanarak ispat etmeye çalışır. İki dili çeşitli yönlerden örnekler de vererek karşılaştırır. Bu karşılaştırmalarından sonra, sonuç olarak Çağatayca’nın Farsçadan daha üstün bir dil olduğunu ispat eder.

Nevaî, Türkçe kelime haznesinin Farsçaya nazaran daha zengin, daha güzel olduğunu ve Türkçenin Farsçaya göre esnek bir dil olduğunu dile getirir. Bu görüşlerini ispatlamak için çeşitli örnekler verir. Türkçede Birçok kelimenin üç, dört ya da daha fazla anlamı olduğunu lâkin Farsçanın bu yeteneğe sahip olmadığını örneklerle izah eder. Türkçedeki yakın anlamdaki kelimelerin zenginliğine değinen Nevai, Farsçanın bundan yoksun olduğunu vurgulamaktadır.

Nevai,  akrabalık adları, ev, mutfak, giyecek ve savaş kültürüyle ilgili kelimeleri, hayvan ve kuş adlarını, organ adlarını, cinsine ve yaşına göre atların eğer ve diğer binit takımının parçalarına kadar adlarını sayarak Türkçenin ne kadar zengin bir dil birikimine sahip olduğunu bu kelimelerin hemen hiçbirinin Farsçada olmadığını, bu yüzden de Türkçenin daha zengin bir dil olduğunu kanıtlamaya çalışmıştır.

Özetle sanatçı bu eserini, Türkçenin, Farsçadan üstün olduğunu,  Türkçenin kelime hazinesinin  daha zengin olduğunu,  Türkçe anlatım yollarının daha güzel olduğunu, fiiller bakımından Türkçenin Farsçadan daha üstün bir dil olduğunu, Türkçenin anlam derinliklerinin bir deniz gibi olduğunu, o yüzden de şairlerin Türkçe yazmaları  gerektiğini savunur.

Muhakemetü’l Lügateyn’den

Ana dilim üzerinde düşünmeye koyuldum: Türkçenin derinliklerine dalınca gözlerime on sekiz bin âlemden daha yüksek bir âlem göründü. Bu âlemin süsler, bezekler içinde enginleşen göğü, dokuz gökten daha üstündü. Bu erdemler, yücelikler hazinesinin incileri, yıldızlardan daha parlaktı.

Bu âlemin bahçesine daldım, gülleri güneşler gibiydi. Her yanında göz görmedik, el ayak değmedik neler neler vardı! Ama bu tılsımın yılanları pek korkunç, bu güllerin dikenleri pek yamandı. Bunları görünce düşündüm ve dedim ki:

Demek bizim Türk ozanları bu korkulu ve üzüntülü şeylerden çekindikleri için Türkçeyi bırakıp boşlamışlar ve böyle göçüp gitmişler!..

Fakat ben, bu âlemden vazgeçmedim. Korkmadım, yılmadım, güçlükleri yendim, çetinliklerle savaştım; emeklerimi esirgemedim. Bu âlemin aydınlık alanlarında, ilhamımın şahlanan atını koşturdum. Sınırsız uzaylarda hayalimin hırçın kuşunu havalandırdım.

…Türk’ün bilgisiz ve zavallı gençleri, güzel sanarak, Farsça şiir söylemeye özeniyorlar. Bir insan etraflı ve iyi düşününce, Türkçede bu kadar genişlikler, incelikler, derinlikler ve zenginlikler durup dururken bu dille şiir söylemenin ve sanat göstermenin daha kolay, daha beğenilir olacağını anlar. Türk dilinin olgunluğu ve yüksekliği bu kadar tanıklarla meydana çıkarıldı. Gerek ki bu halk arasında yetişen sanat sahipleri, sanatlarını öz dilleri dururken, özge ile meydana koyamadılar.

…Sözün doğrusu: Türkçe yazmak ellerinden gelmiyor. Eğer Türkçe şiir söyleyecek olsalar, Farsların Türkçe şiirleri gibi olacak. Yazdıklarını, seçkin bir Türkün önünde okuyamayacaklar.

…Bu sözlerden ben Türk olduğum için Türkçenin övgülerinde aşırı gittiğim, Farsça ile az ilgim olduğu için, bu dilin geriliklerini belirtmek istediğim sanılmasın. Farsçayı incelemekte hiç kimse benim kadar derinleşmemiştir.

(İ. Rafet Işıtman Çevirmesi, TDK, 1941)
 

Yorumlar (0)