HALK ŞİİRİNİN ŞEKİL ÖZELLİKLERİ

HALK ŞİİRİNİN ŞEKİL ÖZELLİKLERİ

TDH - KOLAY ERİŞİMİ Türkçe   Göktürkçe   Edebiyat   Türkçe Adlar   Tarih   Kökenbilgisi   Türk Lehçeleri Yazım Kılavuzu   Türk Dünyası  PDF-DOC   Sınav-Deneme

DİL BİLGİSİ KOLAY ERİŞİMİ Dil Bilgisi   Sıfatlar   Belirteçler   Anlam Bilgisi   Kompozisyon   İlgeçler   Cümlede Anlam   Nasıl yazılır?   Bağlaçlar   Paragrafta Anlam   Noktalama İşaretleri   Ünlemler   Sözcükte Anlam   Sözcük Bilgisi   Eylemler   Ses Bilgisi   Yapım Ekleri   Eylemsiler   Yapı Bilgisi   Adıllar  Dil-Anlatım   Yazım Bilgisi   Adlar   Edebiyat   Anlatım Bozuklukları   Ana Bet  Atasözleri ve Deyimler   TDH-Instagram   Tivitır   Feysbuk

  • HALK ŞİİRİNİN TEMEL ÖZELLİKLERİ
  • Halk Şiirinin Dil ve Üslûp Özellikleri
  • Halk Şiirinin Tema Özellikleri
  • Halk Şiirinin Şekil Özellikleri

Halk şiirinin nazım birimi, ölçü, durak, hacim, kafiye ve redif gibi şekil özellikle­riyle diğer şiir geleneklerinden farklılaştığı dikkati çekmektedir. Bu özelliklerden ilki olan nazım birimi, şiirde en küçük anlam bütünlüğünü sağlayan ve kendi içinde bağımsız bir dize topluluğu olarak tanımlanmaktadır. Türk halk şiirinin na­zım birimi, gelenek temsilcilerinin hane dediği dörtlüktür. Halk şiirindeki en kü­çük birimin mısra veya beyit olduğunu ileri sürenler de olmuşsa da bu görüşler, bugün için geçerliliğini yitirmiş durumdadır. Geçmişten günümüze Türk halk şiiri örneklerine bakıldığında bunların büyük çoğunluğunun dörtlük esasına göre dü­zenlendiği, Dîvânü Lügati't-Türk'teki şiirler başta olmak üzere Dinî-Tasavvufî Halk Şiiri ve Âşık Şiirinin de dörtlüklerden kurulu şiirlerden oluştuğu görülür. Nazım şe­killerinde kullanılan mısra kümelenmelerinin mani (aaxa) ve koşma (abab, cccb) tarzı olmak üzere iki tür kafiye örgüsüne sahip oluşu da Türk halk şiirinin nazım biriminin dörtlük olduğunu doğrular.

Şiirde mısraların hece sayısı veya ses değerleri açısından denk ve benzer olma­sı anlamına gelen ve halk şiirinde "tartı" olarak da bilinen ölçü, halk şiirinde iki şe­kilde karşımıza çıkar. Bunlardan ilki hece, diğeri de aruz ölçüsüdür. Türk Halk şi­irinde en fazla kullanılan ölçü, hece ölçüsüdür. Önceki dönemlerde "vezn-i benân", "hesâb-ı benân" ve "parmak hesabı" gibi adlarla da bilinen hece ölçüsü, Türkçenin dil yapısına ve karakterine uygun bir ölçü olarak eski Türklerden günü­müze yaygın bir şekilde kullanılmıştır.

Türk halk şiirinde hecenin 7, 8 ve 11'li kalıplan çok daha yaygın bir şekilde kul­lanılmıştır. Bununla birlikte halk şiiri metinlerinde beşli, altılı, dokuzlu, on ikili, on üçlü, on dörtlü, on beşli vb. olmak üzere yirmi heceye varan kalıpların da var ol­duğunu belirtmek gerekir.

Hece ölçüsü bahsinde üzerinde durulması gereken terimlerden birisi de "durak"tır. Aruz ölçüsündeki "takti "nin karşılığı olarak bilinen durak, hece ölçüsünde mısraların belirli bölümlere ayrılması anlamına gelir, ancak aruz vezninde olduğu gibi halk şiirinde duraklar, kelimeleri bölerek anlamı zayıflatmaz, ezgiyle uyumlu­dur, Duraklar, her ölçüde değişebileceği gibi gelişigüzel bir şekilde de yapılmaz­lar. Geleneksel kalıplar ve bilgiler doğrultusunda hece ölçüsündeki kalıpların bazı duraklan vardır. Genel kabullere göre çift heceli (6, 8, "10, 12, 14, 16) mısralarda durak, mısraın tam ortasındadır. Tek heceli mısralarda ise hece sayısının fazla ol­duğu kısım, 4+3 ve 6+5 örneklerinde olduğu gibi mısraın ilk yansında yer alır.

Halk şiirinde aynı hece ölçüsünde ve yine bu ölçünün kullanıldığı şiirlerde bir­den fazla durak sistemi kullanılmış olabilir. Örneğin 11 heceli bir şiirde 6+5, 4+4+3 ve 7+4 şeklinde duraklar kullanılabilir. 7 heceli şiirlerde yaygın durak 4+3 olmak­la birlikte 3+4 şeklinde düzenlenmiş şiirler de bulunmaktadır. Bu, bir kuralsızlık veya eksiklik değil, aksine şiirin ritmik yapısına ve ahenk boyutuna katkı yapmak­tır. Aynı ölçüde ve farklı duraklarla söylenen şiirler, ahenkteki tekdüzeliği ortadan kaldırır. Halk şiirinde yaygın bir şekilde kullanılan hece ölçülerine ve durak yapı­larına biraz daha yakından bakalım.

Halk şiirinde geçmişten günümüze yaygın bir şekilde kullanılan ölçülerin ba­şında yedili hece ölçüsü gelmektedir. Bu ölçüyle düzenlenmiş ilk şiirlere Dîvânü Lügati't-Türk'te rastlamaktayız. Dîvânü Lûgati't-Türk'teki pek çok şiir, yedi hece­den oluşan yapılar halindedir (Tekin 1989: 98).

Yedili hece ölçüsü, sonraki yıllarda büyük oranda manilerde kullanılmıştır. Özellikle Anadolu sahasında bilinen manilerin pek çoğu yedili hece ölçüsüyle söy­lendiğinden bu ölçüye, "mani ölçüsü" de denmiştir. Manilerde 4+3 veya 3+4 şek­linde bir durak yapısıyla kullanılan yedili hece ölçüsü, özellikle kısa ve kullanışlı bir ölçü olmasıyla geniş kitlelerin rağbet ettiği bir ölçü haline gelmiştir. Aşağıdaki manide 4+3 durak yapısına sahip bir mani görüyoruz:

"Ak güvercin / olaydım (4+3=7)

Yol üstüne / konaydım (4+3=7)

Gelip geçen /yolcudan (4+3=7)

Ben yârimi/ soraydım (4+3=7)

Manilerde yedili ölçünün 3+4 şeklinde de bir durak yapısına sahip olduğunu takip edebiliyoruz.

Halk şiirinde sıklıkla kullanılan hece ölçüsü kalıplarından bir diğeri sekizli he­ce ölçüsüdür. Özellikle âşık şiirinde semai ve varsağılar, genellikle bu ölçüyle söy­lenmiştir. Durakları 4+4 ve 5+3 şeklinde olabilir. Bu ölçüyle söylenmiş şiirlerde du­raksız çok sayıda mısra bulunabilir, çünkü kısa bir kalıp olduğundan durağa gerek duyulmadan şiir tamamlanmış olabilir. Karacaoğlan'ın sekizli hece ölçüsüyle söy­lenmiş olduğu bir şiirden alman dörtlüğün durak yapısı şöyledir:

"Kömür gözlüm / hasta olmuş (4+4=8)

Bir muskacık /yaz ver bana (4+4=8)

Siyah zülfü / ak gerdana (4+4=8)

Tel tel et de / diz ver bana" (4+4=8)

Halk şiirinin daha çok Dinî-Tasavvufı Halk Şiiri ve Âşık Edebiyatı gibi kollann- da karşımıza çıkan on birli hece ölçüsü, hece kalıpları içinde en fazla kullanılanı­dır. 6+5, 4+4+3 ve 7+4 gibi durak yapılarında kullanılabilir. Âşık Ömer'den alman aşağıdaki dörtlükte on birli hece ölçüsünün uygulanışı ve durak yapısı görülmek­tedir:

"Şunda bir dilbere/gönül düşürdüm (6+5= 11)

Aldı beni / kaşlarının / arası (4+4+3=11)

Hüb cemâlin gördüm/aklım şaşırdım (6+5= 11)

Yaradan Mevlâ'ya/kaldı çaresi' (6+5= 11)

Halk şiirinde kullanılan bir diğer ölçü aruz ölçüsüdür. Halk şairleri, özellikle Di­van şairlerinin de etkisiyle aruzlu şiirler yazmaya veya söylemeye çalışmışlardır. Halk şairlerinin bu girişimi, öncelikle divan şiirinden ve şairlerinden etkilenme ve­ya onlara öykünme olarak değerlendirilebilir, ancak bu yorum, meseleyi tam anla­mıyla izah etmez. Halk şairlerinin aruz veznini kullanmalarında divan şiirine gös­terilen itibarın ve kendilerine yöneltilen eleştirilerin tesiri vardır. Halk şairleri, di­van şairlerinden geri kalmadıklarını, onlar gibi aruzla şiir söyleyebildiklerini göste­rebilmek için aruzun bazı kalıplarını şiirlerine uygulamışlardır. Âşık Ömer, Erzu­rumlu Emrah, Gevheri, Dertli ve Bayburtlu Zihni gibi halk şairleri; "divan", "selîs", "kalenderi", "satranç" ve "vezn-i âher" gibi aruzlu türleri oluşturmuşlar; Fâilâtün/Fâilâtün/Fâilatün/Fâilün, Feilâtün/Feilâtün/Feilâtün/Feilün ve Mefâilün/Mefâilün/Mefâilün/Mefâilün gibi aruzun en fazla kullanılan kalıplarıyla şiirler söylemişlerdir.

Aruz vezninin halk şiirinde kullanımıyla ilgili bir noktaya daha değinmek gere­kir. Aruz ölçüsünü kullanan halk şairlerinin eğitim seviyeleri aruzu kullanmaya yetecek ölçüde olmadığından, bu ölçünün uygulandığı şiirlerde çeşitli kusurlar var­dır. Çünkü halk şairleri, hece ölçüsünü, yani hecelerin sayısal değerlerini kullan­mayı bildiklerinden aruzu, şiirlerine tam anlamıyla uygulayamamalardır.

Şiirin mısra kümelenmesi ve ritmik yapısıyla yakın bir ilişkisi bulunan kafiye (uyak), "şiirde dizelerin sonunda tekrarlanan ve aynı ahengi veren heceler veya aynı görevde olmayan, ancak benzeşen sesler" olarak tanımlanabilir. Halk şiirinde, özellikle âşıklar arasında kafiye ve redif için ayak kelimesi daha fazla kullanılır. Âşıklar, şiirlerini ayak mısralarından başlayarak kurduklarından şiirin hangi kafiye­ye göre ve hangi konuda söyleneceğini ayak kafiyesiyle belirler. "Âşık şiirinde ge­nellikle ilk dörtlüğün ikinci mısraında haşlatılan bütün dörtlüklerin son mısrala­rında mısranın tamamında aynen tekrarlanan sözlerle yahut yarım, tam, zengin hatta cinaslı kafiyelerle vücuda getirilen ve dörtlüklerin mihengi durumunda olan kafiye (Kaya 1999: 336) olarak tanımlanan ayak, halk şairlerinin kafiye anlayışını şekillendirmiştir.

Günümüzde halk şiiri örneklerinde kafiye sondadır, ancak özellikle eski Türk şiiri döneminde mısra sonlarının yanı sıra mısra başı kafiyesi de kullanılmıştır. "Altay aliterasyonu" adının da verildiği bu kafiye türüne aşağıdaki metinde görüldü­ğü gibi Dîvânü Lûgati't-Türk'te de rastlanmıştır.

K ıkrıp atıg kemşelim

Kalkan süngün çomşalım

Kaynap yana yumşalım

Katgı yağı yutvılsun"

Halk şiirinin kendine has bir kafiye anlayışı vardır. Bu anlayış, yazılı edebiyatlardaki kafiye anlayışından oldukça farklıdır. Bilindiği gibi halk şiiri, sözlü kültür ortamlarında yaratılıp aktarılmıştır. Halk şairleri şiirlerini irticalen söylemişlerdir. Bir metne bağlı kalarak şiir icra etmedikleri gibi şiir yaratırken de yazıyı ve yazılı kuralları kullanmamışlardır. Böyle olunca şiirdeki kafiyenin, dilin gramer kurallarına uygun olarak düzenlenmiş görsel unsurlar olduğunu değil, tamamen sese da­yalı bir benzerlik olduğunu düşünmüşlerdir. Halk şairlerinin böyle bir kanaat taşı­malarında halk şiirinin müzikle olan yakın ilişkisinin de tesiri vardır. Halk şiiri, ta­rih boyunca "kopuz", dutar", "saz" gibi bazı telli ve yaylı müzik aletleriyle gelene­ğin belirlediği ezgiler eşliğinde icra edilmiştir. Bu yüzden kelimelerin yapısal özel­liklerinden çok ses değerlerine önem verilmiştir. Halk şairleri, kafiye dendiğinde benzer seslerin bir arada kullanılmasını anlamışlar ve bu doğrultuda sese dayalı bir kafiye anlayışı geliştirmişlerdir.

Halk şiirinin oluştuğu ortam ve dayandığı prensipler göz ardı edildiğinde kafi­ye konusunda bazı problemler çıkabilmektedir. Başka bir ifadeyle halk şiiri gele­neğine ait bir şiir, yazılı edebiyatın ortaya koyduğu kafiye anlayışıyla değerlendirilmemelidir. Yazılı edebiyatta kafiye olmayan bazı kelimeler veya sesler, halk şii­rinde sırf ses benzerlikleri nedeniyle kafiye olabilirler. Bu yüzden yazılı kültür ürü­nü olmayan, sözlü olarak bazı ezgilere bağlı olarak yaratılmış, gözden daha ziya­de kulağa hitap eden halk şiiri örneklerine özel bir yaklaşım sergilenmelidir. Halk şairi, kelimenin ekine, köküne bakarak kafiye yapmaz. Onun ilgilendiği asıl husus, sesler arasındaki çağrışım ve denkliktir. Bu yüzden ç-ş ve r-1 gibi yazımları farklı, ancak birbirine yakın seslerden kafiye yapabilir.

Halk şiirinde kafiye genellikle tek ses benzerliğine dayalıdır. Yarım kafiye ola­rak adlandırılan kafiyenin dışında tam, zengin, cinas ve tunç gibi kafiyelere sıradan icralarda çok fazla başvurulmaz. Ancak özellikle âşıkların şiir yeteneklerini ve güçlerini gösterdikleri "deyişme", "karşılaşma" ve "atışmaklarda kafiyelere özel önem verilir. Bu yarışmalarda "ayak açmak" (deyişme ve karşılaşma sırasında bir saz şa­irinin belli bir ayakla, genellikle dar ayaklı, şiir söylemesi), "yol göstermek" (âşık faslında saz şairlerinden birinin, ayak açarak deyişin hangi ayakta olacağını belli etmesi), "ayak uydurmak" (deyişme ve karşılaşmaya katılan âşıkların, açılan ayağa uygun deyişle karşılık vermesi) ve "dar ayak" (pek az uyak olabilecek sözcükler) gibi kafiyeyle ilgili terimler üretilmiştir.

Şiirde kafiyeden sonra yer alan aynı yapıya ve göreve sahip kelime veya ekle­re redif denir. Şiirin ahengine kafiyeyle birlikte redifler de katkı yaparlar, özellik­le halk şiirinde redifin ayrı bir yeri vardır. Pek çok halk şairi şiirdeki ahengi redif­lerle sağlamıştır. Genellikle mısra sonralarında bulunmakla birlikte, bazı şiirlerde redif baş kısımlarda yer almıştır.

Yorumlar (0)