NAMIK KEMAL KİMDİR, DÜŞÜNCELERİ, ESERLERİ (1840-1888)

NAMIK KEMAL (1840-1888)

NAMIK KEMAL (1840-1888)

  • Namık Kemal, edebiyatımızın yenileşmesinde ve değişmesinde olduğu kadar Tanzimat fikir hayatının oluşmasında ve olgunlaşmasında da emeği geçen usta bir kalemdir.
  • Edebiyatta, özellikle şiire, eski tarz denemeleri ile küçük yaşta başlamış olmakla birlikte o, gerçek kişiliğini ve kimliğini gazetecilik hayatında bulmuştur. Şinasi’yi tanıması ve Tasvir-i Efkâr’a bağlanması ile ufku genişleyen şairin Avrupa hayatı da (Sağır Ahmet Bey oğlu Mehmet Bey’in öncülüğünde Nuri Bey, Reşat Bey ve Ziya Paşa ile Yeni Osmanlılar Cemiyeti’ni kurması üzerine hükümet, onu İstanbul’dan uzaklaştırmak için Erzurum vali yardımcılığına tayin eder (1867). Bu göreve gitmeyen Kemal, kendisi gibi Ziya Paşa’yı da Avrupa’ya davet eden Mustafa Fazıl Paşa’nın desteği ile 17 Mayıs 1867 günü Ziya Paşa ile yola çıkar. Önce Paris’e, oradan Londra’ya geçer. Hürriyet gazetesini çıkarmaya başlarlar.) bu fikrî gelişmeyi pekiştirmiştir. Nitekim onun yazı hayatına kronolojik olarak bakıldığında, “Encümen-i Şuarâ”dan kopup Şinasi ve Tasvir-i Efkâr’a bağlandığı 1862’lerden, Vatan Yahut Silistre’yi yazdığı 1873 yılına kadar geçen sürede, yazı hayatında gazete ve makale görülür. Bu da bize Kemal’in edebî hayatının yanı sıra fikir hayatının da ağırlığın açıkça gösterir.
  • Namık Kemal’in fikir hayatını iki grupta değerlendirmek mümkündür: Siyasî ve sosyal görüşleri, edebiyat görüşleri.

Siyasî ve Sosyal Görüşleri:

  • Kemal’in siyasî görüşlerinin temelinde devlet yönetimi, Osmanlılık ve İslam birliği yatar.
  • XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin iyiden iyiye güçsüzleşmesi ve Batının Osmanlı’ya “hasta adam” gözüyle bakması aydınların kafasında “Bu devlet ve millet nasıl kurtulur?” sorusunu gündeme getirir. Nitekim Yeni Osmanlılar cemiyetinin oluşmasındaki temel felsefe bu idi, bunu da canlandıran Namık kemal oluyordu.
  • Kemal, devlet ve hükümet yönetiminde süreklice, “Meşrutiyet”i savunmuştur. Bu konuda üç türlü yönetim organı düşünür: “Meclis-i Şurâ-yı Devlet”, Meclis-i Şurâ-yı Ümmet” ve “Senato” (“Veşâverehüm fi’lemr” adlı yazı, Hürriyet)
  • Devletin yeniden güçlenmesinde ve birliğin sağlanmasında Namık Kemal, “İslam Birliği (İttihad-ı İslam)” ve Osmanlılık ülküsü ile ortaya çıkar. Aslında bu iki düşünce birbirini bütünlemektedir. Ona göre, devleti parçalanmaktan kurtarmak için tek çıkar yol İslam birliğidir. Nitekim Osmanlı Devleti’nin temelinde İslamiyet yatmakta ve İmparatorlukta Müslüman unsurlar daha ağır basmaktadır. Bu sağlandığı takdirde Osmanlılık zaten varlığını sürdürmüş olacaktır. İbret gazetesindeki bazı makaleleri Cezmi ve Celâleddin-i Harzemşah bu düşüncenin ürünüdür.
  • Kemal’in eserlerini yalnız bir edebiyatçının eseri olarak değerlendirmek bizi daima yanıltır. O, topluma yol göstermeye çalışan, önerilerde bulunan, toplumu sosyal, siyasî, kültürel, edebî vb. alanlarda bilgilendiren bir yazardır.
  • Tanzimat, bir devlet ıslahatı idi. Namık Kemal, bu ıslahat hareketine kuvvet ve hedefler göstererek düzen veren bir düşüncedir diyebiliriz. Onun devirle çarpıştığı tarafları, tenkitleri vardır.
  • Hürriyet fikri: İnsanın doğuştan hür olduğuna inanan şair, “Hürriyet-i Efkâr” adlı yazısında düşünce hürriyeti üzerinde geniş olarak durur. Sanki Namık Kemal, Londra’da bir taraftan mücadelesine devam ederken bir taraftan da gazetelerinin adı olan “Hürriyet (1868)” kelimesini kendi içinde derinleştirir; onu Fransız İhtilâli’nin insanlığa getirdiği ufuk değişikliğiyle zenginleştirir. Hürriyet fikri, Namık Kemal’in, Şinasi yolundan yürüyerek kendi bulduğu ufuktur. “Hürriyet Kasidesi” ile bu görüşlerini şiirleştirir.

Hürriyet Kasidesinden

Görüp ahkâm-ı asrı münharif sıdk u selâmetten

Çekildik izzet ü ikbâl ile bâb-ı hükûmetten

(Çağın değer yargılarını doğruluktan ve samimiyetten sapmış görerek kendi arzumuz ve saygınlığımız ile devlet kapısından ayrıldık.)

Usanmaz kendini insan bilenler halka hizmetten

Mürüvvet-mend olan mazlûma el çekmez i’ânetten

(Kendini inan bilenler halka hizmet etmekten usanmaz; mürüvvet sahibi olanlar zavallılara yardım etmekten kaçınmaz.)

(…)

Civânmerdân-ı milletle hazer gavgadan ey bîdâd

Erir şemşîr-i zulmün âteş-i hûn-i hamiyetten

(Ey adaletsiz, milletin yiğitleriyle mücadeleden sakın; senin zulmünün kılıcı hamiyet kanının ateşi karşısında erir.)

Ne mümkün zulm ile bîdâd ile imha-yı hürriyet

Çalış idrâki kaldır muktedirsen âdemiyetten

(Zulüm ile işkence ile hürriyeti ortadan kaldırmak mümkün değildir; eğer kendinde bir güç görüyorsan insanoğlundan idrâki kaldırmaya çalış.)

(…)

Ne efsûnkâr imişsin âh ey dîdâr-ı hürriyet

Esîr-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretten

(Ey hürriyetin güzel yüzü, sen ne büyüleyici imişsin. Gerçi esaretten kurtulduk derken senin aşkının esiri olduk (sana esir olduk).

“Mahveder bülbül bile hürriyet için” (Murabbâ’dan)

  • Öte yandan “Rüyâ” adlı manzum-mensur karışık eserinde “Hürriyet perisi”ni ve onun halka seslenişini de gözden uzak tutmamak gerekir.
  • Kemal’e göre insan hür doğar; hürriyetine taarruz, tecavüz, insanlığa ve ona bu hürriyeti bahşeden uluhîyete (Allah’ın kutsiyetine) saldırıdır:

“Köpektir, zevk alan sayyâd-ı bî-insâfa hizmetten” (Hürriyet Kasidesi’nden)

(İnsafsız avcıya hizmetten zevk alan ancak köpektir.)

  • Namık Kemal için “vatan ve hürriyet şairi” nitelendirmesi gayet isabetli bir ifadedir.
  • Ona göre hürriyet fikri iki türlüdür: Toplum içinde fert (birey) hürriyeti ve toplum hâlinde hürriyet. Birincisi ferdin bütün imkânlarını geliştirmeyi temin eder. Bunu iki büyük başlangıç sağlar: Adalet ve müsavat (eşitlik). İyi düzenlenmiş bir toplumda kanunlar (kanun fikri) bu iki unsuru yaşatır.
  • Namık Kemal, hürriyet, adalet, eşitlik, kanun gibi kavramların yanı sıra makalelerinde ve edebi eserlerinde “medeniyet/medeniyetçilik”e dair düşünceler ortaya koyar.
  • Namık Kemal, “Terakki” (Hürriyet Gazetesi’nde) makalesinde XVII. yüzyıldan itibaren medeniyet bakımından büyük gelişme kaydeden Avrupa’yı Londra şehrini örnek alarak anlatır.
  • Medeniyet” adlı makalesinde ise Türk toplumuna yeni yaşam ufukları açtığı kadar medeniyeti sadece Avrupa’dan gelme bir eğlence zannedenlere de hücum eder.
  • Vatan” kavramı, en geniş anlamı ile ilk kez Namık Kemal’de dile gelir. Gerek makalelerinde gerekse edebî eserlerinde sık sık “vatan” teması ile karşılaşırız. “Hubbü’l-vatan mine’l-iman (Vatan sevgisi imandandır).” adlı makalesinden başlayarak vatan fikrini çok geniş bir anlamda ve alanda ele alan Kemal, “Vatan” adlı makalesinde, “Vatan Yahut Silistre” piyesinde, “Vatan Türküsü”, “Vatan Şarkısı” ve “Vatan Mersiyesi adlı şiirlerinde “vatan” fikrini çok yoğun bir şekilde işler.

Vatan Şarkısı’ndan

Âmâlimiz efkârımız ikbâl-i vatandır (Dileklerimiz, düşüncelerimiz hep vatanın yükselmesi içindir.)

Serhaddimize kal’a bizim hâk-i bedendir (Sınırlarımızdaki kaleler, bizim bedenimizin toprağıdır.)

Osmanlılarız ziynetimiz kanlı kefendir (Osmanlılarız, süsümüz kanlı kefendir.)

Gavgada şehâdetle bütün kâm alırız biz (Biz kavgada şehitlikle bütün zevk alırız.)

Osmanlılarız can veririz nam alırız biz (Biz Osmanlılarız, can veririz nam alırız.)

(…)

Vatan Türküsü’nden

Cümlemizin vâlidemizdir vatan (Vatan hepimizin anasıdır)

Herkesi lutfuyla odur besleyen (Herkesi lütfuyla besleyen odur)

Bastı adû göğsüne biz sağ iken (Düşman biz sağ iken onun göğsüne bastı)

Arş yiğitler vatan imdâdına (Vatanın yardımına yürüyün yiğitler)

(…)

Yâre nişândır tenine erlerin (Erlerin tenine yara bir nişandır)

Mevt ise son rütbesidir askerin (Ölüm, askerin son rütbesidir)

Altı da bir üstü de birdir yerin (Yerin altı da bir üstü de birdir)

Arş yiğitler vatan imdâdına (Vatanın yardımına yürüyün yiğitler)

Vatan Mersiyesi’nden

Âh yaktık şu mübârek vatanın her yerini

Saçtık eflâke (gökyüzüne) kadar dûdunu (dumanını) ateşlerini

Kapadı gözde olanlar çıkacak gözlerini

Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini

Yoğimiş kurtaracak bahtı kara mâderini (annesini)

(…)

Silmedik bunca yetîmin gözünün yaşlarını

Taşa topraklara sürdük o güzel başlarını

Vatanın bağrına vurduk vatanın taşlarını

Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini

Yoğimiş kurtaracak bahtı kara mâderini (annesini)

Vâveylâ

Nevha 1

Feminin (ağzının) rengi aksedip (yansıyıp) tenine

Yeni açmış güle misâl olmuş

İn’itafıyla (yansımasıyla) bak! Ne âl olmuş!..

Serv-i sîmîn safâlı (ışıklı, berrak) gerdenine (boynuna).

O letâfetle (güzellikle) ol nihâl-i revân (salınarak yürüyen o sevgili)

Giriyor göz yumunca rüyâma

Benziyor, ayni, kendi hülyâma

Bu tasavvur dokundu sevdâma

Âh böyle gezer mi hiç cânân (sevgili)?

Gül değil arkasında kanlı kefen…

Sen misin sen misin garîb vatan?..

Nevha 2

Bu güzellikte hiç bu çağında

Yakışır mıydı boynuna o kefen?

Cisminin her mesâmı (vücuttaki en küçük delikler) yâre iken

Tuttun evlâdını kucağında.

Sen gidersen bizi kalır sanma!..

Şühedân (şehitler) oldu mevt (ölüm) ile handân (mutlu)

Sağ kalanlar durur mu hiç giryân (ağlamaklı)?

Tende yaştan ziyâdedir (çoktur) al kan.

Söyleyen söylesin sen aldanma!

Sen gidersen bütün helâk oluruz (yok oluruz).

Koynuna can atar da hâk (toprak) oluruz…

Nevha 3

Git, vatan! Kâ’be’de siyâha bürün

Bir kolun Ravza-i Nebi’ye (Peygamberimizin kabrine) uzat!

Birini Kerbelâ’da Meşhed’e (Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in şehit edildikleri yer) at!

Kâinâta o hey’etinle (o şekilde) görün.

O temâşâya (görünüşe) Hak da âşık olur.

Göze bir âlem eyliyor izhâr (Göze bu duruş yeni bir dünya sergiliyor.)

Ki cihândan büyük letâfeti (güzelliği) var.

O letâfet olunsa ger inkâr

Mezhebimce (inancıma göre) demek muvâfık (uygun) olur:

Aç, vatan! Göğsünü İlah’ına aç!

Şühedân (şehitleri) çıkar da ortaya saç!..

Nevha 4

De ki: “Yâ Rab! Bu Hüseyn’indir!

Şu mübârek (kutlu) Habîb-i zî-şânın (sevgili Peygamberindir).

Şu kefensiz vatan şehidânın (şehitlerin)

Kimi Bedr’in, kimi Huneyn’indir.

Tazelensin mi kanlı yâreleri?

Mey dökülsün mü kabr-i Ashâb’a (Sahabelerin mezarına)?

Yakışır mı sanem (put) bu mihrâba?

Haç mı konsun? Bedel şu mîzâba (su oluğuna);

Dîninin kalmasın mı bir eseri?

Âdem evlâdı birtakım câni…

Senden alsın mı sâr-ı şeytânî (şeytanın öcünü)?

Hece Ölçüsüyle Yazdığı Şiirler:

Celâleddin Harzemşâh’tan

Dağlara karlar yürümüş

Her yanı karlar bürümüş

Ölü ölüyü sürümüş

Issız dağlar, kanlı dağlar!

Dört yanı ormanlı dağlar!

Âkif Bey’den

Ağla âşık kanlar ağla!

Coşkun sular gibi çağla!

Gönlünü ateşle dağla!

Yâr el koynunda yatıyor,

Kolu boynunda yatıyor.

Gülnihal’den

Sen ölürsen ana ağlar,

İmam iskatını sağlar;

Kurtlar, kuşlar, kırlar, dağlar

Etini yer, ölmeye gör!

Kazmayı vurdum mezara,

Kemik çıktı pâre pâre

Can verip aldanma yâre

Senden geçer, ölmeyegör!

  • Namık Kemal’in sosyal görüşlerinde en önemli nokta “eğitim”dir. Halkın eğitilmesi, Batılı değerlerin (hak, hukuk, adalet, medeniyet vb.) benimsetilmesi, halka toplumsal aksaklıklarla ilgili bilgiler vermek Namık Kemal’in (Zaten Tanzimat’ın birinci neslinin, Şinasi-Namık Kemal-Ziya Paşa’nın en büyük amaçlarındandır.) en önemli amaçlarından birisidir.
  • Edebiyat Anlayışı ve Edebî Görüşleri: Namık Kemal, “Lisân-ı Osmanînin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülâhazâtı Şâmildir, Tahrib-i Harâbât, Takîb, İntibah (Son Pişmanlık) Mukaddimesi, Emir Nevruz Mukaddimesi, Celâl Mukaddimesi (Celâleddin Harzemşâh Mukaddimesi) vb. yazılarında edebiyata dair görüşlerini oraya koymuş ve iki temel noktayı dikkate sunmuştur: 1. Halkı, aydınlatmak, eğlendirirken öğretmek ve 2. Eski edebiyatı yıkarak yeni bir edebiyatı eskini yerine koymak (Yeni bir edebiyat yaratmak), Namık Kemal’in iki büyük amacıdır.
  • Namık Kemal, “Nevruz Bey Mukaddimesi”, “Celâleddin Harzemşah Mukaddimesi” ve “İntibah (Son Pişmanlık) Mukaddimesi”nde daima edebiyatın bir eğlence olduğu söyleyerek işe başlar. Ancak bununla beraber bu eğlencenin faydalı olabileceğini savunur. Ona göre edebî eserler, “ahlâkın düzelmesine, erdemlerin insan ruhunda kökleşmesine” yardım eder. Sanat; insana, insanlığa ve ideallere hizmet etmelidir.
  • Namık Kemal “İntibah (Son Pişmanlık) Mukaddimesi”nde şöyle der:

“Hikâye /roman yazmakta bir vazife daha vardır; o da muhatabı (hedef kitleyi) ıslâh etmek (düzeltmek) veya eğlendirmek için münasebetli münasebetsiz (ilgili ilgisiz) akla ne gelirse söylemek tarz-ı kudemâ pesendânesini (eskilerin tarzını beğenmeyi) terk ile tabiât-ı beşeriyenin (insan tabiatının) tahliline (incelenmesine) çalışmaktır. Vicdan-ı beşerdeki serâiri (gizli şeyleri) kalbin en gizli köşelerine nazar taallûk etmedikçe (bakış atmadıkça ) bulmak muhâldir (güçtür, imkânsızır).”

Böylece Namık Kemal, edebiyatta bir esas gibi gördüğü eğlendirmek ve faydalandırmak (eğlendirirken öğretmek) gayelerini bırakmamakla beraber psikolojik dikkati bu sanatın esası olarak alır.

  • N. Kemal’in, “Lisân-ı Osmanînin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülâhazâtı Şâmildir” adlı makalesi, eski edebiyata karşı yeni Türk edebiyatının bir çeşit ilk bildirgesi niteliğindedir.
  • Bu makalede, Namık Kemal, eski edebiyatımıza (Dîvân edebiyatına) olan eleştiri ve itirazlarını 4 temel noktada toplar: 1. Dil, 2. Hayâl sistemi, 3. Edebî sanatlar, 4. Sosyal fayda.
  • Kemal, eski edebiyatın dili bir nevi oyuncak hâline getirmesine itiraz eder, eski edebiyatın “tezyinât-ı lafziye (sanatlı söyleyiş)”e önem verdiğini ve bundan sıyrılınca geriye anlamsızlığın kaldığını iddia eder.
  • Eski edebiyatın hayâl dünyasını eleştirir ve soyut bir dünya sunduğunu savunur. Ona göre eski edebiyattaki sevgiliye bakılınca karşınıza bir gulyabani çıkar. Bu da gerçek tasvirden uzaklığın, soyutluğun ifadesidir.
  • Kemal, hayal sistemi bakımından hatalı bulduğu, akla, mantığa, gerçeğe, tabiata, tarihî hadiselere uymayan ifadelerle dolu olarak gördüğü eski edebiyatı “anlamlı ve açık” bulmaz.
  • Kemal’e göre eski edebiyatımızda anlam, edebî sanatlara feda edilmiştir. Mübalağa ile mecaza fazla yer verilmesinden dolayı eserler gerçeklerden uzaklaşmıştır.
  • Namık Kemal, Celâleddin Harzemşâh Mukaddimesi’nde gerçeğe uygunluğa vurgu yaparak romanı şöyle tarif eder:

“Romandan maksat güzerân etmemişse (gerçekleşmemişse) bile güzerânı (gerçekleşmesi) imkân dahilinde olan (olanaklı olan) bir vak’ayı (olayı) ahlâk ve âdât ve hissiyât ve ihitmalâta müteallik (bağlı olarak) her türlü tafsilâtıyla (ayrıntısıyla) beraber tasvir etmektir.”

Ona göre “hakikat tabiata ve akla uygun” olmalıdır.

  • Edebiyatta sosyal faydayı gözeten Namık Kemal’e göre eski edebiyatın insanı terbiye etme, milleti ilim yönünden geliştirme, ahlâk dersi verme gibi özelliklerinden mahrum olması bir yana, bu edebiyat ahlâkı bozucu örneklerle doludur.
  • Örneğin “Celâleddin Harzemşah Mukaddimesi”nde, edebiyat tarihimizde ilk defa tiyatro türü üzerinde geniş bir şekilde duran Namık Kemal tiyatroyu “eğlencelerin en faydalısı (faydalı bir eğlence)” olarak görür. Kemal, tiyatro eserleriyle düşüncelerini geniş kitlelere daha kolayca du
  • Eserleri:

Şiirleri Dışında Romanları:

  1. İntibah (Son Pişmanlık) (1876)
  2. Cezmi (1877)

Tiyatroları:

  1. Vatan yahut Silistre (1873)
  2. Gülnihal (1875)
  3. Âkif Bey (1874)
  4. Kara Bela
  5. Zavallı Çocuk (1873)

Tarihî Biyografileri ve Tarihle İlgili Eserleri

  1. Bârika-i Zafer
  2. Devr-i İstilâ
  3. Evrâk-ı Perişân
  4. Silistre Muhasarası
  5. Kanije
  6. Osmanlı Tarihi

Edebî Tenkitleri:

  1. Tahrib-i Harâbât
  2. Takîb
  3. İrfan Paşa’ya Mektup
  4. Mes Prisons Muâhezesi
  5. Celâl Mukaddimesi (Celâleddin Harzemşâh Mukaddimesi)
  6. Bahar-ı Dâniş Mukaddimesi

TDH - KOLAY ERİŞİMİ Türkçe Göktürkçe Edebiyat Türkçe Adlar Tarih Kökenbilgisi Türk Lehçeleri Yazım Kılavuzu Türk Dünyası PDF-DOC Sınav-Deneme SÖZLÜKLERİMİZ

DİL BİLGİSİ KOLAY ERİŞİMİ Dil Bilgisi Sıfatlar Belirteçler Anlam Bilgisi Kompozisyon İlgeçler Cümlede Anlam Nasıl yazılır? Bağlaçlar Paragrafta Anlam Noktalama İşaretleri Ünlemler Sözcükte Anlam Sözcük Bilgisi Eylemler Ses Bilgisi Yapım Ekleri Eylemsiler Yapı Bilgisi Adıllar Dil-Anlatım Yazım Bilgisi Adlar Edebiyat Anlatım Bozuklukları Ana Bet Atasözleri ve Deyimler TDH-Instagram Tivitır Feysbuk

Yorumlar (0)