Yunus Emre ve Tasavvuf
Yunus Emre ve Tasavvuf

Yunus EMRE, İslam tarihinin en büyük bilgelerinden olup yaşadığı ve yaşattığı inanç sistemi; Kuran’ın özüne ulaşarak, Tek olan gerçeğin (Allah) sırlarını keşfetme ilmi olan tasavvuf ve Vahdet-i Vücud tur. 

Bu inanç sisteminde tek varlık Allah’dır. Allah bütün bilinen ve bilinmeyen alemleri kapsamıştır, tektir, önsüz sonsuzdur, yaratıcıdır. Eşi, benzeri ve zıddı yoktur.Bilinen ve bilinmeyen tüm evren ve alemler onun zatından sıfatlarına tecellisidir.Alemlerdeki tüm oluşlar ise onun isimlerinin tecellisidir. Her bir hareket,iş,oluş(fiil) onun güzel isimlerinden birinin belirişidir.



Hak cihana doludur, kimseler Hakkı bilmez 

***

Baştan ayağa değin, Haktır ki seni tutmuş 

Haktan ayrı ne vardır, Kalma guman içinde




Dolayısıyla evrende var saydığımız tüm varlıklar onun varlığının değişik suretlerde tecellileri olup kendi başlarına varlıkları yoktur. Bu çokluğu, ayrı ayrı varlıklar var zannetmenin sebebi ise beş duyudur. Beş duyunun tabiatında olan eksik, kısıtlı algılama kapasitesi, bizi yanıltır ve çoklukta yaşadığımızı var sandırır. Ayrı ayrıymış gibi algılanan bu nesnelerin, ve her şeyin kaynağı Allah’ın esmasının (isimlerinin) manalarıdır. Manaların yoğunlaşmasıyla bu “Efal Alemi” dediğimiz çokluk oluşmuştur. Bir adı da “Şehadet Alemi” olan, ayrı ayrı varlıkların var sanıldığı; gerçekte ise Allah isimlerinin manalarının müşahede edildiği alemdeki çokluk Tek’in yansıması,belirişidir. Bu izaha tasavvufta Vahdet-i vücud (Varlıkların birliği,tekliği) denir. 



Cenab-ı hak varlığını zuhura çıkarmadan evvel gizli bir varlıktı.Bilinmeyen bu varlığa, Gayb-ı Mutlak (Mutlak Görünmezlik),La taayyün (Belirmemişlik),Itlak (Serbestlik),Yalnız vücud, Ümmül Kitap (Kitabın Anası),Mutlak Beyan ve Lahut (Uluhiyet) Alemi de denir. 



Çarh-ı felek yoğidi canlarımız var iken

Biz ol vaktin dost idik, Azrâil ağyar iken.




Çalap aşkı candaydı, bu bilişlik andaydı,

Âdem, Havva kandaydı, biz onunla yâr iken.




Ne gök varıdı ne yer, ne zeber vardı ne zir

Konşuyuduk cümlemiz, nûr dağın yaylar iken.” 




“Aklın ererse sor bana, ben evvelde kandayıdım

Dilerisen deyüverem, ezelî vatandayıdım.




Kâlû belâ söylenmeden, tertip-düzen eylenmeden

Hakk’dan ayrı değil idim, ol ulu dîvândayıdım.”



“Bu cihana gelmeden sultan-ı cihandayıdım

Sözü gerçek, hükm-i revan ol hükm-i sultandayıdım.”




***



ADEM yaratılmadan can kalıba girmeden 

Şeytan lanet olmadan arş idi seyran bana




Sonra Allah bilinmekliğini istemiş ve varlığını üç isimle belirlemiş taayyün ve tecelli ettirmiştir.



1.Ceberut (İlahi Kudret) Alemi: Birinci taayyün,Birinci tecelli,İlk cevher ve Hakikat-ı MUHAMMEDİ'YE olarak da bilinir.



Yaratıldı MUSTAFA, yüzü gül gönlü safa 

Ol kıldı bize vefa, ondandır ihsan bana 

Şeriat ehli ırak eremez bu menzile 

Ben kuş dilin bilirim, söyler SÜLEYMAN bana




2.Melekut (Melekler) Alemi: İkinci taayyün,İkinci Tecelli,Misal ve Hayal Alemi,Emir ve Tafsil Alemi,Sidre-i Münteha (Sınır Ağacı) ve BERZAH da denir.



3.Şehadet (Şahitlik) ve Mülk Alemi:Üçüncü taayyün,Nasut(İnsanlık),His ve Unsurlar Alemi,Yıldızlar,Felekler (Gökler),Mevalid (Doğumlar) ve Cisimler Alemi diye bilindiği gibi,Arş-ı Azam da bu makamdan sayılır.



Tüm bu oluşlar Kuran’ı Kerimde “Altı günde yaratıldı” ayetiyle beyan edilirken Altı günden maksadın mutasavvıflarca ,gün değil hal’e ait olduğu kabul edilir. Bu haller Allahın insanlara lütfettiği görünmeyen şeylerden altı sıfatıdır: Semi,Basar,İdrak,İrade,Kelam ve Tekvin(İşitme,Görme,Kavrama, İrade,Konuşma ve yaratma). Cenab-ı Hakkın Zatına ait bu sıfatların Ademin kutsal varlığında belirmesi,”İnsan benim sırrımdır” sözünün bir hükmüdür.Varlığın başlangıcı ve son sınırı ise Aşk’tır.O yüzdendir ki sayılan bu alemler Aşkın cezbesiyle pervane haldedir. Cenab-ı Hak varlığını,kudret eliyle zuhura getirmiş ve üç isimle taayyün,tecelli ve tenezzül etmiştir.Buna yaratış sanatı (Cenab-ı hakkın kuvvetinden,kudretine hükmederek cemalini ve celalini eserlerinde yani varlık yüzünde göstermesi), Belirme cilvesi (Aşık olması sonucunda batının zahire çıkıp,alemlerin nurlarının ve olayların bilinmesi) ve Birlik oyunu (Zatından sıfatına tecelli etmesi ile kendi varlığını kendinde zuhura getirip,birlik ve vahdetini ahadiyet(teklik) sırrına meylettirmesi) denir. Bunda zaman ve mekan kaydı yoktur.Ancak “An” vardır.Çünkü mutlak zaman içersinde batın(gizli),zahire(görünen) çıkıp fark edildikten sonra,alemlerin nurları (ışıkları) ve ilahi olaylar bilinmiştir.Daha sonra şekil ve renkler görülüp,ayrı ayrı unsurları oluşturacak şekilde birleştiğinde isimler meydana çıkmıştır(Mülk mertebeleri ,Cisimler alemi).Ve böylece zahir alem belli olup mutlak varlık bilinmiştir.



Mani evine daldık, vücuda seyran kıldık 

İki cihan seyrini, cümle vücudda bulduk 

Yedi gök yedi yeri, dağları denizleri 

Cenneti cehennemi, cümle vücudda bulduk




Cebnab-ı Hakkın bu alemi yaratmaktan maksadı bilinmekliğini istemesidir. Ortaya çıkan şeylerin belirişine sebebse Adem(İnsan) ‘i dilemektir. Varlığa ilahi sıfatlar,sırrına ise Adem denir. Adem-insan, mevcudattın bir özetidir. 

Tevrat ile incili, Furkan ile Zeburu 



Bunlardan beyanı cümle vücudda bulduk 

Yunusun sözleri hak, cümlemiz dedik saddak 

Kanda istersen anda HAK, cümle vücudda bulduk 




Büyük mutasavvıflardan Sunullah Gaybi divanında geçen Keşfül Gıta kasidesinde ;



“Bir vücuttur cümle eşya, ayni eşyadır Huda,

Hep hüviyettir görünen, yok Huda’dan maada… “




mısralarıyla ,Evvel ve ahirin izafiliğini, meydana gelen her şeyin ilahi tecelliden ibaret olduğunu anlattığı bu şiirde, Hüviyetin zuhurunu dile getirir ve Zatına duyduğu aşkla güzelliğini seyretmek isteyen o Tek ve Mutlak olanın zuhura gelme muradıyla, gizli hazinesinin feth olup sırrın keşfedilir hale gelmesi için, Arşı, Kürsiyi, unsurları, nebat, ve hayvanı geçtikten sonra, en kemal haliyle kendini ancak insanda seyrettiğini anlatır. 

Yunus Emre Sözleri

Söze târîh yedi yüz yediydi, Yunus cânı bu yolda fidîyidi.

Tehî görmen kimseyi hiç kimsene boş değil, eksiklik ile nazar erenlere hoş değil.

İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir, sen kendini bilmezsen, bu nice okumaktır.

Aşk aşıkı şir eder, aslanı zencir eder, katı taşı mum eder

Beni bende demen bende değilem, bir ben vardır bende benden içeri.

Türlü türlü cefanın adını aşk koymuşlar.

Yaratılanı hoş gör, Yaradan’dan ötürü.

Benlik davasını bırak, muhabbetten olma ırak, sevgi ile dolsun yürek, hoşgörülü olmaya bak…

Ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerinirim. Aşkın ile avunurum; bana seni gerek seni.

Ana rahminden geldik pazara, bir kefen aldık döndük mezara.

Ya Rabbena hayreyle, Muhammed’e yâr eyle, Kabrimizi nur eyle, Kabre vardığım gece.

Ölümden ne korkarsın, korkma ebedi varsın.

Dünya yalan kardeşim, dünya yalan! Var mı yalan dünyada bakî kalan. Mal da yalan, mülk de yalan. Var biraz da sen oyalan.

Derdi dünya olanın, dünya kadar derdi vardır…

Hoştur bana senden gelen. Ya gonca gül yahut diken. Ya hayattır yahut kefen. Nârın da hoş, nurun da hoş. Kahrın da hoş, lütfun da hoş.

ZuIüm iIe abad oIanın akıbeti berbad olur.

Biz geImedik dava için, bizim işimiz sevda için, dostun evi gönüIIerdir, gönüIIer yapmaya geldik.

Hiç hata yapmayan insan, hiçbir şey yapmayan insandır. Ve hayatta en büyük hata, kendini hatasız sanmaktır.

Bir kez gönüI yıktın ise bu kıIdığın namaz değiI, yetmiş iki miIIet dahi eIin, yüzün, yumaz değil.

Olsun be aldırma Yaradan yardır. Sanma ki zalimin ettiği kârdır. Mazlumun ahı indirir şâhı. Her şeyin bir vakti vardır.

İyi sözün aslın bilen derdi bu söz nerden gelir
Söz aslını anlamayan sanır bu söz benden gelir

Yorumlar (0)