27.01.2022, 18:15

Gancak Şahasdan TEBRİZ

Tebriz şehri “Kancak Şahasdan” olarak bilinmektedir. Arsaklı I. Khosrov, İran hükümdarı Ardeşir’i Azerbaycan cephesinde yenmiş ve Azerbaycan’ı kurtarmıştır. Tebriz’i ise “Kancak Şahasdan” adıyla yeniden şenlendirmiştir.[1]

Şehrin adı ilk olarak II.Sargon’un yazıtlarında Tarmakisa olarak geçmektedir.[2] Eski Roma kaynaklarında Tebriz kenti Tauris, Tavres, Ganzak, Thebermais ve Beramais şeklinde geçmektedir. Bununla birlikte Ganzak ve Thebermais’in Urumiye Gölü kenarında Tebriz’e bağlı iki kasaba olduğu da ifade edilmektedir.[3] İlkçağ tarihçilerinden Strabon da Tebriz şehri için Gazakon tabirini kullanmıştır.[4] Şehrin asıl adının Ganzaka veya Gazaka olduğu ve Ermenilerin burayı ele geçirmesinden sonra Tavrez ve Tauris şeklini aldığı söyleyen tarihçiler de vardır. Tarihçilerden Drapeyron ve Charles le Beau, Ganzak ve Tebriz’i aynı şehir olarak tanıtmışlardır.[5]

Tebriz’in Asur yazıtlarında Tarmakisa olarak geçmesi nedeniyle Saka İmparatoru Alp Er Tunga’nın kızı Tomuris’in veya Massaget kraliçesi Tomris’in adıyla da ilgili gözükmektedir. Şehir Tebriz adını Saka- Pers savaşlarında da almış olabilir. Çünkü bu savaşlarda Sakalar, fillerden oluşan Pers ordusunu ateşli oklar atarak dağıtmışlardır. Ateş akıtan, ateş döken, ateş yağdıran manalarında bu ismi vermiş olmaları güçlü bir ihtimaldir.[6]

Tebriz, Saka Türkleri tarafından kurulmuş olmalıdır. Çünkü Saka İmparatorluğu’nun başbuğu Alp Er Tunga, M.Ö.624 yılında Tebriz yakınlarındaki Urmiye Gölü kenarında Pers İmparatoru Keyhüsrev’e esir düşmüş ve Tebriz’de idam edilmiştir. Daha sonra bölge Saka İmparatoriçesi Tomris (Demir) Hatun tarafından Pers Hükümdarı Dara’ya karşı M.Ö.529 yılında başarılı bir şekilde savunulmuş ve Azerbaycan toprakları elde tutulmuştur. İran milli dininin kurucusu Zerdüşt, Tebrizli olduğu için yaydığı din Atropaten bölgesinde yaygınlaşmış, Zerdüştlüğün merkezi haline gelmiştir.[7]

Partlar döneminde Adurbeadegan topraklarının başkenti olan Ganzak, bir deprem sonucunda yıkılmış ve Tebriz’in ilk kurulduğu yer olmuştur.[8]

Saka Türkleri’nin Kafkaslara akın ederek Perslerle mücadele ettiği, Doğu Azerbaycan, Doğu Anadolu, Suriye ve Azerbaycan topraklarına yerleştikleri [9] bu dönemde; Bizans elçisi Zemarkhos, Göktürkler hakkında imparatoruna rapor sunarken “Bunlar eskiden Saka’ydılar, fakat şimdi Göktürk olmuşlar” dediği  ve Göktürk kağanının İskit / Saka alfabesiyle yazdığı mektubu Bizans imparatoruna takdim ettiği rivayet edilir.[10]

Batılıların Atropaten şeklinde telaffuz ettikleri Adurbedegan sözcüğünü Sasaniler Azerbazegan şeklinde telaffuz etmişler, günümüze Azerbaycan olarak gelmiştir. Adurbedegan adı verilen topraklar Tebriz merkezli Güney Azerbaycan topraklarıdır.[11] Kuzey Azerbaycan toprakları için ise o dönemde Albanya denilmekte idi. Güney Azerbaycan Sasani Türkleri’nin elinde iken Kuzey Azerbaycan yani Albanya toprakları Hazar Türkleri’nin elinde idi.[12]

Tebriz ahalisinin konuşmuş olduğu dil; Hazarlar’ın konuşmuş oldukları eski Saka ve  Manna dillerinin farklı bir şeklidir. Eski Saka, Zaza ve Hazar dillerinin farklı bir şivesi konuşuluyordu. Yine Saka menşeli bir dil olan ve Saka-Pers kaynaşmasında Farsçalaşan Dari dili de konuşulan dillerden birisiydi.

Şehir İskender döneminde Gazaka adıyla Atropaten Krallığı’nın başkenti olmuş ve yeniden inşa edilmiştir. Şehri tekrar fetheden Büyük İskender’in Azerbaycan’lı fakat aslen İranlı komutanı şehrin Adurbedagan adından dolayı Atropates ünvanını almıştır. Yunan ve Roma kaynaklarında Atropaten olarak geçmekteydi.[13]

Azerbaycan devletlerinden Atropatena’nın başkenti Qanzak, bazı kaynaklarda Genze ve Genzek olarak da geçmektedir.[14] Bu şehre, klasik yazarlar Gadeza, Gadezaka; Ermeniler ve Süryaniler Gendzek veya Kenzek, yani Farslılar Kencek; Araplar (tahrif ederek) Kezna veya Cenzeli olarak zikretmişlerdir.

MS.4’cü yüzyılda Roma ordusuyla beraber Adurbedagan topraklarına gelen A.Marcellinus ile MS.6’cı yüzyılda Tebriz’e ziyarette bulunan Proccopius bu şehirden Gazaka şeklinde bahsetmişlerdir.  Ayrıca Eşkaniler’in yıkılmasında sonra buraya kısa bi süre hakim olan Ermeniler, Tebriz şehri ve bu şehre bağlı diğer kentlerin hepsini Kandsag Adurbadgan şeklinde adlandırmışlardır.[15]

Sasani hükümdarı Kubad döneminde Tebriz’li Mazdek ortaya çıkarak, topplumsal eşşitliği ortaya atmış ve Zerdüşt dininin ıslahı olarak savunduğu inancını Azerbaycan topraklarında yaymıştır.[16]

Sasani hükümdarı Kubad, Hazar Türkleri’nin Güney Azerbaycan’ı ele geçirme çabasına karşı, Hazarlarla uzun süren savaşlara girmiştir. Barış yoluyla 10 bin civarında Hazar Türkünü, Tebriz ve Adurbadegan topraklarına yerleştirmiştir.[17]

Sasani içindeki taht kavgasını fırsat bilen Bizans İmparatoru Herakleios, MS.624’te önce Ermenistan, sonra Azerbaycan topraklarına girdi. Bu sırada Tebriz’de bulunan Sasani Şahı II.Hüsrev, Medain’e doğru geri çekilmeye başladı. Tebriz’e ordusuyla giren Herakleios şehirdeki saray, tapınak ve devlet kurumlarını yerle bir etti. Sasaniler’in daha önce Kudüs’e yapmış oldukları kıyıma misilleme olarak, Sasaniler’in kutsal başkenti Tebriz’i büyük bir katliam yaparak yakıp yıktı. Hz. İsa’nın doğduğu Doğuş Kilisesi’ne karşılık olarak da Adhur Gushnasb’ı yerle bir etti. Hz. İsa’nın kutsal haçını tekrar ülkesine götürerek Azerbaycan topraklarını terk etti.[18]

Eski ismi Ganzaka olan Tebriz şehrinin dışındaki köy ve kasabaları, Miladi 11. yüzyılda Urmiye Gölü ve Genzek Kasabası’na kadar uzanıyordu.[19]

Sasaniler’in meşhur tapınakları olan Adhur Gushnasb (Azer Geşnesb) bu bölgede bulunmaktaydı.  İran topraklarındaki ateş tapınaklarının merkezi olan bu tapınağa Kabe-i Zerdüşt adı verilmiştir. Sasaniler dönemi Zerdüştlüğün en önemli dini merkezi olarak kabul edilmiştir.  Adhur Gushnasb, İslamiyet sonrası Taht-ı Süleyman şeklinde meşhur olmuştur. Herşeylerini bu tapınaklara feda eden Sasani hükümdarları, zor zamanlarında da bu tapınaklara sığınmışlardır.[20]

Genzek Kasabası’nda, Sasaniler döneminde MS.5. yüzyıl sonlarında büyük bir Nesturi psikoposluğu açılmıştır. Tebriz’e dini merkez olmasında dolayı “Magların Ülkesi adı verilmiştir. Tebriz’in yanında Erdebil, Meraga, Urumiye gibi Azerbaycan kentlerindeki tapınaklar Adhur Gushnasb Tapınağı’na bağlı idiler.

Strabon, Azerbaycan topraklarında Zerdüştlüğün yanısıra Göktanrı inancının hakim olduğunu ve Göktanrı inancının Sakalar tarafından getirildiğini söylemektedir.Yakut el Hamevi, İbnu’l Havkal, Nasır-ı Hüsrev gibi tarihçiler Hicri 438 yılında Tebriz’in Azerbaycan’ın merkezi ve en büyük şehri olduğunu belirtmişlerdir.

Tebriz MS.VII. yüzyıl sonlarında Harun El-Reşid’in hanımı Zübeyde Hatun zamanında Azerbaycan’ın merkezi haline gelmiştir. Moğol istilası zamanında Tebriz, yerli Atabekler sülalesinin başşehriydi. 1213 yılında Tebriz önemli bir sanat merkezidir.[21]

Tebriz ve Erdebil, Bişkin ve Balak isimli iki Türkmen beyi tarafından idare ediliyordu.[22]

Atabekler sülalesi ise Kençekler’in Atabeg (Atabek) Oymağı’nı oluşturuyorlardı. Göçebeler burada, sürüleri için yüksek otlaklar kendileri için ise rüzgardan korunan kışlaklar buluyorlardı.

1118’de Kuman ve Kıpçaklar, Derbend yolundan inerek Kür boyları ve Gence bölgesine yayıldılar.[23]

Tebriz, Mevlana’nın sohbet şeyhi Şems-i Tebrizi’nin memleketidir. Şems-i Tebrizi’nin adı Kençek Güneşi manasına gelir. Şems-i Tebrizi’nin babası Ali bin Melik ( Melikdad) Horasan tarafından Tebriz’e gelen bir Türk’tür. Tebriz’in eski adları ise Gazaka, Gancak/ Gencek Şahasdan ve Kenzek’tir. Tebriz adı dahi Kıpçak kökenli Tavris, Tav-Aris ( Dağ Arası) kelimesidir. Taht-ı Süleyman’ın olduğu yerdir. Antik kentin adı dahi Ganzag’dır. Tebriz bir Türk kentidir. Kençek, Türk Sır Budun olarak geçen ata kavmin adıdır.

Tebriz, Gazan Han zamanında başşehir için gerekli büyüklüğe ulaştı. Hamdullah-ı Kazvini, 1339 yılında bütün İran’da Tebriz gibi büyük binaları olan ve orası kadar güzel olan başka bir yer bulunmadığını yazmaktadır. Şehir Moğollardan sonra: Celayirliler, Kara-Koyunlu ve Ak Koyunlu Türkmenlerine merkezlik etmiştir. Bu yüzden, 1385’te Toktamış, 1386 yılında ise Timur Tebriz’i yağmalamıştır. Rusya, Türkiye ve Batı Avrupa’ya giden yollar buradan geçiyordu.

Rumlu, Şamlu, Musullu, Kuzanlu, Kavanlu, Dulkadirlü, Kaçar, Ustacalu, Tekelü, Baharlu, Alpaut, Bayat, Kazahlu, Kaçar, Esirli, Avşar, Varsak ve Karadağ sufileri birleşerek Safeviler’in “Kızılbaş” ordusunu oluşturdular.[24] Bunlardan Karadağ, Varsak, Kaçar, Ustacalu, Kazahlu, Dulkadirli, Şamlu ve Rumlu Türkmenleri Kençekler kökenlidir. Diğerleri de akraba aşiretlerdir. Tüm Türkmenler bölgeye davet edilince özellikle Erdebil ve Tebriz tarafları Azerbaycan Türkmenistanı olarak anılmaya başladı.

1502’de Şah İsmail’in Nahcivan’da Akkoyunlu ordusunu yenmesiyle bölgede Safevi hakimiyeti başladı. Bu durum Safevi ve Osmanlı Türk devletlerini karşı karşıya getirdi. Yaklaşık 150 yıl bölge iki devlet arasında el değiştirip durdu. 1514 yılında ise Yavuz Sultan Selim Şah İsmail’i Çaldıran’da yenilgiye uğratarak Tebriz ve Güney Azerbaycan’ı Osmanlı topraklarına kattı.

Şah Abbas devrinde (1588-1628) Sünni inanca sahip Türkmenleri Şiileştirme politikasına ağırlık verildi. Sünnilere “dönük” diyorlardı ve cezalandırıyorlardı. Bu aşiretlerin çoğu ise Kençekler kökenliydiler. Kaçar, Kazak, Karapapak, Karamanlu, Ustacalu, Hacılar, Alpavut, Saadlu, Pazuki, Şemseddünlü gibi aşiretler Sünniliği seçmişlerdi. Sünniliği seçenlere dönme lakabı takılıyor ve zulme maruz kalıyorlardı.

Yusuf Avcu, Kutlu Birlik Kanı GENCEK, Türk Sır Budunu KENÇEK

[1] Kirzioğlu; Kars Tarhi, s.164

[2] Diakonof; 1985, s.86

[3] Reisneya; (Trz), s.494; Christensen 1993, s.211; Syme ve Birley 1995, s.35

[4] Minorsky; 1337hş, s.8; Schippmann 1989, s.224

[5] Rawlinson; 1841, s.109; Mignan 1834, s.577; Arrowsmith ve Nicolay 1856, s.531; Rawlinson 1841, s.106; Reisneya (Trz), s.496

[6] Dumper; 2007, s.339; Diakonof 1985, s.56

[7] Boyce; vd. 1991, s.69vd; Minorsky 1337h, s.8; Malcolm 1806, s.546; Ayatolahi 2002, s.103, 129,

[8] Cristensen; 1993, s.208

[9] Togan; 1942, s.87; Heredotos 1991, s.196

[10] Piyankov; 2002, s.165; Ligeti 1998, s.62

[11] Houtsma; 1993, s.134; Leeuw 2000, s.33; Taylor 1870, s.116; Gurbanov 2007, s.38.

[12] Barthold; 1963, s.532–533

[13] Akiner; 1983, s.105; Schippmann 1989, s.22; Minahan 2000, s.20; Arrowsmith 1839, s.599

[14] Velixanlı N.; 1974: 16: Yakut al- Xamavi, 1983:23

[15] Vaux; 1900, s.304; Rawlinson 1841, s.107

[16] Marşak; 2002, s.170; Altungök 2006, s.89; İbn-ul Esir s.413, Kister 2008, s.25; Niray 2001, s.17

[17] Altungök; 2006, s.63

[18] İbnu’l Belhi; 1339h, s.102; Reisneya s.494, s.488-490; Fouton 1943, s.100; Greatrex ve Lieu 2002, II s.200vd

[19] Cristensen; 1993, s.211; Minorsky 1964, s.86

[20] Ayatolahi; 2002, s.103, 129, 131; Vaux 1900, s.304; Rawlinson 1841, s.107; Girişmen 1336, s.318; Minorsky 1964, s.224; Girişmen 1336h, s.359; Jonston 2006, s.74; İbnu’l Belhi 2008

[21] Yakut; c. I s.822; Nuzhetu’l Kutub s.81

[22] Mirza Bala; “Erdebil”, İA, c. 4, s. 290

[23] Kırzıoğlu; Gence-Karabağ Sancakları ‘Ulus’ ve ‘Oymak’ları, s. 201

[24] Sümer, Faruk; Safevî Devletinin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü, Ankara 1976, s. 1-56; Adel Allouche, Osmanlı-Safevî İlişkileri, Kökenleri ve Gelişimi, (çev. Emin Dağ), İstanbul 2001, s. 59-60, 70; R. Paul Lindner, Orta Çağ Anadolusu’nda Göçebeler ve Osmanlılar, (Çev. M. Günay), Ankara 2000, 171-17; O. Efendiyev. Azerbaydcanskoye Gosudarstvo Sefevidov  16-om veke. Bakü 1981, s. 70, 90-92; İ. P. Petruşevskiy, Oçerki po İstorii teodalnıh Otnoşeniy Azerbeydcane i Armenii v 16-19 vv. Leningrad 1949, s. 117, 122

Yorumlar (0)