DÖRT BİR YANA GÖKOĞUZLAR-Metin Gökoğuz

DÖRT BİR YANA GÖKOĞUZLAR-Metin Gökoğuz

Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye’de okumaya gelen Kamil Gökoğuz’un öyküsünü, ailesinin geriye kalan fertlerini bulmaya çalışan oğlu Metin Gökoğuz kaleme aldı.

Yıl 1931, Hamdullah Suphi Tanrıöver Türkiye’nin Romanya büyükelçisi göreviyle Bükreş’te bulunmaktadır. Sık sık çevreyi tanımak için çıktığı gezilerde, bazı insanların Türkçe konuşması dikkatini çeker ve bu kişilere kim olduklarını sorar. Onlar da kendilerinin Gökoğuz (Gagauz) olduklarını ve Basarabya’da yaşadıklarını anlatır. Hamdullah Suphi Bey, hemen Basarabya bölgesine gider, oradaki köy ve kasabaları ziyaret eder. Gördüklerinden, duyduklarından çok memnun kalır ve Türkiye’ye döndüğünde bu durumu, Gagauzların 200 -250 bin kişi olduklarını ve çalışkanlıklarının dikkat çektiğini Atatürk’e anlatır. Bu insanların Trakya bölgesine yerleştirilmesini teklif eder. Atatürk, Hatay meselesi nedeniyle ikiye bölünmemek gerektiğini belirtmiş ve “Hatay’ı halledelim sonra onları Trakya’ya yerleştirelim. Ancak sen oradan öğrenci getir, onları Edirne Muallim Mektebi’ne yerleştirelim. Öğretmen olsunlar, köylerinde ve kasabalarında eğitim versinler. Türkiye’ye geldiklerinde kolayca adapte olur zorluk çekmezler” demiş.

Hamdullah Suphi Tanrıöver Romanya’ya döndükten sonra Atatürk’ün direktifi doğrultusunda çalışmalara başlar. O dönemde Kongaz Belediye başkanı olan büyük amcam Vasili Mitişov’un Kongaz’dan gönderdiği 25 öğrenci arasında küçük kardeşi Georgi Mitişov (babam) da vardı. 1936 yılında Edirne Erkek Öğretmen Okulu’na başlayan Georgi Mitişov’a Hamdullah Suphi Bey tarafından Kamil Gökoğuz adı verilir. 1939 yılında İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi ve Romanya’ya Rusların saldırmasıyla birçok öğrenci memleketlerine geri döner. Ama babam okul müdürünün engellemesi sayesinde Romanya’ya gitmez. Hatta o dönemde okul müdürü, okula gelen Sovyetler Birliği ve Romanya büyükelçilik yetkililerinden babamı saklar ve onun savaşmak için Romanya’ya kaçtığını söyler.

İki abisini Ruslara karşı verilen savaşta kaybeden babam, ailesinin Kazakistan’a ve akrabalarının da Sibirya’ya, Ukrayna’ya sürüldüğünü öğrenir. Artık onun memleketinde yanına gideceği hiçbir tanıdığı kalmamıştır. 1940 yılında okuldan mezun olan babam, İstanbul’a gelmiş orada annemle evlenmiş sonra da Anadolu’da öğretmenlik mesleğine başlamış. Ankara Kalecik’te Çiftlik Köyü’nde öğretmen olarak askerliğini yapmış. Daha sonra sırasıyla Sinop Gerze’de Gürsufet köyünde, Boyabat Cuma Köyü’nde ve yine Boyabat’ta Dumlupınar İlkokulu’nda öğretmenlik yapmış. Bizlerin daha iyi şartlarda eğitim alması için Ankara ve İstanbul’da görev yapan babam, Pendik’te emekli oldu ve buraya yerleşmiş.

yılında İstanbul’a geldiğimizde babamla birlikte Hamdullah Suphi Bey’i ziyaret ettik. Aksaray Horhordaki konağına gittiğimizde kendisi çok hasta olmasına karşın benimle ve kardeşimle yakında ilgilendi. Zaten bir yıl sonra da Hamdullah Suphi Bey vefat etti. Babam Sinop’ta görev yaparken birer yıl arayla oturduğu evde yangın çıkmış ve o yangında memleketine dair çok sayıda adres ve evrağı kaybetmiş ve böylece tamamen yalnız kalmıştır. 1974 yılında ise yaşadığı bir tesadüf tamamen kaderini değiştirmiş. O dönemde İstanbul’a gelen bir Romen turiste tercümanlık yapmış ve Romen turist bu dili nerden öğrendiğini sormuş. Babam da hayat hikayesini kısaca anlatmış, Romanya’da ziraat okulunda okuduğunu, akrabalarında bir daha haber almadığını Romen turiste aktarmış. Bu kişi Romanya’ya döndükten sonra onun yardımları sayesinde babam Bükreş’te veteriner olarak çalışan büyük amcamla temasa geçmeyi başarmış ve onu ziyaret etmek için Bükreş’e gitmiş. 1977 yılında sağ kalan kardeş ve kuzenleriyle son kez bir araya gelen babam 1989 yılında, doğduğu toprakları bir daha göremeden vefat etti. Daha sonraki süreçte Sovyetler Birliği dağıldı. Oluşan kaos ortamı, benim Romence bilemem nedeniyle uzun yıllar akrabalarımla bir araya gelemedim. 2005 yılında ise en büyük amcamın oğlu Afanas, Romanya’daki akrabalarımızdan adresimi bulmuş ve beni ziyarete geldi. Ardında ben de önce Ukrayna’ya sonra da Moldova’ya Kongaz’da aileme ait olan yerlere gittim. Oradan getirdiğim toprağı babamın mezarına serptim. Kongaz’dan Çadır Lunga’ya geçtim. Kuzenlerim Matrona ve Nadya ile bir araya geldik birlikte yemekler yedik. Gökoğuzların türküsü olan Oğlan Türküsünü orada öğrendim. Sosyal medya üzerinden Gökoğuzlarla temasa geçip sürgüne gönderilen aile fertlerime dair bilgilere ulaşmaya çalıştım ve hâlâ çalışmaya devam ediyorum. Odessa’da Kiev’de Kongaz’da birinci derecede akrabalarım olduğunu biliyorum. Saint Petersburg, Romanya ve Kazakistan’da ulaşamadıklarım var. Babaannem Kazakistan’da vefat etmiş ve oraya defnedilmiş. Bugün burada sizlere yazabiliyorsam bunu, şükran, minnet ve rahmetle andığım Hamdullah Suphi Tanrıöver’e borçluyum. O benim için manevi büyükbabadır. Ailemin geri kalanını bulmakta bana vereceğiniz tavsiye ve bilgilere de müteşekkir olacağımı belirtmek isterim.

Metin Gökoğuz

Yorumlar (3)
Ahmet YılmAz 5 yıl önce
Pahalı Gökoğuz ağabeyim keşke sen kadar her Gagauz Atatürkçü milliyetçi olsa.Lütfen hep beraber Atatürk’ün vasiyetini yerine getirelim.” Onlara el uzatalım,kucak açalım çünkü bu hususta çok geç kaldık.
Mustafa Akca 5 yıl önce
Atalarınızın izlerine ulaşmak için harcadığınız çabaya hayranım. Umarım herşey gönlünüzce olur.
Fiodor Nistor 5 yıl önce
Sayin Metin abim, emşerim ve arkadasim, senin çabalarına ayranın. Tanrı yardımcın olsun! Memleketimizde görüşmek üzere!