18.06.2021, 13:14

HAYAT ACELEYE GELMEZ

Hayat bize yüce Yaradan’ın sunduğu en güzel hazine ve en değerli nimettir.

Yaşarken insan, bu hazine ve nimetin ne kadar farkındadır, hayatı nasıl anlamakta ya da algılamaktadır?

Kimseyi beklemez hayat ve zaman dayanılmaz bir hızla akıp gitmektedir.

Yaşarken hep bir yerlere, bir şeylere yetişme telaşındadır insan.

Aslında bu yetişmenin sonu olmadığının belki de farkında değildir, bu koşuşturma ve telaş içinde ne kendine ne de sevdiklerine zaman ayırabilmektedir. Yaşadığımız salgın süreci bunu daha net göstermiştir.

Bu telaş bazen doğru kararlar vermeyi engellemekte ve acele verilen kararlarla veya düşünülmeden, dinlemeden söylenen söz ve yapılan işlerle bizleri yanlışlıklara sürüklemektedir.

Belki de hayatın bu koşuşturması içinde en önemli eksikliğimizdir, olaylar ve insanlar karşısında sergileyemediğimiz doğru kararlar vermek ve sükûnetimizi koruyamamak.

Karşımızdakini dinlememe, sonuçta yanlış anlamalar, gönül kırgınlıkları, sevgisizlik, bir arada yaşarken bozulan ilişkiler ve iletişim eksikliklerimiz. Bu sebeple duymadan, dinlemeden ve anlamadan sadece gördüklerimizle hemen karar vermeyelim ve önyargıları bir kenara bırakarak hayatımızı aceleye getirmeyelim.

Mesnevi'de ne güzel anlatıyor Mevlâna ve “Hayat aceleye gelmez” diyor;

“Yıllar önce, çok uzaklarda bir adam varmış. Bu adam çalışmak amacıyla çok uzaklara gitmiş ve yıllarca çalışmış. Sonunda memleketine dönme zamanı gelmiş. Bu çalışma sürecinde toplam üç bin akçe biriktirmiş ve evinin yolunun tutmuş.

Evine doğru giderken yolu büyük bir şehirden geçmiş. Yolda yürürken köşe başında birisi “Bir nasihat bin akçe, bir nasihat bin akçe” diye bağırıyormuş. Adam düşünmüş: “Nasıl olur, bir nasihati bin akçeye satarlar, ben yıllarca çalıştım ve sadece üç bin akçe biriktirdim.” Bu işe pek aklı ermemiş ama merak işte duramamış ve adama bin akçe vererek o nasihati satın almış.

Nasihat şöyleymiş: “KADERDE NE VARSA O ÇIKAR” ve yoluna devam etmiş. İlerde yine köşe başında başka bir adam bağırıyormuş “bir nasihat bin akçe” diye. Adam yine dayanamamış bin akçe de o adama vermiş ve ikinci nasihati da satın almış.

İkinci nasihat da şöyleymiş: “GÖNÜL KİMİ SEVERSE GÜZEL ODUR” ve son kalan bin akçesi ile yola devam etmiş. Tam şehrin çıkışında yine köşe başında bir adam bir nasihati bin akçeye satıyormuş. Adam bir parasına bakmış, bir de nasihati satan şahsa, dayanamamış ve kalan son akçesiyle de o nasihati satın almış.

Son nasihat ise şöyleymiş: “HİÇ BİR İŞ ACELEYE GELMEZ” ve parasız yoluna devam etmiş.

Şehrin çıkışında büyük bir topluluk ile karşılaşmış, topluluk telaş içindeymiş. Yaklaşmış ve oradakilerden birine neler olduğunu sormuş. Birisi açıklamış, demiş ki: “Burada şehrin tüm su ihtiyacını karşılayan bir kuyu var, ama kuyunun içinde de canavar var. Canavar suyu tutmuş göndermiyor, aşağıya kim indiyse bir türlü çıkamadı, şimdi herkes korkuyor aşağı inmeye.”

Adam düşünmüş ve ilk satın aldığı nasihat aklına gelmiş. “Kaderde ne varsa o çıkar” ve aşağı inmeye karar vermiş. İnince canavar hemen yaklaşmış ve yerine götürmüş. Demiş ki: “Buraya gelenlerin hepsine bir soru sordum ve bilemediler. Eğer sen bilirsen seni serbest bırakırım. “Bir dizine sarışın ve dünya güzeli bir kadın, diğer dizine de kurbağa koymuş ve söyle bakalım hangisi güzel?” demiş.

Adam düşünürken aklına ikinci aldığı nasihat gelmiş ve “gönül kimi severse güzel odur” demiş.

Bu cevap canavarın çok hoşuna gitmiş. Zira canavar, kurbağanın gözlerine aşıkmış. Adamı salmış ve suyu bırakmış. Almışlar adamı, krala götürmüşler ve ağırlığınca altın vermişler.

Adam yoluna devam etmiş ve nihayet evine varmış. Evinin camından içeri bakmış. Bir de ne görsün; karısı genç biri ile diz dize oturuyor. Hemen kılıcını çekmiş ve tam içeri girerken üçüncü nasihat aklına gelmiş. “Hiçbir iş aceleye gelmez.” Kılıcını kınına koymuş ve içeri girmiş. Hoş beşten sonra karısına o genci sormuş. Kadın da: “Bey, sen gittiğinde ben hamileydim ve bir oğlumuz oldu. Bu genç senin oğlun demiş.”

Bu hikâyeden de öğreneceğimiz gibi anlamadan, tartmadan acele kararlar vermeyelim.

Kendimizi hayatın bu dayanılmaz akışına kaptırmak yerine, dizginleri elimize alalım, dinleyerek, anlayarak, hiçbir şeyin göründüğü gibi olamayacağını bilerek görünenin ötesini ve hayatı aceleye getirmeden yaşayalım.

Bize sunulan bu güzel nimeti, bir arada birlikte yaşama duygusuyla en üst düzeyde sahiplenelim.

(Tabi ki inşallah bu salgın surecini hep birlikte en kısa zamanda sağlıkla atlatarak.)

Hayatın bütün koşuşturmalarına rağmen, duygu ve düşüncelerimizi, kararlarımızı ve zamanımızı en iyi ve ahenkli biçimde yönetmeyi bilelim.

Kaderimizde ne varsa onu yaşayacağımızı, gönlümüz kimi severse bize güzel onun olduğunu ve bütün ilişkilerimizde kararlarımızı aceleyle vermememiz gerektiğini unutmayalım.

Hayatı evlere sığdırdığımız salgın süreci umarım hepimizde düşünme, dinleme ve kendini bulma da vesile olmuştur.

Çünkü “bugün” vereceğimiz kararlar “yarın” kim olduğumuzu gösterecektir.

Yorumlar (0)