29.03.2022, 19:02

İNAN, YAŞA VE ANLAT

“İlaçlar her zaman şart değildir, ama inanç her zaman şarttır” ve “İnandığınız ölçüde sahip olursunuz” der düşünürler.

Eflatun ise “en değerli şey hayat değil, güzel yaşamaktır” demektedir.

Bütün bunlar bize bir inanç insanı olunmasını, inandıklarımızı elde edebilmek için bir mücadele edilmesi ve bunu da yaşarken göstermemiz gerektiğini anlatmaktadır.

Etrafımızda hiçbir şey kendi haline bırakılmamıştır ve yüce Yaratan’ın belirlediği bir kader üzerinedir. İnsan güçlü bir varlıktır fakat ne kadar güçlü olursa olsun birbirine ve bir inanca ihtiyacı vardır. Bu inanma onu hayata bağlayan ve hayallerine ulaştıran kutlu bir yoldur.

Elbette inanma deyince aklımıza Yaratan ve onun yarattıklarına inanmak gelir.

İnanma sadece manevi ve gönül dünyası olan bir inanç değildir, elde edilen bütün değerlere samimiyetle bağlanma ve sahip çıkma duygusudur. Hem mana âleminde hem de maddi olarak sahip olduklarımızı yaşatmaktır.

İnsan olarak toplumda görevlerimiz ve sorumluluklarımız vardır. Her şeyden önce iyi, doğru, güzel ve sevgili olanı bulmak, yaşamak ve onu öğretmek bir yükümlülüktür.

Özellikle de etrafına örnek olma, toplumu yönlendirme ve öğretme ideallerinde ise insan, bu yükümlülük daha da önem taşımaktadır.

İnanışlar, düşünceler ve duyguları, en güzel biçimiyle ifade edebilmelidir insan ve bunu da sadece sözle değil yaşayarak göstermelidir.

Bunu ne güzel ifade ediyor Ziya Paşa “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz / Şahsın görünür rütbe-i eserinde” diye.

Çoğu zaman etrafımızda görürüz, çok konuşan ama boş laf edip mangalda kül bırakmayanları. Öğütler vererek ahkâm kesilenlerin aslında kendilerine, inançları ve yaşayışlarına düzen veremediklerine de hep şahit oluruz. İnancı ve inandıkları ile yaşadıklarının çok doğru orantılı olmadığını, bu şekilde olanların toplum içerisinde inandırıcı ve güvenilir olamadıklarını da görürüz.

Bu gibileri anlatır Ziya Paşa şu mısralarında “Onlar ki verir laf ile dünyaya nizamat / Bin türlü teseyyüp bulunur hanelerinde.”

Önce kendimize ve bizi Yaratan’a inanmak ve O’na inancımızdan insan olarak bezendiğimiz gönül güzellikleri ile etrafımıza bakmak. Güzel ve değerli olan ne varsa ona yönelerek sahip çıkmak ve bunu yaşarken göstermek, anlatmak ve kuşaklararası devamlılığı sağlamak.

“İlim ile amel etmeyen alim, başkalarını giydirdiği halde kendisi çıplak olan iğne gibidir” der İmam Gazâli.

İnanmak, yaşamak ve anlatmak.

Bir inanç, ülkü, sevda, hayal ve düşünceye inanmak, inandıklarının gereğini yerine getirmek, bunu uygulayarak yaşamak ve etrafına göstermek, inandıklarını, yaşadıklarını ve yaşamdan öğrendiklerini anlatmak, tebliğ etmek ve öğretmek.

Böylece etrafı için örnek insan olmak ve söz ile fiili bütünleştirmek. Yani başkalarının ustası olmadan önce kendinde usta olmak.

Ne sadece inanmak ne sadece yaşamak ne de sadece anlatmak yeterlidir.

İnan, yaşa ve anlat üçlemesini bir bütün olarak yaşamımıza uygulamak gerekir.

İşte o zaman, bilmenin ve bilgeliğin yolcusu olunabilir.

Yorumlar (1)
Sıla Seray 2 yıl önce
Çok güzel teşekkürler.