08.03.2022, 20:23

KADINLARIMIZI ANLAMAK

Bilindiği gibi her yıl 8 Mart “Dünya Kadınlar Günü” olarak kutlanmaktadır.

Toplum hayatında erkeği ile hep yan yana mücadele ederek sorumluluk alan, ana olup eli öpülerek duası alınan, eş olup hayat paylaşılan, kardeş olup bağrına basılan, bazen de bir dost, bir arkadaş ve bir sırdaş olan, yüreklerimizde sevdası hiç sönmeyen ve geleceği yetiştirecek en değerli hazinedir kadınlarımız.

Aslında bir gün değil, bütün günleri kutlu, mutlu ve güzel olmalıdır ve en önemlisi de sadece kutlayan değil kadınlarımızı anlayan olmaktır.

İnsan, farklı bir fıtrat içerisinde kadın ve erkek olarak yaratılmıştır ve her ikisi de insana ait en güzel duygularla bezenmiştir.

Yaratan, insan neslinin devamını, kadın ve erkeğin birlikteliğini ve toplum halinde yaşamalarını takdir etmiştir.

İnancımız kadın hakları üzerinde titizlikle durmuş ve kadını, hiçbir nizam ve sistemin veremediği çok özel bir makama sahip kılarak, hayatı ilgilendiren bütün işlerde kadın ve erkeğin birbirleri ile yardımlaşmalarını emretmiştir.

Hz.Peygamber (s.a.v) “Sizin en hayırlınız, ehline (eşine ve çocuklarına) en hayırlı olanınızdır ve ben de ehline karşı en hayırlı olanınızım” demektedir.

Mensubu olmakla gurur duyduğumuz milletimizin şanlı tarihi de elleri öpülesi Türk kadınlarının kahramanlıklarıyla doludur.

Var oluşundan itibaren Türk toplumunda kadın erkekle eşittir. Sosyal ve siyasi alanda Hakan ile Hatun devleti birlikte yönetmiş ve tarihin her aşamasında Türk kadını, erkeklerinin yanında her türlü sorumluluğu paylaşmıştır.

Destanlarımızda da kadının erkeğinin yanında yer aldığı görülmektedir.

Bu topraklar için ter döküp evlatlarını bu toprakların nimetleriyle büyütmüş Türk kadını, geçmişten gelen kudretle gücünü ve kuvvetini Milli mücadele yıllarında da ortaya koyarak vatan savunmasında kağnısıyla ve sırtında cepheye mermi, erzak ve giyecek taşıyarak, askerin ağrısını dindirmiş, yarasını sarmış ve silahlı mücadeleye katılmıştır.

Kadınlarımızdan daha fazla bu toprakların kıymetini bilen yoktur. Çünkü evlatları, babaları ve eşleri hep bu topraklarda can vermişlerdir ve bu topraklar kadınlarımızın el emeği, göz nuru ve namusudur.

Bu sebeple yaşadığımız vatan coğrafyasının adı “Anadolu ve Anavatan”dır.

Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk;

“Dünyada hiçbir milletin kadını ‘Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar hizmet gösterdim’ diyemez” sözleriyle bunu en anlamlı şekilde ifade etmiştir.

Büyük Türk milleti ve onun lideri Atatürk kadına verdiği değeri;

“Kahraman Türk Kadını! Sen yerlerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde yükselmeye layıksın” ve “Bu millet esas terbiyesini aileden almaktadır. Türk Milleti öyle analara sahiptir ki her bir devrin büyük adamlarını bu analar yetiştirir. Türk kadını daha büyük nesiller yetiştirmeye kabiliyetlidir” sözleriyle belirtmiştir.

İnancımız ve aziz milletimizin tarihinde kadına bu derece önem ve değer verilirken günümüz toplum hayatında “Kadına şiddet” bu değersizlik ve sevgisizlik neden?

Oysa bu topraklar sevgi hamuruyla yoğrulmuştur.

Ne güzel diyor bu toprakların yetiştirdiği değerlerden Ozanlarımız; “Kadınlar insan, biz insanoğlu” ve

“Güneşe saygıdandır, çiçeğin boyun eğmesi / Bütün aşklardan yücedir, insanın insanı sevmesi.”

“Ağlarsa anam ağlar” ve “yuvayı dişi kuş yapar” atasözlerinde anlamını bulan, toplum hayatı için önemli ve vazgeçilmez olan kadınlarımıza değer verelim, saygı duyalım, sevelim ve en önemlisi anlayalım.

Kadın;

Bizleri dünyaya getirmek için dokuz ay karnında taşıyan, doğuran, besleyen, büyüten ve bunlar için en büyük fedakârlığa katlanırken asla şikâyet etmeyendir.

Anadır, üretendir, emektir, berekettir, yaşatandır, vatandır.

Kulağımıza ilk ninniyi fısıldayan, yuvanın devamını sağlayan, ailenin direği ve çocuğun ilk öğretmenidir.

Yüreğimize ilk sevda ateşini düşüren, Şirin için Ferhat’a dağları deldirip, Mecnun’u Leyla’sı için çöllerde dolaştıran, mısralara dökülen duyguların dolup taştığı şiirler yazdıran canandır ve aşktır.

Bazen gözlerinde kaybolunan, baktığında heyecanla yürekleri attıran, saçlarının kokusuyla avunulan, türkülerde “Mihriban” olup dilimizden düşmeyen ve kalplerimizden kaybolmayandır.

Dokunduğu her yeri güzelleştiren, fedakârlık ve vefanın en güzel örneği ve toplumun nezaketidir.

Bütün bunlar için ise hiçbir karşılık beklemeyendir.

Bu sebeple; Toplum halinde sosyal ve kültürel yaşamı birlikte paylaştığımız kadınlarımız, şiddet uygulanan değil aksine saygı ve sevgi ile mutlu olmayı en çok hak eden ve anlaşılmak istenendir.

Özellikle yaşadığımız salgın sürecinde birlikte daha çok paylaşarak hayatı evlere sığdırırken, onları daha iyi anlamaya ve tanımaya çalışarak değer ve sevgimizi artıralım.

Kendini dünyaya getirenin “kadın” olduğunu unutmadan ve yürekten kadınlarımıza hak ettiği değer, saygı ve sevgiyi hayatımızın her aşamasında gösterelim.

Ne güzel ifade ediyor şair mısralarında;

“Kadınlar bilirim ülkeme ait

Yürekleri Akdeniz gibi geniş, soluğu Afrika gibi sıcak

Göğüsleri Çukurova gibi münbit

Dağ gibi otururlar evlerinde

Limanlar gemileri nasıl beklerse

Öyle beklerler erkeklerini

Yaslandın mı çınar gibidir onlar sardın mı umut gibi.”

Yarınlarda birlikte var olacağımızı asla unutmadan koruyalım, onlara yara açan değil, yara saran olalım.

Ve hep birlikte en yüksek sesle yürekten haykıralım KADINA ŞİDDETE HAYIR!

Kadına nefret değil sevgi ile bakan ve anlayan gönüllere selam olsun…

Yorumlar (0)